Paylaş
Mustafa AKAYDIN
Mavi gözleri ışık saçıyor.
Enerjik.
Cesur.
Lafı dolandıranlardan değil.
Dan dan konuşuyor.
Risk almayı seviyor.
Siyasetteki farkı, kimseye müdanası olmaması.
Gücünü de eğitiminden, bilgisinden, kültüründen alıyor.
O Antalya’nın ‘Hoca’sı.
Şu anki belediye başkanı.
Yıllarca bir cerrah olarak Antalyalılara hizmet ettiği için sokağa çıktığımızda herkes eline sarılıyor, teşekkür için.
Kültüre önem veriyor, kadınlara da...
Bir sürü şey yaptı.
Aile danışma merkezleri kurdu, sığınma evi kurdu, kadın istihdamına öncelik tanıdı, kadınları edebiyatla buluşturdu, kadın zirveleri düzenledi.
Esprili ve mizah yönü çok güçlü.
Bu seçimi de kazanacağından emin.
2009 seçim kampanyasında sloganı, ‘Yaparsa hoca yapar’dı, bu seferki, ’Hocanın bir bildiği var.’
Seçimler yaklaşıyor. Heyecan var mı?
-Olmaz mı? Heyecansız başarı elde edilmez. Edilse de keyif vermez...
Anketler ne gösteriyor?
-Anketlere hep kuşkuyla baktım. Beş yıl önce yaptırdığımın dışında beni önde gösteren hiçbir anket yoktu. Ama, “Bu seçimi kazanacağım” dedim. Kazandım da. “Yüzde 45” dedim, 41 oldu. Şu anda ORC anket şirketi bizi, Gezici ise AK Parti’yi önde gösteriyor.
Sizin kalbiniz ne diyor?
-Yine kazanacaksın diyor!
Şu beş seneye bakınca, bilanço ne: Sevaplarınız günahlarınızdan çok mu?
-Bu, halkın takdir edeceği bir şey. Ben sadece şunu söylüyorum: Beş yıl önce halka ne vaat ettiysek, eksiksiz yaptık veya başlattık. Vaat etmeyip, yaptıklarımız da var...
Siz bir akademisyensiniz. Beş yıl önce birdenbire bambaşka bir alana geçtiniz. “Siyasete gireyim mi, girmeyeyim mi?” diye hiç tereddüt etmediniz mi?
-45 yıl önce Fen Lisesi’nde okurken, becerilerimizle ilgili bir test yapıp, ileride yapabileceğimiz meslekleri söylemişlerdi. İkna kabiliyetim yüksek çıktı. Kişiliğime uygun meslekler de politikacılık, doktorluk ve din adamlığıymış. Doktorluk yaptım, politikacılığı şimdi yapıyorum. Hocalık ve rektörlük de eğiticiliği açısından din adamlığına benzer.
Çok açık sözlüsünüz. Lafınızı da esirgemiyorsunuz, başınız hiç belaya girmiyor mu?
-Girmez mi? Giriyor!
Karınız demiyor mu “Bu kadar çok anlatma!” diye?
-Hanım alıştı artık. Şimdi özel kalemimin gözü, kaşı kalkıyor, beni korumaya çalışıyor. Ama ben, neysem oyum. Hep açık oldum, öyle de olmaya devam edeceğim. Halk benim için, “Bu adam ağzına geleni söyler ama doğru söyler!” der, haksız da değiller...
Sizde ‘klasik siyasetçi’ tipi yok, niye siyasete girdiniz?
-Bunu Abdullah Gül’e borçluyuz! Beş yıl önce ikinci kez rektörlük seçimini kazandım. YÖK’ten de birinci çıktım. Bilimsel dosyam da rakibimden çok çok iyiydi. Ama Cumhurbaşkanı, rakibimi atadı. Siyaseten öyle yaptı sanırım. Sonra da ben üniversiteye karşı soğudum.
Peki kırgınlık mı, kızgınlık mı?
-Daha fazlası! İnançsızlık oluştu. İnsanı zorla soğutuyorlar bu memlekette bir sürü şeyden. Yoksa ben üniversitemi çok özlüyorum. Deniz Baykal aradı ve siyasete girdim.
