Paylaş
Tam Gayrettepe’nin orada küçük bir oğlan çocuğu camıma yapışıp işaret ediyor.
“Abla sana arka arabadan sesleniyorlar” diyor.
Yiyorum haliyle.
Kafamı arka arabaya çeviriyorum, seslenen falan yok, sonra yan koltuğa bir bakıyorum; çantamın yerinde yeller esiyor.
Tabi şok!
O şokla kapıyı açıp başlıyorum arkasından koşmaya.
Ve bağrınıyorum; “Yardım edin!” diye ama kimse oralı değil.
O sırada bir adam önümü kesip elindeki sustalıyı bana gösterip; “Bırak peşini!” diyor.
Bunun üzerine başlıyorum avazım çıktığı kadar bağırmaya.
Şükür iki- üç kişi geliyor yanıma.
Adam onları görünce başlıyor kaçmaya.
Ben ise devam ediyorum veledin arkasından koşmaya.
Her şey çantamın içinde, cep telefonum bile.
Ve bir ara sokakta kesiyorum önünü.
Nasıl bir cesaretse dalıyorum velede.
Bana “Fahişesin sen!” diye bağırıyor.
Tam o sırada şükür polis otosu geliyor.
Binip karakola gidiyoruz.
Oğlan sandığım çocuk kız çıkıyor.
Polisler, “Bir şey yapamayız, şimdi ailesini arayacağız, gelip alacaklar” diyor.
Gözümde yaş, elimde çanta karakoldan çıkıyorum.
O hâlâ arkamdan sesleniyor.
“Fahişe, senin yüzünden babamdan dayak yiyeceğim” diye.
Ağlayarak eve kendimi dar atıyorum.
Ucuz atlattığıma mı sevineyim, çantamı kurtardığıma mı?
İkisine de sevinemiyorum, fahişe sözü kulaklarımdan, o kız çocuğunun hali gözlerimin önünden gitmiyor.
Şimdi Londra’da olmak vardı
Bazılarınız bilir, ben üniversite için Londra’ya gitmiştim.
Bir buçuk sene kadar bağrıma taş basıp orada yaşamayı becermiştim.
Ama sonra eski kocam, “Ya gel artık ya da bekleyemem” dedi.
Ev sahibim kadın da “Evde tuhaf sesler duyarsan korkma, ölen annem bizi sık sık ziyarete gelir” deyince tası tarağı toplayıp ülkeme kaçıverdim.
Annem babam bana küsmüştü, eski kocam ise pek mutluydu.
Evlendik mevlendik ama Londra seyahatlerim hep devam etti.
Hatta bir akşam kocamla kavga edip parasız pulsuz, 24 saatliğine bile Londra’ya kaçmışlığım vardır benim.
İyisiyle kötüsüyle çok anım var Londra’da.
Bugünlerde de nedense burnumda tütüyor, tam Noel’e doğru.
Az çok gözümün önüne geliyor süslü püslü dükkânlar.
Kızıma hamileyken ilk kılıklarını aldığım Mothercare,
Harrods’un yanındaki Çin lokantam,
Soho’daki kitapçılarım,
Westvichkam’daki perili okulum,
Babacığımın kaldığı o küçük otel,
Harvey Nichols’ın tepesindeki sushici,
Ve daha neler neler...
Şimdi Londra’da olmak vardı ve babamın ruhuna bir kadeh şarap kaldırmak.
Gözlerim dolar, bu yazı da burada noktalanır.
Teşekkürler Ali Kırca
Babam göçeli 13 yıl oldu, bazen inanasım gelmiyor, sanki daha dün gibi.
Ali Kırca’yı gördüğüm yerde ona sıkı sıkı sarılacağım.
13 senedir her sene bir kere babamın görüntülerini verip onu anıyor diye.
Özel adamsın Ali Kırca, sağ ol, var ol.
Paylaş