Bir zamanlar astımlıydı... Şimdi rekortmen...

Haberin Devamı

Avusturya’nın güneyinde...
Alp’lerin arasında bir vadide...
Donmuş bir gölün üzerindeyim...
Hayatımda ilk defa donmuş bir gölün üzerinde yürüyorum. Tuhaf bir his! Göçer mi acaba? Ama yok, buz acayip kalın, üzerinden arabalar bile geçiyor. Hava güneşli ama çok soğuk.
Her yer cıvıl cıvıl.
Buz pateni yapıyorlar, çocuklar kızak kayıyor, etrafta kayak kıyafetli güzel adamlar, kadınlar; karda koşarken kırt kırt ses çıkaranlar...
Çatısı kar kaplı evler, mö’leyen inekler…
Çan sesleri...
Müthiş güzel bir manzara ve güzel bir gün...
Birazdan burada bir dünya rekoru kırılacak.

*

/images/100/0x0/55ea71e5f018fbb8f88063e3

Ay!
Derin nefes alıyorum.
Şimdi böyle şahane bir günde, ne gerek var böyle bir strese?
Genç bir Türk kadını, adı Şahika Ercümen, buz tutmuş bu gölün üzerinde açılan bir delikten içeri girecek ve 110 metre tüpsüz dalıp, başka bir delikten çıkacak.
Ben onun yerine geriliyorum.
Bu alanda kadınların rekoru 70 metre, erkeklerin ise 102, bizim deli 110 deneyecek.
Mini minnacık da bir şey.
Ama demek, ciğeri büyük!
Beni tedirgin eden, daha doğrusu klostrofobik gelen, tepesindeki kırılmaz buzun altında ilerleyecek olması.
Allah yardımcısı olsun.
Yarı yolda çıkmaya kalksan nasıl çıkacak? Üzerinde ince bir dalış elbisesi ve ayağında monopaletler.
İki ayak için tek palet yani.
Yunus gibi çırpacak kuyruğunu. Elleri önde olacak, suyu yara yara gidecek.
Evet, suyun içinde güvenlik var ama...
Erkek rekorunu kıran, bir denemesinde bayılmış, bu dalışı denizde gerçekleştirebilenlerse, buz gölünde fena olmuşlar, ağlama krizine girenler olmuş...
İnanın ürkütücü bir şey.
Ama Şahika kafayı takmış.
Biz de izlemek için buradayız.
İçimden kızı alıp kaçırmak geliyor, “Deli misin kalkışma böyle bir şeye” demek...
Ama yapmıyorum.

*

Haberin Devamı

O zaten rahat.
Dalış elbisesini giydi.
Birinci deliğin yanında oturuyor ve uzun uzuuuun konsantre oluyor.
O sırada gölde müthiş bir sessizlik var.
Resmen tıp...
Çanlar çalmıyor...
Karda kırt kırt yürüyenler durdu...
Çocuklar bağırmıyor, herkes, saygıyla bu genç kadını izliyor...
O ise nefes egzersizleri yapıyor.
İçine çektiği havayı bedeninde gezdiriyor.
Bizimle ama bizimle değil, tamamen yapacağı şeye odaklanmış, Şahika kendini balık olmaya şartlandırıyor ve hoooop vücudunu suya bırakıyor.
Biz başlıyoruz koşmaya 110 metrelik uçak pisti gibi çizginin sonuna, çıkacağı deliğin başına...
Ve bekliyoruz. Endişe içinde.
Kızımız sağ sağlim çıksın diye.
Ve ve iki buçuk dakika sonra...
Çıkıyoooor.
Büyük çoşku!
Ağlıyoruz, gülüyoruz, tebrik ediyoruz, Türk bayrağını sallıyoruz..

