Paylaş
Renkli bir hayat hikâyesi. “Ben yaptıysam, siz de yaparsınız!” mesajı veriyor.
Önümüzdeki günlerde de konuşulacak bir kitap. İçinde, pek çok insanın ismi geçiyor, pek çok olay anlatılıyor.
Alıntı yapılacak bir sürü yer var. Yerim ölçüsünde, bana ilginç gelen yerleri aldım, bugün yayınlıyorum, gerisi için kitabı okuyun derim.
Önümüzdeki günlerde yaşanacak gelişmeleri ben de en az sizin kadar merak ediyorum. Ama şimdilik, yeni maceralara, yeni röportajlara yol almak için huzurlarınızdan ayrılıyorum.
Sarıgül röportajı burada bitiyor...
Hamiş: Herkesin Cumhuriyet Bayramı'nı kutlarım
HALKIN GÖNLÜNDE VARSAN, ZATEN SENİ KİMSE TUTAMAZ!
Bir gün Onur Kumbaracıbaşı’nın yanına gittim. “Hocam ben genel başkan olmak istiyorum” dedim. Baktı yüzüme, o her zamanki şakacı haliyle, “Yapma ya! Ben de olmak istiyorum!” diye cevapladı ve bir soru sordu, “Neden genel başkan olmak istiyorsun?” “Asıl hedefim tabii ki genel başkanlık değil. Seçimleri kazanmak ve bütün ülkeyi yönetmek istiyorum hocam” dedim ve destek istedim. Destek yerine nasihat verdi: “Bu neye bağlı biliyor musun? Halka gideceksin. Halkın gönlünde varsan, zaten seni kimse tutamaz!...”
O, ZENGİNLERİN ADAYIYDI BEN GARİBANLARIN
Sınıfın en fakir çocuğuydum. Arka sırada otururdum. O yaşta bile isyan ederdim adaletsizliğe. Yurttaşlık dersinde bir gün konumuz seçimlerdi. Öğretmen, “Belediye başkanını seçeceğiz, kim aday olacak” diye sordu sınıfa. Tam 64 öğrenciydik, hemen fırladım, “Ben adayım!” diye. Bir talip daha vardı, o da iddialı bir çocuk, adı Güneş. O zenginlerin adayı, ben garibanların. Ben zaten okuldaki bütün kapıcı çocuklarını organize etmişim, hepsinin gönlünü kazanmışım. Seçim yapıldı. 32 oy bana, 31 oy Güneş’e! Tek bir oyla belediye başkanı oldum. Siyasete ilgim o zaman başladı...
SARAY GİBİ GELMİŞTİ
İki sene tek göz odada yaşadık. Tuvaleti bile yoktu. Bırakın tuvaleti, bir tutam ışık giren camı yoktu. Sonra Şişli’de başka bir apartmana geçtik. İki odalıydı, müstakil tuvalet bile vardı. Hepimize saray gibi gelmişti! Babam bir yandan şoförlüğe devam ederken, annem de apartmanın kapıcılığını yapmaya başladı. O hasta olduğunda, temizliği ben yapardım. Arapsabunuyla koca apartmanın merdivenlerini kıyı bucak bir güzel silerdim. Çöpleri toplardım...
BU ÜÇ LİDERİ KENDİME ÖRNEK ALDIM
Ben üç lideri kendime örnek aldım. Bülent Ecevit’in mütevazılığını ve aydın kişiliğini. Erdal İnönü’nün demokrat tutumunu. Turgut Özal’ın pratik çözümlerini, varlık, bereket anlayışını. O üç siyasetçiden öğrendiklerim, siyasi hayatımdaki ilkelerim oldu...
AKILLA DEĞİL KALPLE İLGİLİ BİR MESELE
Babadan oğula geçerse takım tutkusu, hiçbir zaman değişmez. İşte ben böyle doğuştan Galatasaraylıyım. Maç günü her şey durur benin için, iki elim kanda olsa, ya statta olurum ya ekran başında. Yenildik mi biterim. Akılla ilgili bir mesele değil bu, kalple ilgili...
