Ayşe'nin gözlüğü

Cannes-Cannes1998-99 Zeki Triko koleksiyonunu sunan Naomi'yi, hatta annesini, ulusal ve uluslararası basının onlara karşı ilgisini, bizim Türk mankenleri, Cannes gecelerini, gece yarılarının çılgınlıklarını, Fransız halkının nedense bizimkine çok benzeyen yeni alışkanlıklarını, içilen güzel şarapları, ödenen hesapları, Murat Birsel'in fıkralarını yazmak çok daha kolay.Ne var ki, ‘‘Zeki’’yi yazmak...İşte o biraz zor.*‘‘Zeki’’nin başarısını, hedeflerini, yeni ufuklarını anlatabilmek için, vakanüvist (bu kelimeyi yeni öğrendim, gündelik tarihçi demekmiş) olmak yetmiyor, daha derinlere inmek gerekiyor. Sosyoloji, psikoloji, felsefe...Onlar da bende yok!Bende göz var zannediyordum.Meğer o da yokmuş.Çünkü ben ‘‘Zeki’’yi, Zeki Başeskioğlu'ndan ibaret sanıyordum. Onu tek tabanca olarak hayal ediyordum. Öyle değilmiş, onlar bir aile şirketiymiş.Hem de ne aile!Cannes'da gördük hepsini maaile...*Üniversitede işletme okumak bir yana, adam gibi bir eğitim bile almadan, bazı bilimsel gerçekleri üstelik de 1945 yılından itibaren fiilen uygulayan Zeki Başeskioğlu'nu artık hepimiz tanıyoruz.O ya da bu şekilde.Kimimiz, Cindy Crawford'dan kimimiz Claudia Schiffer'dan.Kimimiz, lastikleri kolay erimeyen ve daha sezonun başında tükenen mayolarından.Kimimiz artık herkesin bildiği başarılarından.Hatta üniversite profesörlerinin onun üzerine yaptığı araştırmalardan: ‘‘Kendisi üründe ve ürünün sunuşunda farklılık yaratıyor ve çeşitli uyaranları anlamlı bir bütün haline getiriyor yani Gestalt Psikolojisi'ni devreye sokuyor/ Prof. Dr. Ömer Baybars Tek’’.Ama devreye soktuğu bir şey daha var.Aynen Versace'ler, Benetton'lar, Zegna'lar gibi.Ailenin bütün fertleri işin üzerinde. Çocuklar, yeğenler, eşler...*Tamam itiraf ediyorum. Zeki Başeskioğlu'nun eşini ilk gördüğümde içimden şöyle geçirmiştim:- Adı Ferhunde Hanım olmalı! Mutlaka iyi bir ev hanımı. Böyle bir kadın evi ve tüm aileyi muazzam çekip çevirir.Fena halde yanılmışım.Çekip çevirme konusunda değil.Çekip çeviriyor da...Sadece evi, aileyi değil.Ayrıca bir de koskoca fabrikayı!Yani ailedeki iş bölümünden Yüksel Başeskioğlu'nun payına düşen, stilistlerden, üretimden, provalardan, kısacası fabrikadan sorumlu olmak ve bizzat bilfiil çalışmak.Gelelim çocuklara:- Çocuk doğurdu, Cannes'e-Mannes'e gelmez artık! diye düşündüğüm Zeki Başeskioğlu'nun biricik kızı Birben Başeskioğlu.Ne münasebet! Gelmişti. Stilist olması yetmiyormuş gibi, bir de reklam ve ilan işleriyle de uğraşıyordu.- Peki Miami Boy'a benzeyen bu adam da neyin nesi? diye ilgiyle izlediğim Yılmaz Başeskioğlu, yani Zeki Başeskioğlu'nun iki numaralı oğlu; mağazaların dizaynını yapıyor, dış basınla ilgileniyor, modayı takip ediyor, olan biten yeniliklerden aileyi haberdar ediyordu.- Hani İnfinity'in sahibi olan Feyyaz Başeskioğlu'nun Zeki Triko'yla alakası yoktu!''. Bilmem, belki yoktu ama Cannes'de o da vardı. Aileye her açıdan destek olmaya çalışıyor, dahası Naomi'nin tercümanlığını üstleniyordu.- Yok artık! Bar işleten diğer oğlu Mümtaz Başeskioğlu da mı işin içinde! diye çığlık atarken öğrendim ki, evet, kısmen; o da Bodrum'daki Zeki Triko mağazasını işletiyormuş.Peki ben bunları nereden öğrendim?Tamam araştırmacı gazeteciyim ama bu defa daha kolay bir yoldan amacıma ulaştım. Nilüfer Uzunoğlu'dan. O da Zeki Triko'nun Basın ve Halkla İlişkiler Müdiresi. Ama o da aileden biri gibi...*Neymiş?Boru değilmiş.Demek ki, başarılı olabilmenin yollarından biri, batıda da örneği olduğu gibi, maaile bir işe kenetlenip birlikten güç doğurmakmış. Tamam, baba Zeki Başeskioğlu müthiş bir beyin, kimsenin görmediğini görüyor ama ailenin diğer fertlerinin de ondan aşağı kalır yanı yok, en azından baba onları yönlendiriyor, onlar da babanın söylediklerini harfiyen uyguluyor.Zavallı benim babam!Ben onu ne yaptıysa dinlemedim.Üstelik bir de gittim ‘‘Gazeteci olacağım ben!’’ diye direttim.Arman Ailesi olarak bizim Fransız Rivierası'nda mağazamız olmadığı için, izninizle tekrar Başeskioğullarına dönüyorum: Onların ailesinde ‘‘tesadüfler’’in yeri çok büyük. Mesela şu an Cannes'da açılan mağazının işletmeciliğini yapan Laureen Mattei yirmi yıl önce Zeki Triko'nun stilistlerindenmiş. Konumuzla bir alakası yok ama o dönem Rıfat Özbek ve Cemil İpekçi de Zeki Başeskioğlu'nun yanında çalışıyormuş. Ve ne oluyor? Yirmi sene geçiyor ve Cem Duna'nın baldızları olan Laureen Mattei ve Edna Craven kardeşlerle tesadüfen tekrar karşılaşılıyor. Başeskioğlu ailesinde tesadüfler anında değerlendiriliyor. Laureen, Cannes'da açılan mağazanın başına getiriliyor, yani işletmesinden o sorumlu. Buna karşılık Londra'da açılması planlanan mağazaların başına da diğer kızkardeş Edna geçecek.Ben daha ne diyeyim ki?Hadi hayırlısı...Zeki Başeskioğlu, bu ülkede sıkça rastladığımız ‘‘proje adamlar’’dan değil. Yani adam sadece ‘‘bla-bla-bla’’ anlatmıyor, adam sözünü ettiği şeyleri hayata geçiriyor. Üstelik bunu yaparken güzel kurdelaları eksik etmiyor. İstediği zaman herkesin dikkatini kendi üzerine çevirmesini çok iyi beceriyor: Cannes'daki mağazanın açılışı münasebetiyle yapılan defilede biz değerli basın mensupları doğal olarak en çok siyah kurdela Naomi Campbell'la ilgilendik.Ama Zeki Başeskioğlu'nun başarısını da gözardı etmedik.İyi yapmışız değil mi?
Yazarın Tüm Yazıları