Bu ülkede, feci bir “cinsel sorun” var.
Çözülemiyor, aşılamıyor.
“Seks”, koskoca bir lanet olarak tepemizde duruyor!
“Yasak!” “Günah!” dendiği, sürekli bastırıldığı ve bitmez tükenmez bir cinsel açlık olduğu için de...
Benim sevdiğim kadınlardan. Güçlü, ilkeli, onurlu, yapıcı, pozitif, direnen ve pes etmeyen...
48 yaşında.18 ve 25 yaşlarında iki çocuğu var.
Kocasından ayrıldığında henüz 38’inde ama korkmuyor, “Başka bir evlilik yapayım, bir erkek bana baksın!” derdinde değil, kendi yoluna devam ediyor.
“Kendime de çocuklarıma da bakabilirim!” diyor.
Memleketin her köşesinden fışkırıyor.
Yine mesleğini kötüye kullanan bir öğretmen...
İki küçük kıza, bir buçuk sene boyunca cinsel istismarda bulunuyor...
Kızlardan biri annesine söylüyor.
Siz de okuyacaksınız, önce anne ihtimal vermiyor, vermek istemiyor.
Kız sürekli, “Öğretmenim beni ağzımdan öpüyor!” diyor, kullandığı tabir bu. “Dudaktan” demiyor çünkü öyle bir bilgisi yok, kimseyi dudaktan öpüşürken görmemiş. Kullandığı tabir bile, hayal gücünün böyle bir yalan uyduramayacağının kanıtı...
Bir gün bir dizide öpüşme sahnesi görünce, “Anne böyle öpüşmek iyi bir şey mi? Kötü bir şey mi? İşte beni kucağını alıp böyle yapıyor!” deyince istismar ortaya çıkıyor.
Ama öğretmen serbest.
O Ferzan Özpetek...
Sadece filmlerini izlemek, kitaplarını okumak değil, onunla konuşmak da insana iyi geliyor!
Çünkü sahici. Çünkü samimi. Çünkü kendi gibi. Çünkü meraklı.
Çünkü müthiş gözlemci. Ve aşka inanıyor.
İnanmakla kalmıyor, hayattaki en önemli şey olduğunu söylüyor.
Ve en güzeli de ne hava basıyor ne de egodan ölüyor.
Hepimiz gibi sıradan yaşamayı da seviyor. Kendini gizlemiyor, duyguları ortada.
Ve işte şimdi de bir İstanbul filmiyle karşımızda...
Aylin de öyle.
Tut tutabilirsen.
Sıçrayan bir zekâsı var.
O büyülü, gerçekçi bir kadın.
Yazdıkları da öyle.
Koç Lisesi ve Mimar Sinan Sosyoloji mezunu. New York’ta senaryo eğitimi alıyor. Bilgi’de sinema ve televizyon üzerine yüksek lisans yapıyor.
‘Galip Derviş’ gibi pek çok dizinin senaryo yazarı.
Büyücülere, ezoterik mevzulara takık.
Bir cinsel istismar daha...
Üstelik yine bir okulda geçiyor...
Yine sanık bir öğretmen... Ve yine küçücük kızlar kurban...
9-10 yaşlarında...
Aslı Sönmezler haberi için farklı psikiyatrist görüşleri de aldım, onlar da benzer şeyler söylediler. Bu davayı izlemeye devam edeceğim. Bir sonraki duruşma nisanda. Belgin Hızal’ın kardeşi ve babası da konuşmak isterse, ben her zaman onları dinlemeye hazırım...
Aslı’nın “Ben hasta değilim!” demesi ne anlama geliyor?
- İçgörü kaybı anlamına geliyor. Cezai sorumluluğu ortadan kaldıran psikiyatrik hastalıkların en temel özelliklerinden biri. Yani bir insanın çok ağır bir psikolojik hastalığı olacak ama “Ben hasta değilim!” diyecek...
Aslı tam da böyle değil mi?
- Evet. Hastalığın tüm belirtilerini taşıyor ama hasta olduğunu kabul etmiyor. Bu, düpedüz psikoz denilen tablonun bir sonucu. Kendi gerçeğini değerlendiremiyor. Bu hastaların önemli bir bölümü hastalıklarının farkında olmazlar. Hasta olduğunu kabul etmeyen bir insan tedaviyi kabul eder mi?
Hepinize yorumlarınızı yazdığınız için çok teşekkür ederim. Sosyal medyadan da çok mesaj aldım, mail’e de pek çok mektup geldi, bir sürü kişi aradı da...
Belgin Hızal’ın iş arkadaşları, tanıdıkları, okul arkadaşları, aile yakınları...
Bu yazıyı yazarken Aslı’nın arkadaşları da aradı...
Ben öldürülen anne Belgin Hızal’ın ailesiyle de görüşmek istedim. Kız kardeşi ve babasıyla. Telefonumu da ilettim kendilerine, haber bekliyorum. Henüz bir işaret yok. Haluk Sönmezler ölçüsünde Belgin Hızal’ın ailesine de yer vermek isterim.
Hatta herkesin görüşünü yayınlamak isterim, keşke yer olsa... Bu tartışmalarda benim itiraz ettiğim nokta şu.
Tartışmayı, kim haklı kim haksız durumuna getirmek yanlış. O başka bir tartışma konusu. Ben hiçbir zaman tek taraflı hata yapıldığına inanmıyorum. Belli ki burada da babanın büyük hatası var. Kızıyla yeteri kadar ilgilenmediği, özellikle tayin edici zamanlarda yanlarında olmadığı, babalık görevlerini yerine getirmediği, kızını ihmal ettiği, arazi olduğu, hatta kaçtığı çok açık! Nitekim bunu babanın kendisine de söyledim.
O da zaten vicdan azabı ve suçluluk duyduğunu söylüyor.
Burada mesele, duyarsız-ilgisiz baba, çaresiz anne meselesi değil.