*

Haberin Devamı

Şahika, bir MAC Team üyesi.
Yani Mars Athletic Club.
Şahika’nın sponsoru onlar.
MAC, Muzaffer Yıldırım ve Menderes Utku’nun spora ve sporcuya bakış açılarıyla oluşmuş.
Bireysel sporlarda, kendi yağlarında kavrulmaya çalışan, farklı branşlardan başarılı 15 genç sporcuya maddi-manevi destek oluyorlar.
Bu sporcuların hepsinin ulusal ve uluslararası şampiyonlukları var.
Takımın üyeleri, Mars bünyesindeki tüm imkanlardan faydalanırken, profesyonel eğitmenlerle spor yapıyor, düzenli besleniyor ve yarışmalara sistemli bir şekilde hazırlanıyor.
Muzaffer de Menderes de, bence şahane bir şey yapıyor.
Ama tabii en şahane olan Şahika.
Şahane Şahika... Sen çok yaşa!
HAMİŞ: Berna Sağlam Naipoğlu ile birlikte Şahika rekoru kırınca biz bir ağla, bir ağla!.. O küçük, tatlı, deli bir kız gerçekten de müthiş bir sporcu. Hepimizin ona destek olması gerekiyor.
HAMİŞ2: Şahika’nın bu dalışı, Guiness Rekorlar Kitabı’na girdi, biz de Berna’yla tanıklarındandık.

 

Haberin Devamı

Bir zamanlar astımlıydı... Şimdi rekortmen...Bir zamanlar astımlıydı... Şimdi rekortmen...Bir zamanlar astımlıydı... Şimdi rekortmen...Bir zamanlar astımlıydı... Şimdi rekortmen...Bir zamanlar astımlıydı... Şimdi rekortmen...Bir zamanlar astımlıydı... Şimdi rekortmen...

Dünya kadınlar ve erkekler rekorunu kırdı

Sizin hikayeniz nasıl başlıyor?
- Astımla! Ben astımlıydım. Evden çıkamayan çocuk. Köpek tüyü, perde hareketi, polen, toz, aklınıza ne gelirse, hepsine alerjim vardı. Antibiyotiklerle yaşayan zavallı, küçük, hep hasta bir çocuk.

Eeeeee?
- Sonra İstanbul’da bir profesöre gittik, ilkokula başlamadan önce, testler yapıldı. Her şeye en üst seviyede alerjim olduğu tespit edildi. Çok ciddi bir aşı tedavisi başladı.

Tek çocuk musunuz?
- Evet, inşaat mühendisi bir babayla bankacı bir annenin kızı. Tabii çok üzerime düştüler. Ailem sosyal olmamı istiyordu ama sağlığım her şeyden önemliydi, o yüzden hiçbir yere göndermiyorlardı beni. Sonra yalvar yakar, ilkokulda basketbola başladım, badmington ve voleybol oynadım. İçimde kalmış ya, spor yapmaya bayılıyordum.
/images/100/0x0/55ea71e5f018fbb8f88063f1

Haberin Devamı

Peki bu dalma işi?
- Bir okul gezisinde bir antrenör, “Sen bunu rahatlıkla yapabilirsin, bir denesene” dedi. Tüm takımla birlikte daldım. Hiçbir şey bilmiyordum ama dipten, kendimi ittire ittire, kurbağalama stiliyle gittim. Bir çıktım ki, herkes benim gerimde. Bir şekilde, yıllardır dalış yapanları bile geçmiştim.

Ama astımınız var...
- Aslında astım, bizim gibi sporcularda olabiliyor. Tanıdığım çok iyi yüzücüler de var. Bence astım hastaları oksijensiz yaşamaya, normal insanlardan daha alışık. Belki de pozitif etkisi olmuştur dalış hayatımda kim bilir...

Ve sonra başladınız...
- Evet. 11-12 yaşında düzenli olarak antrenmanlara başladım. Millet günde bir antrenman yapıyorsa, ben iki yapıyordum. Sonra baktım ki tüpsüz dalış çok daha cezbedici...

