YetiÅŸ AyÅŸe köÅŸesi'nden...

Çarşamba günkü "Yetiş Ayşe" yazım sonrasında Londra'da yaşayan, artık dostum olan bir okurumdan aldığım maili paylaşıyorum sizinle...

Haberin Devamı

----------

Erkek arkadaşımla her şey yolunda gidiyordu. İyi giden bir sex hayatımız da vardı. Bir gün tatilde tekne gezisine çıktık. O gelmedi, otelde kalmak istedi. Biz de arkadaşlardan birinin midesi bulandığı için tekne turundan erken döndük.

Odaya girdiğimde sevgilimi banyoda başka erkekle sevişirken yakaladım. Neye uğradığımı şaşırdım. Aldatılmak elbette kötü ama inanin bir erkekle aldatılmak daha da kötü...

Adam biseksüel mi diye düşünürken, beni daha da şaşırtan açıklamasını yaptı. Gay miş... Ama kimseye söylemeyemediği için ve sosyal statüsü gereği bir kadınla beraber oluyormuş. Beni insan olarak çok seviyormuş. Ama sex konusunda kadınlardan hiç zevk almıyormuş.

Ben araştırmadım, bilemem gayler kadınlarla nasıl birlikte oluyor yani fiziksel olarak... Ereksiyon ve boşalma gerçekleşiyordu, bunu her gay erkek yapabiliyor mu bilemiyorum.

Haberin Devamı

Ama bana açıklaması bu idi. Sadace sosyal statü için kendine yakışan bir kadınla berabermiş, yani göstermelik. Beni sadece insan olarak seviyormuş. Birlikte olduğumuzdan beri hep hayatında başka erkekler zaten varmış. Otel odasında banyodaki erkek de otelin jigolosuymuş.
 
Olay Meksika'da gerçekleşti ama biz Ingiltere'de yaşıyoruz.
 
Ayyyy bilemedim daha ne yazayım...
Â
AyÅŸe yaaaa, gay erkekler keÅŸke cevap yazsa...

Yani bu olay bu kadar basit mi?

Madem ereksiyona gelebiliyorlar, madem boÅŸalabiliyorlar, neden yani?
Sadece zevk mi almıyorlar kadınlardan?

Sevgiler...

Yetiş Ayşe köşesinden...

SİZİN DELİLİKLERİNİZ…

Pazartesi günü kendi deliliklerimin sadece yüzde onunu yazıp, sizlere de sizin delilikleriniz neler diye sormuştum. Gelen mailler aşağıda, buyrun okuyun...

---------

Seni ilk yazdığın günden beri okuyup her seferinde benden bir tane daha varmış bu dünyada diye kendi kendime gülüyorum. İş yerindekiler de sabah sabah ne gülüyor bu deli diye bana garip garip bakıyorlar J

Neyse lafı fazla uzatmadan yaptığım deliliklerin benim için en anlamlısını yazayım istedim sana. Hani sen aşk için Londra’dan gelip 19 yaşında evlenmiştin ya... Ben de aşk uğruna sevgilimle (kendisi kocam olur) işe gidiyoruz diye çıkıp Kadıköy Evlendirme Dairesi'nde günlük kıyafetlerimizle benim en yakın arkadaşımın şahitliğinde ve ikimizin ailesinin de haberi olmadan gizlice evlendim. Üstelik kocamın şahidi olacak bir arkadaşını bulamadığımız için yoldan geçen elinde Migros poşeti olan bir adamcağızı yalvar yakar ikna ettik eşime şahit olmaya.

Haberin Devamı

Neyse, evlendiğimiz gün arkadaşlarımız bizim için bir yerde yemekli bir şeyler ayarlamışlardı biz de gittik. Fakat aniden çok yakın bir arkadaşımız telefon ederek hastanede olduğunu, acil yanına gelmemizi söyleyince apar topar hastaneye koşturduk. Hastaneye gidince ne görelim meğerse bizim şaşkın arkadaşımız solaryumda fazla kaldığı için bütün vücudu alerji olmuş ve o yüzden de korkudan hastaneye gidip bizi de yanına çağırmış.