Peki siz bu kadar sevildiğinizi biliyor muydunuz? İnanılmaz güzel şeyler yazmış öğrencileriniz arkanızdan...
-Bilmiyordum, çok gururlandım.
Sorumsuzca harcadı
Antalya’nın en büyük sorunu ne sizce?
-Son 50 yıldır göçle çok hızlı büyüyen bir şehir. İmar planları, bu büyüme hesap edilmeden yapılmış. Haliyle binadan geçilmiyor. Opera binası yapacağınız meydan bile kalmamış. Ancak kamulaştırmayla düzelir. Ama dünyanın hiçbir ülkesinde, Antalya gibi pahalı bir şehir kamulaştırılamaz. Çok zor. Ben sadece yeni bir dokunuş yapmamaya çalışıyorum. Bence en büyük sorun bu. Ama halka sorsanız, “Trafik” der. Türkiye’deki diğer büyük şehirlerle kıyaslanamaz ama evet, trafik sorunu var...
Menderes Türel’in tramvayı trafik sorununu çözmedi mi?
-O da bize önceki belediye başkanının hediyesi! 150 milyon Euro. Şu ana kadar sadece faizlerini ödeyebildik. Ana para ödemesi şimdi başlıyor. Kilometresi 15 milyon Euro’ya mal oluyor. Dünya ve Türkiye maliyet ortalaması 5 milyon Euro. Ben belediye başkanıyken böyle bir ihale olsaydı, bu fiyata çıkmazdı ya da ben kabul etmezdim. Kayseri’de, Bursa’da, Antep’te AK Parti belediyelerinde bu işlerin niye yapıldığı belli. Elimde kanıt olmadığı için, “Yolsuzluk vardır” diyemem, hak yemeyeyim ama son derece pahalı bir tramvay projesi. Terazinin bir kefesinde 10.5 kilometrelik 150 milyon Euro’ya mal olmuş bir tramvay var, öbür kefesinde benim aldığım 40 kırmızı otobüs, o da 4 milyon Euro. 4.5 senede kendini amorti etti. İkisi de günde 40 bin yolcu taşıyor. Birisi 40 kat daha pahalı. Problem, halkın parasını sorumsuzca harcamak!
Siz “Başkanlığı rant için yapmıyorum” diyorsunuz ne demeye çalışıyorsunuz, Türel öyle mi yapıyor?
-“Yapıyor” demiyorum fakat tramvay projesi bir ölçü. Türel zamanında yapılmış ciddi usûl hataları var, suç duyurusunda bulunduk, mahkemeler karar verecek. Kendisi aklandığını söylüyor ama bence öyle değil. Bazı dava dosyaları, İçişleri Bakanlığı’na havale edildi, bakanlık örtbas etti. Davanın birinde de, milletvekili olduğu için o dışarıda bırakıldı. Personeline dava sürüyor.
AK Parti mentalitesi, Antalya’ya doku olarak uyar mı?
-Uymaz! Uymadığı için, halkı hafifçe kandırmaya yönelik Menderes Türel gibi bir şahsiyeti denediler! Türel eşiyle birlikte modern yaşam sergileyen bir belediye başkan tipiydi. Onun seçildiği dönem, bizim partimizin adayı bürokrat kökenli olduğu için tutmamıştı. Dolayısıyla bu şansı Türel iyi değerlendirdi. Ama tabii şu da var kırsal kesimle şehir merkezi farklı. Benim en büyük zorluğum kırsal kesimdeki insanları ikna etmek...
Ama kırsala gittiğinizde aralarında sizin ameliyat ettiğiniz insanlar oluyormuş...
-Özellikle kadınlar. Boynuma sarılıyorlar. Kimisine böbrek nakli yapmışız. Kimi meme kanseriymiş, memesini almışız. “Hayatımı kurtardın, bırak oyu, ben sana canımı veririm!” diyorlar. Tabii çok mutlu oluyorum.
Özlüyor musunuz eski cerrah günlerinizi?
-Bazen “Kan özlüyorum” diyorum! Gerçekten de üç şeyi çok özlüyorum. Ameliyatları, hastalarımı ve öğrencilerimi...
Biz ne çocuğuyuz
Antalya’yı kaybetmek özel bir anlama gelir mi?
