Babaannem orta oyuncusu ‘Kel Ayşe’ babam ‘ip cambazı Boncuk’ ben de dans eğitmeni Lale Roche

Bir mail attı.

Okudum.

Haberin Devamı

“Yazdıklarınız çok ilginç, sizinle buluşmak isterim” dedim.
Ertesi gün İstanbul’daydı.
Meğer Paris’ten atlayıp gelmiş.
O bir çılgın!
İstanbul-Paris arasında mekik dokuyor.
İçinden yaşam fışkırıyor.
Sağlık dansı eğitmeni ve koreograf.
Pek çok dansın yaratıcısı./images/100/0x0/55ea1f79f018fbb8f86ca17c
İnanılmaz renkli bir hayatı olmuş.
Siz de okuyacaksınız, 18 yaşına kadar hayatı çadırlarda geçmiş, bütün Türkiye’yi gezmiş.
Yetmemiş!
Yurtdışına açılmış.
Göçebelik onun kanında var.
Önce Fransa sonra Monaco.
Belediyelerde ve üniversitelerde eğitim vermiş.
Sonra kendini, Monaco kraliyet ailesi ve geleneksel dans okulu eğitmeni olarak bulmuş.
Prens Albert için dans etmiş.
Aynı zamanda, görme ve bedensel engelliler eğitmeni.
Türkiye’de bedensel engelli çocuklara, huzurevlerinde de yaşlılara yönelik danslar yaratmış.
Norveç’te fizyoterapistlerle çalışmış.
Aklı fikri, sağlıkla dansı birleştirmek, başarmış, bunu daha da yaygınlaştırmak istiyor.
“Ben doktor değilim, insanlara hiçbir şey vaat etmiyorum, etmedim. Sadece yaşamlarına dansla hareket ve yaşam sevinci getiriyorum. Her şeyin başı hareket etmek çünkü. Bütün hastalıkların ilk sebebi hareketsizlikten ve yaşam sevincini kaybetmekten kaynaklanıyor” diyor
Haksız da sayılmaz.
Ben inanıyorum, Lale Roche bu azmiyle her şeyi başarır.
Ona şans diliyorum…

Haberin Devamı

Babaannem orta oyuncusu ‘Kel Ayşe’ babam ‘ip cambazı Boncuk’ ben de dans eğitmeni Lale Roche