Senin anlayacağın, bizim için çok özel olan evlendiğimiz geceyi (üstelik ailelerimizden gizli) hastanede arkadaşımızın başında geçirdik L

Sibel K.

----------

Sevgili Ayşe’m,

Pek bir güzel yazı yazmışsın. BeÅŸ duyunuza saÄŸlık derim. İçimden geçmedi deÄŸil ha, keÅŸke bütün deliler sevgili AyÅŸe’m gibi olsalar diye… Ama nerede? Bizim akıllılara bakıyorum da deliler nerede diyesim geliyor. Deliliklerinizi yazın diyorsun da; şöyle bir hayatımı gözden geçirdim de deliliÄŸime dair pek bi ÅŸeye rastlayamadım. Sadece ve sadece ortaokul 1. Sınıfın II.sömestrinde artist olmak için Ä°stanbul’a kaçmayı denediÄŸim ve bunu da çeÅŸitli nedenlerden ötürü baÅŸaramadığımı hatırladım.Â

Haberin Devamı

Zaman zaman bazılarının deliliklerine imrendiğim olsa da onlar gibi olmaya asla çalışmadım. Dediğiniz gibi bazı şeyler doğal olarak sizde yoksa öykünerek bunları yapmak neredeyse olanaksızdır. Buna en iyi örnek olarak hep kendimi görürüm. Sevgili Ayşe’m şükür ki; deterjan yemeniz de dahil yaptığınız delilikler kötü sonuçlara neden olmamış. En büyük teselli kaynağımız da budur bence. Bu bağlamda diğer deliliklerinizi de yazarsanız seviniriz. Hem de bu tür davranışlara yakın ve yatkın olanların ufukları da genişlemiş olur.

Sizin için her ÅŸeyin bu güzellikte ve düzgünlükte gitmesini diler seni çok çok öperim.    Â

Süleyman A.

----------

Sevgili AyÅŸe,

Haberin Devamı

Senin gibi deli dolu yaşamak hayatı hep imrendiğim bir yaşam biçimi olmuştur. Maalesef hayatta büyük çılgınlıklarım olmadı; bunu üzülerek söylüyorum.

Aklımdan geçmedi değil tabi ama her defasında beni mantığım durdurur. Sanki hayatı bu kadar ciddiye almak mı gerekiyor?

Aslan burcuyum yükselenim Başak, düşün sen gerisini J

Bir gün hayatımda (ilerde olursa) çocuklarıma anlatacağım sevimli bir çılgınlığımın olmasını istiyorum. Bu durumu aşmam için tavsiyen olursa seve seve değerlendiririm.

Hoşçakal…

Burçak Y.

----------

Merhabalar,
 
Şimdi size anlatacak en azından üç beş deliliğim olmalıydı değil mi? Ne de olsa yaşım 48. Lakin, fakat ve de maalesef ki bende öyle delilikler yok.
 
Bu nasıl bir yoksunluktur anlatmak mümkün değil. Ağırbaşlı olmamanın dayanılmaz ağırlığı nasıldır? Tarifi zor... Çünkü deli olmamak pek makbuldür bizim memlekette, matah şey sanılır. Bilinmez ki hep aynı şeyleri yapmak, sorumlu olmak, nasıl bir sorundur...
 
Delilikler hayatınızın anıları, birikmiş gülücüklerinizdir aslında, zaman zaman sizi ağlatsalar da... Madalyalarınızdır yaptığınız delilikler, yanlışlarınız diye algılanmış olsalar da... Çünkü onlar aslında pek çok kişinin imrenerek izledikleri, yapmak için ölüp bittikleridir. Onlar bu deliliklere cesaret edemediklerinden "tu kaka" diye yüzünüze vururlar.
 
Emin olun, herkes birazcık da olsa del i olmayı ister. Herkes bir deli arkadaşa sahip olmak ister :) O'nun deliliklerinden faydalanıp, yine suçu onun üstüne yükleyip bu keyiften nemalanmak için...
 
Kısa ve özü deliliğinizle gurur duyun. Özel, tek ve de biriciksiniz.
 
Bir kere bile sarhoş olamamış (hani bunu delilik olarak kabul ederseniz :) ) bir okurunuz olarak şu geçen senelerdeki deliliklerinizin yayınlanmasını heyecan ile beklemekteyim.
 
