Bilge ile köpek

Murat Şahin, fobiler ve korkular üzerine güzel bir öykü yollamış. Çok hoşuma gitti. Teşekkür ediyorum...

Haberin Devamı

BU okuyacağınız, bilge ile köpeğin hikâyesi.
Bilge, göletin başında oturuyor.
Susuzluktan kırılan köpek, sürekli gölete kadar gelip, tam su içecekken vazgeçerek kaçıyor. Bilge, dikkatle köpeği izliyor.
Bu kadar susamış olmasına rağmen, köpek, neden su içemiyor, neden korkup kaçıyor merak ediyor.
Ve sonunda anlıyor:
Köpek, kendi suretinden, sudaki yansımasından korkuyor.
Artık dayanamayan köpek, bir an geliyor, kendini gölete atıyor, tabii o zaman suretini göremediği için korkmuyor ve susuzluğunu giderebiliyor.
Bu olaydan ders çıkaran Bilge, kendi kendine şöyle diyor:
“Bir insanın istekleriyle arasındaki engel, çoğunlukla kendi kendine, kendi içinde büyüttüğü korkulardır. İnsan bu engeli aşabilirse istediğini elde edebilir.”
Bu hikâyeden bizim edinebileceğimiz bilgi de, bir bilgenin bile, bir köpekten öğrenebileceği şeylerin var olduğudur.
Bu yüzden neyin varsa paylaş, senin çıkınında da başka insanların öğrenebileceği şeyler vardır...

Haberin Devamı

Sertab’ın güzelliğinin sebebi

Ertuğrul Özkök, pazar günü, “Sertab’a neler oluyor? Güzelleşmesinin sebebi ne?” diye yazdı.
Doğru tespit!
Çünkü Sertab Erener’e gerçekten bir şey oldu.
Ne olduysa daha yumuşak, daha dişi oldu.
Veeee yayladan inmiş gibi...
Ütülenmiş gibi...
Rahatlamış, gevşemiş gibi...
Bütün elektriğini toprağa boşaltmış gibi...
Özkök’ün yazısından öğreniyoruz ki, bütün bunların nedeni aşk, Demir Demirkan’la yaşadıkları o müthiş aşk.
Doğrudur, bence de onlar şahane bir ikili. Ve hayatındaki adamla çekişip, itişmediğin, aynı yolda uyumlu, el ele yürümeyi becerdiğin zaman güzelleşirsin.
Amaaaaa Seda Güler’in Rengarenk Kırmızı Dergisi’nin, cevval muhabirleri, derginin ağustos sayısında bir başka sonuca daha varmışlar.
Tutmuşlar ismini açıklamak istemeyen bir estetik cerraha, Sertab’ın eski ve yeni fotoğraflarını gösterip, aradaki farkı mesleki açıdan değerlendirmelerini istemişler.
Bakın neler söylemiş?
1- Göz kenarlarına botoks: Göz çevresinin gergin ve pürüzsüz görünmesi için en etkili yol.
2- Çenede dolgu: İdeal çene, profilden bakılınca, burun hizasının biraz gerisinde olmalı.
3- Şakaklarda dolgu: Eski fotoğraflarına nazaran, Sertab’ın şimdi elmacıkkemikleri daha çıkık görünüyor. Bu da hemen akla bu bölgelere uygulanan implant ya da hylorik asit içeren dolgu uygulamalarını getiriyor.
4- Dudaklarda dolgu: Sadece dudakların üst kısmına çok az miktarda uygulanmış. Bu da doğal bir görünüm sağlamış.
5- Ağız çizgilerine dolgu: Yaş ilerledikçe ağız çevresindeki gülme çizgileri derinleşir. Onlar doldurulmuş.
6- Vitamin kokteylleri: Sertab’ın cildinin, 20 yaşındaki kadar sağlıklı görünmesinin tek bir açıklaması olabilir, cilt altına uygulanan vitamin kokteylleri.
* * *
Bunda ters hiçbir şey yok.
Aşkla, estetik cerrahi birbirine rakip değil.
Olsa olsa, birbirlerini tamamlarlar.  Aşkın yanı sıra estetik cerrahinin de bir kadını güzelleştirmesi doğal. “Yapmıyorum” diyenin ya parası yoktur ya yalan söylüyordur.
Ya da yaşlı görünmeyi tercih ediyordur.
Neyse ne, Sertab gerçekten şahane!

