Ben sadece Ayşe’yim

Bıcır bıcır. Konuşuyor da konuşuyor. Tatlı. Okurken canlandırdığınız kadından farklı. Ukala değil. Yaşı gibi. Kendi gibi.

Genç, uçarı ve iyi kalpli. Zeki. Kendini yırtık, atak, girişken olarak tanımlıyor. Sanki kimse onu üzemezmiş, o hiçbir şeye aldırmazmış, her şeyin üzerinden yürür gidermiş gibi yapıyor. Ben gerçeğin öyle olduğunu düşünmüyorum. Karşımda kırılgan, yaralanabilir bir kadın gördüm. Neyse ne, ama eğlenceli olduğu kesin. Beni yakın arkadaşlarından İzzet Çapa’nın mekanında (Al Jamal) ağırladı. Ama ne ağırlamak. Bir sürü Martini... "Allah aşkına yemeğe de kal" dedi. İçten, doğal, komik. Maddi manevi hesapları ödeyen bir kadın, cömert. Çapkın görünen ama sevdiği adama zincirle bağlı olan bir kadın. Röportajı yaparken Haşmet Babaoğlu ile ayrıldığını da öğrendim. Ama benim niyetim, onunla erkekleri konuşmak değildi. Kafamda, ayrılmış bir anne babanın, çocuk tarafıyla konuşmak vardı. O yüzden bu röportajı yaptım. Kendisine teşekkür ediyorum...

Ne mutlu size... Babanızla barıştınız, neler hissettiniz?

- Acayip mutlu oldum. Hiç konuşmadan bir yıl geçmişti. İnsan tabii ki seviniyor...

Babasız bir yıl nasıl geçti?

- Zor geçti, ama bir taraftan da iyiydim. Ben yokluğa da alışabilen tuhaf biriyim, alışmıştım. "Eldekiyle idare et kızım!", bu öğretildi bana... Doğum günü gecemdi, bir emrivaki sonucunda telefonla konuştuk. "Seni özledim" dedi. Ağlamaya başladım.

Birbirinizi affettiniz mi şimdi?

- İki insan birbirini bu kadar şiddetle seviyorsa, affetmek diye bir şey olamaz. Dargınlık, küslük olur, ama herhangi bir vesileyle geçer gider. Her gün arıyor beni. "Bodrum’a gel" diyor, "Rakı-balık yapalım" diyor. Ben de ona hayatımla ilgili rapor veriyorum.

Bundan sonra hayatınız rayına girecek mi? Belli günlerde bir araya gelecek misiniz?

- Ben 5 yaşında değilim ki. Büyük bir kadınım. 4 yıldır yalnız yaşıyorum. Aynı kentte olmamıza rağmen annemle bile görüşemiyorum. Çok isterim tabii babamı görmek ama hayat izin verdiği ölçüde...

Buraya kadar konuştuklarımız, babanızın yeni hayatını onayladığınız anlamına mı geliyor?

- 60 yaşında bir adamdan söz ediyoruz. Onaylamak ya da onaylamamak bana düşmez. Ne isterse yapar. Nasıl bana müdahale edilmesini istemiyorsam, benim de kimseye müdahale etme hakkım yok. Ben 28 yaşında kocaman bir kadınım derken, ne münasebet babamın hayatına müdahale edeceğim?

Anne ile baba arasında problem çıktığında, çocuklar ne kadar zor durumda kalıyor?

- Ben bir yetişkinim. Annem ile babamın boşanması derdim değil. Hiç olmadı. Çok netim bu konuda. "İnsanlar birbirleriyle ölene kadar bir arada yaşayacak" diye bir kural yok. Ben de 20 yıl sonra kocamı terk edebilirim, başka bir erkeğe aşık olabilirim. Hayat bu, her an her şey olabilir. Benim için bir tek şey önemli: Üslup. Terk edeceksen de, adabınla edeceksin. Hayatta her şey yapılabilir, ama nasıl yaptığın önemli. Ben annemle babamın hadisesinde biraz üsluba bozuldum, o kadar.

Nasıl yani?

- Babam, annemi terk edebilir, genç bir kadına aşık olabilir, onunla Bodrum’da yaşayabilir... Her şeye eyvallah... Neden’lerini tartışmak bana düşmez... Kimseye düşmez. Ama bunu nasıl yaptığı önemli. Biçim önemli...

