Paylaş
Çarşamba sohbetleri (918)
E-MAİL 1: RİCA ETSEM
YAZILARINIZ benim hayatımla büyük paralellik gösteriyor. Çalışıyorum, bu arada biraz da tembelim, spor yapmaya vakit bulamıyorum. Buluyorum da, nedense ertelememi gerektirecek hep daha iyi programlarım oluyor! Her neyse, şu karate hocası Cengiz Demir'le (veya Deniz, yazıda her ikisi de geçiyor!) yaptığınız röportajı okudum. Kendisi, özellikle de eve gelip öğrencisini çalıştırdığı için (bana hiç kaytarma şansı bırakmayacak ya!) çok uygun gözüktü. Ama ona nasıl ulaşılabileceği konusunda bilgi vermemişsiniz. Rica etsem... Selin Acundaş
YANIT 1: HAY HAY
SİZİ kırmamaya karar verdim. Çünkü yaptığım sersemliği çaktırmadan yüzüme vuranlardan birisiniz! Çok haklısınız, söz konusu haberde, Cengiz Hoca'nın soyadı, Deniz olmasına rağmen, bir kaç yerde Demir diye geçiyor. Bir hıyarlıktır/ hatadır/ zaman darlığıdır/ kafa karışıklığıdır, oldu işte. Son hıyarlığım olmayacağından da emin olabilirsiniz! Gazete basıldıktan hemen sonra kendisini arayıp durumu ilettim ve özür diledim. Bazı baskılarda hata telefi edildi, çoktan basılmış olanlara ise müdahale edilemedi. Size Cengiz Hoca'nın faksını veriyorum: 0212 415 03 62. Tereddütüm şu; o kadar çok kişi ona ulaşmak istiyor ki, ulaşsınlar, itirazım yok ama gözünüzü seveyim salı ve cuma öğle saatleri hoca benimdir. Tamam mı? Araya girmeye ya da benim saatlerimi çalmaya kalkanı vururum! Ona göre. Sevgiler, Ayşe.
E-MAİL 2: DENİZ GÖZLÜ KIZ
BU yazının sizle alakası yok. Peki kiminle var? 2 Temmuz 2000 tarihli Hürriyet Pazar ekindeki, kırmızı karate eldivenli, deniz gözlü Demet Söz'le. Onunla genelde Bebek Kahve'de karşılaşıyorum. Yanyana masalarda oturmanın ötesinde hiçbir şey yok. O masmavi gözlere kaçamak bakışlar atmanın ve göz göze gelinen bir kaç sayılı saniyenin dışında. Onun hakkında ne biliyorum? Aslında pek bir şey bilmiyorum. Kocasından boşanmış ve 8 yaşında dünya tatlısı bir kızı var. Bir de spor için kullandığı koskocaman bir spor çantası var. Sonra, inanılmaz güzel bir gülüşü var. Önce gözlerinin içi gülüyor, o deniz gözlerinde ufak dalgalar meydana geliyor. Ve içinde herşeyi barındıran bir surat. Kimi zaman çocuksu, kimi zaman kadınsı, kimi zaman masum, kimi zaman baştan çıkarıcı. Başka ne biliyorum? İnanılmaz boş insanlarla oturuyor. Akıllarından onun gözlerinden başka herşeyi geçiren adamlarla ve yapmacık hatunlarla. Şimdi gelelim bütün bunların sizinle olan alakasına. Burada size düşen görev (Biraz Mission İmpossible'dan alıntı gibi oldu neyse) bir sanal köprü vazifesi görmek. Yapar mısınız?
YANIT 2: SANAL KÖPRÜ OLMAM
IMPOSSIBLE bir mission sadece fimlerde possible oluyor! Türkçesi, ben size yardımcı olamam. Tek yapabileceğim e-mail'inizi yayınlamak. Tamam mı? Bu kadar hoş şeyler döktürebildiğinize göre, Demet Söz'e ulaşmanın, derdinizi ona anlatmanın bir yolunu da bulursunuz. Kanal D'de sabah programını sunuyor. Bu, zaten bilinmeyen, gizli bir bilgi de değil, kör sultan bile biliyor. Gerisi size kalmış. Hem ben sizi tanımıyorum, Demet Söz'ü de hayatımda bir kere gördüm, telefonunu bile ne yaptım bilmiyorum, ayrıca armut piş ağzıma düş durumlarına da karşıyım hayatta. Herşey için emek sarfedilmeli, yok öyle yani bana bir e-mail atıp, acaba sanal köprü olabilir misiniz diye sormak. Olmayacağım işte! Bir de tabii şu cümleyi anlayamadım: ‘‘Boş insanlarla oturuyor. Akıllarından onun gözlerinden başka herşeyi geçiren adamlarla ve yapmacık hatunlarla!’’. Bunu değerlendirmek size mi kalmış? Ne ayıp şey! İltifat edecekken, kıza hakaret ediyorsunuz farkında olmadan. Köprüsünü sizin kurduğunuz yollar ve hayatta başarılar dilerim size.
E-MAİL 3: MEDİA HANIM MISINIZ?
