Modrum Modrum 1

Bildiğiniz üzere geçen hafta Fatih Bey’den izni kopardım ve tatile çıktım. Yaklaşık bir senedir tatil yapmadığımdan bu bir haftayı iple çekmekteydim, tatile gidecek, kumlara serilecek, tüm gün malak gibi yatacak, tüm haftayı süs püs derdi olmadan sadece bir şort bir t-shirt ve sıfır makyajla geçirecektim.

Haberin Devamı

Cici laptopuma tüm hafta boyu elimi sürmeyecektim, zaten kendilerini evde bırakmıştım. Yemeye içmeye gelince, onda da kendimi hiç sınırlamayacaktım, aman dedim şu dünyaya bir kere geliyorsun canın ne çekiyorsa ye bu hafta, adı üstünde tatil işte Ayşe kendini kasma.

Sıra geldi nereye gideceğimize. Nereye gitsek acaba dememe fırsat kalmadan kızım Begüm “Eh tabi ki Bodrum anne” deyiverdi. Eeee 17 yaşındaki kıza hayır demek olmaz valla taş olursunuz taş! Daha doğrusu onun istemediği bir yere giderseniz tatil zehir olur zehir.

Tam elime telefonu almış, uçakta ve otelde iki kişilik yer ayırtıyordum ki Begüm seslendi “Anne Elif de geliyor, sen biletleri üçle, odaları da ikile bir zahmet. Elif eşittir Begüm, “Aaa süper!” dedim üç kız tatil daha da keyifli geçecek.

Bende tek bavul kızlarda üçer, vardık havaalanına. Havaalanına varınca tuttu benim sıtma.

Geçen seneki tatil yazımı okuyanlar bilir, uçaktan çok korkarım ben. Uçuş saatini beklerken iki şişe Pasiflora’nın dibini çoktan bulmuştum haliyle,  bu nedenle yolculuk süper geçti. Uçağa bir bindiğimi bir de indiğimi hatırlıyorum. Bu uçuşta kimseyi çimdiklemediğim ve tırmalamadığım için de kendimle gurur duyuyorum.

Güç bela bavullarımızı da aldıktan sonra otele doğru düştük yola. Güç bela dedim, nedeni şu; yıllardır şu Bodrum’a gelirim, daha hiç bavulları taşımaya yardım edecek bir görevli görmedim. Niye yoktur çözebilmiş değilim, her sene elin adamlarından yardım istemek zorunda kalır, yanlarındaki hatunların da kötü bakışlarına maruz kalırım.

Sağ salim havaalanından çıktıktan sonra, bulduğumuz ilk taksiye atladık, 1 saat dere tepe düz gidip otelimize vardık. Şoföre “borcum ne?” dediğimde aldığım cevap, Pasiflora’nın üzerimdeki tüm etkisini bir anda kaldırıverdi. “............TL”

“Yuh şoför bey” dedim, “bu bizim otelin bir günlük oda fiyatı!” yapacak bir şey yok parayı verdik otele girdik.

Allah’tan otelin sahibi, personel tanıdık, her sene gelip kaldığım yer, hiç yabancılık çekmedim. Tek bir şey dışında; burası geçen sene 11 odaydı, odalar da 25 metrekare, itiş kakış içine sığıyorduk. Bu sene odalar az geliyor diye bir değişiklik yapmışlar, tek odadan iki oda çıkarmışlar, otel olmuş 22 odalı, odalar olmuş 12,5 metrekare, sıkıyorsa sığ içine. Yine yapacak bir şey yok tespih böceği şeklini alıp girdik odalara.

Odada bavulumla ben, birimizden biri buraya fazla, ya sen ya ben şeklinde saç saça baş başa kavga ettikten sonra, üzerime bir şort geçirip kendimi Türkbükü’nde bulunan otelin iskelesine atıyordum ki, bir el önümü kesti. “Ayşe Hanım, pardon ama bu gece özel bir gece, turuncu gecesi, herkes turunculu giysiler giyecek, hatta şık olunacak, bir haftadır bu geceye hazırlanıyoruz, isterseniz üzerinizi değişin.”

