Paylaş
Ama sorunlar bitmiyor, anlaşılan o ki, daha çok böyle öykü dinleyeceğiz, yazacağız...
İsmin?
-Tolga Onur. Didem’le benzer bir süreç yaşadım. Ben de meslekten atıldım. Ben de intiharı düşündüm. Bana destek olan Didem’di, kadere bakın ki o gitti ben kaldım...
Senin hâkim yapılmama nedenin neydi?
-Telefon ve su borcum vardı, geç ödeyebildim...
Dalga geçiyorsun!
-Hayır. Ben de önce dalga geçtiklerini düşündüm. Bunun bir şaka olmadığını anlayabilmem 3 yıl 7 ayımı aldı...
Neden avukat değil de hâkim olmak istedin?
-Üç yıl avukatlık yaptım ben. Hâkimliğin kişiliğime daha uygun olduğunu fark ettim. Sınava girdim. Puanım da yüksekti, ilk 50’nin içindeydim. Ama işte, 31 yıllık ömrümün 10 yılını bir su faturası yüzünden aldılar benden. Ve meslekten attılar. Kasten değil, taksirden adam öldürseydim, hapis bile yatmayabilirdim. Böyle bir haksızlıktan söz ediyoruz.
CÜPPEYİ GERİ ALDILAR
Nedir bu fatura hikâyesi...
-Onlara da söyledim, herkesin başına gelebilir, bir dönem param yoktu, atla deve de değil, 46 liralık bir su faturası. Gerçi haciz-maciz gelmedi, biraz gecikti ama ödedim. Daha detaylı anlatayım: Avukatlık yaptığım bir ofisim vardı. Ofisi, yaşlı mimar bir amcayla paylaşıyordum, Ziya Amca. Kirayı da birlikte ödüyorduk. Hâkimlik sınavını kazanınca ofisten taşındım. Çünkü mülakata hazırlanıyordum, zaten para da kazanmıyordum, ders çalışıyordum. İşte o esnada, Allah rahmet eylesin, mimar Ziya Amca vefat etti. Su faturası ve büronun diğer faturaları bir süre aksamış. Benim de sonradan haberim oldu, bir de bir GSM hattım vardı. 26 lira gibi bir borçla, o hat da kapanmış. Bu ikisi mesele oldu, meslekten atılmama sebep oldu...
Ne zaman oluyor bunlar?
-2009-2010.
Demedin mi, “Büroyu birlikte tuttuğum kişi vefat etti, o arada faturalar da biraz gecikti...”
-Demez miyim? Dedim. Ama cüppemi almak için HSYK’ya gittiğimde, Didem’le benzer şoku yaşadım. Oysa bana mesaj gönderilmişti. “Yarın 14.00’te HSYK’da olun, cübbe ve kura töreniniz var” diye. Annem-babam tatildeydi, sırf kura törenime katılmak için geldiler. Orada herkesin ortasında cüppe verildi ve sonra tekrar geri aldılar. Allah kimseye böyle bir şey yaşatmasın. Çok utanç vericiydi.
NE KUŞSUN NE DEVE
Peki ne açıklama yaptılar?
-“Mesleğe kabulünüz yapılmadı, soruşturma geçiriyorsunuz!” dediler. En azından bana hakkımdaki iddiayı söyle. Yok, onu bile söylemediler. “Niye soruşturma geçiriyorum?” dedim beni HSYK’da çalışan bir tetkik hâkiminin yanına gönderdiler. Hâkim dedi ki, “Eski HSYK olsaydı, şimdiye kadar atılırdın. Ama hakkında karar yok, bekleyeceksin”. Didem’den farklı olarak benim hakkımda hiçbir karar verilmedi. Ne mesleğe kabul edilmem ne de edilmemem konusunda. Ankara Adliyesi’nde stajyer hâkim olarak görevime devam ettim. Hâkimler dalga geçiyordu benimle, “Sen ne kuşsun ne deve!” diye. 2012’ye kadar karar çıkmadı. Sonra 7 ay önce meslekten atıldığımı öğrendim.
Yaşam tarzın konusunda bir uyarı aldın mı? Yoksa sadece faturalar mı...
-Çark şöyle işliyor: Önce senin hakkında bir karar veriyorlar, sonra bir bahane buluyorlar. Ve o esnada, hakkında dedikodu yaymaya başlıyorlar.
Yine de, “Neden ben?” diye düşünmedin mi?
-Hayır, çünkü bu sorunun cevabı belli. Üç-beş kişiyle, diğerlerini korkutmak, hizaya sokmak, “Sonun böyle olur haaa!” diye diğerlerine gözdağı vermek. Bu bizim dönemle başladı. Akademi başkanı değişti, HSYK’nın yapısı değişti. Borcunu ödemeyen, hacze uğrayan bile vardır dönem arkadaşlarım arasında. Ama kısa çubuğu ben çektim. Didem’e doktorun atmayı unuttuğu bir imzayı, bana geç ödediğim fatura bahanesini buldular. Bu arada, önce bir kınama cezası verdiler. İtiraz ettim, kabul edildi. Kınama cezası kaldırıldı. Ama sonra, “Kınama kararı kalkmış olsa da, eski kararımızda bir değişiklik olmadı” dediler, beni meslekten ihraç ettiler.