Sevgi ve saygılar...
 
Sonya
 
----------
 
&n bsp;
Sevgili ARAL,
 
Bu günkü yazınızda kimi davranışlarınızı delilik olarak nitelemişsiniz. Delilik bir ruh hastalığıdır. Oysa sizin yaptıklarınız tam anlamıyla ÇILGINLIKTIR ve yerindedir. Bizi BİZ yapan biraz da bu çılgınlıklarımız değil midir? İnişli çıkışlı kırılma noktaları olan bir hayat hem anlam kazanır, hem mutluluk verir. Bertrand RUSSEL mutluluğu akarsu üzerindeki köpüklere benzetir. Dingin ve durgun akan sularda köpük olmaz. Ve sanmayınız ki bu tür çılgınlıkları yalnızca siz yapıyorsunuz.

Haberin Devamı

Taşrada ve hele güneşin Türkiye'ye ilk merhaba dediği yer olan Iğdır'da bir sevgili ile gidecek yerin yoktur. Ne kafeterya, ne park ne de garsoniyer. Zorunlu olarak kent dışındaki bağ bahçeler sevgililer için ideal buluşma yerleri olur. Bir gece efkarlanmışım, rakıyı da fondip yapıp kafayı bulunca, sevgilim ile buluştuğum bahçeye gittim. Civardaki köpekler üzerime saldırdı. Ben yalpalaya yalpalaya kendimi savunmaya çalışırken köpekler kendiliğinden gitmez mi... Hani "Sarhoşu köpek tutmaz!" derler ya, nedeni pek basitmiş. Sarhoş insan dengesiz hareketler yapınca köpeğin algılaması zorlaşıp bırakıyor insana saldırmayı.

Sabaha karşı bahçenin sahibi beni otlar üzerinde uyur halde görüp kaldırdığında aklıma o meşhur ve Erkin KORAY'ın seslendirdiği AŞKIMI KAYBETMİŞTİM O KAHROLASI ÇÖPÇÜLER DE SÜPÜRMÜŞLER şiiri geldi. Akrebi var, yılanı var, köpeği var, hırsızı var, canisi var. Ama AŞK hepsini bastırıyor demek ki...

Dün ne oldu biliyor musunuz? Hanım biraz rahatsız. Sofrada yemek yiyordu. Ben kendim mutfağa gidip dolaptan su içtim. Hanım başladı benimle kavgaya... "Niye bana söylemiyorsun? Ben ölmüşmüyüm ki sen kendin dolaptan su içiyorsun? Söyle de getireyim." dedi. "Yemek yiyordun, rahatsızsın, kıyamadım." demem nafile...

Alın size bir kavga malzemesi ama çok farklı bir pencereden hatta boyuttan...

Selam ve sevgilerimle...

Akay A. - IÄžDIR

----------

Ayşe hanım,
 
Aslında delilik boyutunda çok büyük maceralarım yok. Benim en büyük deliliğim, internetten tanıştığım birine aşık olup 3 sene sadece telefon ve yazılar aracılığıyla birbirimizi sevmemiz ve 2004 yılında benim Türkiye'ye gelmemle 1 ay içinde evlenme aşamasına geçmektir. Şu anda beş buçuk yıllık evliyiz ve dünyalar tatlısı bir kızım var. Ben yıllarca düşündüm aileme bunu nasıl açıklarım diye ama anneme açıldığımda ben neden bu kadar uzun zaman bekledim dedim. Çünkü benim fikrime, kararıma çok saygı gösterdi. (Annemi kaybedeli bir seneyi geçti.) Babanızla ilgili yazınızı okurken ve yazılan tüm e-mailleri okurken hep ağladım. Annemi çok özlüyorum, tam da anne kızlığı tam manasıyla öğrenmişken aramızdan ayrıldı. Zaten her şeye ağlayan ben, şimdi hemen boğazım düğümlenir ağlarım. Şu anda bile kendimi zor t utuyorum.
 
Sizi yazılarınızla çok sevdim. Bir kere daha yazmıştım ve cevap vermiştiniz. Değer görmek kadar güzel bir şey yok bu dünyada.
 
