Ayşe'nin Gözlüğü

Ayşe ARMAN
Haberin Devamı

Herkes cennete gitmek istiyor (Ama kimse ölmek istemiyor!)

- Kahvem var, satmıyor, dedi.

- Türkiye'de kahveyi en çok kimler içer? dedim.

- Kadınlaaaar dedi.

- Peki kadınlar kahveyi neden çok sever? dedim.

- Abi doğruyu mu söyleyeyim... dedi.

- Evet, evet dedim.

- Fal bakarlar da ondan.

- İyi o zaman yaz kahvenin poşetine:

FAL BAKMAKTA ÜZERİNE YOKTUR!

Kahvenin satışları düzeldi.

*

Hürriyet Gazetesi Çukurova Bölge Temsilcisi Sinan Tanyıldız, işte böyle bir adam. Hayata, pek çoğumuza tuhaf gelecek bir pencereden bakıyor. Adam işinin ehli bir gazeteci ama eşe dosta pazarlama konusunda ‘‘Hadi canım sende, olur mu öyle şey!’’ dedirtecek taktikler veriyor.

Sürekli pratik çözümler buluyor.

Yoksa, Allahaşkına kimin aklına gelir, ‘‘vantilatörlü mangal’’.

Onun geliyor.

Birileri kalitesi iyi olan ama bir türlü pazarda tutunamayan ‘‘çay’’ından mı söz ediyor? ‘‘Valla bizim hanım, ilk iş çayların poşetlerini yırtıp, kavanoza döküyor; sen de çayını kavanozla pazarla’’ diyor. Gerçekten de işe yarıyor. Dahası bu dahiyane fikirleri verirken kendisi de eğleniyor. İlk kitabı ‘‘Bir Yazarı Öldürmek’’i yazarken de pek bir eğlenmiş. Yani öyle söylüyor. O, mutfakta daktilosuyla geceleri ‘‘taka-tuka’’ yazarken, komşular ne düşündü tabii bilinmiyor.

*

Yazdığı şeye roman demek zor.

Fakat yine de Tanyıldız, ‘‘Bir Yazarı Öldürmek’’le, 1998'de Aydın Doğan Vakfı tarafından düzenlenen roman yarışmasına katılıyor.

Lafı süslemiyor, bir Adanalı olduğu için belki, doğrudan söylüyor:

- Altı milyarı almak için yazdım o kitabı ve yarışmaya katıldım.

İşin ilginç yanı, (tabii ki birinciliği o değil, ‘‘Romantik Bir Viyana Yazı’’yla Adalet Ağaoğlu aldı) ön kurul tarafından yazdığı kitap 285 roman arasından jüriye sunulmaya layık amatörlerin yazdığı ilk beş arasına giriyor.

Herhangi bir mükafatı olmasa da, bu da bir başarı.

Ve insan haliyle düşünüyor:

Hürriyet bünyesinde çalışan biri olduğu için mi?

Sanmıyorum, çünkü ‘‘Bir Yazarı Öldürmek’’ reklam almak üzerine tasarlanan, şaşırtıcı ama alan, dolayısıyla okuyucusuna sadece 50 bin lira karşılığında ulaşan bir kitap. Biz burada edebiyattan değil, ticaretten söz ediyoruz, siz beni anlıyorsunuz değil mi? Dünyada böyle başka ‘‘sivrizekalı’’lar var mı bilmiyorum ama Türkiye'de Sinan Tanyıldız var. Yani IBM, Opel Vectra, Vestel, Scala, Zaimoğlu firmalarının isimlerini satır aralarında geçirdiği ya da hikayesinin kahramanların gündelik hayatta bu firmaların mamüllerini kullandığı için, o kitabına reklam almış oluyor.

Kitabı bedavaya basılıyor.

Dahası üzerine bir de para kazanıyor.