PAZAR günkü Latif Demirci röportajınızı zevkle okudum. Israrlı bir şekilde Press Bey'in gerçekte hangi gazetecilerden ilham aldığına yönelik sorularınızı gördüm ve onların arasından özellikle ‘‘Bir tür Press Bey oldukları halde üzerine alınmayanlar var mı?’’ sorunuz ilgimi çekti. Nitekim Latif Demirci de, ‘‘Kimse üzerine almıyor ki!’’ diye sizi doğrulamış. Hatırlar mısınız bilmiyorum, size bir e-mail atarak, Hürriyet'te kullandığınız uzun saçlı resminizin Media Hanım'a benzediğini söylemiştim. Siz de bunu Latif Bey'e soracağınızı söylemiştiniz. Yoksa siz de mi üzerinize alınmayacaksınız? Ben sadece resimdeki benzerliğe dikkat çekmiştim. Huy olarak benzetmeme imkan yok, ne sizi tanıyorum ne de Medai Hanım'la bir samimiyetim oldu. Ama üzüldüm, sadece Press Bey'in kişiliğine odaklanarak büyük bir fırsatı kaçırmış oldunuz... Bu arada kitap tavsiyelerinizi büyük bir zevkle takip ediyorum. l Alparslan Esmer
YANIT 3: ÜZERİME ALINDIM
SONDAN başlayabilir miyim? Dün çok sıkı bir kitap okudum. Bizim serviste çalışan Sosi Dolanoğlu çevirmiş. Yeni bir kitap değil ama müthiş bir kitap. Adı ‘‘Katilin Temizliği’’, Metis'ten çıkmış. Sabah ilk işim Sosi'ye ‘‘Sen manyak mısın, niye buralarda çalışıyorsun, git kitap çevir’’ demek oldu. O da ‘‘Ekmek paramı burada kazanıyorum’’ dedi. Yani aklınızda olsun, Amelie Nothomb'un ‘‘Katilin Temizliği’’ aklımı uçurdu. Gelelim diğer meseleye, siz de bir hoşsunuz yani, Latif öyle bir adam ki, insanı kanırtıyor, farketmediniz mi, hiçbir soruya direkt cevap vermiyor, sadece gülümsüyor; dolayısıyla Media Hanım olup olmadığımı soranlar var dediğim zaman da sadece gülümsedi. Zaten ‘‘Basında çalışanların yüzde sekseni Press Bey’’ derken, ben de üzerime alındım. Hiç şüpheniz olmasın!
E-MAİL 4: ÇATAL DİLLİ KADIN
YAZILARININ aramızda oluşturduğu köprü aracılığıyla sana Ayşe deme cesaretini buluyorum. O köprü ki, sen bilmeden, bana, gülümseme, gözyaşı, acı, mutluluk taşıdı. Sonra fark ettim ki, ben bencillik yapıyorum. O köprüyü tek taraflı kullanıyorum. Sana bazı şiirlerimi gönderiyorum. Bir amacı yok bunun, bir beklentim de yok. Sadece içimden geldi ve yapıldı. Bu arada, herkese ve herşeye rağmen yaptıklarını savunmanı seviyorum. Hata yapmak, hayatın özünde var. Yoksa nasıl öğrenirdik? Biri için hata olanlar, benim hayatla ilgili sımsıkı bağlandığım değerler olabilir. Bir de, yazmanın bir stili ve her stilin seveni ve nefret edeni vardır. Ben senin stilini sevenlerdenim. Zaman ve mekanın, doğrular için çarpıtılması mı gerekli? Yazmak istediğim yatak odanla ilgiliyse yaz. İnsanlara salak de, güzel de, abuk bul. Politik olarak doğru olma kaygısı taşıma. Çünkü seni özel yapan içtenliğin. İçten gelenleri dışarıya bağırmazsan, duvardaki bir tuğla da, sen olursun. Ben, seni özgür kılan, çatal dilini seviyorum. Kaldı ki, o çatal dil, başka duyguları da tanıyor ve anlatıyor. En önemlisi de, kendini geliştirmek ve değiştirmek iki farklı olgudur. İstemesek de, büyüyoruz. Yeni tecrübeler, yeni duygu ve düşüncelere gebe. Ama renkli balonları, şeker pembesi topu ve arsız kedisiyle camdan bir evde yaşayan içindeki çocuğun, büyümesine izin verme. Tecrübelerinle geldiğin her yer kendini geliştirmek, çocuğu öldürmek ise kendini değiştirmek olur. Yusuf
YANIT 4: GÜZEL ŞİİRLERİ OLAN ADAM
HOŞUMA gitti şiirleriniz, okuma fırsatı verdiğiniz için teşekkürler. Tabii hakkımda yazdıklarınız da hoşuma gitti! Şüphe içinde kendime sordum, ‘‘Yoksa, bana torpil yaptığı için mi bu şiirlerini sevdim?’’. Yok, hayır, sadece sevdim işte. Önümüzdeki günlerde, gözlüğü şiir köşesine çevirelim. Dolu dolu şiir gönderen var, hepsiyle birlikte, bir sakıncası yoksa, sizinkileri de yayınlayalım, olur mu? Sevgilerimle.
Paylaş