Hayatta umarım her şeyin en güzelini yaşarsınız ve hep mutlu olursunuz.
 
Sevgilerimle,
 
M.I

----------
 
Yazılanları okuyunca 4,5 yıl evveline götürdü beni zihinhanem :)

Lise son sınıftaydık ve oldukça çılgın bir sınıftık. E tabi bunda tüm sınıfın kız öğrenci olması da etkiliydi.

Ne yapalım diye düşünürken, ertesi gün sınıfta patates kızartmaya karar verdik. Herkese paylaştırdık bir şeyler. Kimi patates getirdi, kimi çaydanlık, kimi piknik tüpü, kimi çay... Kısacası temel ihtiyaçlar :) Sıraları dizdik sınıfık içinde uzunlamasına önce. Piknik tüpünü cam önündeki masaya koyup kızartma tavasını da koyup başladık kızartmaya. Tabi ocak başında bendeniz :) Bir taraftan kızartma, bir taraftan sofra hazırlığı... Tuvaletten hırkaya sardığımız su ısıtıcı ile suları taşıdık sınıfa. Isıtılan sularla çaylar demlendi bir yandan (iğrenç gelebilir ama su temizdi :) ). Kapıdan bir ses, "Nöbetçi öğretmen geliyor." Hemen bir telaşla tüpü indirdik yere. Hoca sınıfta, telaş bir yandan... Şükür ki hocamız  5 dakika geldi, konuştu ve gitti. Hayret odur ki, sınıfa yayılan kızartma kokularını almamıştı. Ne şaşırmıştık :)

O gün boş 3 dersimizi bu şekilde kör topal boğaz yolunda harcamıştık.

Daha sonra mantı yapmaya karar vermiştik sınıfta fakat vakit yetmedi. Onun yerine makarna pişirelim dedik. Makarnalar alındı, tencereler geldi. Ama o ne ki, boş dersin yeri dolmuş :( Ertesi gün var sınıfta veli toplantısı. Biz akıllılar makarnaları sıranın altında unut. Ve rastlantı odur ki, sıraya da sevgili annem oturur :) Eve bir gelişi vardı ki; "Pelinnn nerdeysen çık ortaya!" diye. E ben çıkar mıyım o sesi duyunca, fırladım arkadaşıma :) Eee anne bu, o da peşimden.

Sakın ola, dersleriniz kötü ise böyle maceralara kalkışmayın. Sonra akşama kadar ebeveyn feryadı dinlemek ile geçiyor zaman :)

Ama ne olursa olsun deÄŸerdi her ÅŸeye o anlar.

Dipnot: Bugüne kadar başıma gelen olayların çoğu "ya boğazımdan, ya boğazımdan" olmuştur. Yemek yapmayı, yemeyi ve yedirmeyi oldukça severim. Daha uzun sürede diğerlerini de yazmak isterim :)

Selamlar,

Pelin Ç.

----------

Merhaba Ayşe hanım,
 
Öncelikle yazılarınızın devamlılığını dilerim. Fırsat buldukça keyif alarak okuyorum.
 
Bugünkü yazınızı okuyunca ben de size yazmak istedim. Ama adımı yayınlamanızı istemem. Çünkü yaptığım deliliği hala yapıyorum, bitmeyen bir delilik...

Sizin de yazınızda dediğiniz gibi aşk çok acayip bir şey. İnsana yapmam dediğini yaptırıyor. Bugün çevremde beni tanıyan birine sorsanız, bu halime inanmaz. Herkes o kadar akıllı sanar ki beni... Ama değilim.

En manyak aşk hali içerisindeyim...

Evli ve iki çocuklu bir adama aşık olmakla kalmayıp bir de ona evlenme teklif edecek kadar. Başlangıçta "Seni deli bir aşk buldu" demişti. Haklıymış... Deli aşktı. Çok da güzeldi. İstanbul'da yaşadığımız halde birbirimizi ilk kez çok uzak bir diyarda, Taylant'ta Phuket adasında bulduk. Yazılmıştık bir kere... Ben ona geç, o bana erken gelse de kavuşmuştuk.

