Paylaş
Atladım Danimarka’ya gittim.
Onlar, son yıllarda dünyada fırtına gibi esen dört Diva.
Yani ‘The DİV4S’.
Birbirinden güzel dört kadın.
Misyonları, bir zamanlar Carreras, Pavarotti ve Domingo’nun yaptığı gibi, klasik müziği, operayı, aryaları gençlere, geniş kitlelere sevdirmek...
Yıldız gibi parlıyorlar.
Hepsi konservatuvar mezunu, hepsi soprano, hepsi İtalyan ve hepsi güzel...
Andrea Bocelli’nin dünyaya armağanı.
Hikâyelerini okuyacaksınız.
Sadece opera değil, ünlü pop şarkıları da seslendiriyorlar.
Gitmedikleri yer kalmadı.
Ben oradan ayrılırken onlar da Meksika’ya turneye gidiyorlardı, oradan Miami’ye, oradan Kuveyt’e ve oradan da Türkiye’ye...
Sahnede kırmızı halı kıyafetleriyle...
Sahneden sonra deri ceketleriyle dolaşıyorlar...
Çok rahat, çok tatlı ve çok alçakgönüllüler.
Biri hariç hepsi fakir ailelerden geliyor ve şimdi bulundukları yer için şükrediyorlar.
Haklısınız ben de bakıp, “Vay pek güzellermiş!” dedim.
Ama esas güzellik seslerini dinleyince oluyor.
İnanın sesleri, kendilerinden güzel!
HEPİMİZE DÜŞEN GÖREV: BİLET ALMAK
Türkiye konseri 7 Mart’ta olacak.
Borusan, Most Production, Penti ve Zorlu Center Performans Sanatları Merkezi’nin proje ortaklığında gerçekleşecek.
Hürriyet’in ‘Aile İçi Şiddete Son!’ kampanyasının 10. yıl etkinlikleri kapsamında...
Güzel olan, bu konserin gelirinin, şiddet mağdurlarına destek veren Acil Yardım Hattı’na aktarılacak olması.
Bu hat, altı yılda olağanüstü güzel şeyler yaptı.
Hattın yaşaması ve daha çok kadına umut olması için hepimize düşen görevler var.
Bu konsere bir bilet almak da bunlardan biri...
Siz nereden çıktınız?
Sofia: Andrea Bocelli’nin başının altından çıktı her şey! O bizim mentor’umuz ve maestro’muz. Div4s onun fikri. 2008’de, yıllardır birlikte çalıştığı sanat yönetmeni Carlo Bernini ve yapımcımız Francesca Volpini ile DIV4S’u kurmaya karar veriyorlar. Amaç, dört soprano kadından oluşan bir kuartet yaratmak...
Peki nasıl bir araya geldiniz?
Denise: Hepimiz konservatuar mezunuyuz. İtalya’nın değişik yerlerinde yaşıyoruz. Böyle bir proje ilan edilince, haliyle yüzlerce opera sanatçısı başvurdu. Onların arasında biz de vardık. Zorlu bir elemeydi. Ama seçildik...
Aranan şartlar neydi?
Vittoria: Bir, İtalyan olacaksın. İki, eşsiz bir sesin ve iyi bir tekniğin olacak. Üç, iyi bir eğitimin olacak. Bitmedi, bir de iyi bir fiziğin olacak!
Nasıl yani?
Isabella: Aranan şartlardan biri de güzel olmaktı. Sadece iyi soprano olmak yetmiyordu yani...
Sesiniz muhteşem ama bu kadar güzel olmasaydınız seçilmeme ihtimaliniz mi vardı yani!
Vittoria: Olmaz mı? Vardı tabii. Sahne, başka bir şey. Şov dünyası. Sadece ses, teknik, yorum yeterli değil. Güzel olmak tabii ki bir avantaj...
