Paylaş
Hâkim.
Onu bir Anadolu şehrinde buldum.
Telefonunu çevirirken inanılmaz heyecanlıydım.
“Atlayıp yanınıza gelebilir miyim?” diyecektim.
Zaten hemen dedim.
“Bugün, yarın ne zaman isterseniz...”
Onun anlatacaklarının bütün kadınlara yol göstereceğinden emindim.
Çünkü bizim “rol model”lere ihtiyacımız var.
Otoriteyle, erkek egosuyla mücadele eden, yılmayan, kazanan Arzu Hâkim gibi kadınlara...
***
“Sizi severim, takip de ederim. Ama ben yeni bir başlangıç yaptım. Mesleğime geri döndüm. Konuşacağımı konuştum, söyleyeceğimi söyledim. Diyecek başka sözüm yok” dedi.
Acayip hayal kırıklığına uğradım.
“Aslında siz de artık benimle ilgili bir şeyler yazmasanız iyi olur” demeye getirdi.
Daha da bozuldum.
Ben durunca, bir sessizlik olunca...
“Siz olsanız ne yapardınız?” dedi...
* * *
İşte o zaman birden patladım.
“Birtakım polisleri mahkûm ettikten sonra, mesleğe yakışmayan davranışta bulunduğum gerekçesiyle beni hâkimlikten ihraç edecekler... Çünkü o üç kuruşluk adamlar, yok ‘adliye çalışanları’ yok ‘milliyetçi polisler’ yok ‘bir vatandaş’ kisvesi altında beni şikâyet edecekler, ‘fazla ruj sürdüğümü, mini etek giydiğimi, odama erkek avukat alıp kapıyı kapattığımı, farklı erkeklerle yemek yediğimi’ iddia edecekler ve bu salak şikâyetler üzerine Adalet Bakanlığı’nın görevlendirdiği müfettiş hakkımda ‘ihraç’ raporu hazırlayacak, HSYK da beni hâkimlikten atacak. Ben de kimseyle ilişkim olmadığını kanıtlamak için gidip bekâret raporu alacağım. Yine de beni meslekten ihraç edecekler. Ama deli gibi uğraşacağım, hiç pes etmeyeceğim, tam 8 yılımı vereceğim, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurup Türkiye’yi mahkûm ettireceğim. Sonra beni göreve geri verecekler... Ve beni bir kadın gazeteci aradığında susacağım. Öyle mi?” dedim...
“Ben sizi gibi yapmazdım!” diye ekledim.
* * *
Telefonu kapattık.
Arzu Özpınar’ı teslim olmayıp, mücadele ettiğinden, yılmayarak sonunda kazandığından dolayı tebrik ediyorum.
Böyle kadınlar, hâlâ benim kahramanım.
Ama bu mücadelede zamanaşımı yok.
Hâlâ yaşanıyor bu olaylar bu topraklarda.
Geçmedi, bitmedi.
Hâlâ acılar çekiliyor.
Hayatlar kaybediliyor.
Kadınlar ölüyor.
Çünkü Arzu Hâkim gibi direnen kadınlar çok yok, kazanmıyor kadınlar her zaman, kazanamıyor...
Nazlıgül Üsteğmen gibi cesur oldukları halde köşeye sıkışıyorlar, kurşunu kendilerine sıkmayı tercih ediyorlar.
Benim gönlümden geçen, konuşması, yaşadıklarını kimseyi suçlamadan, kimseye hakaret etmeden anlatmasıydı... Bir kere daha anlatmasıydı...
Ondan iyi kim bilebilir bu ülkede kadınlar ne çeker...
Bir hâkime bile yapılmışsa bütün bunlar...
Normal kadınlar ne yapsın... Ama o konuşmamayı tercih etti...
“Oldu bitti, gereği yapıldı” dedi.
Canı sağ olsun.
Doğum günün kutlu olsun Gamze
SİMSİYAH zeytin gibi gözleri var.
Akıllı akıllı bakıyor, meraklı meraklı.
Üzerinde çok şeker bir deri mont ve jean var.
İnanılmaz sevimli bir erkek çocuğu...
“Sen Ayşe teyze misin?” dedi.
“Evet” dedim.