Üyelerle filan görüşmediniz mi?
-Görüştüm. “Haciz işlemi yok, neden hakkımda böyle bir karar veriliyor?” dedim. “Acaba gayrimeşru ilişkiniz mi var?” dedi. “Gayrimeşru ilişki ne demek?” dedim. “Evlilik dışı ilişki” dedi, “Ben evli bile değilim” dedim. Tam o sırada dedikodular yayılmaya başladı, yok kiminle beraber olduğum belli değilmiş, yok herkesle birlikte oluyormuşum. Oysa kız arkadaşım bile yoktu. Ama sosyal biriyim, herkesle görüşürdüm. Durum aslında şu, hukuka aykırı bir karar verilecek, o yüzden vicdanları rahatlatmak için bu türden dedikodular yayıyorlar. “Ahlaksız adamdı, içki içerdi, ayyaşın tekiydi” vesaire...
YARSAV Genel Sekreteri Leyla Tarhan Köksal
Pek çok gencin yaşamını elinden aldılar
YARGI olarak hep muhafazakârdı. Geçmişten gelen bir şey. “Daha şeffaf bir yargı istiyoruz” diyoruz ama içi boş...
Geldiğimiz nokta daha da acımasız.
Didem, Tolga, Nebi tek değil, onlardan çok var.
2000’li yılların başında, insan haklarıyla ilgili bir konferansta sorulara geçildiğinde, uzun boylu, genç, pırıl pırıl bir aday, Türkiye’deki insan hakkı ihlallerinden söz eden, hükümeti sorgulayan bir soru sordu.
Kurşun yemiş gibi oldum.
Her babayiğit böyle bir soru sormaya cesaret edemezdi, hele bir hâkim adayı asla!
Hem gurur duydum, hem içim yandı. Çünkü sistemi biliyordum, onun için korktum.
Haklı da çıktım, bir süre sonra o gencin mesleğe kabul edilmediğini öğrendim.
2002-2004’de Adalet Akademisi’nde üç dönem ders verdim.
Sınıfta bıcır bıcır soru soran bir genç daha vardı, Mesut’tu adı. Ders anlatırken, dersi ayakta tutan öğrenciler olur, onlardandı.
Bir gün baktım, sesi çıkmıyor. Teneffüste gittim, “Neyin var?” dedim. O yıllarda Adalet Bakanı Aysel Çelikel’di, eğitim merkezine çocukları ziyarete gelmiş, Mesut da ona bir soru sormuş. “Abdullah Öcalan neden İmralı’da, neden F Tipi cezaevinde değil”, soru bu.
İdarecilerinden biri de ona, “Bu soruyu sormakla iyi etmemişsin” demiş. “Hocam, korkuyorum” dedi. “Bir şey olmaz” dedim ama biliyordum, Mesut’u da kabul etmediler. Bir yıl mücadele ettik birlikte, nafile.
Çocuğun resmen hayatını elinden aldılar.
Mesut, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne gitti ama değişen bir şey olmadı.
Aklınıza gelebilecek her yere başvurduk ama elden ne gelir, ona “PKK’lı” diyorlardı. Çünkü Mesut, Varto doğumluydu ve Aleviydi. Ne yaptıysak mesleğe dönemedi, bu savaşta yenildi.
Arkasından bir başka delikanlı, Ahmet Arif’in, “Adiloş Bebe” şiirini okudu diye mesleğe kabul edilmedi.
O kadar gencin hayatı karartıldı ki...
Sonra biz örgütlendik, YARSAV’da çalışmaya başladık. Meslek sorunlarıyla karşılaşan, saçının rengi, eteğinin boyu nedeniyle soruşturmaya tabi tutulan, bu sebeplerle meslekten atılan ya da ilerlemesi durdurulan arkadaşları sahiplenmeye çalıştık.
Hâlâ mücadele ediyoruz.
Ama elimizden kayanlar kayıyor, içim acıyor onları düşününce, tıpkı Tolga gibi, Nebi gibi, Didem gibi...
Kadınların durumu daha da zor.
Dosyalarını inceleyebilsek, altından dramatik kadın hikâyeleri çıkar. Özel yaşamları didikleniyor, oturup kalkmaları... İşte bu son örnekte giydikleri “tight” bile...
Ve itibarsızlaştırılıyorlar, yalnızlaştırılıyorlar.
Sistem onları dışlıyor, kendinden görmediğini asla kabul etmiyor, onlara yaşam hakkı tanımıyor...
Paylaş