Yetişkin de olsalar çocuklar annenin tarafını tutar, yanılıyor muyum?

- Ben anneci değilim. Tamamen mantığın yanındayım. Annemin yanında yer almamın nedeni, babamın üslubundan hoşlanmamış olmamdı. Gerçi daraldım bu konudan, bir de yeni barışmışken, durduk yerde tatsızlık çıkarmak istemem ama özetle şu: Babam, yeteri kadar dürüst davranmadı, ben sadece buna bozuldum. Ben dedim ki: "Babacığım, varsa bir durum, yapalım açık oturum." Cesaret edemedi. O zaman ben de anneme destek çıktım.

Babanız yeteri kadar açık davransaydı değişen ne olacaktı?

- Bana açık olsaydı, ben ortayı bulurdum. Mutlaka bir şeyler yapardım.

Size deseydi ki, "Evet, hayatımda biri var, aşık oldum, onunla yaşamak istiyorum ama anneni de kırmak istemiyorum..." O zaman ne olacaktı ki?

- Ben de gidip anneme anlatacaktım...

Anneniz ikna olacak mıydı?

- Niye olmasın? Olacaktı tabii. Benim annem, babam için mi yaşıyor bu dünyada? Onun için mi nefes alıyor? Hayır, benim annem kendisi için var. Ve mantıklı biri. Annemin üzüldüğü, ani olması. Hiç bilmeden... Şüphelenmeden... Bir anda... Hazırlıksızdı ve doğal olarak afalladıÖ Benim buradan erkeklere, babalara, sevgililere diyeceğim bir şey var: Bir ilişkide hisler ölebilir, yeni birine aşık olunabilir... Ama o zaman, mert olacaksın, söyleyeceksin, "Ben aşık oldum" diyeceksin, "Bir halt yedim, yiyorum, ayrılmak istiyorum" diyeceksin. "Ama siz benim ömür boyu ailemsiniz" diyeceksin. Racon budur. Ben bunu beklerdim babamdan. Ki bunları zaten ben ondan öğrendim. Böyle deseydi, benim canımı yeseydi... Bana bak, bu röportaj yüzünden aramız yine bozulmaz değil mi?

Bozulmaz, bozulmaz...

- Mesele buydu. Annemi bir kenara bırak, ablama ve bana sahip çıkmadı, bozuldum. Erkekler bazen nasıl davranacaklarını bilmiyorlar, çevremdeki ilişkilere de bakıyorum: Erkeklerde hep bir yok olma, aramama, kaçma, gizlenme durumu var. Oysa kadın ne bekliyor? Dürüstlük. Bu kadar...

Tamam ben de açıklıktan yanayım ama kabul edelim ki, her zaman da çözüm değil...

- Ama bizim ev Oya hapishanesi değildi ki. Annem de gardiyan değil, giden gider. Yapacak bir şey yok.

Babanızla bunları konuştunuz mu?

- Henüz değil. Daha, "Gel de balık yiyelim" faslındayız.

Bu gürültüde annenizin annesi olmak durumunda kaldığınız oldu mu?

- Tabii. Her zaman. Ben zaten annemin annesiyim. Annem benden korkar, çekinir. Bazı şeyleri benden gizler. Sonra itiraf eder...

Omzunuza yaslanıp ağladığı oldu mu?

- Olmaz mı? Ama benim omzum, bütün kadınlara açık. Herkes gelip ağlayabilir.

Peki ya ablanız, Zeynep? İki kardeş olarak reaksiyonlarınız ortak mıydı?

- Zeynep bir yaş büyük benden, daha içine dönüktür, belli etmez duygularını. Kolay incinebilen biridir. Ben daha yırtık bir tipim; yırtık, önde, cesur. Dan- dun olan benim.

İki kardeş bu kadar farklı mısınız?

- Evet, zıt kutuplarız. Onu görünce bir çekinirsin, ağır abladır. Ben gülücük dağıtırım etrafa. Ama Zeynep benim için dünyadaki en değerli kişi.

Peki anne ve babanızın yaşadıklarından siz kendi hayatınız için nasıl bir ders çıkardınız?

