Olay adam bizim katta!Antoni Miralda...Bu ismi söylemesi bile güzel!Deneyin, siz de birkaç kez art arda söyleyin...Antoni Miralda... Antoni Miralda... Antoni Miralda...Bazı isimler öyledir, dudağa ve kulağa hoş gelir.***Ama biz adını bile bilmiyorduk.Kim bu adam diyorduk.Binaya sabahın köründe geliyor, bizim katta dolaşıyor, her tarafı çoktan keşfetmiş, kahve almaya gidiyor, mukavva kutuları bile öğrenmiş, yukarıya çay kahve taşıyor, dünyanın dört bir yanıyla telefonla konuşuyor, Dresden Müzesi'nden istediği dialar gelmeyince, sinirleniyor, ‘‘Bu binanın camları açılmıyor, halbuki kendimi aşağıya atmak istiyorum’’ diyor.***Bazı adamlar vardır, tuhaftır.Gözünüzü alamazsınız, bakar kalırsınız...O da öyle işte.Tuhaf renkte gömlekler, pilili pantolonlar giyiyor, ayağında pullu kovboy çizmeleri, bir İngilizce konuşuyor, bir Fransızca, nereli olduğu anlaşılmıyor.Ülkesiz midir, nedir?Kimdir, neyin nesidir?Kocaman elleri var, sürekli birşeyler çiziyor, televizyon ekranı gibi gözlükleri, bir de işiyle olduğu kadar etrafıyla da ilgili, o camların arkasından dana gözü gibi büyüyen gözbebekleri!Ben de sizi farkettim diyor.***Bir pazartesi sabahıydı, çıktı geldi, elinde Hacı Bekir lokumu, şimdilerde pek rastlanmayan yaldızlı yuvarlak çikolata, akide şekerleri, ve Kızlı sardalya...Bir bu eksikti, bir de kumanyasıyla dolaşan birileri çıktı başımıza...Derken...Öğrendik.Bizim dünyamız küçükmüş.Meğer onu tüm dünya tanırmış.O bir ‘‘performans’’çıymış.Performanslarıyla dört bir yana nam salmış bir sanatçıymış...***Bir kere adam İspanyol...Tevekkeli değil, ondan sıcak geldi.Kan kanı çekti...Ve kafayı iki şeye takmış:a) Yemek b) AskerlerBir de trafik kazaları, kalabalıklar, dinsel törenler, karnavallar bu tuhaf adama ilham veren şeyler.Ben onu bize yakın hissettim.İki kültür arasında birçok paralellik keşfettim.Asker ve yemek bizim için de çok önemli.Darbe söylentileri öncesi, mutfak dolaplarımıza nasıl yiyecek istiflediğimizi hayal ettim. Elbette ki, her gün kendini ülkenin bir yerlerinde belli eden trafik canavarını da düşünmeden edemedim.Yani o İspanyol, biz Türk...Ama ortak noktamız çok.Onun yapıtlarında yiyecek ve yemeğin özel bir yeri var. Bizim yapıtımız yok, ama yiyeceğin ve yemeğin bizim için de özel bir yeri var! O, yemek kültürünü bir iletişim ve kimlik aracı olarak görüyor. Milletçe, hepimiz için de öyle...Ne de olsa dünyanın üçüncü büyük mutfağı bizimki...Onun, 60'ların başında askerliğini yaparken, kurduğu ilk ‘‘temas’’ ordu. Ah burada duracağız! Bizim de, bizim de... Hatırlayınız, 27 Mayıs! Onun defter kağıtlarına çizdiği sayısız asker deseni ilk kez 1966'da London Institute of Contemporary Arts'ta sergiliyor. Bizim için böyle bir şey söz konusu değil, darbelerin sonuçları insanların zihninden silinmiyor...***Yaptıkları yaz yaz bitmiyor.Barselonalı sanatçı 69'dan beri, dünyanın dört bir yanında sürekli gösteriler düzenliyor. Görme duyusunun yanısıra dokunma, tatma ve işitme duyusuna da hitap ediyor.Bütün bu çalışmalar da ‘‘performans’’ demek uygun düşüyor!Ama neden böyle olduğunu bana sormak uygun düşmez...Çünkü bilmiyorum.Eyfel Kulesi'nin 100. yıl kutlamalarında, yemiyor içmiyor, kulenin karşısına altı katlı Babil Kulesi'ni andıran bir pasta yapıyor, gelen geçen de yiyor. Barselona Olimpiyatları'nda da yaptığı özel tabaklar ve suda yüzen dev meşalesiyle de tanınıyor. New York'taki Özgürlük Anıtı'yla, Barselona'daki Kristof Kolomb heykelini evlendiriyor.Yani tuhaf şeyler yapıyor.İstanbul Bienali kapsamındaki yapıtını GAZETEPAZAR'ın sekiz sayfalık joker bölümü aracılığıyla gerçekleştirdi...***Bu son cümle biraz ağır oldu.Anlaması zor, hafifleştirmek gerekiyor.Yani Antoni Miralda, İspanya'dan geldi, bizim kata yerleşti ve bir sanat eseri olarak, GAZETEPAZAR'ın joker ekini yaptı.Bizzat ve bilfiil!Anlatması benden, görmesi sizden...Yani, yarın, bir GAZETEPAZAR alıp, aynı zamanda İstanbul Bienali'ne katılacak bir sanat eserini de satın alabilirsiniz!50.000 Lira...