Paylaş
Biraz spot, biraz kutu, işte Fehmi Koru
Biraz spot, biraz kutu, işte sayfalara sığmayan Fehmi Koru! Biliyorum, artık çok oluyorum, işi o kadar ileri götürdüm ki, artan soruları sığıştırabilmek için kırpıp kırpıp spot yapıyorum. Ama herkesin bir kusuru var hayatta, benimki de kıyamamak. Ayrıca daha önce sağcı bir gazeteciyle röportaj mı yapmışım ki, bunu bana çok görüyorsunuz! Herşeyin bir ilki vardır. İtiraz edenler olabilir ama sizin için de yarına bir Aysel Gürel röportajı yaptım. Bugün Fehmi Koru'yla idare edeceksiniz. Ayrıca çok üzerime varmayım, yakında çıkacağım uzuuun yolculuk yüzünden zaten ne yapacağımı şaşırmış durumdayım. Fehmi Koru, gerilimden fazlasıyla hoşlandığını söylüyor, ben öyle değilim, tamam mı? Ayrıca o sakin, sakin! Duruma hakim. Bana, tam da ‘‘bir başka dünyanın insanı’’ gibi gelmedi açıkçası. Ne bileyim, çimlerin üzerinde birlikte oturunca, biraz paranoyak, biraz şizofren bütün normal insanlar gibi olduk. Zaten yarın ki, Aysel Gürel röportajının konusu da bu: Normal insanlar ve deliler. Anlayacağınız üzere, şu aralar normal insan konumuda değilim.
Beni bırakın, siz Fehmi Koru'ya bakın...
NE YAZIK Kİ BENİM MİNİK KUŞUM YOK
Oldukça uzun zamandır gazetecilik yapmama rağmen, elime hazır gelmiş dosya sayısı bir ya da ikidir. Ne yazık ki bana kimse minik kuşluk yapmıyor!
ÖZAL: KOMPLO TEORİLERİ YAZIYORSUN!
Özal'ı en fazla eleştiren gazetecilerden biriydim. Ama Özal beni severdi. Bir gün bana yine ‘‘Komplo teorileri yazıyorsun!’’ dedi. O sırada ANAP içinde bir takım gelişmeler oluyordu. Semra Hanım İstanbul İl Kongresine aday olmuştu. Onun arkasından Mesut Yılmaz'ın liderliğe talip olacağını, bunun da Özal döneminin sonu olacağını yazmıştım. Aradan bir süre geçti. Çok değil. Bir panelde yöneticiydi, ben de seyirciler arasındaydım, beni çağırdı parmağıyla. Yanına gittiğimde dedi ki, ‘‘Sen o konuda haklıymışsın’’. Aramızda öyle bir ilişki vardı. Zırp pırt aradığı, gece yarısı fikirlerini paylaştığı bir insan değildim. Ama yanında görmek istediği gazetecilerdendim.
BEN HER ŞEYE BURNUMU SOKARIM
Gazeteci dediğin meraklı olmalı ve hiçbir şeye önyargıyla yaklaşmamalı. Mutlaka herkes bir şeyler biliyordur ama bildiğini kendine saklamalı, başkalarından daha fazlasını öğrenmeye çalışmalı. Gazetecilerle, bilim adamlarının farkı bu. Ben her şeye burnumu sokarım.
ŞUBATIN 28'İNDE NE OLDU?
28 Şubat'ı büyük bir talihsizlik olarak görüyorum. Ama 28 Şubat dediğiniz bir süreç. Bu süreç içerisinde insanlar her gün bir şekilde sınandılar. 12 Mart'ta da. 12 Eylül'de de. Bu sınanmalar olmasaydı belki bazı kişiler milli hafızamızda yer edeceklerdi. Edemediler, dökülmüş oldular. Ama ille olması gereken bir şey değildi. Son yıllarda bir akredite gazeteciler kavramı çıktı. 97'den beri Genel Kurmay'da yapılan hiçbir etkinliğe davet edilmedim, dolayısıyla birebir hiçbir bilgi alma imkanım yok. Akredite gazetecilik kavramı bizim mesleğimize ters aslında. Devletin üst kademesi tarafından yok sayılıyorsunuz. Hangi konumda bulunursak bulunalım, hangi eğilimde olursak olalım, gazeteciyiz ve halkın haber alma özgürlüğünü karşılamaya çalışıyoruz.
SAMİ SELÇUK VE FEHMİ KORU
Sami Selçuk'la aramızda çok büyük fikir farklılıkları var ama bir temel noktada ortak düşünüyoruz: Türkiye'nin daha özgür daha demokratik bir ülke olması. Bu noktaya gelmek için benim katettiğim mesafeyle, aldığım yolla, tercih ettiğim güzergahla Sami Selçuk'un katettiği mesafe, güzergah farklı. Ama vardığımız noktaların aynı olduğunu düşünüyorum.