- İnsan hep güçlü olmak zorunda. Çünkü duyguların garantisi yok, duygular değişiyor. Asla olmaz demeyeceksin. Herkes, herkesi aldatabilir. Herkes gitmek isteyebilir. Ve yüzde 100 güvenmek, dibine kadar güvenmek diye bir şey yoktur. Ben en güvendiğime bile, yüzde 99 güvenirim. Cem Mumcu’ya terapiye gidiyordum, "Ayşe" dedi, "Buraya gelenler bana yavaş yavaş güvenir, seanslar ilerledikçe... Sen ise güveniyor gibi başlayıp, uzaklaşanlardansın". Ben böyle biriyim, benim bir güven sorunum var, açık kapım hep zaman vardır, "Bir ihtimal" diyeceksin, sırtını asla tam yaslamayacaksın. Bir ihtimal var, o da güvenmemek... Hep tetikteyim ben...

Ama bu iyi bir şey mi? Kendinizi karşınızdakine teslim etmenizi engellemez mi? Bir şeyleri dibine kadar yaşamaya mani olmaz mı?

- Valla, ben böyleyim. Hep kendimi hazır tutarım. O da gidebilir, ben de gidebilirim... Arada hep bir pay bırakırım ki, daha sonra dağılmamayım diye...

Annenizin hayatında bir erkek olmadığı için üzülüyor musunuz?

- Taş gibi kadın. Olur inşallah. Başımın üstünde yeri var. Tabii önden bir yoklarım. Bir kahve içiririm ona, tuzlu bir kahve... Bakarım nasıl bir adam diye...

Babanızın sevgilisini yokladınız mı?

- Hayır, onu yoklamayı düşünmüyorum...

ÊBu ne demek şimdi? Balık yemeye gitmeyecek misiniz?

- Balık, en sevdiğim yemektir. Bayılırım, ölürüm. Ama balığımı herkesle yiyemem, bu keyfi herkesle paylaşamam...

Terk edilen bütün kadınlar, kocalarının ona döneceklerini beklerler mi?

- Evet ya. Niye öyle? Bekliyorlar... Annem için geçerli değil, ama genel olarak, "Döner, nasıl olsa yine elime düşer..." diye bekliyorlar. Mantıkları bu. Allah’tan annemde öyle bir şey yok, başta belki vardı ama artık yok. Zaten dönmez... Gitmiş o... Uğurlar olsun.

Kafama takıldı, demek annenizin sevgilisiyle kahve içiyorsunuz...

- Evet, testi geçerse, içki de içerim, yemek de yerim, tatile bile giderim...

Peki babanızın sevgilisinin günahı ne?

- Karıştırma şimdi oraları...

ALLAHIM DİYORUM CİNSELLİK BİZİM LANETİMİZ Mİ?

Evlilik, benim için bir muamma. Ben kolay daralan bir insanım. Hani "Bastı bana" derler, onlardan. Her dakika mıç mıç bir arada yaşamak, benim için kabus. Gizem kalmadığı zaman, aşk uçup gidiyor. Daha da önemlisi, seks de bitiyor. Ve bu çok acayip bir şey. Bazen "Allahım" diyorum, "Nereden geldi bu cinsellik belası başımıza? Lanetimiz mi bu?" Bence öyle. Eğer o iyiyse, ilişki de iyi oluyor. O dökülüyorsa, ilişki de yara almaya başlıyor. İşte fazla dipdibe yaşıyorsan, cinselliğin devam etmesi de mümkün değil. Özlemek lazım, merak etmek lazım, ayrı zamanlar, ayrı mekanlar lazım... Erkekler niye karılarını aldatıyorlar? Cinsellik bitmiş oluyor. Ya da erkek, "Ben artık değerli değilim" tribine giriyor. Çünkü işin içine şefkat, çocuk- mocuk giriyor... Adam diyor ki, "Ben bu kadının hayatında 4’üncü müyüm, 5’inci miyim?" Bunlar başlayınca da, gözünü dışarıya dikiyor. Evlilik hem güzel hem de çok can yakan bir şey...

BEN DE BÜTÜN KADINLAR GİBİ AŞIK OLUP BİRİNİN KOLUNUN ALTINA GİRMEK İSTİYORUM

Siz erkeklerle ilişkilerinizde hangi noktalarda bocalıyorsunuz?

