Fethi Naci DayımDaha sömestr tatili sona ermeden, ben ‘‘dönem ödevi’’mi bitirdim!Edebiyat öğretmenimiz, ‘‘Şubat tatili’’ne girmeden bir gün önce, ‘‘Çocuklar’’ dedi, ‘‘Önünüzde 15 günlük uzun ve anlamlı bir tatil var. Sizlerden hem çok eğleneceğiniz, hem de bir dolu yeni şey öğreneceğiniz bir şey yapmanızı istiyorum: Bir dönem ödevi. Konusu, edebiyat eleştirmenleri. TC vatandaşı olan bir tanesini seçeceksiniz ve o kişi hakkında, elbette ki giriş, gelişme ve sonuç paragrafları olan bir makale yazacaksınız. Okul kütüphanesi bu iş için yeterli olmaz ise devlet kütüphanesine gideceksiniz. Ama kendinizi zorlamayınız lütfen, bu işin keyfine varınız. Elinizden geldiğince, birikiminiz yettiğince, (yetmez ama neyse!) seçtiğiniz o eleştirmenin katıldığınız ve katılmadığınız fikirlerini yazınızda bizlere aktaracaksınız. Yani siz bu küçük yaşınızda bir nevi eleştirmenin eleştirmeni olacaksınız!’’.Koca sınıftan bir uğultu yükseldi.Kimi, ‘‘İyi ama edebiyat eleştirmenleri kimdir, öğretmenim?’’ dedi.Kimi, ‘‘Aman canım, sen de hiçbir şey bilmiyormuşsun, adı üstünde onlar her şeyi eleştirirler işte!’’ dedi.Öğretmenimiz ise sadece gülümsedi. Teneffüs zili çalmadan da şunları söyledi:‘‘Eleştirmenler okurlara yardımcı ve rehberdir üstelik onlar pek dikkatli ve özenlidir. Bazılarının kırk yıl önce yazdıkları makalelerin ‘son kullanma tarihi' hala geçerlidir. Onlardan birine rastlamanız dileğiyle, iyi tatiller.’’*İşte Fethi Naci Dayım’la böyle tanıştım. Yani edebiyat öğretmenim sayesinde.Ona ‘‘dayı’’ dememin sebebine gelince, şu son günlerde, tozlu kütüphane raflarından indirdiğim onun 50'li yıllardan beri yazdığı yazılarla, kitaplarla o kadar ilgiliyim ki, sanki onu ailemden biri gibi hissediyorum.Üstelik öz dayımın ismi de Peter.Olabilecek her Türk isminden beter!Beni anlıyorsunuz değil mi, okulda, ‘‘Brigitte yengem ve Peter dayım’’ dediğim zaman alay konusu oluyorum. Ben de, dönem ödevimin konusu olarak seçtiğim günümüz eleştirmenlerinden Fethi Naci'yi ‘‘hayal dayım’’ ilan ettim. Hem fikirleriyle hem de ismiyle, kendisi dayım olabilirmiş gibi geldi. Bir de Kalpakçıoğlu soyadından kurtulup, şiirlerini, hikayelerini, eleştirilerini sadece ‘‘Fethi Naci’’ olarak yazması çok ama çok hoşuma gitti.Radikal yani...Ama en çok düşünceleri...Bunu size ispatlayacağım.Ama rica edeceğim, ‘‘1998 İkinci Öğretim Yılı Edebiyat Dersi’’ için hazırladığım dönem ödevimin tümünü burada yayınlamamı beklemeyin. Sonra öğretmenim kızar. Yoksa ‘‘araştırmacı öğrencilik’’ yaptığıma şüphe yok. Ama zaten yer de yok...Sadece bazı alıntılar yapmakla yetiniyorum. Fethi Naci Dayım'ın düşüncelerine sizin de en az benim kadar katılacağınıza yürekten inanıyorum.*Fethi Naci Dayım, birinci baskısı 1976'da yapılan ve kendi yayınevi olan Gerçek Yayınevi'nden çıkan ‘‘Edebiyat Yazıları’’ adlı kitabında 1975 yılında yazdığı bir yazıda, bakın ne diyor:‘‘(...) Bir takım insanlar bir yandan şiir, hikaye ya da roman yazarken, bir yandan da öteki şairler, öteki hikayeciler öteki romancılar için kurallar koymaya kalkıyorlar. Bununla da kalmıyorlar, kurallar koymak da yetmiyor onlara, başlıyorlar yasaklar koymaya: Böyle yazacaksın, şöyle yazmayacaksın; şu yazarı seveceksin, bu yazarı sevmeyeceksin! (...) Kurallar, ardından, ister istemez yasakları da getirir.’’İşte böyle düşünebildiği için o benim dayım!Söyler misiniz bir şey bundan daha iyi nasıl söylenir?Ona bu genç yaşımda tamamiyle katılıyorum.Ben de yasaklara karşıyım.Hem de tamamına...Neden karışsın elalem nasıl yazdığımıza, nasıl konuştuğumuza...Ama tabii bunu 90'ların sonunda söyleyebilmek kolay. Ya Fethi Naci Dayım? Bütün bunları ben altı yaşındayken söylemiş!