ÇOCUĞUMUN ALTINI DEĞİŞTİRİRDİM
Oğlumuz Amerika'da doğdu. Ben iki yılı, tek yıla sığdırmaya uğraşıyordum. Derste olduğum saatlerde, eşim çocuğumuzla ilgileniyordu, onun derse gitmesi gereken zamanlarda da ben çocuk bakıyordum. Ondan sonraki 4 çocuk için aynı şey geçerli değil tabii. Ama ilk oğlumun altını değiştirmek dahil, her şeyiyle çok ilgilendim. Bu anlamda çok büyük mutluluklar yaşadık. Ama kafamızın rahat olduğu dönemler değildi. 30 yaşındaydım...
TEKNOLOJİ TUTKUNUYUM
Türk basınında bilgisayarı mesleki açıdan kullanan ilk kişi benim. Daha yaygınlaşmadığı zamanlarda lab-top kullanmaya başlamıştım. 15 adet dizüstü bilgisayarı geride bıraktım. Pek çok arkadaşıma da ön ayak oldum. Zaman Gazetesi İnternet'e ilk giren gazete. Ankara temsilcisiydim. Genellikle merkezin bulunduğu yerdedir İnternet servisleri, bizde öyle değildi. Ankara'da ben başlattım, hala da Ankara'dadır.
KADINLAR İÇİN
Sizi en çok kimler okuyor?
- Sadece okunan değil, dinlenen biriyim aynı zamanda. O bakımdan geniş bir okur, dinler, izler kitlem var.
Televizyona yaptığınız işlerin reytingi nasıl?
- Pek çok gün ilk yüze girdiğimi söylüyorlar. Girmediğim zamanlarda da, en azından erkeklerin en çok seyrettiği yüz programa giriyorsun diyorlar. Bunun üzerine düşündüm, neden beni sadece erkekler izlesin ki? Ve kadınlara ‘‘Artık size hoş görünebilmek için kılık kıyafetime daha dikkat etmeye karar verdim’’ dedim.
Sizde genel bir değişimden söz edilebilir mi? Kravat ve gömlek seçimleriyle bile eskisine göre daha fazla ilgilendiğinize göre!
- Giyim kuşamı hep seven bir insandım. Şimdi daha fazla özen gösteriyorum. Kendi içine dönük bir insan değilim ben.
BEN GAZETECİYİM
Cehaletimden soruyorum, Abdurahman Dilipak da sağcı gazeteci, siz de. Sizi ondan ayıran temel özellik nedir?
- Sağcı, solcu, İslamcı kavramlarını çok tanımlayıcı görmüyorum. Öyle olsaydı, benzer gazetelerde yazmamız aynı olmamız için yeterliydi. Demek ki o kavramlardan öte bazı kavramlar aramak gerekiyor. Ben gazeteciliğe çok önem veriyorum. Yaptığım işi bir başka işe değişmem. Politikaya atılıp ülkeyi yönetmek istemem. Ortak eylemlerde olmam, birileri bir şeyleri imzalamaya davet ettiği zaman hemen koşup imzalamam. Abdurrahman Dilipak bu tür işlerin içinde olmayı tercih eden biridir.
HEDEF GÖSTERMEM
- Yahudi düşmanı mısınız?
Anti-semitik anlamda bir yahudi düşmanı değilim. Ancak anti-semitizm yapmayacağız diye Musevilerin yanlışlıkların da gizlenmesini asla kabul etmem.
- Türkiye'de yaşayan Selanik dönmeleriyle alıp veremediğiniz ne var?
Hiçbir şey yok. Tersine benim için müthiş bir merak konusu. Bundan 400 yıl önce olup bitmiş bir hadisenin süregelmesi bile merakımı gıdıklıyor.
- Siz, belirli yazılarınızda insanları hedef mi gösteriyorsunuz? Yuda Yurüm olayı...
- Hayır. Alakası yok! Kimseyi hedef medef göstermedim. Hakkındaki yazıyı suiskastten bir yılda önce yazmıştım. Aldığı ödül üzerineydi.
- Komplo teorisi yazdıktan ve doğru çıkmadıktan sonra hiç mi vicdan azabı duymuyorsunuz?
- Komplo teorisi yazmıyorum, olabilecek hadiselere için öngörülerde bulunuyorum. Yazdığım senaryoların çok büyük bir bölümü doğrulanmıştır. Yanlış çıkanlar beşi geçmez. Vicdan azabı çekebileceklerim için açıklama gönderdiler, ben de yayınladım...
Paylaş