BEN ECEVİT’E SEVİNİYORUM BABAM, İSMET PAŞA’YA AĞLIYOR
Lisedeydim, eve geldim bir sevinçle. Ne göreyim, babam hüngür hüngür ağlıyor. Benim sevincim CHP’nin başına Ecevit’in seçilmesinden, o ise giden İsmet Paşa’ya ağlıyor...
LİSTEYİ DEĞİŞTİRİYORUZ
Yıl 77, CHP Şişli Gençlik Kolları sekreteriyim. Harıl harıl ilçe kongresi için hazırlanıyoruz. Ertesi gün seçimler var. Gecenin bir vakti, bölgenin milletvekili Abdurrahman Köksaloğlu geldi, “Gençlik Kolları başkanı nerede?” diye sordu. Dediler ki, “Yok efendim burada!” “Peki ya bu arkadaşlar kim?” dedi, bu kez bizi göstererek. Sinirlenmişti. “Listeyi değiştiriyoruz. Gençlik Kolları başkan adayımız Mustafa Sarıgül olacak. Madem başkan evinde yatmaya gitti, yatmaya devam etsin!” İşte o gece, bu sözler benim siyasi kaderimi değiştirdi...
İNŞALLAH İLERİDE BAŞBAKAN OLACAKSIN
Hiç mütevazı olmayacağım. Bazı gayrimenkullerin GS’ye kazandırılmasındaki katkım büyüktür. Bürokrasiyi bilmeyen ve dostluklar kuramayan birinin bu işin altından kalkması mümkün değildi. (...) İki araziyi kulübe kazandırdıktan sonra, o sert bakışlı Özhan Canaydın gitti, onun yerine beni her yerde onore eden ve GS Kulübü’ne yaptığım hizmetleri her yerde anlatan bir Özhan Canaydın geldi. Sonraki yıllarda Özhan abiyle çok güzel bir dostluğumuz oldu. Vefatından önce Bursa’da onu ziyaret ettim. Son görüşmemiz oldu. Türkiye Değişim Hareketi’ni başlattığımız günlerdi. Kendisine “Abi ben parti kuruyorum, oğlun Murat’ı da yanıma almak istiyorum, siyaset yapmasını, milletvekili olmasını arzu ediyorum” dedim. Gülerek, “Hayır, inşallah sen ileride başbakan olacaksın. Ama seninle Murat değil, ben çalışacağım Sayın Başbakanım” diye karşılık verdi. Onu son gördüğüm o günü, bana “Sayın Başbakanım, ben iyi olacağım, ben seninle siyaset yapacağım!” demesini hiç unutmam.
ONUN BABASI MİLLETVEKİLİ BENİM AİLEM KAPICILIK YAPIYOR
Bir rüya gibi başladı her şey. Nereden bilebilirdim ki Abdurrahman Köksaloğlu’nun kızıyla tanışacağımı. Hülya’yı gördüm, aklım başımdan gitti. Kalp kalbe karşıydı! Ama o, zengin aile kızı. Üstelik babası milletvekili. Benim ailem kapıcılık yapıyor! Öyle sevdik ki birbirimizi, her zorluğu yendik. Ama babası nuh dedi peygamber demedi. Gerçi nikâhımıza geldi, ama hiçbir zaman bu evliliği onaylamadı. Her şeye rağmen çok iyi gidiyordu evliliğimiz, ta ki babası Abdurrahman Köseoğlu, 15 Temmuz 89’da kalbinden kurşunlanarak öldürülünceye kadar. Hülya, babasının ölümünden sonra kahroldu. Ve Hülya’nın sağlık sorunları nüksetti. Önce verem oldu. Babasının beklenmedik ölümü onu çok sarsmıştı. Sağlığı gittikçe kötüleşmeye başladı. Yine doktora gittik, bu kez veremden daha büyük bir illet çıktı: Hülya akciğer kanseriydi. Ve birkaç sene sonra vefat etti.
Paylaş