Paylaş
Bu ülkenin kadınları ve çocukları için gerçekten canla başla çalıştılar, çok anlamlı, çok faydalı şeyler yaptılar.
“Koruma aile” sorununda da öyle. Gerçekten de mekanizma eskisine göre çok daha hızlı ve kolay işliyor.
Yurtlardaki kimsesiz o 14 bin çocuğun bir aileye kavuşması için de ellerinden geleni yapıyorlar.
Kocaman bir teşekkür!
8 hafta önce “koruyucu anne” olan Mutlu Tönbekici hepimize örnek oldu. Pazar günü anlattıklarıyla çocuk sahibi olmak isteyen insanlara bir yol gösterdiyse, ne mutlu bana... İnşallah daha pek çok insan Mutlu’nun gösterdiği cesareti gösterir. Çünkü hep söylenir ya, doğru: Bebekler, annelerinin karnında değil, kalbinde
büyür...
Çilek Bebek çok tatlı. Sen de muhteşem bir şey yaptın ama Allah korusun, ya genetik bir rahatsızlığı filan varsa ya da beklenmedik başka bir hastalığı çıkarsa gibi şeyler geçiyor mu aklından...
-Ayşecim, ben olumsuz şeyler düşünmüyorum. Ama olabilir de, her şey olabilir. Fakat bu, doğurduğumuz çocuklar için de geçerli değil mi? Kendi çocuğumuzun “mükemmel” doğacağına dair tuhaf bir iyimserliğimiz var. Oysa bu doğru değil, her an, her şey olabilir. “Başkasının çocuğu” deyince akla böyle şeyler geliyor. Gelmesin. Ben meseleye şöyle bakıyorum, herkes de bence böyle bakmalı: Kendi çocuğumuzda ne ihtimaller varsa, bu çocuklarda da o ihtimal var. Kurum da zaten çocuğun sağlık durumunu bizden gizlemiyor. Yani “kakalama” gibi bir niyetleri yok. Varsa kalbinde bir problem, söylüyor. Dolayısıyla ne hastalığı olduğunu bile bile alıyorsun. Ve işin enteresan kısmı, mesela astımı olan bir çocuğun bir ailesi olduktan sonra astımı bile kalmayabiliyor. Bu küçük kimsesiz bebekler aile yanında iyileşiyor. Her bakımdan...
Lobna Al Lamii ne durumda?
“GEZİ fikri takibi”ne, Gezi olaylarının ilk günlerinde kafasına kapsül isabet eden ve hastaneye kaldırılan Lobna Al Lamii’yle devam ediyoruz. Ben durumunu merak ediyordum, belki merak eden başkaları da vardır diye...
-Savcı suç duyularını tek dosya haline getirdi. Birleştirme verdi. Polisten ses ve görüntü kayıtlarını istedi. Adli tatilin sona ermesiyle birlikte avukatı, belki bu birleştirmeye itiraz edecek.
-Lobna’nın en büyük destekçisi sevgilisi Barış. Bunu öğrenince gözlerim doldu. Genelde erkekler tüyerler ya böyle durumlarda. O ise sevgilisini bir an bile yalnız bırakmıyor.
-Bacağında bir gelişme var. Ayakta durabiliyor. Gerçi destekle yürüyebiliyor. Ama kilo aldı. Fizik tedaviden sonra kas erimesi de durdu.
-Ne var ki sağ tarafı hâlâ felç. Sesi de çıkmıyor, çünkü ses telleri de felç.
-Ama bir de güzel haber var: Lobna’nın bilinci yerinde. En azından her şeyin farkında. Sadece konuşamıyor ve vurulma anını hatırlayamıyor.
-Evet, hayatını idame ettirebilmek için yardıma ihtiyacı var. Henüz “akut dönem” geçmiş değil. Zaten bir üçüncü beyin ameliyatı var önünde. Ama Allah’a şükür güçlü. Doktorlar iyimserler ama hâlâ bir ameliyat söz konusu. Kafasına kemik takılacak.
-Fizik terapileri devam ediyor. Her gün GATA’ya gidip geliyor. Belli programları var, o program uygulanıyor.
-Şimdilik haberler bunlar. Bir gün kendisi isterse röportaj da verebilecek... Koşarak giderim Ankara’ya yanına... Ona güç diliyorum, her şeyin üstesinden gelecektir, ben inanıyorum.
Rakipsizsin Tarkan!
TARKAN konserine kızım
Alya’yla gittim.
Tek kelimeyle “muhteşem”di.
Fırsatınız varsa kaçırmayın, kesin gidin ve kendinizden geçin.
Açık Hava’ya giderken, “Vayyy be!” diye düşündüm, “21 yıldır hayatımızda ve o ilk yıl hariç (Kıl Oldum Abi) Tarkan hep zirvede, hep rakipsiz...”
21 yıl, dile kolay!