Daha ilk tanıştığımızda açıkca söledi. "Evliyim ama ben sana aşık oldum" dedi. Kızamadım da... O katı, ciddi, kuralcı ben ağzımı açıp da, "Sen nereden alıyorsun o cesareti de ilan ediyorsun aşkını?" diyemedi. Onu cesaretlendiren hiçbir hareketim de yoktu, olamazdı. İyi gitmese de bir ilişkim vardı. Defalarca aldatılmış biri olsam da kendimi aldatmak bana yakışmazdı. Onunla ayrıldık. Bugüne kadar kimseyi aldatmadım ama bu deli yürekliyle yoldan çıktım. Aldatana ortaklık etmiş oldum.

Aşkın insanı ne zaman nerede bulacağı bilinmez. Onunla sadece arkadaş olabilirdik diyen, o herkesin akıllı dediği ben sonra kendimi sırılsıklam aşık buldum. Çok uzun olamasa da yaşadıklarımız benim için çok değerliydi, güzeldi, keyifliydi.
 
Ama kaçamak buluşmalara, yalan söylemeye dayanamadım. Benim hiç ailemden gizlim yokken onu anlatamadım. En çok da bu canımı yaktı. Ve tabi onun ailesi, benm için yalan söylemesi... Taşıyamadım ve artık ne olacaksa olsun dedim. Kimse yanımda olmayacaktı bu seçimim karşısında ama yine de bu gerçeği değiştiremezdim, onu seviyordum. Onun da beni sevdiğini biliyordum. Geriye biraz cesaret, biraz emek harcamak kalıyordu. Evlenme teklif ettim. Hangi bayan bunu yapar? Bu delilik de değil, idiot luk belki de. Her şeyin para pul olduğu bir dönmde, aşkın anlamsız, mantık evliliklerinin tavan yaptığı şu devirde...

Ancak "Boşanmam, boşanamam" dedi. Beni gerçekten sevdiğine inandım. Hala da inanıyorum. Teklifimin ardından benden hep uzaklaştı. Ondan kopmam için elinden geleni yaptı. Ben de kendimle çok savaştım. O kaçınca ben de kaçayım dedim.

İstanbul'da yaşıyorum, Londra'ya kadar gittim. Onu unutmak için kaçtım. Ama aksine ondan uzaklaştıkça daha çok düşünür oldum. Kaçışım 6 ay bile süremedi, döndüm İstanbul'a. Geleceğimi, hayellerimi unuttum, onu unutamadım. Unutmadığımı ona da her defasında anlattım. Hala ona mesajlar atıyorum. Hep sessiz kaldı. Yazarsa da beni ezecek türden yazdı. Ondan kopayım diye, nefret edeyim diye yazdı. "Bitti" dedi. "Sevmiyorum" dedi. "İstemiyorum" dedi. En son bana acıdığını yazdı. Bir de aramaya devam edersem onu anca mahkemede görebileceğimi yazdı. Bu sözlerine rağmen bende ona olan aşkta zerre azalma olmadı. Bir yılda toplasan bir elin prmaklarını geçmeyen buluşmamız oldu. Evvelki yıl da öyleydi. Ondan önceki yıl da öyleydi. Yani çok kısa bir birlikteliğimiz oldu. Ama sanki ruhunu tanıyorum, öbür yarım gibi. Şunu da anladım ki gözden uzak olan gönülden ırak olmuyormuş. Oldu diyen varsa bilsin ki; ırak dediği, gönlüne hiç yakı n değilmiş.
 
Ve ben herhalde hiç evlenemeyeceğim derdim. Çok zor bir karar derdim. Meğer değilmiş. Bence zor olan boşanmakmış. Evliliği insan doğru kişiyi bulunca teklif ediyormuş cevap da verebiliyormuş. Ama boşanmak öyle değilmiş. Bunu da onunla anladım.

Diyeceksin ki; "E madem doğru kişi, neden seni yarı yolda bıraktı?" Aslında bu sorunun en doğru cevabı ondan alınabilir. Ama benim anladığım kadarıyla; bu da onun deliliği...

Sanki gizli bir yarıştayız. Hangimiz daha çok seviyoruz savaşı bu. Kim daha büyük fedakarlık yapacak, emek harcayak, bunun savaşı...