-Gelir. Antalya çok özel bir şehir. Dünyanın en güzel şehri. Bu şehri AK Parti felsefesiyle yönetmek doğru değil. Zaten onların kullandığı jargonlara bakarsanız, çok ayıplı jargonlar. Ben bira festivali yapmışım! Neden yapıyormuşum? ‘Oktober Fest’ onlara uymuyormuş. Yörük festivali yapmam gerektiğini düşünüyorlar. Türel gelirse, öyle yapacakmış. Belediye başkanı olmak isteyen biri için ne büyük gaf! Buraya 12 milyon turist geliyor...
‘Oktober Fest’e itiraz gerekçesi ne?
- Halkı bira içmeye teşvik etmek! Bir de Allah rahmet eylesin, bir genç hayatını kaybetti. Bunu da fırsat bildiler, dinci dernekler hakkımda suç duyurusunda bulundular. Oysa, kimse bira içmekten ölmez. Öğrendik ki, çocuk uyuşturucu kullanıyormuş, bir hâkimin evladı. Ailesi rencide olmasın diye açıklamadık ama Adli Tıp raporuna göre gerçekten de altın vuruştan dolayı hayatını kaybetmiş.
Bir de İncil dağıtma meselesi var, o nedir?
-Ya evet. İncil dağıtmak veya satmak serbest bu ülkede. Bizim caddelerimizden birinde, bir dernek, İncil dağıtmış yılbaşı öncesi. Benim haberim bile yok. Ama onlara göre ben müsaade etmişim. Bunu kullananlardan biri de Menderes Türel!
Menderes Türel’in Antalya’ya hiç mi iyiliği dokunmadı?
-Yaptığı iyi şeyler de var tabii. Şehir merkezinde çok köhne bir vakıf iş hanı vardı, orayı yıktı, meydan yaptı. Halkekmek fabrikası da iyi bir yatırımdı. Kaleiçi’ni yarı yarıya restore etti. Ama bunların dışında her şeyi üç kuruşsa, 10 kuruşa yaptı. Çok övündüğü 4-5 köprülü kavşak yaptı. Benim ulaşım anlayışıma göre bunlar çevre yollarına yapılır, şehir içine değil. Kaldırımların arasını uzaklaştırdı, bunlar bence yanlış projelerdi. Bunun dışında, “Ben başlattım” dediği birçok yatırımın parasını ben ödedim, ben bitirdim. Tramvayı da ben ödeyeceğim. Aldığı üç tane deniz otobüsünü de...
Bir araya gelince sohbet ediyor musunuz?
-Beş yıl önce ediyorduk. Görüntü olarak sevimli bir adam. O başkanken ben onu ziyaret ettim. “Bir ay sonra yerleşeceğim odayı bir göreyim!” dedim, gülüştük. Ama sonrasında, siyaset ortamında gerilimler oluyor. Yine de kalabalıklarda karşılaşınca el sıkışırız. Menderes Türel’in özel yaşamı, mensubu olduğu partinin dokusuna da uygun değil. Ama tabii ki Antalya’da bu görüntü gider diye düşünüyorlar.
Türel’in “Ben Antalya çocuğuyum!” lafına sizin cevabınız ne?
-“Biz ne çocuğuyuz!” dedim. Antalya, çok göç almış bir şehir. Bu ifadeyi ötekileştirme olarak görüyorum. Üstelik, onun da annesi Rodos kökenli. Benim bir itirazım yok ama söylemine aykırı.
Türkiye’nin enerji çözümü güneşte
Hayvan sevginizle de tanınıyorsunuz. Onlar için neler yaptınız? Ve neler planlıyorsunuz?
-Hayvan sevgisi öncelikle benim hanımdan geliyor. İki kedi, bir köpek var evde. Bir de kır evimiz var, orada tavuk, ördek, tavşan, keçi, güvercin, inek hepsi var. Hanımın romantik hayvancılığı yüzünden, maaşımın dörtte biri kır evindeki hayvanlara gidiyor, kalan kısmıyla da banka kredisi ödüyoruz ve karı koca yaşıyoruz...
Belediye olarak neler yaptınız hayvanlara?