Tarkan hayatımıza girdiğinde ben evli bile değildim, sevgilime âşık oldum, başka bir ülkede yaşamaya başladım, hamile oldum, sonra evlendim, doğurdum, telefon kablosu saçlı kızım büyüdü, eşşşek yaşına geldi, odasına Tarkan posterleri asacak yaşa...
Ve ben şimdi onunla Tarkan’ın konserine gidiyorum.
Ben, vayyy be demeyeyim de kim desin...
Ve Tarkan hep bir numara...
Her yaştan kadının, erkeğin, çocuğun sevgilisi.
Şimdi konserden kısa notlar...
-Alya inanılmaz heyecanlıydı. “Kafama Tarkan bantı takacağım” dedi. “Tamam” dedim. Heyecan içinde geçti yerine oturdu, beklemeye başladı. Ve perde açıldı, Tarkan müthiş bir ışık gösteriyle sahneye çıktı. Tüm konser sahne düzeni şahaneydi. Alya öylece mıhlandı kaldı. “Kimseye söyleme ama kalbimi tut” dedi. Baktım, güm güm atıyor. Şarkılar ilerledikçe bizimki de havaya girdi, diğer insanlarla birlikte ayağa kalkmaya, hoplamaya, zıplamaya, el çırpmaya, “Tarkaaaan seni seviyoruuuum!” diye bağırmaya başladı.
-Elektriği, sahne enerjisi, insanlarla kurduğu diyalog, performansı, şarkıları o kadar “biz”den ki Tarkan’ın, 8 yaşındaki çocuk bile, “Anneee, o çok iyi kalpli!” dedi.
-Güldüm. Evet, biz de ön sırada oturan Aliye Simavi’yle o sırada Tarkan’a yakışan sıfatlardan birinin “kadirşinaslık” olduğunu konuşuyorduk. Alya’nın bu sıfatı bilmesine olanak yok tabii. Çünkü konseri Firuze’yle başlatıp, Firuze’yle bitirdi. Gökyüzüne, Aysel Gürel’e bütün sevgisini gönderdi. Ona ne kadar müteşekkir olduğunu söyledi. Bu işte şahane bir şey. Hepimizin gözleri doldu. İlk sırada oturan Mehtap Ar da geldi bir ara yanımıza. Onun da mutluluğu gözlerinden okunuyordu. Oysa Tarkan istediği şarkıyla başlayabilirdi ama Firuze’yi seçmişti.
-Bütün şarkılarını artık Sezen gibi ezbere biliyoruz Tarkan’ın. Onunla, hepsini bir bir söylerken geçmişe dönüyoruz. Bütün geçmişimize onunla selam çakıyoruz.
-O nasıl sahne performansıdır, nasıl beden hareketleridir, nasıl güzel, tatlı, seksi yüz ifadeleridir. Evet, muhteşem dans ediyor. Ama Tarkan’ın sihri, sadece seksi olmasında değil, bu sefer fark ettim ki, onun “iyiliği” de geçiyor izleyenlere.
-Adam her şeyiyle, “insan” aynı zamanda. “Tanrı star”lar vardır ya, onların bir soğukluğu, ulaşılmazlığı vardır, Tarkan bir eşik atlamış; o, aynı zamanda dokunabileceğin kadar yakınında, gerçekten bize ve hayatımıza değiyor.
-Ve herkesi, hepimizi bir şekilde özel hissettiriyor, nasıl yapıyorsa, sanki izleyen herkese dokunabiliyor, göz göze gelebiliyor. Alya’ya öpücük yolladığı anda bizimki bitti, eridi.
-Mutlaka ama mutlaka gidin, bir yolunu bulun Tarkan’ı izleyin, dinleyin, onunla çoşun, geçmişinize yolculuk yapın, eşsiz bir-iki saat geçirin.
-Gerçi şimdi Alya kafamın etini yiyor imzalı Tarkan posteri için. Çocuklara da böyle bir hizmet yok mu? Sıraya girelim, bekleyelim ama bir şekilde bu postere kavuşalım.
-Feride Edige’ye de bizi böyle eşsiz bir geceye davet ettiği için teşekkür ediyorum.
İzin istiyorum
YAZ bitti.
Hayat yeniden başladı.
Yeni dönem, yeni bir başlangıç...
Sizden birkaç gün izin istiyorum.
Hazırlık yapmam gerekiyor.
Evde hummalı bir tamirat var.
Alya odasındaki pembeleri yok etmek istiyor, boya işimiz var, artık siyah-beyaz bir oda istiyormuş, poster asacakmış, büyümüş, yandık!
Pembe yastıklar, pembe yatak örtüleri değişecek. İMÇ’den kumaş almam, döşemeciye götürmem, pembelere “elveda” demem, boya işiyle uğraşmam, halı olayına el atmam ve ona bir çalışma ortamı hazırlamam gerekiyor.
Anne olacağım birkaç gün.
Pazara görüşürüz...
Paylaş