- Ben atak biriyim. Fazla girişkenim. İlişkilerde en büyük problemim bu. Birini beğeniyorsam, "Gel buraya, bir dakika arkadaşım" diyorum. İş, güç, dostluk, arkadaşlık, elbise, neyse ne... Arzuladığım şeyi gidip alıyorum. Bende "Ağır olayım, utanayım, sıkılayım" yok... Tabii kadın tavrı olarak çok alışılmış bir şey değil. Erkekler ilişkiye başlarken, "Bu kadın niye böyle?" diyorlar. Onları korkutuyorum. Çünkü kafamın dikine gidiyorum, arzu ettiğimi gidip elde ediyorum. Erkekler de haliyle "N’oluyoruz?" diyor. "Bu, beni bırakır, üzerine yenisini alır!" Halbuki öyle değil. Ben de bütün kadınlar gibi, birine aşık olup kolunun altına girmek istiyorum, başka bir derdim yok...

Peki ya ilişki ilerleyince ne tür sorunlar başgösteriyor?

- "Ne olacak bizim sonumuz?" sorusu gündeme geliyor: "Evlenecek miyiz,

evlenmeyecek miyiz?" Sen de çevrendekiler de sormaya başlıyor: "Bu ilişki nereye gidiyor?" Zaten ilk yıl herkes, yaşamını diğerine göre yeniden ayarlıyor. O rock mı dinliyor, sen de dinliyorsun. İkinci yıl, "İyi de benim onun dışında bir hayatım yok mu?" diyorsun. Üçüncü yıl "Hadi ne olacaksak olsun artık!"a geliyorsun... Ve aşk bitiyor... Boşuna aşkın ömrü üç yıldır demiyorlar, doğru...

HAŞMET’LE AYRILDIK

Sevgililerinizle babanız arasında paralellik kurduğunuz oldu mu?

- Müsaadenle, kurmamam mümkün değil... "Kızlar, babalarını arar" derler ya, doğru. Ben akıllı bir adam arıyorum... Bilen adam arıyorum... Usul bilen, yol yordam bilen. Bir şey sorduğumda akıl verebilecek... Yemek yemeyi bilecek... Hamburger yiyen adamla işim olamaz, enginar yiyen bir adamla olur ama... Enginar yiyen adam isterim... Balık yiyen adam isterim. İçtiğini bilen adam isterim... Zevkleri olan bir adam... Hayran olmadığım bir adamla olamam. Az gelir bana. Yetmez. İstemem.

İnsanın kendi yaşında birinde bu saydığınız özellikleri bulması zor. Sevgilileriniz hep sizden daha mı büyüktü?

- Evet büyüktü. En küçüğü 9-10 yaş, en büyüğü 24 yaş büyüktü. Benim için problem değil.

Arada 24 yaş fark olunca uyum sağlamak zor olmuyor mu? Siz alemlere akan bir kadınsınız...

- Yaş mesele değil. Alakası yok. Adamın belki ruhu genç... Ben de akranlarımla takılan biri hiç olmadım. Çocukluğum, annemin ve babamın arkadaşlarıyla geçti. Kendimi bildim bileli onları dinler, gözlemlerim...

Sizin için bir ilişkide esas olan nedir?

- Aman şefkat olmasın da... Şefkat, ilişkiyi öldüren bir şey. Şefkat girdiği anda, o ilişki artık boyut atlamış demektir. İmdat kırmızı alarm, evyahlar olsun, ben kaçıyorum! Şefkati git, babanla yaşa, abinle yaşa, sevgilinle yaşama... Şefkat, seksi bitiren bir şey. Benim ilişkilerimde aslolan aşk ve hayranlıktır...

Hayatınız boyunca en çok aşık olduğunuz adam Haşmet Babaoğlu muydu?

- Hayır. Haşmet, hayranlık duyduğum adamdı... En aşık olduğum adama inanmazsın, Allah’ın bir kırosuydu... Bana hiç uymayan biri. Aşk, zaten tam bir delilik hali. Ve hemen geçen bir şey. Haşmet en güvendiğim insandı. Yüzde 99, Haşmet’ti mesela. Hayatımdaki en doğru adam oydu...