Elimizdeki hediye paketlerine baktığını görünce, “Bunlar da sana” dedik, “Bankadan annenin kurs arkadaşları yolladı...”
* * *
Şöyle bir durdu.
Kurs cısss!
O kurs yüzünden annesinden ayrı kaldı diye biliyor.
5 ay göremedi ya kan kanseri olan annesini -ama her gün telefonda konuşuyordu- henüz 4 yaşında olduğu için Gamze ona bankanın kursunda olduğunu söylüyordu.
O arada tedavi iyi gitti, ilik tuttu.
Ama Gamze moralman oğluyla buluşmaya hazır değildi.
Kemoterapi yüzünden kafası keldi.
O da huzursuzdu.
Atakan, saç manyağı çünkü, annesinin saçlarını parmağına dolamadan uyumuyor.
Bildiğiniz gibi Nova Hair’in sahibi Ertaç Şensoy kafasına şahane bir Folligraft ayarladı, tamamen doğal saç görünümündeki o protez taa Amerikalardan geldi, Gamze’ye cuk oturdu.
Oğlu Atakan’la buluşmaya hazır oldu.
Geçen hafta sonu buluştular.
İşte en son burada kalmıştıııık.
Dün fotoğrafçı arkadaşım Emre Yunusoğlu’yla onları ziyarete gittik.
* * *
Gebze’de hastaneye yakın bir ev tutmuşlar.
Güneş alan şirin, mütevazı bir ev.
Sımsıcak.
Hayatta en sevdiğim görüntülerden biri, halıya uzanıp arabalarıyla oynayan çocuk görüntüsü, Atakan öyle, annesinin yanında olduğunu bilmenin huzuru, güveni içinde, hemen oyuncaklarını açtı, halının üzerinde kendine bir oyun kurdu, oynuyor.
Nasıl tatlı bir çocuk...
Şımarık değil, ısrarcı değil, inanılmaz şeker.
Yaşı gibi çocuk.
Büyümüş de küçülmüş gibi değil.
“Allah dağına göre kar veriyor” diyor Gamze, bu lafı çok seviyorum, “Bir sürü zorluk yaşadım, yaşıyorum ama Allah bana böyle tatlı bir evlat verdi” demeye getiriyor.
Atakan çok da akıllı.
4 yaşında ama dinozorların neden yok olduğunu bile o kadar güzel anlatıyor ki, hayran hayran dinliyorsun.
Ve annesiyle arasında inanılmaz bir bağ var.
Bu arada, o güzel annenin bugün doğum günü!
28’i bitiyor.
Bu kadar çok şey sığdırdı hayatına ama henüz 28 yaşında.
Ve onu çok seven, değer veren, her daim destek olan bir eş var ortada: Emrah Akbaş.
Karısına çok özel bir doğum günü hediyesi yapmış.
Herkes Gamze’yi bloguna uygun ilik bulunması için yazdığı o acıklı mektupla tanıdı.
O mektubun da arasında olduğu blogdaki bütün yazılarını Emrah kitaplaştırmış.
Üç adet bastırmış.
Biri Gamze’ye, biri aileye, biri de bana.
O kadar hoşuma gitti ki...
Arkasında da fiyat yerine, “Paha biçilmez” yazılıyor.
Yazılar gerçekten de öyle, Atakan’ın doğumundan itibaren Gamze’nin neler yaşadığını, hangi ruh halinden hangi ruh haline savrulduğunu, çocuğundan kopmak istemeyen bir annenin neler yapabileceğini okuyorsunuz.
Keşke bir yayınevi duruma el atsa... Bu kitabı bassa...
Ve geliri bir yere bağışlansa... İçimden işte böyle şeyler geçti. Doğum günün kutlu olsun Gamze!
Hepimiz seni çok seviyoruz.
HAMiŞ
Gamze, Akbank’ta çalışıyor. Ve öğrendim ki, çalıştığı kurum her türlü maddi manevi desteği vermiş. Defalarca onu ziyaret etmiş. Bu da bu ülkede, bugünkü şartlarda çok sık rastladığımız bir şey değil. Bu hassasiyeti için Akbank kocaman bir teşekkürü hak ediyor.
Paylaş