Sofia: Hepimiz uzun saçlıyız mesela. Kaynak filan da değil, gerçek saçlarımız ve doğal rengi. İtalyan özellikleri taşıyan kadınlarız. Ama tabii ki her şeyin esası sesimiz ve aldığımız eğitim. Kötü bir ses, dünyanın en iyi fiziğine sahip olsan da beş para etmez!
Kardeş gibiyiz!
Nerelisiniz?
Denise: Ben Napoliliyim, Isabella da öyle. Sofia Sicilyalı, Vittoria ise Toscanalı...
Sizi belirleyen sıfatlar neler?
Sofia: Hepimiz, coşkulu, neşeli ve gürültülüyüz. Bütün İtalyanlar gibi. Ve yine bütün İtalyanlar gibi tutkuluyuz!
Vittoria: Opera da tutkularımızın en büyüğü!
Daha önceden mi, yoksa seçmelerde mi tanıştınız?
Isabella: Denise’le ben zaten Napoli’den arkadaştık. Aynı okula gittik, çocukluğumuz birlikte geçti, hiç ayrılmadık biz. Victoria ve Sofia’yla da seçmelerde tanıştık.
Böyle büyük bir projede yer almak sizin için ne ifade ediyor?
Denise: En sevdiğimiz şeyi yapıyoruz, üstüne bütün dünyayı dolaşıyoruz...
Vittoria: Farklı kültürlere, kendi kültürümüzü taşıyoruz. Ve ilginçtir, dünyanın her yerinde büyük ilgiyle karşılanıyoruz...
Para ve ün önemli değil mi yani?
Denise: Başlangıçta ne para vardı ne ün! Gerçi artık tanınıyoruz ama insaf edin altı yıldır da deli gibi çalışıyoruz. Bu alanda kendini kabul ettirebilmek bayağı zaman alıyor. Yoksa bir albüm yaparsın tutar, bir konser verirsin salon dolar. Ama biz, daha fazlasını istiyoruz, gerçekten kalıcı olmak istiyoruz. Onun için gereken önemli şey, istikrar...
Opera tutkumuz erkeklere duyduğumuz tutkudan büyük!
Peki başladığınız andan itibaren bu kadar iyi anlaşabiliyor muydunuz?
Vittoria: Yok öyle değil. İlk bir ay zordu. Büyük kavgalar çıktı, birbirimizi yedik. Ama şimdi arkadaştan da öteyiz...
Isabella: Biz hepimiz güçlü kişilikleriz. Ama ilişkimizde alttan almayı biliyoruz. Daha doğrusu öğrendik.
Sofia: Evet, ilk aylar fenaydı. Ama şimdi gerçekten kardeş gibiyiz...
Opera mı erkekler mi!
(Hep bir ağızdan) Hiç tartışmasız opera! Erkekleri seviyoruz ama operaya karşı tutkumuz erkeklere olan tutkumuzdan büyük!
Tatlı ve kibar asılan erkekler çıkıyor
Evli misiniz?
Sofia: Denise, eylülde evlenecek... Bizim de sevgililerimiz var. Ama hesapta evlilik yok. Şu anda tek düşündüğümüz müzik...
Konserlerde ne oluyor? Erkekler asılmıyor mu size?
Vittoria: Asılıyorlar. Tatlı ve kibar olduklarında hoşumuza gidiyor!
İtalyan erkekleri annelerinin küçük oğlu!
İtalyan olmak ne demek?
Sofia: Çok gurur verici bir şey. Ama bu, İtalyan olan her şey iyidir anlamına gelmiyor. Siyaset rezalet mesela. Ama onun dışında, kültürümüzden, tarihimizden, hayatı yaşama tarzımızdan, yeme-içme kültürümüzden, estetik anlayışımızdan, güzele olan merakımızdan, tutkulu insanlar olmamızdan gururluyuz!
İtalyan erkekler iyi âşık mıdır?
Sofia: Benimki Hollandalı. Üstelik bir rock star. Onun bir konserine gitmiştim, bayıldım. Ama o beni fark etmedi bile. Kadere bakın ki, Youtube’da beni dinliyor, bir projede birlikte çalışmak için beni arıyor, tanışıyoruz ve âşık oluyoruz...
