Ayşe Arman

Allöşşş be Adana! Hazırız Portakal Çiçeği Karnavalı’na

4 Nisan 2019
ADANA Portakal Çiçeği Karnavalı yolcusu kalmasın...

Bir iki, bir iki...

Sizi bilmem...

Ama biz bu gece yola çıkıyoruz...

İçinde kızımın da olduğu dans ekibi ta Hindistan Mumbai’den Adana yollarına düşüyoruz.

Nasıl heyecanlıyız anlatamam.

Hemşolarımızla buluşacağız!

Adana Portakal Çiceği Karnavalı, Hint danslarıyla da coşacak!

7 dans hazırladılar.

Yazının Devamını Oku

O köpeğe tecavüz eden pislik, sana söylüyorum...

3 Nisan 2019
YUH!

Yuh olsun size...

Yemin ederim sözün bittiği, tükendiği yer.

Öfkemi, üzüntümü nasıl dile getireceğimi bilmiyorum.

Bu olayları duyunca delirecek gibi oluyorum.

Allah belanızı versin!

Bir köpeğe tecavüz edip, onu kanlar içinde bırakan aşağılık ruhlardan söz ediyorum.

Hayatımda kimse için böyle bir söz sarf etmedim ama... Defolun... Yok olun!!!

İnsan değilsiniz siz!

Yazının Devamını Oku

Nedim Saban'dan otizm üzerine müthiş bir oyun

2 Nisan 2019
Bugün 2 Nisan... Dünya Otizm Farkındalık Günü... Nedim Saban’ın müthiş oyunundan haberiniz var mı? Lütfen olsun. Lütfen fırsat yaratın, izleyin... Otizmli bir bireyin duygularının içine girebildiğimiz, eşi benzeri olmayan bir oyun sahneye koydu. Adı “Süper İyi Günler”. Orijinal adı “The Curious Incident of a Dog in the Night Time”. Dünyada çok ses getirdi. Broadway’de ve Londra’da oynandı. Türkiye’de de iki buçuk yıldır hazırlığı yapılıyor. Tohum Otizmi Vakfı’nın da en büyük hayali bu oyunun Türkiye’ye gelmesiymiş. Nedim Saban ve arkadaşlarına okullarını ve kapılarını açıyorlar, hatta pek otizmli çocuk ve aileleriyle çalışmalarına ve bu sendromu daha iyi anlamalarına fırsat tanıyorlar.

Üç boyutlu efektlerle tamamen dijital bir dekorun içinde oynanıyor oyun. Nedim Saban’ı, ekibini ve bu harika oyunun Türkiye’de sergilemesinde emeği geçen herkesi alkışlıyorum. Oyunda Celile Toyon, Didem İnselel, Ayça Erturan gibi başarılı isimler var, bir de Emir Özden var. 23 yaşında çok genç bir oyuncu, otizmli bireyi, yani başrolü o oynuyor ve harikalar yaratıyor. Bence okullar, otizmi anlatmak, bu konuda farkındalık yaratmak istiyorlarsa öğrencilerini mutlaka bu oyuna getirmeliler. Bu arada oyun umut aşılıyor, karamsar filan değil. Verdiğini en önemli mesaj da “öteki”ni, farklı olanı yargılamamak, sevmek... Çok iyi oyun. Kaçmaz! Kaçmamalı!

Seni tebrik ediyorum. Yine müthiş bir şeye imza attın. 2.5 yıldır üzerinde çalıştığın bu önemli proje nedir?

“Süper İyi Günler” adlı bir tiyatro oyunu. İngiltere’de 2500 kişiyle beraber soluksuz izledim ve o gün, “Bu oyunu mutlaka Türkiye’ye getirmeliyim!” dedim. Ama oyunu seçmekle sergilemek arasında geçen süre çok yıpratıcı olabiliyor. Nitekim oldu da... Gerçekten çok emek verdik. Çünkü, tiyatro ekip işi. Sadece sahnede olanlar değil, sahne arkasında da olanlar, tasarım ekipleri, koreograf, diğer yaratıcılar de çok önemli. Acayip uğraştık ve başardık. “Süper İyi Günler”in başarısı aynı zamanda sahne arkasındaki disiplinli yaratım. Düşün, 11 ay çizimler yapıldı, oyun çevirisi üç kere yenilendi, her sahnesi üzerine saatlerce konuşuldu. Biz aslında hayal ortakları olarak, hayalimizi gerçekleştirdik. Şimdi de izleyicimizle buluşmak istiyoruz...