Bir tepem attı ki, “Hadi be” dedim. “Hem oda tutup bir dünya para vereceğim, hem de giydiğime karışacaksınız, yok öyle yağma, zaten turuncudan da nefret ederim.”

Garson öyle pis baktı ki, baktım yanımdaki ağaç turuncu çiçek dolu, iki tane koparıp birini kafama, birini kulağıma taktım;  “Al işte ”dedim. “Sanırım artık geceye iştirak edebilirim.”

Ama iskeleye varınca iş değişti, beni değil iki çiçek tüm ağaç bile kurtarmazmış. Aman Allah’ım  kadınlar bir şık bir şık, hepsinde turuncu tuvaletler, bıpbronz tenler. Aralarından bir tanesi beni görünce ıyyyy gibi bir surat ifadesiyle yanındaki hatuna fıs fıs bir şeyler dedi. Yanındakinden cevap; “Ay o bu muymuş, emin misin şekerim, bir yerde resmini görmüştüm, pek keko gibi durmuyordu, resim işte yanıltıyor insanı!”

Bir an hatunların üzerine atlayasım geldi, “Şöyle bir uçayım üzerlerine dedim, iki dirsek silikonlu memişlerine, bir sağ estetikli burunlarına, bir solda ördekten bozma yastık dudaklarına” diye düşünürken otelin sahibi Osman elinde bir bardak şampanyayla gelip “Dünyanın en güzel kadını, Ayşe’m hoşgeldin” dedi ve tüm sinirim geçti.

Biraz muhabbet biraz sohbet sonrası yatmaya karar verdim ve Begüm’den zılgıtı yedim; “Ay anne saçmalama, daha gece yeni başlıyor, haydi kalk Mipahoy’a gidiyoruz.” Yok mok dedim olmadı, kalktık gittik Mipahoy’a. Eh haliyle orada da tanıdılar beni, en güzel varili bize verdiler. (Bar sehpası out, varil in)

Bir an hoşuma gitti kendimle gururlandım, kısa zamanda sevilen ve bilinen bir köşe yazarı olup çıkmıştım, millet yer bulamazken en güzel varilli köşe benim olmuştu (*). Havaya girdim ne yalan söyleyeyim, keyfim de yerine geldi, başladım müziğe ritim tutmaya “cıstak cıstak” Yanımdan geçenlere de gözlerimle “Evet o benim” gibi selamlar vermeye başladım.

Bir ara makyaj yapmaya karar verdim, Elif’in makyaj çantasını alıp tuvalete gittim, birazcık renk iyi gelir dedim. Hatta nerden giydim şu şortu diye de hayıflandım, giyseydin ya küçük bir elbise, Bodrum burası Ayşe.

O sırada yanıma hoş bir genç bayan geldi, “Selam” dedim “Ben Ayşe Aral”, boş boş baktı kız, anlattım kimim ama baktım tanıyamadı “ay “dedim” namı diğer "Yetiş Ayşe” Bunu duyar duymaz bana sarılmaz mı,  “onu duydum herkes anlatıyor, ay o sen misin diye?” Öpüştük, koklaştık, vedalaştık, tuvaletten çıkarken “Ulen Yetiş Ayşe benden daha meşhur olmuşsun ya helal sana” dedim.

Sonra o sayfada sizlerle paylaştıklarımız ve beraber yaptığımız yardımlar, kalplerimizin nasıl beraber attığı geldi.