Vittoria: İtalyan erkeklerinin tutkulu sevgili oldukları doğru. Tek sorun annelerine aşırı düşkün olmaları...
Denise: Bir de hiç büyümez İtalyan erkekleri. Hep annelerinin küçük oğlu olarak kalırlar. Ama bak tutkulular, ona bir şey diyemem.
Isabella: Gerçi İtalyan kadınları da ailelerine düşkündür. Yapış yapış bir milletiz, kolay, kolay birbirimizden kopamayız...
Dünyada neredeyse şarkı söylemediğimiz yer kalmadı, sıra Türkiye’de...
Peki ama hiç mi dezavantajı yok bu işin?
Vittoria: Bu sürekli seyahat hali heyecan verici ama bir o kadar da yorucu. Uzun turnelere çıkıyoruz; iki, üç hafta yokuz...
Nerelere gittiniz dünya turnesinde?
Sofia: Hangi birini sayalım. Bütün Avrupa... Rusya, Güney Amerika, Kuzey Amerika, Ortadoğu, Uzakdoğu... Bu yaz Avustralya.
Denise: Üst üste altı-yedi konser verebiliyoruz, sonra sesimizi dinlendirmemiz gerekiyor. İtalya’ya dönüyoruz. İki hafta sonra yine yollara düşüyoruz...
Biri hastalanırsa ne oluyor?
Vittoria: Biz her şart altında şarkı söylemeye alışığız...
Isabella: Birimiz hastaysa, diğer üç kişiden biri onun bölümünü okuyor, açıklarımızı kapatıyoruz. Ama tabii ki kendimize ve sesimize çok dikkat etmek zorundayız...
SEVGİLİYİ BEKLERKEN DİNLENECEK MÜZİK
Sevgilin eve gelecek... Şarabı açmışsın... Fonda çalan müzik ne?
Denise: Senfoni.
Isabella: Caz.
Vittoria: Norah Jones.
Sofia: Ben kendi kendime bir şeyler mırıldanırım...
HERKESİ BEKLİYORUZ
Bizi İstanbul’da dinleyecek insanlar, aile içi şiddet gören kadınlara destek olacak. Bu da, bizim için büyük bir onur. Şiddet gören kadınlar, genellikle korktukları için susuyorlar. Ya o erkeğin tekrar onlara zarar vereceğini düşünüyorlar. Ya gidecek yerleri yok ya da onları destekleyecek birileri. Ama işte biz, bu konserle, “Korkmayın, sizi de destekleyenler var!” demek istiyoruz. Bu yüzden önemli. Herkesi bekliyoruz...
Zınk diye koltuklarınızda kalakalacaksınız! O kadar iyiler...
Siz DIV4S’in hem menajeri hem de yapımcısısınız. Niye dört kız? Neden üç değil mesela...
Francesca: Müzik dünyasında trio vardı. Yeni bir şey değildi. Bizse, benzeri olmayan bir şey gerçekleştirmek istedik. Dört operacı kadın, opera dünyası için de bir farklılık. İnsanları şaşırtmak istedik. Onlarla ilgili en çarpıcı şey şu: Evet baktığında çok güzeller, evet dişiler. Bizler, aslında güzel kadınlara karşı önyargılıyız, ‘güzel ve aptal’, ‘güzel ve boş’ olduklarını düşünüyoruz. Yetenek ve çalışma, güzellikle birleşmiş olamaz. Bu klişe kültürümüzde var. Div4S’i izlemeye de böyle geliyorlar, aslında dinlemeye değil izlemeye. Sonra kızlar bir başlıyor, “zınk” diye koltuklarında kalakalıyorlar. Çünkü güzel olmaları aslında bir ayrıntı. Özellikle aradığımız bir ayrıntı ama tabii ki esas olarak sese baktık, sesin rengine, tekniğine. Bu kızlar 30 yaşlarının altında. Her biri çok sıkı bir eğitim almış. Gerçekten müthişler...
