Ölüm dediğin pamuk ipliği...

Alın işte, ölüyorduk; resmen ölüyorduk!

Haberin Devamı

Gece saat 02.00, yarına yazı yazmam lazım; daha doğrusu yarın akşam saat 01.00’e kadar vaktim var.
Ama işini yarına bırakmayı sevmeyenlerdenim, bir tarafım garantici... İyi ki de öyle bir tipmişim, önce Allah’a sonra gazeteme şükrettim bu gece.
Canım fena halde sıkkındı, aslında yazım olmasa çoktan yatmıştım, genelde erken yatmadığım halde bu gece kararlıydım... Tam yazmaya koyulmuş iken bir anda elektrikler gitti... Benim ev müstakil. Jeneratör devreye girdi, ben de haliyle yazmaya devam ettim. Kızım babasına kalmaya gitmişti. Evde de ben, sağ kol İvanka, üç köpekle iki “çinçila”...
Bir anda evde bir koku...
Aklım yazıda, gözüm televizyonda; önce ciddiyetini çakamadım durumun. Kokunun çoğalmasıyla beraber hapşırmaya başladım ve ne oluyor, dedim... Ayağa kalkıp mutfağa doğru yol alınca, genzim tıkandı... Aman Allah’ım, alt kattan dumanlar gelmekte ve İvanka da orada uyumakta! Köpekler de alt katta... Aşağıya inemiyorum, nefes almak ne mümkün! Bağırıyorum ama İvanka beni duymuyor... Merdivenlerin başında kalakaldım...
Allah’tan, yirmi dört saat çalışan teknik servis var da onu aradım. Ama onlar da on beş yirmi dakikadan önce gelmezler ki... Aşağıdaki beş can onları bekleyemez ki, Yaradan’a sığındım indim alt kata... İvanka’yı kaldırdım öksüre aksıra, hayvancıkları toparladık ve kendimizi bahçeye dar attık! Jeneratörün bilmem nesi kopmuş, mazot sızmaya başlamış, otomatikten de çıkmış, oldu ki elektrikler geldi, devre dışı kalmayacak kendileri...
Uyuyor olsak gitmiştik! Baş ağrısı ve öğürtü haliyle durumu kurtardık...
Tüm bunlar olup bittikten sonra aklıma yılbaşında zehirlenen gençler geldi, uykuda gitmişlerdi, çok üzülmüştük hepimiz... O olayı hatırlayınca, abuk sabuk konuşan, bulsam bi’kaşık suda boğmaya niyetlendiğim yetkili şahsı hatırladım hemen. Yedi tane pırıl pırıl genç zehirlenip öldüğünde, “Üstleri çıplaktı, işim var cumayı kaçıracağım...” diyen, belki iftiranın en büyük günah olduğunu, o iftiradan sonra kılınacak namazın da sevaba girip giremeyeceğini, hatta belki şu ana kadar kıldığı tüm namazların bile belki silindiğini düşünemeyen o adamı...
Aman, dedim iyi ki bize bi’şey olmadı! Düşünsenize, belki yine aynı adam gelirdi eve, İvanka da ben de yarı çıplak; kim bilir arkamızdan neler derdi!
Not: Canım sıkkındı dedim ya... Kime mi, tabii ki eski kocama!.. Mahkeme bizi boşadı ama o hâlâ beyninde beni boşayamadı galiba! Uğraşıp duruyor sürekli benimle... En son kozunu da kullandı, evden çık, dedi bana: Hay hay, dedim elbette çıkarım. (Davalar hâlâ devam etmekte, mal paylaşımlarına dair vs.) Tam da kendime ve kızıma ev bakınmaktaydım şu bir haftadır; hatta buldum da, iş kaldı kontrata... Her işte bir hayır vardır, denir ya belki de bu gece yaşadıklarım, benim bu evden daha kolay ayrılmam için bir vesile olacak...
Hey, eski kocacım; sen şimdi al bu evi, bi’süreliğine ne edersen et, emi!
Bu arada sen oturursan dikkat et ya da oturacaklara söyle, hepiniz jeneratörün kopan kablosuna dikkat edin, olur ya insan hali, uyuya kalırsınız falan! Tehlike arz ediyor kendileri... Ayrıca, bu evde ben çıkmadan önce kurmuş olduğum bubi tuzakları da olabilir (!) onlara da ayrıca şeyettirin, ne olur ne olmaz, diye söyliyim...
Mesela...
Senin bu haltı yiyeceğini bildiğimden, evimde yuva yapan, özellikle mutfak ve baklagil seven hiçbir kelebeği ve karıncayı engellemedim; bilakis besledim, şu anda sayı olarak inanılmaz derece fazlalar, kolay geliversin... (Özellikle mutfakta yaşarlar, mercimek, pirince bayılırlar!) Yaz başı yuva yapmaya gelen kargaları da sonsuz destekledim, bizden pek memnun kaldılar, eşlerini dostlarını da alıp geldiler, her an her yerden “Ceeeeeeeeeee!” diye çıkabiliyolar... Terslik yapma, sıkı gagalıyolar! (Ayrıca, kargalar çok akıllı; seni bile alt ederler, dikkat et!) Yine yaz başı, üst kattaki banyo taştı, eve servis çağırdım, kırıp tekrar yapmak lazım, yoksa başınıza dert olur, yürür alt katlara iner, dedi... Aman, dedim insin dokunma! Ve indi, her taraf oldu küf, kokusu da fena! Onu da söyliyim...
Yanlışlıkla otomatik sulamayı fazla açmışım (!) çimler de maalesef gitti; daha çok balçık çamur var bahçede, sen halledersin tabi...
Havuz da vardı ya bahçede bizim, benim bu yaz girmeye fırsatım olmadı hiç... Zaten onu doldurmak için ödeyeceğim su parasına da kıyamadım; ama onun keyfini de çıkarttılar birileri... Kimler mi? Kurbağalar! (Ay, ex kocacım çok tatlılar, isimleri bile var: kermit, kermite, kermitilen, kermitilmiş, kermittirilmiş gibi!) Çatı hâlâ akıyo eskisi gibi, garaj da yağmur yağınca bele kadar su!
Doğramalar emekliye ayrıldı, arada ses veriyolar, “Fışşşşşş, fışşşşş” diye...
Mutfakta yemek yapmaya kalkarsanız, ocaktaki dört gözü birden yakmak zorundasınız, tek başına çalışmıyorlar; anca kanca beraber, ahenkle...
Bizim odada duşa girersen dikkat et, sıcak su soğuk su ayarını bozdum; bir anda haşlanıverirsin! Sorumluluk kabul etmem.
Bu liste bitmez, geriye kalanları bizzat yaşıyarak keşfet, daha heyecanlı olur bence...
Son olarak sana diyeceğim şu, “Kazık yemeyi senden öğrendim ya...” ben de sana minik bir kazık attım: Son iki aylık doğalgaz, elektrik vb. hiçbirini ödemedim; artık onları da sen ödersinnnnnn!..
Not: Bu arada bizim bir sokak kedimiz de var artık: adını “Pati” koyduk. Erkek bir kedi, belli saatleri vardır; günde üç kere bizim eve gelir, yemeğini yer ve gider... Onu da bi’zahmet beslemeyi unutma!

Ölüm dediğin pamuk ipliği...

Yazarın Tüm Yazıları