Kendini ilk hatırladığında neredesin?
- Bir çadırın içinde. Dışarıda kar var. Hava buz gibi. Minik ayaklarım, babamın avuçlarının arasında. Babam, hohlayarak ayaklarımı ısıtıyor. Hohlayınca ayaklarım gıdıklanıyor, gülüyorum. Babamı çok seviyorum. Benim babam ‘ip cambazı Boncuk.’ Tel üstünde yürüyor, bisiklete biniyor…
Nasıl bir aile?
- Herkes deli! Ama bana ‘normal’ geliyor. Ben zannediyorum ki, herkesin babası benimki gibi, bedenini acayip hallere sokabilir, sahnede bin bir türlü şaşırtıcı numara çekebilir. Çünkü bizim aile böyle. Amcalarım, halalarım, dedem, hatta babaannem…
Ailede herkes gerçekten akrobat ve ortaoyuncu mu?
- Evet, evet! Babam tarafı olduğu gibi. Dedem ve babaannemlerin döneminde tiyatro yokmuş, ortaoyunu varmış. Babaannemin adı da, ‘Kel Ayşe’. Ailenin en delisi o. Bir rahatsızlık geçirdikten sonra saçları dökülmüş. ‘Kel Ayşe’ lakabını gururla taşırdı. Dillere destan oryantal yapan bir ortaoyuncusuydu. İstanbul’da doğuyor, dedemle tanışıp çadırla bütün Türkiye’yi geziyor. Dedem, hepsinin öğretmeni. Bütün aileye, akrobasiyi ve ortaoyununu o öğretiyor. Biz torunlar da nasibimizi aldık tabii…
Peki çadır hayatı?
- Büyüleyici! Ben ne duvar bilirdim, ne tavan. Sonradan tanıştım ve çok yadırgadım. Kızılay çadırı gibi minicik bir yatakhane ve cambazhanelerin kurulduğu büyük panayır alanları oyun yerimizdi. Bir orada, bir buradaydık. Bir hafta Konya, üç hafta Adana, bir ay Mersin, karış karış Türkiye’nin her yerini gezdik. Yeri geldi büyük şehirler, yeri geldi minicik köyler. Yeri geldiğinde, tel üstündeki babamın havadaki ayağına bağlanırdım, yeri geldiğinde gösteri sonrası elimde metal tabak, parsa toplamaya çıkardım. Gittiğimiz her yere neşe saçardık, mutluluk dağıtırdık. Gerçekten olağanüstü bir çocukluğum oldu. Akşamları, yıldızları gören çadır yatağımda çok ünlü bir dansçı olmanın hayallerini kurardım. Bütün dünyayı gezeceğim, herkesi dansımla büyüleyeceğim…
E kısmen başarmışsın…
- Yok canım daha çooook yolum var.
Babana niye ‘Boncuk’ diyorlar…
- “Oy dingala dingala, kömür de koydum mangala. Ayşe de Fatma dostum var, çalkala Boncuk çalkala” böyle bir müziğimiz vardı. Oradan kaldı. Ama asıl adı Erdoğan.
Peki annen?
- Ha bak, o da güzel hikâye! Annem Selanik göçmeni bir Egeli ailenin kızı. Bir gün babamlar çadırı,Akhisar’a kuruyor. Babam ‘He-Man’ gibi bir adam, avukat, doktor hayatta çok da akrobat yok! Farklı. Bir de yakışıklı. Annem, babama vuruluyor. Daha 16 yaşında. Babamınki de görür görmez aşk. Hayatta izin vermeyeceklerini de biliyor, annemi kaçırıyor. Tabii önce çok büyük olaylar çıkıyor, annemin ailesi itiraz ediyor ama aşk galip geliyor. Evleniyorlar. Hâlâ inanılmaz bağlılar. Birbirlerine bakan gözlerinde o bitmeyen aşkı görürsün…
İkisi de hayatta mı?
- Tabii, tabii. İzmir’de yaşıyorlar. Annemin ailesi, “Ne yapacaksın bu adamı? Bunlar çadırcı! Oradan oraya gidiyorlar, sokaklarda yaşıyorlar!” demiş ama annem aldırış etmemiş.
Sana o yıllardan en çok ne kaldı?