Ne güzel anlattın! Umarım izleyeniniz çok, alkışınız da bol olur. Sen o kadar tutkuyla anlatıyorsun ki izlememek imkânsız... Biz bu oyunda kimin hikâyesine tanıklık edeceğiz?

Christopher Boone’un. 16 yaşında bir çocuğun hikâyesi bu. Mark Haddon’un yazdığı kült bir roman aslında. Pek çok dile çevrilmiş, gençlik idolü olmuş bir eser. Simon Stephens sahneye taşımış. Hakikaten dünyayı sarsan bir hikâyeden söz ediyoruz. Broadway’de de en önemli ödülleri alıyor. Christopher o kadar biricik ki artık herkesin hayatının bir parçası oluyor.  

Christopher Boone’nın özelliği ne?

Otizmli. Daha doğrusu, otizmin bir spektrumu olan ‘Asperger’i taşıyor. Aspergerli çocukların inanılmaz bir dünyaları var. Konuşuyorlar ama belirli düşünce kalıpları içinde. Empati kurma yetenekleri yok, ama bunu gayet net söylüyorlar. “Ben Aspergerliyim, empati kuramam!” diyerek tanıtıyorlar mesela kendilerini. Oyuna hazırlanırken çalıştığımız bir çocuk köpekten korkuyordu mesela ve annesine şöyle dedi: “Seni çok seviyorum ama şu anda köpek korkum, sevgimden fazla!” Ve annesini köpeğin önüne itti. Bizim Christopher’ımız da empati kuramıyor. Ama köpekten korkmuyor. Tam tersine, komşunun köpeğiyle oynamaya gittiğinde köpeğin öldüğünü görüyor ve dedektifliğe kafayı takıyor. Cinayeti çözecek mutlaka, herkes ona “Sen karışma!” diyor ama o karışıyor. Başka bir özelliği de “savant sendromu” taşıması. Einstein gibi, Mozart gibi. Sayılarla arası müthiş iyi, 7507’e kadar bütün asal sayıları biliyor, müthiş karmaşık formülleri çözüyor. Christopher, astronot olmayı hayal eden bir çocuk. Ama astronot olmak istemesinin sebebi uzay gemilerinde yalnız kalmak istemesi. İnsanlara sayılar kadar güvenmiyor. Bu arada, beyni acayip eğlenceli bir şekilde işliyor fakat mizah yeteneği yok. Metafor nedir bilmiyor. “Bir kaşık suda boğulmak” desen kafası karışıyor mesela...

Yazının Devamını Oku

Duruldum ama… dalgalandım da duruldum

31 Mart 2019
O gerçekten bir ekol.Çok sevdiğimiz pek çok şarkının bestecisi.Yıllar geçiyor ama dimdik ayakta.Eskimiyor, zamana yenilmiyor.Dahası ne yapıyor ne ediyorsa, genç nesilleri de etkileyebiliyor.Çok çok renkli bir kişilik. Tatlı, komik, sıcak, samimi, olduğu gibi biri Selami Şahin. Ve mütevazı. Aynı zamanda da filozof. Ve elbette şair bir  yanı da var. Bu aralar yeni albüm çıkardı: ‘Baştan Başa Sen’. Şarkılarını severek dinledim, bu röportajı da severek yaptım. Bugün önemli bir gün, oyunuzu kulladıktan sonra keyifle okumanız dileğiyle...

Siz bir ekolsünüz, duayensiniz. Hem klasiksiniz hem yenisiniz. Tevellüt eski ama siz eskimiyorsunuz! Her daim varsınız. Kendinizi dinletiyorsunuz. Nedir bunun sırrı?

- Güzel eser üretirsen kalıyorsun, eskimiyorsun! Sır bu. Yaptığın şeyi gerçekten iyi yapmak. Hissederek yapmak. Ben, dört mevsimlik eserler yapıyorum. Zamansız eserler. Bir bakıyorsun 8-9 yaşındaki çocuklar dinliyor, bir bakıyorsun 80-90 yaşındaki insanlar. Şükürler olsun ki, Türkiyede bestelerimi okumayan kalmadı. Bu çok büyük bir mutluluk bir besteci için. Yaptığım şarkılar çok çok iyi olmazsa, asla imzamı atmıyorum. İşim namusum benim. Yıllardır halkın sevgisiyle, bestelerimle varım. Kalıcı oldum Allahım’a şükürler olsun.

