Paylaş
Vay anasını! Ben pek ünlü olmuşum meğer.
Bilirsiniz, kendimi hatamla sevabımla yazarım. Aldatılma yazısını da canımın çok acıtıldığı bir gün yazmıştım. Daha doğrusu o yazıyı sanki ben yazmadım, yazdırıldım. İlk cümleyi yazdım yazının sonu nasıl geldi inanın anlamadım.
Her şerden bir hayır bu işte. O yazıyla tüm hayatım değişti. Sizler de, o yazıma çok ilgi gösterdiniz. Aramızda çok güzel dostluklar kuruldu sizlerle.
Ayşe’yle yaptığımız röportaj sonrası, benim yeni cep numaram (eskisi kocaca sabote edildi bildiğiniz üzere) hiç susmadı…
Sürekli gazeteden arandım durdum. “Şu kanal aradı, şu yönetmen, şu yapımcı… Numaranızı verelim mi?”diye. “Verin” dedim, işte o an bittim.
Ay herkes beni programına çıkartma derdinde. Son on beş günün ayaklı reytingi ben seçilmişim meğer. Çıkıp anlatıcam nasıl boynuzlandım diye! Ha arada babama hastalıklarıma da yer vereceklermiş sağ olsunlar..
“Sağolun ” dedim, teklifleri geri çevirdim bir tanesi dışında.
Bu hafta yeni evle ilgili de çok işim vardı. Elektrik, su, doğalgaz… Neymiş, üstüme almam lazımmış (Ayrıca çözemedim gitti; yaşadığım her evi bi şekilde mok basıyor sürekli. Vidanjörlerle bir arada yaşıyorum mecburen. Arkadaşlarım diyor ki, “Bolluk bereket…” Vidanjörcüler diyorlar ki, “Sebebi, tuvalet kağıdı”….)
Neyse… Notere gittim, anneme vekalet vereyim de o alsın hepsini üstüne diye. Eski nüfus kağıdım değişmediğinden bin zorluk çıkarttılar sağ olsunlar.
“Git soyadını değiş gel” dediler..
“Ama” dedim, “Ne fark eder? Siz ‘
Başladı mı tüm noter sevgi göstermeye. “Ay sen aldatılan yazarsın, kıyamayız” diye.
Acınası gözlerle işimi hallettiler..
Yeni evdeki eski çamaşır makinası taaruza geçti. Ayar falan dinlemiyor. Sen derecesini ayarlasan da o istediği derecede yıkıyor. Sevdiğim bir kot, iki kazak bebek sayz oldular.
Aradım servisini geldiler. Beyni yanmışmış. Netice: 600 TL!
“Bi düşüniyim” dedim. Servis ücretini öderken adımı verdim, arkadaş demez mi “Ay sen o musun? Anam da karım da ağladı senin yazına. Bizim kız okutmuş bunlara.. Ne 600’ü, ben şimdi bi kısa devre çekicem bu makinana, eskisinden iyi olacak. Bak gör. Ama şu kağıda ‘Elif’e ve Şükran bacıya sevgiler’ yaz bi de imzala…”
Gülsem mi, ağlasam mı bilemedim. Arkadaşla helalleştik, gitti..
Ertesi gün film galaları davetiyeleri gelmeye başladı bu sefer. "Kurtlar Vadisi"ni es geçtim, bıkmışım kurtlardan diye; ama "Yedi Kocalı Hürmüz"e gideyim dedim.
Hem kankam Gülse de nasıl olas. Zaten aynı gece hurriyet.com’un kokteyli de vardı.
Olmuşum ünlü. Evden eski bir şey giyilmez ki. Attım kendimi bir butiğe, üzerimde eşofmanlar… İlk önce pek çelimsiz mi geldim ne, neye elimi atsam fiyatını söylediler direk! Hani, “Bizi uğraştırma, önce bir tipine bak” gibisinden…
Yine bir telefonla yırttım durumu, tam o sırada kuzenim Gamze aradı beni:
“Abla rezervasyonu senin adına yaptırıyım dimi?”