Haberin Devamı

Bu eller kimin elleri?

KENDİMİ bildim bileli tırnaklarımı yerim.
Dibine kadar.
Üstelik bu konuda profesyonelim.
Tırnak dediğin şeyin, katları vardır.
İşin uzmanı, onları, dişleriyle kat kat açar. Tırnağın etle birleştiği yerde, küçük bir delik oluşturur, o delik giderek oyuk haline dönüşür, morun çeşitli tonlarını alır.
Felaket bir görüntüdür.
Bütün parmakların araba kapısına sıkışmış da kan oturmuş gibi durur. Yetmezmiş gibi, ben bir de “etobur”um.
Tırnakla yetinmiyorum, tırnak etlerimi de yiyorum.
Bu görüntü de neresinden bakarsanız bakın, iğrenç.
O yüzden hep ellerimi, parmaklarımı gizledim.
Ne kadar büyürsem büyüyeyim, ellerim, çocuk elleri gibiydi.
Savunmasız, ürkek, kendine güvensiz, tedirgin...
Babam her defasında, “Yeme kızım!” derdi, ama bir şey yaramayacağını da bilirdi. Ellerime her baktığında bana acırdı.
Haklıydı da, çünkü ruh halimin yansımasıydı ellerim.
Yıllardır tırnak yerim, ama yıllardır maniküre de giderim, can arkadaşım Sezen her defasında düzeltmeye çalışırdı, elinden geleni esirgemezdi ama parmaklarınız benimki kadar yolunmuşsa, artık amorf hale gelmişse, elden ne gelir...
Dahası var mı ya, fotoğraflarda parmaklarıma fotoshop yaptılar!
O kadar vahim bir durum...
Du...
Du diyorum çünkü bir süredir ellerime bakıp bakıp şaşırıyorum.
Bu eller kimin elleri?
Benimkiler değil.
Zannedersin, parmak nakli yaptırdım.
Ne oldu, nasıl oldu, nasıl düzeldi bilmiyorum ama oldu.
Zamanında tırnak da taktırdım, protez de taktırdım hiçbir işe yaramadı, ama bu defa oldu.
Bodrum Bitez’de Selen Kuaför’e gittim.
O meşhur Bitez Dondurmacısı’na gelmeden solda. Sahibi Hatice Tosunoğlu, olağanüstü şeker ve hızlı bir kadın. bana manikür yaptı, sonra da kalıcı oje sürdü. Ve işte mucize diye buna derim. O bunu yaptıktan sonra artık tırnaklarımı hiç yemiyorum.
Oje dediğin adamı sinir eder, bir süre sonra bozulur.
Bunlar bana mısın demiyor.
En az üç hafta kalıyor.
Eminim her yerde vardır ama ben yeni denedim.
Bodrum’dakilerin kulağına küpe, çocukları Bitez Dondurmacısı’na götürürken, Selen Kuaför’e de bir dalın, mis gibi ellerle ayaklarla çıkın...

Haberin Devamı

Oley! DETOKS değil RETOKS yaptım

HERKES Bodrum’a detoks yapmaya giderken, ben retoks yaptım.
Olay şöyle gelişti:
Gazetemizin yazarı Profesör Osman Müftüoğlu’nun insanları zayıflattığı ve detoks yaptırdığı Palmalife’da bir hafta sonu geçirdik. Müftüoğlu’nun Yaşasın Hayat Enstitüsü’nün bir branşı orada.
O enstitünün müdavimleri, diyet ve detoks yaparken, ben yenilebilecek ne varsa yedim.
Yediğimi içtiğimi de yarın anlatırım artık...

Yazarın Tüm Yazıları