- Hayat boyu, kendimi bir yere ait hissetmedim ama her gittiğim ülke de memleketim oldu, o kadar kolay adapte oldum. Bir de gözükaraydım. Bu kadar korkusuz olmayı, hayatta dik durabilmeyi de o yıllara borçluyum.
Peki dans? Dans aşkı ne zaman başladı?
- Kendimi bildim bileli vardı, babaannemin genleri galiba. Halalarım da dansçıydı. Dans ederken, hayat dururdu benim için, hâlâ öyle. Ama dans dışında da o dönem bir sürü şey yaptım. Biz öyleyiz, her alanda mecburen kabiliyetliyiz. İnşaat… Yaparım. Elektrik tesisatı… Çekerim. Her türlü alet edevatı kullanırım, her şeyi tamir ederim. Çünkü çadır hayatında, elinden her şeyin gelmesi gerekir.
Çocukken şahane de genç kız olunca böyle bir dünyada yaşamak zor değil mi?
- E tabii o zaman tacizler başladı. Bir tek o sevimsizdi. O kalabalıkta, illa birisi bir tarafını sıkıştırıyor. Çocukken anlamıyorsun ama memeler çıktıktan sonra işler değişti. Babam, “Aman ha dikkat!” demeye başladı. Bize kıvrımlarımızın görünmediği kıyafetler giydirirdi ve sürekli tezgâhların arkasına geçirirdi ki, kimse dokunamasın. Müşterilerle konuşmamız yasaktı. “Aman kimseden bir şey kabul etmeyin!” diye büyüdük. Evlendim, eşimin parasını harcayamadım. Hayatımda hiçbir erkek arkadaşıma hesap ödetmedim. Evet biliyorum yanlış ama öyle öğrendim.
Okul?
- Çadırı nerede kurduysak, oradaki okula devam ediyorduk. Ama hepimiz okuduk, ablam, kardeşlerim, ben. Annem, babamı hayatında hiçbir zaman yalnız bırakmadı. Fransa’da hamile kaldığımda çok ünlü bir psikiyatristin kitabını okudum. Orada, “Çocuğunuza hayata karşı bir kalkan vermek istiyorsanız bu, para değildir, eğitim de değildir. Çocuğun kalkanı, anne ve babasının birbirine olan sevgisini görmesidir” diyordu. İşte biz de onu gördük. Kalkanımız sağlamdı.
Peki sonra…
- Gün geldi annem yerleşik hayata geçmemizin bizim için daha iyi olacağına karar verdi, babamı ikna etti ve hayatımızdaki dönemi başlattı. Artık bir evimiz vardı. İlk defa…
Nasıl bir duygu?
- Felaket! Tepemde bir tavanla, dört duvar arasında yaşamaya bir süre hiç alışamadım. En çok babam mutsuz oldu. Kapıları kilitliyorduk filan. Oysa çadırda yaşarken hiç öyle hırsız- mırsız dertlerimiz yoktu. Annem çadırı hatırlatsın diye, beyaza boyadı evi. İnanmayacaksın ama uzun süre dışarıda yattık, eve giremedik. Babam bizi geçindirmek için manav dükkânı açtı, sahlepçilik yaptı ama mutlu değildi. Bir gün hepimizi topladı, “Balık, karada yaşamıyor!” dedi. “Bari lunaparkçı olayım.” Yuvasını korumak için yerleşik düzene geçmişti ama ona uygun bir yaşam tarzı değildi.
Sonra…
- Bir gün eve elinde ağaçlarla geldi, evin önünde oymaya başladı. O ne yapıyorsa, biz de yaptık. Gözlerine bilyeler taktı, saçlardan kuyruk yaptı, demirlerini ve motorunu taktı. İlk atlı karıncasını ortaya çıkardı. Atlıkarınca para kazanınca, gitti kaynak makinesi aldı. Sonra zincirli sandalye ve poligonlar yaptı. Artık minyatür bir lunaparkımız vardı. Sonra da o lunapark gezmeye başladı. Yazları biz de katılıyorduk. Hayatımın ilk 18 yılı böyle geçti…