Haberin Devamı

Evdekiler ne diyordu bu duruma?
- İlk yarışmaya göndermediler, “Sen astımlısın, olmaz!” dediler. Ama tabii bana laf geçirebilirsen geçir. Hep çalışmaya devam ettim, sonra Milli Takım’a seçildim. Milli Takım’a girdikten sonra da Dünya Şampiyonası’nda Türkiye rekoru kırdım. Bu bana inanılmaz bir motivasyon oldu.

Benim çocuğum böyle bir şeye kalksa, ben aklımı kaçırabilirim. Peki astım ne oldu? Yok mu oldu?
- Yüzme astım için kesinlikle en iyi spor. Nefesimi bu kadar iyi tutup, hastalanmamaya başlayınca, bağışıklık sistemim gelişti. Bir de soğuk suda antrenman yapıyorum, düzgün besleniyorum. Kışın mesela, buz gibi havada, ıslak saçla okula gidiyordum ve hasta olmuyordum. Ailem de bu farkı görünce doğru bir şey yaptığımı anladı. “Evden çıkamayan kız, şimdi bunları yapıyorsa, çok da söylenecek bir şey kalmadı” diye düşündüler.

Bir zamanlar astımlıydı... Şimdi rekortmen...

YAZ SONUNDA DERİN DALIŞ REKORU DENEYECEĞİM

Nedir sizin amacınız? Rekor kırmak mı? Niçin yapıyorsunuz bu dalışları?
- Orada hissettiklerimi başka hiçbir şey bana hissettiremiyor. Belki de her şeyi onu, o anı yaşamak için yapıyorum. Hem rekor, hem de öncesindeki hazırlanış dönemi çok özel benim için. Bir tür disiplin, nefis terbiyesi.

Ankara’da diyetisyenlik okumuşsunuz. Neden?
- Sporla bağdaştırabileceğim bir şey olsun ki, ikisini birlikte kullanabileyim diye düşündüm. Çok da faydasını gördüm. Orada da sürekli havuzda antrenman yaptım. Hafta sonları dalışlara gittim, geldim. Tatillerde dalış için Mısır’a gittim, eğitimler aldım. Aklımda hep şu vardı: “Okul bitince, kendimi rekor denemesine vereceğim, dünya rekoru kıracağım.” Okul biteli bir buçuk yıl oldu, hayallerimden birini gerçekleştirdim.

/images/100/0x0/55ea71e5f018fbb8f88063f5

Dalmadan, yememeniz gereken bir şey var mı?
- Gaz yapıcı, sindirimi zor ve yağlı şeyler yememeye çalışıyorum.

Bir de Asuman Krause’nin sunduğu ‘Fear Factor’a katıldınız, Arjantin’lere gittiniz ve birinci oldunuz. Ne alâka?
- Amacım, alacağım parayla rekor denemesini organize etmekti. O para da gerçekten bana büyük kolaylık sağladı. Sonrasında son dakika sponsorlukları oldu. Biri uçak biletimi verdi, biri otelimi karşıladı. Ama MAC en değerlisi oldu, en büyük sponsorlarımdan.

Nedir önümüzdeki yıllar için hedefleriniz?
- Dünya Konfederasyonu’nun onayladığı Derin Dalış Bayanlar Dünya Rekoru’nu kırmak. Bu yaz sonu gerçekleştirmeyi düşünüyorum. Yasemin Dalkılıç 68 metre yapmıştı, öncesindeki rekor 67 metreydi ama hakem olmadığı için rekor hâlâ 67 görünüyor. Benim hedefim 70’e dalmak...

 

110 metre tüpsüz! Ve buz içinde... Dile kolay! Sona doğru ne oluyor? Beden ne kadar zorlanıyor?
- Oksijen azaldığı için, bacaklarınız yoruluyor. Diyafram, nefes alma refleksimizi tetikleyen şey; diyaframın kasılıyor. O zaman beyne, “Nefes al” sinyali gidiyor, işte bu kasılmaları yaşıyorsun. Nefes almak istiyorsun, alamıyorsun ama devam ediyorsun. Son metrelerde beynini şartlıyorsun, “Az kaldı çıkacağım, biraz daha böyle idare edebilirim...” Düşük oksijenle ve yüksek karbondioksitle gidiyorsun.