-Doğal hayvan yaşam parkı projemiz var. Seçimden sonra inşallah başlatacağız. Antalya’da hayvanlara katliam yapılmasına asla izin vermedik. Hayvanlarımızın hepsi küpelidir, aşılıdır. Değişik yerlere kedi evleri yaptık. Köpek parkı yaptık iki tane. Havyan ambulansımız var. 24 saat çalışıyor.
Bedava elektrik meselesi nedir? Bedava elektrik sözü vermişsiniz ama sözünüzde durmamışsınız...
-O hikâye şöyle: 22 bin Antalyalı’ya güneşten nasıl elektrik elde edileceğini gösterdim. Kendi makam arabamın birini elektrikli yaptım. Güneşle ısınan ve soğuyan kırk küsur akıllı durak yaptım. Kışın ısıtıyor, yazın soğutuyor. Enerjisini güneş panellerinden alıyor. Bedava elektrik vaat etmedim ama Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı’na dedim ki, “Türkiye’nin enerji çözümü güneşte!” Tek kusuru var, kurulumu pahalı. Ne var ki, o yatırımı yapınca, yedi-sekiz sene sonra elektrik bedavaya geliyor. Bugün Almanya ve İspanya bu yöntemi kullanıyor. Şöyle bir şey anlatayım: İki üç hafta önce Finike’nin Arifdağ Köyü’ndeydik, “Bir keçi otlağı var, oraya gideceğiz” dediler. Gittik, 250 keçi ve Kenan Sarıyer isimli bir çoban. Baktım kulübesinin üzerine ufacık bir güneş paneli koymuş. “Ne yapıyorsun bununla?” dedim, “Hocam sizden öğrendik” dedi. “Eskiden jeneratör kullanıyorduk. Şimdi 2700 lira harcayarak bu kurulumu yaptım. Üç yılda jeneratöre verdiğim mazot paramı amorti ettim, artık elektriğim bedava” dedi. Çok hoşuma gitti. Buydu anlatmaya çalıştığım.
LİMUZİN ALINIRDI
Antalya’daki festival sayısı 3’tü, 13’e çıkardım. Bunları da hiç para harcamadan yaptım. Baktılar ki, şehir neşelendi, esnaf mutlu, turist şehrin içine girmeye başladı, Akvaryum cazibe merkezi oldu, “Bunlar laylaylomla uğraşıyor!” demeye başladılar. Altın Portakal’ı 28 milyon liraya yaptı Menderes Türel. Ben beş yılda 28 milyon lira harcadım. O hâlâ 2008’deki Altın Portakal’ın hesabını veremiyor. Uygunsuz harcamalar, magazin değeri var diye Mickey Rourke gibi ünlüleri getirip, bir dünya para harcamalar... Düşünün limuzinler 2 milyon 300 bin tutuyor. 175 limuzin. O paraya o limuzinler satın alınabilirdi!
Halkı bira içmeye teşvik ediyormuşum...
İnşallah Aziz Nesin haklı çıkmaz!
Bu son ses kaydı için ne diyorsunuz?
-Beni hiç şaşırtmadı. Türkiye’de siyasette yandaş ve paydaş aileler hep vardı. Yani çocuklar, damatlar, dünürler, dayılar, amcalar... Ama bu kadarı, son 12 yılda olduğu kadarı hiç olmamıştı. Gelir düzeyindeki hızlı yükselişler bütün dünyada kuşku uyandırır. Maalesef Şark’a doğru gittikçe de insan davranışlarında, yolsuzluğa prim yapma eğilimi artıyor. Beni şaşırtmıyor ama Aziz Nesin inşallah bu sefer de haklı çıkmaz diyorum!
“Kayıtlar gerçektir” ya da “Gerçek değildir” diyebiliyor musunuz?
-Onu kesin söyleyemem, Bilal Erdoğan’ın sesini hiç duymadım. Ama Başbakan’ın sesi gayet net. Teknik olarak sesi monte etmek, görüntüyü monte etmekten daha zor bir işlem benim bildiğim kadarıyla. Başbakan da “Ses benim değil!” demiyor zaten. “Ahlaksızca bir montaj!” diyor. Ama “Oğlum paraları sıfırla!” lafı var, hangi cümlenin içinde geçebilir ki bu laf? Sonra ses tonundaki alçalma ve fısıldaşmalar... Gerçi Sanayi Bilim ve Teknoloji Bakanımız çıktı, maşallah altıncı hissi de kuvvetli, “Bu kesinlikle montaj, öyle hissediyorum!” dedi. Tebrik ediyorum Başbakan’ı böyle vasıflı bakanlar seçtiği için!
