Paylaş
Kardeşiniz Ethem Sarısülük’ü kaybettiniz. Başınız sağ olsun. Onu vuran polis, görüntülerle tespit edildi. Herkes izledi. Ama ölümüne sebep olan polis, şimdi tutuksuz yargılanıyor. Ne hissediyorsunuz?
- Bir sürü şeyi aynı anda hissediyorum...
Çaresizlik mi, umutsuzluk mu, öfke mi... Ne?
- Çaresizlik değil. Aile olarak umudumuzu, direncimizi hep güçlü kıldık. Ama isyanımız ve öfkemiz sonsuz. Bu adaletsizliği ve hukuksuzluğu gördükçe, insan kahroluyor. Devlet yöneticilerinin, hukukçuların, adalet dağıtanların, özellikle de Başbakan’ın sessiz kalması, vicdanımızı bir kez daha dağlıyor. Ama yanlış anlaşılmasın, pes etmeye niyetimiz yok. Bu adaletsizliğin hesabının sorulması için hukuksal, demokratik ve uluslararası platformlarda sesimizi sonuna kadar yükselteceğiz.
CANIMIZI KAYBETTİK
Nasıl geçiyor günleriniz? Uyuyabiliyor musunuz? Anneniz-babanız ne durumda?
- Perişanlar. Uyku muyku yok. Zaten evlatlarını kaybetmişler. Bir de üstüne bu yaklaşım, tarifsiz bir acı yaşıyorlar. Gencecik bir adam öldü. Kafasına kurşun sıkılarak. Biri sıktı o kurşunu. Ve kim olduğu belli. Görüntüler ortada. Canımız, kanımız gitti bizim. Ama “tıss” yok. Başbakan’ın açıklamaları, küçümseyici, aşağılayıcı tavrı, suçluları koruyucu yaklaşımı bizi daha da çileden çıkarıyor. Sadece bizi değil, herkesi. Ortadaki vahameti kabul etmesi, polis teşkilatını rehabilitasyona sokması gerekirken; hâlâ, halkı terbiye etmek gibi bir gafletin içinde. Kardeşim yok artık, toprağın altında. Biz, canımızı kaybettik, ötesi var mı? Aile olarak kaybedecek daha fazla bir şeyimiz yok. O yüzden, bedeli ne olursa olsun mücadele edeceğiz.
Peki böyle bir sonuç bekliyor muydunuz?
- Hayır çünkü insanlık dışı bir uygulama!
Söz konusu polisin, “Taş atılmıştı, meşru müdafaaydı, kendini korumak için vurmak zorunda kaldım” gibi açıklamalarına ne diyorsunuz?
- Ne diyeyim? Allah diyorum! Kendine, “insan” diyen hiç kimse, bütün kamuoyunun önünde cereyan eden bir olayda kendini böyle savunamaz. “Masumum!” diyemez. Vicdanı el vermez. Ama tabii bir vicdanı varsa! Bu, aslında durumun vahametini de gösteriyor. Aynı zamanda bu ülkedeki çarpık ve bozuk sistemi. Her şey belgeleriyle ortadayken, o polis, elini kolunu sallaya sallaya dolaşabiliyor. Balistik raporundan, otopsi raporuna, olay yeri keşfi görüntülerden, tanıklara kadar her şey bu kadar netken.
O polisle yüz yüze gelseniz ne derdiniz?
- Karşılaşmak bile istemezdim. Ayrıca o cesareti gösterebileceğini zannetmiyorum. Çok iyi korunduğunu, çok iyi beslendiğini biliyorum. Başbakan tarafından kutsandığını da. Başbakan, kendisi zahmet etmesin, biz aile olarak madalya vereceğiz o polise takdim etmesi için...
POLİS YALAN SÖYLÜYOR
Başbakan’la karşılaşsanız ona ne derdiniz?
- Ona Ethem’i anlatmak isterdim. Kardeşimi bir de benden dinlesin, yüreği varsa. Ben sıradan biriyim, milyonlarca insan gibi gündelik kaygıları olan bir insanım. Benden kimseye zarar gelmez. Bağırmam, saldırmam etmem. Ama mümkün olamayacağını biliyorum...
Bir de polisin, “Kaskımı çıkarmıştım” türünden dediği bir laf var ortalıkta. Oysa görüntülerde görüyoruz, kafasında kaskı duruyor.
- Yalanın, iftiranın, hakaretin ve inanılmaz alçalmışlığın yaşandığı günlerdeyiz. Artık biz, “insan” olmaktan utanıyoruz. Bu kadar mı alçalınır? Bu kadar mı samimiyetsiz olunur? Bizler duruyoruz burada, bir şey yaptığımız yok, onlar kendi içinde bulundukları durumu meşrulaştırmak için bu tür şeyler söylüyorlar.
Hiçbir şey Ethem’i geri getirmez ama müthiş bir destek var. Bu, biraz olsun acınızı hafifletiyor mu?
- Evet. Ethem’i kaybettik ama milyonlarca Ethem bugün ayakta, onu selamlıyorlar. Onu sahipleniyorlar.
ETHEM'E YAKINDIM
Özür dilenseydi...
- Özür, Anadolu halkının güzel bir geleneğidir. Bizler hatalı olunca hatamızı kabul ederiz, af dileriz. Ama onlar, maalesef bizi “düşman” ilan ettiler. Bu tutumun başka bir açıklaması yok. Şu anda da herhangi bir beklenti içinde değiliz. Başsağlığı bile beklemiyoruz. Zaten sadece bizden değil, bütün halktan dilemeleri gerekiyor. Bizim talebimiz gencecik insanların hayatını kaydıranların yargılanması. Yoksa kendimize dair, ailemize dair, Ethem’e dair bir şey beklentisi içinde değiliz.
O kurşun Ethem’e değil halka sıkıldı
“Keşke o gün gitmeseydi” diye düşündünüz mü?
- Hayır. Asla. İnsanların en demokratik, anayasal hakları bu. Gösteri özgürlüğü, toplanma özgürlüğü, yürüyüş özgürlüğü... İnsanlar, kendilerini ifade edebilme yönünde teşvik edilmeli. Çünkü bilinçli bir şekilde hak arama, insan olmanın erdemidir.
Siz de orada mıydınız?
- Evet. Üstelik yakınındaydım. Ama vurulanın Ethem olduğunu ilk anda fark edemedim.
Aranızda kaç yaş fark var?
- 6 yaş küçük benden.
Ailede en perişan kim?
- Annem ve kız kardeşim. Ethem’in iki yaş büyüğü: Fikrinaz. Annem çalıştığı için Ethem’i kız kardeşim büyüttü. Çocuğu gibiydi. Çok severdi, üzerine titrerdi.
Kaç kardeşsiniz?
- 5’dik, 4 kaldık. Böylesi beklenmedik bir kayıp, aileyi yakıp, yıkıp geçiyor. Anlamlandıramadığımız, bir yere koyamadığımız, nasıl olduğunu tarif edemediğimiz bir boşluk içindeyiz. Acımızı birbirimizin gözlerinde görüyoruz. Allah kimsenin başına vermesin. Alışılabilecek, unutulabilecek gibi bir şey değil. O kurşun aslında Ethem’e değil, halka sıkıldı...
Fotoğraf: Rıza ÖZEL
Paylaş