Niye dili geçmiş kullanıyorsunuz?

- Çünkü bitti, ayrıldık...

Neden ayrıldınız?

- Öyle... Gerçi, biz sadece "ilişki" anlamında ayrıldık... Hayatımızda hiçbir zaman ayrılmayacağız... İlişkiler bazen boyut atlayabiliyor. Bizimki de maalesef aşk boyutundan ayrıldı ve belki de kimsenin anlayamayacağı kadar kuvvetli başka bir bağa dönüştü. Ve ben bu bağı şu anda çok seviyorum...

ZANNEDİYOR Kİ İLİŞKİMİZ BAŞLAYINCA BENİ İŞE ALDIRDI, KÖŞE AÇTIRDI

Hasan Pulur’un eleştirisi sizi çok mu incitti?

- Niye yalan söyleyeyim, incitti. Duayen diyorlar, benim duayenim değil. Bir kere nazik değil. Mantık hataları yapıyor. Zannediyor ki, biz aynı gazetede çalışıyoruz, ilişkimiz başlayınca Haşmet beni işe aldırdı, köşe açtırdı... Oysa o Vatan’da yazıyor, ben Sabah’ta. Rakip gazetelerde çalışıyoruz... Anlayamadı gitti...

Eleştirinin içinde Hıncal Uluç da vardı galiba..

- Bakın, kimse şans eseri bir yere gelmiyor. Hıncal Uluç daha evvel de birilerine yardımcı oldu, yol verdi, e ne oldu? Hangisi başarılı oldu? Neredeler şimdi? Hasan Pulur, gençleri hor görüyor... Ben bugüne bugün, genç neslin yaşamını en iyi aktaran yazarım. Gençlere hitap ediyorum ve okur kitlem geniş. Bunun kime ne zararı var? Derdi nedir ki Hasan Hulur’un? Ben biliyorum aslında... Niyeti, benim üzerimden Hıncal’ı vurmak, Haşmet’i vurmak... Ama onlara bir şey yapamaz. Kimse yapamaz. Boşuna uğraşmasınlar.

Peki ya Ahmet Hakan?

- O tesadüfen bu meseleye girdi. Hariçten. Girmeseydi daha iyi olacaktı. Yoksa çok beğenerek okuduğum biri... "Neco’nun damadı" diye yazınca Haşmet bozuldu, gerek yoktu, onun derdi Mansur’laydı. Anlayacağın, Ahmet Hakan arada kaynadı, gitti. Ki ben onu çok beğenirim, yazılarını, üslubunu, kendisini, her şeyini...

İŞSİZ KALIRSAM GELİR BURADA GARSONLUK YAPARIM

Kendinizi yetersiz hissettiğiniz, güvensiz hissettiğiniz hiçbir şey yok mu?

- Ben kendime güveniyorum. Ben bugün mesleğimi de kaybetsem, koymaz bana, düzenimi bozmadan yaşarım. Hem de tek başıma. Ben deli biriyim. Gelir, burada garsonluk yaparım. Hep derler ama iş oraya gelince yapamazlar. Ben yaparım. Hiç gocunmam. Kendime bu açılardan çok güveniyorum. Öyle ya da böyle hayatta kalırım...

YALIN, CİĞERİNİ VER DESE VERİRİM

Eskiden "Ateşle barut yana yana durmaz" derdim. Alakası yokmuş. Yalın’la 3 yıldır inanılmaz yakınız. En yakın arkadaşım. Onun müziği ile kendime geliyorum. Onu çok seviyorum. O kadar büyük bir bağlılığım var ki. "Ciğerini ver" dese verebilirim. Her şeyi birlikte yapıyoruz. Birlikte kuaföre gidiyoruz mesela. Geçenlerde saçlarımızı Yıldırım’a kestirdik. İlişkimizden konuşuyoruz, arkadaşlarımızdan konuşuyoruz, uzun uzun dertleşiyoruz. Yemeğe gidiyoruz, dansa gidiyoruz. Haşmet de Yalın’a bayılıyordu. Birlikte çıkardık geceleri. Tatile bile gittiğimiz oldu. Yalın, benim gözbebeğim, kardeşim. Zeynep neyse Yalın o ...
Yazarın Tüm Yazıları