Mum, dibine ışık vermez!
Eşinizle kaç yıldır evlisiniz?
-38. Gözümüzü açtım, onunla beraber oldum. Birlikte büyüdük. Didişmeyi severiz. Fen lisesi ve Ankara TED beni fikrimi söylemekten çekinmeyen biri yaptı, eşim de benim gibidir. Didişmek güzeldir, insanı geliştirir.
Size destek oluyor mu, yoksa “Bırak siyaseti nereden sardın başımıza!” mı diyor?
-Yok, yok. Geçen seçimlerde sokaktaydı. ‘Akaydın gönüllüleri’ diye bir ekibi vardı. Onları örgütlüyordu. Ciddi bir sağlık sorunu yaşadığı için artık yapamıyor. Evden, Face’ten idare ediyor.
Eşiniz kanser olunca ne kadar sarsıldınız?
-Çok. Hatırlamak bile istemiyorum. Büyük bir ameliyat geçirdi. Allah’a şükür şimdi iyi. Ağır bir kemoterapi aldı, sekiz kür. Radyoterapide bugün dördüncü kürü alacak.
Mamografide mi yakalandı kanser?
-Yok, “Mum dibine ışık vermez” derler ya, yıllarca söyledim, bir türlü mamografi yaptırtamadım. En son 2000’de yaptırmıştı. Kızım da bu yaz memeyle ilgili bir sorun yaşayınca zorladım, o zaman çıktı ortaya.
Lükse merakım yok
Şöyle bir haliniz var: “Mücadele ediyorum, çok çalışıyorum ama başkan olmazsam da ölmem anasını satayım!” Bu rahatlık nasıl oluyor?
-Bu, biraz kişilik. Ben 62 yaşındayım. Bu memleket bana her türlü keyfi yaşattı. Beni doktor yaptı, rektör yaptı, profesör yaptı, üniversitelerarası kurul başkanı yaptı, dünyanın en güzel şehrine belediye başkanı yaptı. Benim asıl görevim bundan sonra, bu şehre yakışan bir başkanlık sergileyip, gençleri yetiştirmek olmalı. Siyasetçilerin büyük çoğunluğu, “Önce ben, sonra partim, sonra vatan” diyor. Ben tam tersini söylüyorum. Ve çok samimiyim. Lükse filan da merakım yok.
“Daha fazla para kazanayım” demiyor musunuz?
-Hiç öyle dertlerim yok. Hiçbir zaman Mercedes’im, BMW’em olsun istemedim. Hanımın ısrarıyla, 100 metrekarelik bir ev aldık. Onu da banka kredisiyle. Maaşımın yarısı ev kredisine gidiyor hâlâ. Çocuklar da kendini kurtardı. Bize çok para gerekmiyor.
Menderes TÜREL
R’leri söyleyemiyor. Bu da onu sempatik yapıyor. Sıcakkanlı ve kibar. Sakin sakin konuşuyor. Kendinden emin. “Yaptıklarım, yapacaklarımın teminatı” diyor. Doğma büyüme Antalyalı, gazeteci bir aileden geliyor. 2004’te belediye başkanlığı yaptı. 2009’da başkanlığı rakibi Mustafa Akaydın’a kaptırınca Antalya’dan milletvekili seçildi. Başbakan’ın gözdelerinden.
Parti içinde de önemli bir yeri var, genel başkan yardımcılarından biri.
Akaydın’la aralarında müthiş bir çekişme yaşanıyor. İkisi de harıl harıl başkanlık için çalışıyor, tüm ilçeleri geziyorlar. Menderes Türel’i Finike’de yakaladım. O da kazanacağı konusunda iddialı. Bakalım Antalyalı kimi seçecek?
Kendinizi nasıl hissediyorsunuz?
-Valla çok iyi.
Nasıl geçecek Antalya’da seçim?