Peki sizi kalıcı yapan şey ne? Çok üretken olmanız mı, mükemmeliyetçi olmanız mı, zamanın ruhunu hissetmeniz mi, nedir?

- Benim işim duygularla. Sinir uçlarım. Beste yaptığım zaman, kendimi o şarkıyı dinleyecek insanların yerine koyuyorum. Onları kalbinden yakalamak istiyorum. O yüzden de çoğunluğu ilgilendiren konuları bulmaya çalışıyorum. Hepimizin yaşadığı şeyleri farklı anlatabilmek önemli. İşlenmemiş müziği yapmak benim işim değil. İsterim ki şarkılarım iddialı olsun, kalıcı olsun, benden uzun yaşasınlar. 

Ne güzel anlattınız...

- Hayatımın ilk ödülünü de sizin gazetenden aldım. ‘72 yılıydı. Yılın eseri seçtiler bestemi. Altın Kelebek Ödülü verdiler bana. Ah ne büyük gururdu. “Yalancı dünya gibiiiii, yalancısııııın sevgiliiiim… Sen, mevsimler gibisiiiin, değişirsiin sevgiliiiim….”

Herkesi yakalar bu şarkı! Nereden buluyorsunuz bu lafları?

- Bazen yaşadığım aşklardan, bazen bana derdini anlatan arkadaşlarımdan etkileniyorum. Kendimi onların yerine koyuyorum. “Bugün beste yapacağım” diye masa başına oturup yazmam mümkün değil. İlham aniden geliyor, birden başlayan sağanak gibi.

Yazının Devamını Oku

TÜHİD aynı zamanda bir sivil toplum örgütü

29 Mart 2019
Bugün o gün… Kadınları, girişimci kadınları, yenilikçi kadınları yazdığım gün. Yürünememiş yollardan yürüyen, saksıyı farklı çalıştıra kadınların size tanıttığım gün. Onlardan biri de Gonca Karakaş. Mesleğinde bir uzman. 25 yıllık bir halkla ilişkiler tecrübesi ve sayamayacağım kadar çok başarısı var. Bu arada kendisi Türkiye Halkla İlişkiler Derneği Başkanı. Ben de ona sektöre ve mesleğe dair sorular sordum…

Dile kolay! 47 yıldır mesleğinizi tanıtmaya çalışıyorsunuz. Ama “PR-Public Relations” yani “Halkla İlişkiler” hala tam olarak anlaşılabilmiş değil. Ben de sana Türkiye Halkla ilişkiler Derneği Başkanı olarak soruyorum… Neden?

-Bence en önemli neden, halkla ilişkilerin yıllarca “medya iletişimi” ve “etkinlik yönetimi” olarak algılanması ve uygulanması...

Peki sana “Halkla ilişkiler nedir?” diye sorulduğunda, ne diyorsun?

-“Kitleleri etkileyebilen bir güç” diyorum. “Kurumların pusulası, yön göstericisi, gelecek tasarımcısı!” diyorum. “Markaların temel iletişim omurgasını kurgulayan baş aktörlerden biri!” diyorum. Sürdürülebilir ve istikrarlı bir süreç yönetimi gerektirdiğini vurgulamakta da fayda görüyorum. 10 sene önce hayatımızda “sosyal medya” yoktu. İletişim mecraları farklıydı. Ama artık öyle değil, çok yönlü dinamik iletişime geçtik. Hayatımıza yeni kanallar, yeni iletişim modelleri girdi. Halkla ilişkilerin önemi hiç olmadığı kadar arttı. Bizim mesleğimiz bugün; dünyayı, çok yakından takip edip çalıştığımız kurum ya da markaların hep bir adım önünde olmamızı gerektiren bir uzmanlık alanı...

Türkiye’de pek çok üniversitede “Halka İlişkiler” bölümleri var ama PR şirketlerinde çalışanların çoğu eski gazeteciler. Niye… Niçin tüm ajans sahipleri, eski gazeteci ya da televizyoncuların peşinde?

-Doğru, medya iletişimi faaliyetlerinde, geçmişinde gazetecilik yapmış profesyonellerle çalışıyoruz. Ama yanlış anlaşılmasın, finansal iletişim, sürdürülebilirlik, içerik yönetimi, kriz yönetimi, dijital iletişim konularında da uzman meslektaşlarımız bizim için aynı derecede değerli.