Bu isim, DIV4S nereden çıktı?
Francesca: Maria Calas ‘diva’ydı, Leyla Gencer de öyle. Bizim kızlar henüz yolun başında ama onlar da ‘diva’. Denise, Isabella, Vittoria, araya 4 rakamını al ve Sofia hepsinin baş harflerinden Div4S kelimesi çıkıyor...
Bu kadar tesadüf bir araya gelmez herhalde, bunlar gerçek isimleri mi?
Francasca: Tabii ki değil! Sahne isimleri. Bu arada ben de müzisyenim, eski bir kemancıyım. 25 yıl sahneye çıktım. Hepimizin amacı aynı aslında, klasik müziği ve operayı gençlere sevdirmek. Bu bizim için bir misyon...
Örnek aldığınız birileri var mıydı?
Francesca: Elbette. Üç tenor mesela. Pavarotti, Carreras ve Domingo. O proje de müthiş bir şeydi. Bizim de hayalimiz benzer: Klasik müziği, yeni ve farklı bir yorumla geniş kitlelere sevdirmek...
Aile içi şiddetin önlenmesine biraz olsun katkımız olacaksa ne mutlu bize!
Bu konserin geliri aile içi şiddet gören kadınlar yararına kullanılacak. Bu sizi heyecanlandırıyor mu?
Sofia: Hem heyecanlandırıyor hem de gururlandırıyor! Biraz olsun desteğimiz olacaksa, ne mutlu bize. Dünya üzerindeki kadınların birbirlerini desteklemeleri gerekiyor. Din, dil, ırk, kültür farkı gözetmeden. Kadınların şiddete maruz kalması ne yazık ki evrensel bir sorun. Şiddete uğrayan kadınlar susmasınlar. Cesaret gösterip konuşsunlar. Kendilerini yalnız hissetmesinler. Susmak, oturmak, kimseye bir şey söylememek çare değil. Başlarına gelenler onların suçu da değil. Şikâyetçi olsunlar, haklarını arasınlar, yasal yolları kullansınlar...
İtalya’da kadına karşı şiddet ne durumda?
Sofia: Çok vahim bir sorun. Televizyonlar, radyolar her gün bu haberlerle dolu. Her Allah’ın günü bir kadın daha öldürülüyor. Korkunç bir durumdayız.
Desenize bizimki gibi...
Denise: Bir yılda 300 kadın düşünsenize... Ne kadar gelişmiş bir ülke gibi dursak da, hâlâ derinde, “Kadın, erkeğin dediğini yapmalıdır” gibi ilkel bir anlayış var. Aksi takdirde erkek şiddet uygular! Ve haklı olur. Kadınlar da tecavüz ve tacize uğrasalar da seslerini çıkaramıyorlar. Neden? Çünkü korkuyorlar. Çünkü bir sonuç alamayacaklarını düşünüyorlar. Daha fazla şiddet görmekten, çevreye rezil olmaktan ürküyorlar. İtalya’da da hâlâ bunlarla uğraşıyoruz...
Feminizme bakışınız nedir? Feminist misiniz?
Vittoria: Erkeklerden üstün olduğumuzu düşünmüyoruz. Ama erkeklerden aşağı olduğumuzu da kabul etmiyoruz...
ERKEKLER DÜNYASI
Siz, kadın olmanın zorluklarını yaşadınız mı?
Francesca: Onlar ‘star’. Başlangıçta yaşasalar da artık böyle bir sorunları yok. Çünkü onların yerine geçebilecek erkek yok. Ama ben yapımcı olarak çok zorluk çektim, hâlâ çekiyorum. Erkeklerle çalışıyorum. Ve agresif bir insan değilim. Ama ancak agresif olduğumda sözümü dinletebiliyorum. Zor yani, dünya erkeklerin dünyası. Bir taraftan ‘erkekleşmemek’ gerekiyor ama bir taraftan da bireysel işler yapmıyorsan ya da sanatçı değilsen, erkekler dünyasında sert olman gerekiyor. Yoksa ciddiye almıyorlar. Çok büyük adamlarla çalışmak kolay değil. Çünkü egoları şişik. Sen de egonu çıkartmak zorunda kalıyorsun.