-Heyecan dozajı yüksek seçim yerlerinden biri olacak.
Peki 30 Mart’ın galibi sizce kim olacak?
-Milletimiz bilir, ben böyle seçim tahminleri yapmayı pek sevmiyorum. Ama çıkan anketlere göre birtakım yorumlar yapıyoruz biz de. En son Gezici diye bir anketin sonuçlarına göre üç puan öndeyiz. Sayın Kılıçdaroğlu’nun en itibar ettiği firmaymış, ben ilk defa adını duydum. Gerçi ankette kaç puan önde olduğumuz değil, sandıkta kaç puan önde bitireceğimiz önemli...
Sizin içinizdeki ses ne diyor?
-Kazanacağımızı söylüyor. Halkın bize gösterdiği teveccüh de bunu teyit ediyor. Sokaklarda o muhteşem coşkuyu görüyoruz.
Son ses kaydı, alacağınız oyları etkiler mi?
-Ben etkileyeceğini hiç düşünmüyorum. Montaj olduğu çok açık! Bu ülke ne zaman biraz gelişmeye, güçlenmeye başlasa, benzer oyunlarla karşılaşıyor. Bugün de durum farklı değil. Adnan Menderes’i zamanında köpek davası, bebek davası diyerek idam sehpasına gönderdik, demokrasi şehidimiz oldu. İdam edildikten sonra ne köpek ne de bebek bulundu. Biz maalesef bunları yaşadık.
Aile Demokrat Partili olduğu için mi adınız Menderes?
-Tabii. Ablamın adı da Berrin. Babam, koyu bir Menderes hayranı. Ben de Menderes’in vefatından dört yıl sonra doğmuşum. Hatta CHP’li olduğunu düşündüğümüz nüfus memuru, ısrarla nüfus cüzdanıma ‘Menderes’ ismini yazmak istememiş, sonra da mürekkebi cüzdanın üzerine dökmüş...
Siyaset aile geleneği o zaman...
-Evet, öyle. Dedem, Demokrat Parti’nin ikinci kurucu başkanı. Rahmetli babam, rahmetli Menderes’in Antalya’daki yol arkadaşı. Sayın Süleyman Demirel’in de Antalya’daki en yakın üç arkadaşından biri. Amcam, rahmetli Özal’ın Anavatan Partisi dönemindeki bakanı. Şimdi de görev bize düştü. Aileyi siyasette biz temsil ediyoruz...
“2004’te Antalya’ya başkan olduğumda çok yatırım yaptım” diyorsunuz ama 2009’da seçimi kaybediyorsunuz. Nasıl oluyor?
-Konjonktürel bakmak lazım. Birçok sebep bir araya gelecek kazanacaksınız, birçok sebep bir araya gelecek kaybedeceksiniz. O dönem küresel ekonomik kriz vardı. Partinin oyları yüzde 10 gerilemişti. Beş seneye sıkıştırdığımız hizmetlerin önemli bir bölümü altyapıyı aitti. Şehri kazılarla yorduk. Ama ben hep şunu söyledim: “Antalya kazanacaksa, ben kaybetmeye razıyım!” Bir dönem daha belediye başkanlığı yapayım hevesinde olmadım. Üzerinde en çok manipülasyon yapılan projemiz raylı sistem, yani tramvay. O gün acımasızca eleştirilen o projeye, bugün günde 50 bin kişi biniyor.
Otobüsler de o kadar insan taşımıyor mu?
-Taşıyor ama trafik sıkışıklığını ne yapacaksınız, nasıl önleyeceksiniz? Antalya trafiğine 40 tane yeni otobüs sokup, yeni kavşak yapmazsanız trafik kilitlenir.
Antalya’da ulaşım ve trafik gerçekten felaket! Sizce sebebi ne?
-Belli. Her yıl, Antalya trafiğine 150 bin yeni araç giriyor. Ben beş tane kavşak açtığımda, toplam 130 bin araç vardı. Bugün 800 bini geçti. Bizim yaptırdığımız ulaşım master planına göre, bu kavşaklardan 32 tane daha yapılmalı ki trafik rahatlasın. Yerleri de belli. Ben 2009’da kazansaydım yapacaktık. Kavşak yapmazsanız, üstüne yeni otobüs alırsanız ve raylı sistemden de faydalanmazsanız, elbette trafiğiniz sıkışır! Bu seçim vaatlerimizden biri de Antalya trafiğini rahatlatmak...