Bütün halkla ilişkilercilerin, meslek ilkelerini tam olarak uyguladığını düşünüyor musun?

Yazının Devamını Oku

29 Mart’ta tecavüze uğrayan çocuk için Tarsus Adliyesi’ne

28 Mart 2019
SAADET Öğretmen’i unutmaya imkân var mı? İzmir Menderes’te küçük çocuklara istismarda bulunan okul müdürünü kendi çabalarıyla ortaya çıkarmış, inanılmaz mücadeleler sonucunda suçlunun ceza almasını sağlamıştı. Akabinde UCİM’i kurdu. Türkiye’nin her yerinden hukukçular ve gönüllülerle birlikte aileler de üye oldu.

Nerede bir çocuk istismarı vakası var, onlar orada! En son Tarsus’taydılar. Kuran hocası tarafından istismara uğrayan 12 yaşındaki E.S. için. Saadet Özkan Efe’ye sordum...

- Tarsus’ta yaşanan çocuk istismarı vakası hepimizi derinden etkiledi. Yine küçücük bir çocuk... Yine vahim bir tecavüz... Ve serbest bırakılan bir sanık... Neler söylemek istersin?

Üzüntümü tarif edecek kelime bulmakta zorlanıyorum! Evet, yine bir çocuk istismarı... Yine küçük bir kalp korkunç bir insanlık suçuyla karşı karşıya kaldı! “Yine mi bir Kuran kursu?” diyerek görevini iyi niyetle yapan diğer insanları zan altında bırakmak istemem. Ama biz artık böyle acıları bu ülkede yaşamak istemiyoruz. Çok şey mi istiyoruz? Maalesef bu suç toplumun her alanında karşımıza çıkıyor. Çocuk istismarı suçunun, dili, dini, mesleği yok. O pisliğe bulaşan herkes suçludur. Evet, sanık ne yazık ki tutuksuz yargılanıyor ama henüz her şey bitmiş değil. 29 Mart’taki karar duruşmasını bekliyoruz adalete tüm inancımızla. Çocuğumuzun arkasında İzmir’den Mersin’e, Antalya’dan Erzurum’a kadar Türkiye’nin dört bir yanından destek vermek isteyen aileler geldi. Halk gücü onun yanında. Sanığın, kanunlar çerçevesinde en ağır cezayı alması için mücadele veren avukatlarımız var. Bizim çabamız, çocuğumuzu yeniden hayata döndürmek, hayaller kurabilmesini sağlamak... İstismarcıları ayrıkotu gibi bu toplumdan temizleyene dek mücadele etmeye devam edeceğiz!

- Siz olaya dernek olarak nasıl dahil oldunuz?

Bize ucim.org.tr’den yardım talebinde bulundular. Dava boyunca avukatlarımızla birlikte yanlarında olduk. Ve çocuğumuzu Tarsus’ta evinde ziyaret ettik. Haliyle büyük bir travma yaşıyor. Bugünleri atlatması için elimizden geleni esirgemeyeceğiz. Bu zor günler geçecek, ben inanıyorum.

O MAHKEME SALONUNDA HEPİMİZİN KALBİNE KURŞUN SIKILDI

-

Yazının Devamını Oku

Tarsus’taki çocuk istismarı davasında istismarcı neden serbest!

27 Mart 2019
SAADET Öğretmen’in sosyal medyadaki paylaşımını gördünüz mü?

İsyan etti Saadet Öğretmen.

Nasıl etmesin bu rezalet karşısında?

Yine bir cinsel istismar vakası!

Küçük bir kız, dört yıl önce yaz tatilinde gittiği Kuran kursunda, cami imamı M.D’nin cinsel saldırısına uğradı. Feci olay yaşandığında E.S. daha 12 yaşındaydı. Bu korkunç olayın ardından küçük kız, üç kez intihara kalkıştı. Annesi şimdi başında bekliyor. Çığlıklar içinde uyanıyor uykusundan...

E.S. bu travmayla boğuşurken, ailesini ve duyarlı vatandaşları isyan ettiren bir karar çıktı Tarsus’taki mahkemeden.  Mahkeme sanığı tutuksuz yargılanmak üzere serbest bıraktı. Yazıklar olsun! Bir de üstüne “Serbest kalması suçsuz olduğu anlamına gelmez! Uzman avukatlarınızla bir üst mahkemeye gidersiniz, hakkınızı ararsınız!” dedi mahkeme başkanı...