Dalıştan önce uzun uzun konsantre oldunuz...
- Bir rüyada gibi oluyorum, dış sesler yok benim için, tamamen kendime dönüyorum. Sadece dalışı düşünüyorum. Hayalimde dalışı sonlandırıyorum ama sevinme faslına geçmeden, sadece rahat gittiğimi ve her şeyin iyi olacağını hayal ederek...

Bir de nefes ve hazırlanma aşaması var...
- Dalışa başlamadan vücudumu oksijenle doyurmaya çalışıyorum. Aşırı artmış nabzımı, nefes alış-verişlerle düzenlemeye uğraşıyorum.

Bir asfalt vardı sanki üstünüzde. Sanki uçak pistinin altında gidiyorsunuz. Korkutucu gelmiyor mu?
- Asla böyle şeyler düşünmüyorum. Öyle bir hisse kapılırsam, her şey biter zaten. “Güzel güzel ilerliyoruz. Hadi Şahika. Sakin ol, az kaldı” diye yatıştırıyorum kendimi. O an hiç panik olmuyorum. Çünkü panik olursan yandın! Zaten benim olayım suya girene kadar. Su, fizyolojik olarak çok rahatlatıcı bir şey. Vücuda değdiğinde, yunuslarda ve balinalarda da bulunan memeli refleksi denilen bir refleks devreye giriyor. Hemen nabzın düşmeye başlıyor.

Yarı yolda, “Ya ben bu işten vazgeçtim” deme hakkınız var mı?
- Yok. Buzun altında yok. Çünkü çıkacak yer yok!

Risk muhasebesi yaptınız mı?
- Yapmaz olur muyum? Yolda yürürken ne kadar risk varsa, bilinçli ve güvenli bir dalışta da o kadar var! Kendi canımı niye tehlikeye atayım?

Su altında tüpsüz 110 metre gitmek, 100 metrede koşarak ya da yüzerek kırılan bir rekora eş değer mi?
- Elbette. Kırılan her rekor, o işin en iyi şekilde yapıldığını tescil ettiğinden, eş değer. Ama ‘Serbest dalış’  farklı.

Neden?
- Dalarken tamamen yalnızsın, sadece içindeki duygularla ilerliyorsun.

Buzda dalmanın dezavantajları?
- Soğuk! Ben üzerime, ince de olsa serbest dalış elbisesi giyiyorum. Soğuktan çok korumasa da, çıplak vücutla 1-2 derecelik suya atlayıp, her yerime iğneler bat masından iyi. Ama tabii sözünü ettiğim dalış elbisesini giymenin de dezavantajları var: Elbisenin, ‘pozitif yüzerliliği’ni gidermek için, fazladan ağırlıklar alıyorum üzerime. Yoksa şamandıra gibi kaldırıyor, batmam mümkün olmuyor. Kısacası benim durumum, bir koşucunun, tayt ve tişört yerine, kaban-mont, bot ve elde içi dolu su şişeleriyle koşması gibi.

Ayyyy ne fena!
- Üstelik bu, işin sadece fiziksel kısmı. Zor olan mental kısmı. Diğer uçtaki delikten çıkmak zorundasın. Evet, güvenlik önlemleri var ama istediğin an nefes alamama, daldığın o 110 metrenin üzerinin kapalı olması bir psikolojik bir savaşa sokuyor insanı.

Bugüne kadar en çok kim destek oldu size?
- Dostlarım, takım arkadaşlarım, antrenörlerim, sonra Kürşad Tüzmen, Poyraz Prodüksiyon ekibi, Tahsin Ceylan ve tabii sponsorlarım MAC, Mares, THY, The North Face. Herkes elinden geleni yaptı; ben de...

Suyu çekip alırsak, hayatınızda ne olur?
- Sudan çıkmış balık olurum!