Tramvay sizin seçimi kaybetme sebebiniz değil mi?
-Hayır, benim yaptığım son yatırım tramvaydı. Seçime yakın altyapı kazıları olduğu için provoke ettiler. Seçime yaklaşık iki ay kala, danışmanlarımdan biri, “Başkanım” dedi, “Sizin kazanmak için tramvay projesine ihtiyacınız yok. Tam tersine riskli olabilir.” Ben de ona dedim ki, “Yooo. Bu, Antalya tarihinin en büyük yatırımı. Bunun için seçim kaybedeceksek kaybedelim. Bir dönem daha belediye başkanlığı yapmak için, bu yatırımdan vazgeçemeyiz!”
Fazıl Say’ın siyasi görüş belirtmesini doğru bulmuyorum
Gelelim Altın Portakal’a...
-Ben Antalya Altın Portakal Film Festivali’ni uluslararası platforma taşıyan insanım. Helen Mirren, Edwin Broadhead, Kevin Spacey, Maurice Tomay, Catherine Deneuve, Mickey Rourke, David Karaday... Bunların hepsi Antalya Altın Portakal Film Festivali’ne geldiler ve Antalya’nın muhteşemliğini gittikleri her yerde anlattılar. Helen Mirren, Oscar almadan üç ay önce Antalya’ya geldi. New York’ta Oscar aldıktan sonra şerefine verilen bir resepsiyonda, bizim New York Başkonsolosumuza yarım saat Antalya’yı övmüş. Başkonsolos “Tüylerim diken diken oldu” dedi, bu gurur parayla pulla elde edilecek şey değil!
İyi de büyük paralar harcamakla da eleştirildiniz. Otel faturaları, limuzin faturaları vs...
-Mickey Rourke’u Antalya’da at arabasıyla mı gezdirecektik? Bunların yaşam tarzı belli...
288 odalı otel 354 odalıymış gibi gösterilmiş...
-Bunların hepsinin tekzip kararlarını ben göndereyim size! Hiçbiri doğru değil. Hem mahkemeler tekzip etti hem de açılan tazminat davalarını kazandım. 5 yıl önceki konuları niye şimdi gündeme getirmeye çalışıyorlar? Hakkında dava dahi açılmamış tek belediye başkanı benim. 2009 sonrası yargıya benim hakkımda bir sürü dava açıldı. Hepsi yalan.
Siz ‘Oktober Fest’e karşı mısınız?
-Karşıyım. Şunun için: Almanlar, Almanya’da Yörük Festivali yaparsa, o zaman biz de bir Alman festivalini burada yaparız. Uluslararası ilişkiler karşılıklıdır.
İyi de burada bir sürü Alman vatandaşı yaşıyor...
-Oktober Fest’te bir genç kardeşimiz hayatını kaybetti. Neden olduğu hususu yargının vereceği bir karardır. Bizim, gençlerimizi kötü alışkanlıklarımızdan korumak gibi bir görevimiz var...
Birçok Hollywood sanatçısını Antalya’ya getirme vizyonunda olan birinin Oktober Fest’e karşı olmasını anlamak mümkün değil...
-Ben Oktober Fest’i kaldıracağım demiyorum. Kendi geleneklerimize uygun festivaller yapmaya devam edeceğiz diyorum. Mesela yağlı pehlivan güreşleri yapabiliriz. Bunlar bizim geleneklerimiz göreneklerimiz. Ben aynı zamanda piyanistim. Fazıl Say ile birlikte piyano festivalini uluslararası platforma taşıyan kişiyim...
Fazıl Say’ın Ak Parti’yle ilgili görüşlerine ne diyorsunuz?
-Fazıl Say, siyaset üstü bir isimdir. Hiçbir konuda siyasi görüş belirtmesini doğru bulmuyorum. Eserleri öldükten sonra da yaşayacağı için güncel tartışmalara girmemeli. Dostum olarak bunu kendisine de söyledim...
HAMİŞ: Menderes Türel röportajı salı günü devam edecek...
Paylaş