“Tabii canım,
Demin beni beğenmeyen butik eşrafı etrafımı sardı “Ay siz
Ertesi gece, yeni kıyafetimi giyindim. Siyah mini bir elbise. Tek kollu, pek de seksi. "Turuvalı Helen" kıyafeti gibi.
Meşhur şurubum pasiflora elimde, düştüm yola. Hürriyet Gazetesi’ne doğru..
Gazeteye varınca ünlü olmanın verdiği havayla güvenliği “Selam, kolay gelsin” diyerek aşma girişiminde bulundum “Hoop” dediler, “Kimlik göster!..”
Karizmama atılan ufak çizikten sonra kendimi kokteylin yapıldığı salona attım. İçeri girebilene aşk olsun. Bacaklarıma kal geldi mi kapıda heyecandan!..
Hemen cepten Özgür Bolat’ı aradım “Gel beni al” diye..
Özgür geldi elinde bir bardak şarap, “İç şunu” dedi, “Rahatlarsın.”
Pasiflora arkası bir bardakta şarabı fondipleyince fazlaca rahatladım. Özgür’e baybay dedim ve gecenin en ağır toplarının olduğu masaya gittim. Merhabalar dedim oturdum. Sağ olsunlar beni memnuniyetle karşıladılar..
İyi ki de oturmuşum. Hayatımın en güzel deneyimlerinden birini yaşadım o masada. Aydın Doğan, Vuslat Doğan, Ertuğrul Özkök, patronum Fatih Çekirge, Doğan Hızlan, Özdemir İnce… Hepsini babadan amcadan zaten tanırdım yıllardır ama o masada bana gösterdikleri sevgi ve yakınlık kendimi başka türlü hissettirdi..
O masada,ne siyaset vardı ne patronluk. Bir aile yemeği tadı vardı…
Konuşulanlar da hep bizlerin konuştukları gibi… Aydın Bey mi Özdemir Bey mi daha genç gözüküyor; Doğan amcanın hayata dair anıları; ortaya gelen köfte üzerine yapılan yorumlar; en iyi köfte tarifleri; sevgili Vuslat’ın herkese zevkle servis yapan Hüseyin’e gösterdiği abla kardeş sevgisi… Vs… Vs…
Bu keyifli saatlerden sonra birbirimizle vedalaştık, tam çıkarken başladım mı ağlamaya sular seller gitti benden… Uzun zamandır bu kadar zırlamamıştım… “Keşke babam amcamyaşasalardı da o masadabiri sağımda biri solumda olsaydı… Benle de gururlansalardı” dedim...
Ama bir şekilde gördüklerine eminim. Hatta, yardım ettiklerine de…
Not-1: Çıkışta, Yedi Kocalı Hürmüz'ün galasına da uğradım. Hoş bi seyirlik. Şirin. Arada da komik, ama özellikle can dostum Gülse oyunculuğunun hakkınıbence bu filmde vermiş. Müjdat abi de süperdi…. Bu galayla ilgili başka yorum yapmayacağım; çünkü galadakilere kırgınım. Koca
Not-2: Yukarıda dediğim gibi bir program teklifini kabul ettim. Bu akşamSaba Tümer’in programına katılacağım….
İzzet Yıldızhan, valla tam dayaklıksın!….
Oğulları büyüyünce üç beş hatun alacak, kızları da bir adamın üç beş karısından biri olacak.. Bu çocukların annelerinden de pek ümidim yok bu konuda. Baksanıza, peşinen kabullenmişler bir adamın nikahsız metresleri olmayı!
Bu tip beyni uyuşuk kadınlar, sizler bu adamların bu şekilde davranmasına izin verdiğiniz sürece bu tip adamlar daha çok haltlar işlerler. Sayenizde de kendilerini bir mok sanırlar, skoru yükseltmek için fırsat kollarlar! Siz de beş on kuruş için mıçınızı kırar oturur, sıranın size gelip adamıngelmesini beklersiniz..
Neediyim sizlere, “Yuh yani!..”
Paylaş