Şimdi belki güleceksiniz ya da bana acıdığınızı yazacaksınız siz de. Bu halimi bilen 2-3 arkadşım gibi "Kendini kandırıyorsun" diyeceksiniz.

Ben bu savaşın kaybedeni olmaya da razıyım. Ama o olmadan mutlu bir hayatım olmayacak. Onun da böyle mutlu olmadığını biliyorum. Nereden mi? Aksini hiç söyleyemedi. Söyleseydi... Yalandan bile olsa diyemedi. Diyemez de...
 
Neyse, ne mutlu size ki deliliğinizin meyvesi var elinizde. Bırakın anne olabilmemi, benim elimde birlikte çekilmiş resmimiz bile yok. Hafızamda kalan anıların hiçbir tanesinin elle tutulurluğu yok.

Bu deli okurunuz çok uzattı. Kusuruma bakmayın.

İyi çalışmalar dilerim size,

Hoşçakalın...

S.

----------

Ayşe hanım,

Bu son anlattığın, hayırdır valla? Turşular falan... Anladın sen onu. Eczaneden al bir tane (hamilelik testi), kara koyun mu, ak koyun mu çıkar ortaya. Olmaz olmaz deme, birkaç yıl evvel rekorlar kitabında vardı. Doktor müdahalesi olmadan en yaşlı anne olan bizden, Sinoplu. 63 yaşında olmuş anne.

Deliliklere gelince, o mevzularda yarışabiliriz. Mesela Türkiye'den Ingiltere'ye gidip okula devam edecektim. Yol üzerinde Isveç´te bulunan bir arkadaşımı ziyaret edeyim dedim. Valla gidiş o gidiş... Dünya'nın yarısını gezdim gibi ama Ingiltere'ye gitmek hala nasip olmadı. Bir müddet önce, arkadaşlarla oturmuş Pub`da bir iki  kadeh bir şeyler içiyorduk. Ne olduğunu anlamadan kendimi uçakta buldum (ne içtiysek) ve Ispanya'da olan bir arkadaşıma gittik. Orada da 1 hafta eğlendik. Buraya kadar h er şey normal ama ben giderken iş yerimden izin almayı unutmuşum. Eee sonucu tahmin et... Patroniçem hiç de memnun olmadı.

Bu kadar yeter şimdilik. Aklıma gelmişken söyleyeyim. Ben de pilliyim ama benim pilim seninkinden daha iyi :))) Zira benimkisi hem pace-maker hem de defiblatör (yani pompa durursa içeriden kuvvetli bir tokat atıyor kalbe).

Hadi kendine iyi bak, yaz bari testin sonucunu :)

Kamil E. - Stockholm

----------

Ayşe Hanım,
 
Uzun zmandır büyük bir zevkle okuyorum yazılarınızı. İlk TV'de Saba Tümer'de izlemiştim. Ameliyatlarınıza, başınıza gelen olaylara çok üzüldüm. Sağlık dünyadaki her şeyden önemli. Benim hayat felsefem sağlıklı olmak. 2 haftadır da İzdivaç'ta izliyorum sizi. Çok güzel renk verdiniz, Zuhal hanımla iyi bir ikili oldunuz; saygılı, seviyeli, birbirini dinleyen, konuşturan... Umarım uzun süre devam edersiniz.
 
Bugünkü yazınızdaki bilahare anlatacağınızı yazdığınız deliliklerinizi çok merak ediyorum, sabırsızlıkla bekliyorum.
 
Benim çılgınlığıma gelince, (Tabi bu bir çılgınlıksa) bir kız arkadaşımla (yıllar önce) İstanbul'dan  Kastamonu'ya...  Orada bir gün kalıp, ertesi gün Kastamonu'dan İstanbul'a... Oradan da hiç dinlenmeden,  otobüsten iner inmez hemen İ zmir'e... Orada da bir gün kalıp, ertesi gün yine İstanbul'a (Ailemizin bizi sadece Kastamonu'da bilmesi)... En büyük deliliğim...

Dinlediğiniz için teşekkür ederim.
 
Sağlığınıza dikkat edin, kızınıza sevgiler...
 
Canan

Yazarın Tüm Yazıları