*

İlk kitabındaki kahramanın amacı da Tanyıldız'dan farklı değil:

Bir yayınevinde çalışıyor ama çalıştığı yayınevinden çıkan hiçbir kitabın satmadığına tanık oluyor. Puntoları küçük, görüntüde albenisi olmayan kitapları pazarlamanın bir yolunu arıyor. Ama o da yaratıcısı gibi hep bir çare buluyor! Çünkü yaşadığı toplumu iyi tanıyor. Ne mi yapıyor? ‘‘Zeus'un Yeşil Vadisi’’ adlı basıma hazır kitabın, yazarı ‘‘Yine satmayacak bu!’’ diye homurdanırken, arka kapağına bir mağazadan reklam alıyor, bedavaya basılmasını sağlıyor. Satışı arttırmak için de kapağa meyve yiyen bir bikinili kadın fotoğrafı basıyor. Tüm bunlar da yetmiyor, ‘‘Okuyucu kadın yazar istiyor’’ diye düşündüğü için de, yazarın hem isimini hem cinsiyetini değiştirerek ‘‘Gülizar’’ yapıveriyor.

Sonuç mu?

Aynen ‘‘Bir Yazarı Öldürmek’’ kitabında Tanyıldız'ın ulaşmak istediği ‘‘başarı’’ya, kitabın kahramanı da, söz konusu olayda ulaşıyor.

Kitap, piyasaya çıktığı ilk gün kapış kapış gidiyor.

*

İyi de ben tüm bunları niye yazıyorum?

Çünkü geçen hafta Adana'ya gittiğimde öğrendim ki, Tanyıldız'ın ikinci kitabı da hazır.

Adı: Elveda Ankara.

Baş kahramanı bir kadın.

Ve bütün hayali bir gazete yönetmek.

Sonunda yönetiyor.

Ama nedense gazetesine hiç Ankara haberleri sokmuyor...

Doğal olarak Sinan Tanyıldız, kitabına bu sefer de, bu yeni kahramanın öyküde kullandığı markaların reklamlarını alıyor. Mesela kahramanının gazetesine aldığı ilanların bir kısmını, Tanyıldız gerçek hayatta kendi kitabı için alıyor.

Üstelik bu sefer, kitabı 50 bin liraya satmayacakmış.

Kitabını alanın üzerine bir de para verecekmiş!

Yani ‘‘Elveda Ankara’’yı alanlar, bir kitaba sahip olmakla kalmayacak, bir de kitabın içindeki bir hediye çekiyle karşılaşacak.

*

Katılırsınız, katılmazsınız...

O tam da bunları yapıyor.

Üstelik siz hayrete düşerken muzip muzip şöyle diyor:

‘‘Hani bir laf vardır: Herkes cennete gitmek istiyor, ama kimse ölmek istemiyor! Aynen bunun gibi bir şey. Herkes, gençlerin kitap okumasını istiyor ama herhangi bir teşvik yapmıyor. Ondan sonra da kalkıp korsanlara kızıyor. İyi de korsan kitaplar daha ucuz. Ve söz konusu bir dolu insanın parası yok! Benim ilk kitabımı korsan da basamazlar zaten elli bin lira. İkinci kitabımı alana ben de para veriyorum. Ben diyorum ki, işin hep pratiğini bulmak lazım. Evet reklamcı gibi davranıyorum. Ama hep söylüyorum: İşin başından beri reklam var. Tanrı bile reklam yapıyor: Ezan okunuyor, insanlar namaza gidiyor. Reklam bir iletişim insanlar arasında. Elimde değil söylüyorum işte: Neden şu bilgisayarın arkası boş. Koy arkasına bir şey n'olacak ki? Şu kullandığınız teybin arkasına reklam alınsa ne olur? Zaten hayatımız ilan ve reklam. Bende daha ne fikirler var ama...’’

HAMİŞ: Bende ise fikir-mikir kalmadı. İzine, tatile, her ne ise işte, ona çıkıyorum. Reklama girmesin diye nereye olduğunu söylemiyorum: Mauritus, Mauritus! Bu arada, hepinize iyi bayramlar diliyorum. Dönünce ‘‘fikir yazıları’’yla tekrar huzurlarınızda olacağım. Tabi eğer dönersem.

Yazarın Tüm Yazıları