*Fethi Naci Dayım'ın bir kitabını daha buldum, onu da ben eksi on yaşındayken yazmış: ‘‘Gerçek Saygısı’’. Açık Oturum Yayınları'ndan çıkan kitabı 1959'da Ankara Rüzgarlı Matbaası'nda basılmış. ‘‘Düşünmek üzerine’’ adlı yazısında bakın neler diyor Fethi Naci Dayım:‘‘(...) Bunlar kendilerine tehlikesiz bir iş bulmuşlar: Başkalarının yazıları hakkında yazı yazmak! Bunu yeni bir sorun getirmek için, eksik kalmış yanları tamamlamak için yapsalar, başkalarının yazılarını kendi düşüncelerini söylemek için bahane etmişler deriz. Öyle de değil (...) Bazıları bir şey yapmaya çalışır, bazıları da bu bir şeyler yapmaya çalışan insanların dedikodusunu yaparlar’’.Ne güzel söylemiş değil mi?Ya şuna ne dersiniz? Dayımın, yine aynı kitapta yayınlanan ‘‘İşin kolayına kaçmak’’ adlı yazısından:‘‘(...) Eskiden, belli doğruları söyleyip dururken, yanılmak korkusu yoktu. Şimdi, kendimiz birtakım doğrular ararken, yanılmak tehlikesi var. Ama bunu önemsememek gerektiğine inanıyorum. Yanılmaktan korkmamalıyız! Kolay mı kendi gerçeklerinizi bulmak? Elbette yanılgılardan geçerek varacağız bunlara...’’Görüyorsunuz değil mi?Dayımgil, ben ve benim gibileri çok iyi anlıyor.Ona katılmamak mümkün mü?Fethi Naci Dayım biliyor ki, kendi gerçeklerimizi bulabilmek için yanılgılardan geçeceğiz. Ama yanılgıya düştüğünü gördüğümüz insanlara bunu adam gibi söyleyeceğiz (onun yaptığı gibi) yaşımıza, başımıza bakarak, engin birikimlerimize sığınarak...Belki biraz hoşgörülü olarak...Yerden yere vurmayarak...*Ama en çok Fethi Naci Dayım'ın yine aynı kitaptan Sevgi Soysal'ın Şafak adlı romanı üzerine yazdıklarına bayıldım. 173. sayfadaki yorumlarını okuyunca ona tüm kalbimle ‘‘Evet, evet Fethi Naci Dayı! Ben de sizin gibi düşünüyorum, yazdıklarınızın her satırına katılıyorum’’ diye çığlık attım:‘‘(...) Romanı (Şafak'ı kastediyor) ilk defa Akdeniz kıyılarında, deniz, güneş ve rakı bolluğu içinde okumuş, ‘Orospular! Zinacılar! Asuman size kurban olsun, ulan çayınız benden, siz bir daha benim gibi ...cık değeri bilen karıyı zor bulursunuz' gibi cümleleri okuyunca basmıştım kahkahayı’’.Ben de basardım kahkahayı...Akdeniz kıyılarında, deniz, güneş ve rakı bolluğu içinde okumasaydım bile! ‘‘Bu Sevgi Soysal da çıldırmış, ne kadar da argo yazmış, kadın dediğin ne böyle yazar, ne de konuşur!’’ demezdim.Kısacası Fethi Naci Dayım’ın Temmuz 1975'de yazdıklarına da harfiyen katılıyorum.*Ama tuhaftır...9 Şubat 1998 günü, yani 23 yıl sonra Yeniyüzyıl Gazetesi'nde şu yazdıklarına şaşırıyorum:‘‘Büyük bir gazetemizin Pazar ekinde iki genç bayanın konuşmasını okuyorum. (...) Benim de ağzım epey bozuktur, konuşurken bol küfürlü konuşurum, ama eş dost arasında, meyhanede kafa geçerken... Kıdemli bir küfürbaz olarak, bu genç bayanların benden çok ileride olduklarını itiraf ediyorum. Sekiz yüz binden fazla insanın (o gazetenin tirajı) önünde, ‘‘akım bokuma karışıyor’’, ‘‘kıçımı yırtıyorum’’, ‘‘çok da geçirmişim bilmem kime’’ diyebilmek, benim harcım değil.’’*Harcınız değilse değil...O zaman başkalarına gösterdiğiniz hoşgörüyü göstermiyorsunuz demektir.Dahası bütün yazdıklarınızla çelişiyorsunuz. Peki ama siz senelerdir inanmadığınız şeyleri niye yazıyorsunuz?Dönem ödevi hazırladığım Fethi Naci Dayım olsaydı, ne yapardı biliyor musunuz?Sevgi Sosyal'ın o cümlelerini okuduğunda yaptığını...Kahkahayı patlatırdı!HAMİŞ: Bu arada, bu yazıda baymış olabilirim ama Feti Naci'nin deyimiyle ‘‘bayan’’ değil, ‘‘baymayan’’ bir kadın olduğum için de gururluyum!