Saadet Öğretmen de ağlayarak çıktı o duruşmadan. Çocuğun annesi feryat ediyordu, çocuk yere düşmüş, baygınlık geçiriyordu... İnsanlık dramı!

29 Mart’a ertelenen E.S’nin davasını başından beri takip eden ‘Çocuk İstismarı Derneği’ Başkanı Saadet Özkan, tüm duyarlı vatandaşları adalet arayışlarında desteğe çağırıyor. “Bu ülkenin çocuklarını korumak, onlara sahip çıkmak hepimizin görevi!” diyor. Haksız mı? Yarın bu köşede Saadet Öğretmen’le yaptığım röportajı okuyacaksınız...

 

Yazının Devamını Oku

Adana halkının karnavalı

26 Mart 2019
DUYDUK duymadık demeyiiiiin! 5-7 Nisan’da Adana’dayız. Her sene 1.5 milyon kişinin katıldığı ‘Portakal Çiçeği Karnavalı’nın 7’ncisi kutlanacak. Sizleri de bekliyoruz. Memleketimi portakal çiçeği kokuları sardı bile. Her sene, Adana’dan tüm yurda “milli birlik” mesajı veriyoruz. Her sene daha güzel oluyor. Hoşgörü içinde geçiyor, herkes kucaklaşıyor, eğleniyor. Bu sene Alya da var. Hocaları ve arkadaşları da var. Dans edecekler. Daha pek çok sürpriz var. Sizi cuma günü söz verdiğim gibi Toyota Türkiye CEO’su Ali Haydar Bozkurt röportajıyla baş başa bırakıyorum...

- Oleeeeeey! 7. Adana Portakal Çiçeği Karnavalı’na çok az kaldı. 5-7 Nisan arasında dananın kuyruğu kopacak. Dile kolay, 7’incisi gerçekleşiyor. Bu karnavalın yaratıcısı olarak neler hissediyorsunuz?

Öncelikle bu karnavalın tek yaratıcısı olarak anılmayı tercih etmiyorum. Çünkü başta sen olmak üzere, bu hayali ilk paylaştığım ve şimdi isimlerini sayamayacağım kadar çok katkı ve destek verenlere haksızlık etmiş olurum.

- Tamam, bu karnaval Adana halkının ama tevazua gerek yok, sizin hayalinizdi... Şimdi büyüdü, serpildi, gelişti. Nasıl bir gurur bu?

Hayatım boyunca elde ettiğim tüm başarıların toplamından daha büyük bir haz duyuyorum! Çocuklarımıza, gelecek nesillere bırakabileceğimiz kocaman bir “sevgi işi” gerçekleştirdik bence. En önemlisi, yola çıkarken karşılaştığımız, “Bunlar güzel hayaller ama yapamazsınız!” diye düşünenlere, “Aslında olabiliyormuş!” dedirttik. Benzer hayalleri olanlar için de “Vay be, yapılabiliyormuş aslında!” umudunu verdik. Adana sokaklarında yürürken, insanların yüzündeki o güzel gülümsemeyi gördüğümde “İyi ki yaptık!” diyorum her seferinde. En önemlisi de böylesine büyük bir organizasyonun, sivil bir inisiyatif ve amatör bir ruhla başlayıp, 7. senesinde giderek daha büyüyen bir coşkuyla devam etmesi. Bunda halkın bu karnavalı sahiplenmesinin rolü de büyük...

- Evet, haklısınız. Herhangi bir firma veya kurum sahiplenseydi, bu kadar kabul görmeyebilirdi...

Aynen öyle! Başından beri söylüyoruz: Bu karnaval hiçbir kurum veya firmanın malı değil! Sivil ve amatör bir komitenin koordinasyonunda, tüm kamu ve özel kurumların destekleriyle organize edilmekte ama Adana halkının karnavalı! Ve bütün Adanalılar gerçekten sahip çıkıyor, heyecanlanıyor, hazırlık yapıyor, misafirlerini ağırlıyor. İnsanlar geldikçe geliyor, sokaklar güzelleşiyor, mis gibi portakal kokusu her yerde...

- Bu yıl tavan mı yapacak? Şimdiden otellerde yer yokmuş, doğru mu?

Yazının Devamını Oku