İYİ YÜZEMEYEN BİR ERKEKLE ASLA
/images/100/0x0/55ea71e5f018fbb8f88063f7

Tepenizde buz, suyun altında gitmekten korkmuyorsunuz. Peki siz neden korkuyorsunuz?
- Sevdiklerimi kaybetmekten.

Kişiliğinizin en belirgin özelliği?
- İnatçı olmam. Keçi gibiyim.

Sizi çok iyi tanıyanlar hakkınızda bir cümle kursalar?
- “Şahika azimlidir. O yapar” der.

İyi yüzemeyen bir erkekle birlikte olabilir misiniz?
- Hayır, asla!

Bugüne kadar size yüz vermeyen bir erkek oldu mu?
- Yüz vermeyeceğini hissettiğim erkeğe ben zaten yaklaşmam!

Nasıl adamlar size seksi gelir?
- Hayallerinin peşinde koşanlar. İçlerinde volkanik patlamalar yaşadığı halde, bunu dışarıya yansıtmayanlar. Elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışanlar, boş vermeyenler, gerçekten değişim yaratabilen adamlar. Bir de mümkünse geniş omuzlu, eli, yüzü düzgün olsunlar...


BUNU DA YAPTIM BUZ TUTMUŞ GÖLE DALDIM
Bu ne!
Siyah bir dalış elbisesi. Bu tür buz dalışları için özel dizayn edilmiş özel bir elbise.
Nasıl giyilir?
Bilmiyorum, önü kapalı, fermuar mermuar yok, kafadan geçireceksin herhalde.
Nasıl geçer?
Geçmez.
Dünyanın en klostrofobik şeyi. Boğulurum yarı yolda.
Dur, bir deneyeyim bakalım.
Allah kahretsin, giyemiyorum, yok üzerimde ilerlemiyor, işte o zaman öğreniyorum, bebe yağı ve vazelin sürecekmişsin.
Sürüyorum.
İttire kaktıra altını giyiyorum, üstü daha da bela. Derin nefes alıyorum, kafamı sokuyorum, üç kişi yardım ediyor, bir türlü aşağıya inmiyor, kendimi doğmaya çalışan bir çocuk gibi hissediyorum, bir tünelin içindeyim, ne zaman çıkacağım?
Sonunda beceriyoruz.
Hazırım Yarab!
Dalga geçmeyin, benim brövem var, dalma brövesi, bugüne bugün sertifikalı dalgıcım ama sıkıysa bu buzlu deliğe dal bakalım. Eksi bilmem kaç. İçinde buzlar yüzüyor.
Ama işte ben de sapığım, merak ediyorum, o kız o suyun içinde ne hissediyor, ne kadar soğuk, ne kadar donuyorsun, en çok neren üşüyor, buzlu suyun altı nasıl, renk fark edebiliyor musun, görüş mesafesi nedir, Şahika o tünelin altından nasıl geçti, biraz olsun empati yapabilecek miyim...
Girersem evet... Alıştıra alıştıra önce ayağımı sokuyorum, sonra bacağımı.
Oooo yoooo.
Hiçbir şey hissedemiyorum.
Soğuk, çok soğuuuuuk.
Donuyorum.
Ama her şeye rağmen kendimi suya bırakıyorum. Eksi bilmem kaç derecelik buzlu suda dalış yapıyorum, kapı gibi fotoğraf da çektiriyorum.
Söyleyebileceğim tek şey:
Klostrofobikti, korkunçtu, ürkünçtü ve o kadar soğuk ki, bırak hareket etmeyi, beynin şoklanıyor, organların donuyor. Nitekim kulaklarım, burnum, parmaklarım ve memelerim dondu.
Bizzat ucundan deneyimlemiş biri olarak, o delikten girip 110 metre suyun altından nefessiz gittiği için Şahika’yı huzurlarınızda bir kere daha kutluyorum.

 


 

Yazarın Tüm Yazıları