Paylaş
“Bayılıyorum senin bu özgüvenine”
“Hangi özgüvenime?”
“Yazının başlığındaki özgüvenine; Veli’m geri mi gelse, bilemedim. Yani hani Veli’n cepte, karar sana ait, hahaaaaa…”
Çok fena oldum o öyle deyince.
Haklıydı adam elbette.
Sonra “şaka şaka” dedi neyse ki.
Gelelim o geceye;
Yazmıştım tüm gün geceye hazırlandım diye.
Bin saat düşündüm ne giysem diye, yer denize sıfır bir balıkçı olacaktı, spor şık giyinmek lazımdı ama benim aklım şöyle mini bir elbisede takılı, üzerine de şöyle deri bir ceket.
Giydim, fena da olmadı.
Ayağımda topuklularım.
Saçları klasik salıverdim aşağı ama tek sorun Veli’nin asla saçlarıma dokunmaması lazım, alttan elleyebilir ama tahmin ettiğim gibi uzun bir özlem neticesi şöyle kendine çekip sıkıca kafamdan tutup sarılırsa gece orada bitebilir.
Çünkü bir salaklık edip iki sene önce kafama taktırdığım kaynakları hala çıkarttırmadım ve kafamda adeta bir kuş yuvası var şu anda.
Ve sonra…
Beklenen an geldi, saat oldu yedi.
Ding dong
Açtım kapıyı, karşımda benimki.
Ay bir heyecan, bir heyecan bende, nasıl özlemişim deliler gibi, o da özlemiş benim gibi.
Ve sarıldık, Allah’tan saçımla pek oynaşmadı.
Arabaya binince arka koltuğa yöneldi.
Bana bir dal beyaz orkide verdi;
“Hemen şımarma, bu Yetiş Ayşe televizyonda başlıyor diye, tebrikler.”
“Teşekkür ederim.”
Yola çıktık.
“Nereye gidiyoruz, hangi balıkçı?”
“Sürpriz ama üşüyeceksin böyle, keşke pantolon giyseydin.”
Adama şıklık yaptık, yani şimdi söylenecek laf mı bu diye bir an içimden sinirlendim.
“Üşürsem şal isterim Velicim.”
Ve Çengelköy sahile geldik.
Meğer orada bizi küçük bir motorcuk beklermiş.
“Aaaaaa yani balıkçı teknesine mi gidiyoruz yoksa?”
“Evet tatlım, denize sıfır balıkçı teknemiz, kaptan neler neler hazırladı, karidesler, ıstakoz, senin en sevdiklerin…”
“Ama Veli, sen biliyorsun ki…”
O sırada beni unuttu, motordaki miçoyla konuşmaya daldı.
Veli biliyordu ki ben teknelere binemiyorum, teknedeki en büyük kalış rekorum kusmadan yarım saat, nasıl unutmuş olabilirdi ki? Nasıl böyle bir organizasyon yapar ki insan, kaç kere denedik, kaç kere telef oldum ben o teknede?
Hala miçoyla vıdır vıdır konuşurken sırtına indirdim bir yumruk.
“Yahu sen benimle alay mı ediyorsun?”
“Ne oluyor yine Ayşe?”
“Yahu ben tekneye binebiliyor muyum?”
“Haaaaaaa yok yok merak etme, motor yatı sattım, gulet aldım, bu sallamaz. Düşündük herhalde o kadarını.”
Geldik yeni tekneye.
Osman Kaptan karşıladı bizi, o beni Veli’den çok özlemiş, yapıştı saçlarıma, kuş yuvalarımı elledi. Adamın suratı ekşidi.
“Hoşgeldiniz, yahu ne çok özlettiniz, ne çok kadın geldi geçti şu tekneden, hiçbiri elinize su dökemez.”
Veli kaptana bir baktı ama ben de o Veli’ye bir baktım ki…
Hemen konu değişti, milli içkimiz rakılar geldi.
Bir sofra ki tam resimlik.
Bir müzik.
Hava deseniz mis.
Yastıklara kurulduk.
Eller yan yana.
Veli ha tuttu, ha tutacak.
Tekne de sallanmıyor, her şey yolunda.
Ama ben kadınım ya…
Duramadım,
Tutamadım kendimi ve
“Bana baksana sen, kimmiş o kadınlar, ne demekmiş, ne kadınlar geldi geçti bu tekneden, kaç kadın geldi? Bak benim hayatıma kimse girmedi, nasıl bir sevgiymiş seninkisi? Susmasana, konuşsana, cevap versene, anlatsana, ha ha?”
Veli bastı kahkahayı “hahahahaha”
“Ne o çok mu komik, nesi komik, ben gülüyor muyum, gülünecek bir şey mi var? Bence yok, varsa söyle beraber gülelim, ha?”
“Yahu valla bazen çok safsın sen Ayşe ama kızım öyle bir şey gerçekten olsa benim maaşlı elamanım kalkıp sana böyle bir şeyi söyleyebilir mi?
Nasıl cesaret edebilir böyle bir şeye? Olsa bile tembihli olur, ağzını bıçak açmaz, adam işinden olur sırf bu yüzden.
Şakaydı şaka. Sen benim her haltımı yaz, çiz tüm Türkiye’ye, biz de sana şaka yaptık işte.
Hadi kalk masaya geçelim, seninle konuşacaklarım var.”
Bir yumruk daha yedi sırtına ama el ele geçtik masaya.
Devamı haftaya…
Paylaş