ACİL YARDIM HATTI NELER YAPTI?
Altı yılda 38 bin çağrı aldı.
16 bin şiddet mağduruna hukuki ve psikolojik destek sağladı.
Bunların 2 bine yakını, hayati tehlike altındaydı.
Güvenlik güçleriyle işbirliği yaparak güvenli yerlere yerleştirilmelerini sağladı.
Almanya ve Fransa’da bile şiddete karşı koruma sağladığı kadınlar oldu.
Telefonu (212) / (549) 656 96 96
SOFIA:Operaya aşkla bağlıyım!
Ben Sicilyalıyım. 23 yaşındayım. Çok kendi halinde bir aileden geliyorum. Babam memur. Annem ev kadını. Ailede müzisyen yok. Ama hem annem hem babam, paraları olmamasına rağmen, beni çok motive ettiler müzik eğitimi alayım diye. Şimdi bu noktaya gelebildiysem, tamamen onların fedakârlığı sayesinde.
Sesim hep güzeldi. 4 yaşından itibaren şarkı söylüyorum. İlkokulda opera seven bir öğretmenim vardı, onun sayesinde klasik müziğe yöneldim. Liseden sonra konservatuvara girdim. New York’ta yaşıyor olsam benim için başarmak daha zor olabilirdi ama İtalya’da opera bizim geleneğimiz. Kültürümüzün bir parçası. Operaya aşkla bağlıyım...
DENISE: Kilisede şarkı söylüyordum
Benim ailem de varlıklı değildi. Ben de Napoliliyim, 28 yaşındayım. Babam cruise gemilerinde garsondu. Annem ev kadını. Kilisede şarkı söylüyordum küçükken. Sonra pop müziğe heveslendim. Ama tekniğimi operanın geliştireceğini düşündüğüm özel ders aldım ve konservatuvara girdim. Ve her Allah’ın günü operacı olduğum için şükrediyorum.
İspanya’da, Malta’da ve İtalya’nın çeşitli yerlerinde çalıştım. Derken seçmeler oldu, bütün hayatım değişti. İşte buradayım!
ISABELLA: Fakir bir aileden geliyorum
Napoliliyim. 26 yaşındayım. Oldukça fakir bir aileden geliyorum. Babam balıkçı, annem ev kadını. Dört kız kardeşim var. Dedem opera severdi, ben de küçükken onunla birlikte söylerdim. Daha doğrusu divaları taklit ederek başladım. Liseden sonra ben de konservatuvara devam ettim. İtalya’da konservatuara girebilmek öyle pek kolay bir şey değildir. Hele Napoli’dekine. Ama öyle büyük bir tutkuydu ki benimki, üstelik eğitim için para gerekiyordu, bizimkilerin de karşılayacak durumu yok, inanılmaz fedakârlık ettim, çalıştım, yediğimden, giydiğimden kestim. Ve konservatuvara hazırlık yaptım, özel dersler aldım ve sınavı öyle kazanabildim. O günden beri de bütün hayatım opera!
VITTORIA: Hayatımın en güzel dönemi!
Toscanalı’yım. Varlıklı bir aileden geliyorum. Babam işadamı, annem ev kadını. Küçükken evde şovlar yapan, şarkılar söyleyen bir kızdım. Önce klasik bale eğitimi aldım; yedi yıl. Fakat boyum, balede kariyer yapamayacak kadar çok uzadı, 12 yaşında bıraktım. Ve şarkı söylemeye başladım. Önce pop. Sonra opera. Ve derken konservatuvara girdim. Ben bu grubun en yaşlısıyım, 30 oldum. Bu grubun bir parçası olduğum için çok gururluyum, hayatımın en güzel dönemini yaşıyorum.
Paylaş