Başladım ağlamaya, bir dakika önce sürdüğüm rimeller yaktı gözlerimi, ellerimle akan yaşlarımı sildim, yüzümde bir gülümseme kızımın yanına gidip ona sarılıp kadehimi kaldırdım gökyüzüne, uzun zamandır babamı bu kadar özlememiştim. Turuncudan mı Bodrumdan mı, kızım boyuma geldiğinden mi, denizinden mi, içtiğim iki kadeh içkiden mi, yoksa amcamın 6 sene evvel bu zamanlarda  bir bardak bira içip kitabını okurken ansızın geçirdiği kalp kriziyle Bodrum’da hayata veda etmesinden mi bilemedim. Şu an bildiğim bir şey daha var; amcamı da çok özlemişim be!

Haberin Devamı

Modrum Modrum 1

Haberin Devamı

Not 1: Varili verdiler diye havalara girdim dedim ya, meğer varil sahibi olmanın raconu başkaymış, hesap gelince anladık!

Not 2: Modrum Modrum maceraları 2 ve 3 olarak devam edecek.

Not 3: Antalya Büyükşehir Belediyesi 6. ölüm yıldönümünde Oğuz Aral’ı anıyor.

Öğrencisi ustasını anlatacak...

Antalya Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Daire Başkanlığı, büyük karikatürist Oğuz Aral’ı ölümünün 6’ncı yıldönümünde bir dizi etkinlikle anacak. Etkinlik kapsamında, Oğuz Aral’a ait karikatürler sergilenecek ve Cihan Demirci’nin onur konuğu olarak katılacağı bir söyleşi düzenlenecek.

Oğuz Aral’ın öğrencilerinden olan ve mizah tarihimiz üzerine araştırmaları bulunan karikatürist-mizah yazarı Cihan Demirci, 26 Temmuz 2010 Pazartesi günü saat 21.00’de Cumhuriyet Meydanı Açıkhava Sergi Alanı’nda görsel sunumlu bir söyleşi gerçekleştirecek. Bir adı da Damdaki Mizahçı olan Cihan Demirci, “Mizahımızın Alay Köşkü: Oğuz Aral ve Gırgır” başlıklı söyleşide Demirci, izleyenleri Aral’ın hayatında çok önemli yer tutan Gırgır dergisi tarihine doğru bir yolculuğa çıkaracak.

Aynı gün saat 20.30’da Cumhuriyet Meydanı Açıkhava Sergi Alanı’nda Oğuz Aral’ın unutulmaz tiplemelerinden “Avanak Avni” karikatür sergisi de açılacak. Sergi 1 Ağustos’a kadar açık kalacak.

Haberin Devamı

OĞUZ ARAL KİMDİR?

Türkiye'de mizah adına bir iş yapan herkesin çorbasında tuzu olan, Gırgır dergisinin kurucusu Oğuz Aral, İstanbul Silivri'de 1936 yılında doğmuştur. İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi'nin üçüncü sınıfından ayrılmıştır. 1950'den sonra çeşitli dergi ve gazetelerde karikatür çizmeye başlamıştır. Güncel, halkın anlayabileceği basite indirgenmiş bir karikatür anlayışına önem veren Aral, kendi mizahi görüşü doğrultusunda birçok karikatürcü yetiştirmiştir. Gırgır mizah dergisinin kurucusu ve yöneticisi olan Aral, daha sonra Avni dergisini çıkardı. Aral, Gırgır dergisinin tirajını 500 bin adedin üzerine çıkararak, dünyanın üçüncü büyük güldürü dergisi durumuna getirmiştir.

Avanak Avni tiplemesinin yaratıcısı olan Oğuz Aral, Hayk Mammer, Köstebek Hüsnü, Utanmaz Adam ve Vites Mahmut gibi tiplemeleriyle de tanınıyordu. Karikatürleri ve 'Huysuz İhtiyar' başlığı altında yazıları ölümüne kadar Hürriyet Gazetesi’nde yayınlandı.

26 Temmuz 2004'te Muğla'nın Bodrum ilçesinde kalp krizi sonucu vefat etti.

Yazarın Tüm Yazıları