Haberin Devamı

Ah çadır hayatı ah!

Çadırda yaşadığımız dönemlerde haşerelerdi bizi en çok korkutan. Kıyafetlerimizin arasından çıkan akrepler, uçup üzerimize yapışan danaburunları, yatağımızda bizimle sabahlayan böcekler. Ama yine de özlemle hatırlıyorum o günleri…

Üzüldüğümde dans sevindiğimde dans

Dişi olduğumu hatırladığım tek yer, herkesin gece yattığı ve benim de sessizce ayna karşısına geçip, sabahlara kadar dans ettiğim anlar. Üzüldüğümde, sevindiğimde, âşık olduğumda, sevgilimden ayrıldığımda, babama kızıp, anneme darıldığımda tek sığınağım danstı…

Babaannem orta oyuncusu ‘Kel Ayşe’ babam ‘ip cambazı Boncuk’ ben de dans eğitmeni Lale Roche

Bir otostop, beni çocukluk aşkıma götürdü

Fransa ne alaka?/images/100/0x0/55ea1f79f018fbb8f86ca182
- Yabancı dillere ve kültürlere çok meraklıydım. Bir de dansa. Varsa yoksa dans. Dokuz yaşındayken bir çocukluk aşkım vardı. Kan bağı olmayan uzak bir akrabamız: İlhan Abi.
O kaç yaşındaydı?
- 19 yaşında filan. Bu evrende, temiz kalple ne diliyorsan, evren sana onu hazırlıyor. Ben de dokuz yaşında, “Allah’ım beni İlhan Abi’yle evlendir” diye yalvarırdım. Ama İlhan Abi Fransa’ya gitti. Bir daha onu hiç göremedik. Aradan 9-10 yıl geçti. Ben 18 yaşıma geldim. Bende de bu yurtdışı aşkı var ya, babamı ikna ettim, ‘au pair’ olarak İngiltere’ye gidecektim, çocuk bakacaktım. O dönem Manisa’da oturuyoruz, bir kız arkadaşımla birlikte İzmir’e otostop çektik. Niyetimiz bizimkilerden gizli İstanbul’a gitmek, İngiltere vizesi almak. Önümüzde bir Jaguar durdu. Yarı Türk yarı Fransız bir beyefendi. Bizi arabasına aldı ama “Çocuklar böyle otostop çekmek tehlikeli değil mi?” diye sordu. Biz de aklımız bir karış havada, “Yoo” dedik. “Nereye gidiyorsunuz?” diye sordu, başladım cırcır anlatmaya. İngiltere’ye gideceğiz, çocuk bakacağız. Adam durmadan soruyor, “Paranız var mı? Sigortanız var mı? Orada bir tanıdığınız var mı?” Biz “Yok” deyince telaşlandı. “Fransa’ya gitseydiniz ben size yardımcı olabilirdim” dedi. Fransa’nın Dijon kentinde salyangoz fabrikası varmış, Levent’te de ofisi. Konuşma devam ederken arkadaşım, “Bunun da Fransa’da İlhan Abisi var” dedi. Adam, Fransa vizesi konusunda yardımcı olabileceğini söyledi. Ve kadere bakın ki, İngiltere yerine, Fransa vizesi alıp, Fransa’ya gittim, İlhan Abi’yi buldum. Ve onunla evlendim. Bir otostop, beni çocukluk aşkıma götürdü.
İlhan Abi ne yapıyordu orada?
- Restoran işletiyordu. Ve bir kızımız oldu. Evliliğimiz dört yıl sürdü, yürümedi. Ayrıldığımızda 22 yaşındaydım. Sonra Paris Gençlik Tiyatrosu’nda hem oyuncu hem de reji asistanı olarak çalışmaya başladım. Paris Belediyesi’nde dans dersleri verdim. Derken üniversitede. Yavaş yavaş kendime bir dans kariyeri inşa ettim. Ve sonra ikinci eşim Pascal Roche girdi hayatıma. Onunla birlikte Monako’ya yerleştik. 2003-2008 arası, Monako’da geleneksel dans okullarında ders verdim. O dönemde Prens Albert’le tanıştım, onun için dans ettim. Sonra da sağlık için dans konseptini yerleştirmeye başladım.
Ne yaptın yani…
- Çocuklar ve kadınlarla çalıştım. Bel ağrısı, sırt ağrısı, bağırsak sorunları, depresyon, menopoz sıkıntısı gibi türlü sorunlarla gelen kadınlara dans yoluyla yardımcı oldum. Norveç’e gittim, bilim adamlarıyla, yaşamsal organların daha rahat fonksiyonlarını yapabilmesi için vücut hareketleri üzerine çalıştım. Sonra dansla egzersizi, psikolojiyi birleştirdim. Dansın kadın üzerinde etkili olduğunu birebir yaşadım, etrafımdaki kadınlarda da gördüm.
Şimdi ne yapmak istiyorsun?
- Sağlık dansı kavramını Türkiye’ye getirmek ve oturtmak istiyorum. Kadın, bedeniyle her şeyi anlatabilecek donanıma sahip ama bedenine sahip değil. Kadın, Türkiye’de bedeniyle barışık değil. Benim yaptığım bütün çalışmaların içinde kadın var. Çünkü toplumu belirleyen kadın. Amacım, sağlık danslarını daha da yaygınlaştırmak…

Haberin Devamı

Dansla dişilik eğitimi

Kim derdi ki bir gün bu kız, ‘Cambaz Boncuk’un kızı, lunaparkçının kızı, çocukluğu çadırlarda geçen sigaralara halka attıran bu kız hayallerini gerçekleştirecek. Türkiye sınırlarından çıkıp Paris’e gidecek, Paris Belediyesi’nde ve St. Denis Üniversitesi’nde ‘dansla dişilik eğitimi’ verecek, sağlık için dans konseptini yaratacak, geliştirecek…

Ruhun lisanı

Dans, başlı başına terapidir. Dans, kişinin iç dünyasını anlatan ruhunun dilidir. Dans, yaratıcılığı zenginleştiren bir kaynaktır. Dans, bedenin ve zihnin açılmasını sağlayan kapıdır. Dans, kişiye özgüven veren bir anahtardır. Dans, kişiyi bedeniyle barıştıran bir araçtır. Bedeniyle barışan, dünyayla barışır. Bedenini çözen, evreni çözer. Yaşamı çözer, ilişkileri çözer. Yaşamda en değerli şeyin bedeni -yani sağlığı- olduğunu anlar. Dans, bedene inanılmaz bir özgüven verir ve dişilik tabii...

Haberin Devamı

Lale Roche’un dans sistemi

Lale Roche’un dans sisteminde, çeşitli sorunlar dansla gideriliyor. Ve şöyle sınıflandırılıyor:

EGZERSİZ AMAÇLI DANS
Vital dans: Yaşamsal organların fonksiyonlarını kolaylaştıran, strese karşı dans
Gym orient dans: Kadınlara yönelik normal doğumu kolaylaştıran, bel ağrılarına ve kiloya, dişilik ve zarafete yönelik dans
Regeneration dans: Yenilenme dansı
Junior dans: Çocuk dansları
TERAPİ AMAÇLI DANS
Well dans: Ekip ve yaratıcılık egzersizleri
A-Chromo therapy: Aroma ve renk terapisi
Regeneration therapy: Yenilenme terapisi, çocukluğa dönme
Voyage therapy: İnsan bedenine seyahat terapisi
TERAPİ AMAÇLI DANS
Memory dans: Alzheimer için
Meno dans: Menopoz için
Osteo dans: Kemik erimesi için
Office dans: Büro çalışanları için

Yazarın Tüm Yazıları