Huuu hanımlar koca pişiriyoruz koca

Ne diyeyim valla çok tatlısınız. İki gündür gelen e-postalar insanı gülmekten neredeyse krize sokacak kadar komikler. Meğer hepimizin içinde gizli bir yamyamlık varmış. Niye mi? Çünkü bir çoğumuz pişirmeden çiğ çiğ yemeyi düşünmekteymişiz. Sayfamın alabildiği kadarını büyük bir zevkle yayınlıyorum. Ne diyeyim valla alemiz biz hatunlar...

Haberin Devamı

Not: Beylerden de gelen birkaç e -posta var yayınlamasak eşitlik olmaz dedim ve sayfama ekledim.

----------

Hani demişsiniz ya giderim bir lokantaya hazırını isterim diye... Acaba o kendi pişirdiğimiz kadar tatlı olur mu? Hazır olanın bir albenisi olmaz ki... Çünkü biz gider nerede ham, çiğ adam varsa buluruz. Ertesi gün de pişirme planlarına koyuluruz. İlla bizim elimizde pişecek. Bizim eleğimizden geçecek. Yoksa yenmez. Yense de mideye oturur.
 
Nasıl kendi pişirdiklerimiz tadı bir başka oluyorsa, kendi kendimize yediğimiz kazıkların tadı da bir başka olur. El emeği göz nuru kazıklar(!) Adam o kadar pişme işleminin arasında bir ya da birden fazla kazık hazırlar biricik sevdiğine. Ama sürpriz yapar, öyle hemen belli etmez hazırlığını. Sen tam "hah bu adamın kıvamı yerine geliyor galiba" derken, adam cebinden çıkarıverir senin için hazırladığı yegane kazığı. O pişirmekten anlamasa da süslemeyi iyi bilir. Kazığı allar, pullar... Bunun Türkçesi "se n daha iyilere layıksın", "ben seni hak etmiyorum", "seni üzmek istemem" dir. Pişirme işlemiyle pek bir meşgul olan zekamız önce bunu anlamasa da zamanla yedirilen kazık hissedilmeye başlar.
 
Demem o ki, kimse kimseyi haşlamasın da pişirmesin de. Adamın pişeceği varsa zaten kendiliğinden girer tencereye. Tuzunu da biberini de ayarlamasını bilir. Ondan sonra kendini sunar size. Beğenip beğenmemek de yine size kalmış. Eee o kadar da heyecanı olsun artık bu işin...

Burcu D.
 
----------

Haberin Devamı

Ayşeciğim, doğrusunu istersen bu yazının başlığını okudum ve ben pişirsem nasıl pişiririm diye kendimce bir şeyler karaladıktan sonra yazına döndüm ve sonuna kadar okudum. Okudukça güldüm, güldükçe kahkalar attım ve her zaman olduğu gibi "seni çok seviyorum Ayşe" diye bitirdim. Ve sonunda sorduğun soruya yanıt vermek adına yazdıklarımı yolluyorum. Her ne kadar pişirme yöntemimiz farksız olsa da... :)

Koca pişirme işi, ne manavdan alınan sebzeleri, ne de kasaptan alınan etleri pişirmeye benzer. Etler, sebzeler dilleri olmadığı için itiraz etme gibi bir şansları olmadığından, istediğiniz boy tencerede, istediğiniz sıcaklıkta pişirebilirsiniz. Ne "yandım anam" diye bağırıp, kendilerini tencereden atmaya kalkarlar, ne de kesip biçtiğiniz et, "sen ne yapıyorsun bana kadın!", diye üstünüze saldırır.

Haberin Devamı

Yemek pişirmek sanattır belki ama inanın bana koca pişirmek sanatın nirvanasıdır :)

Öncelikle pişirilecek kocanın ne kadar sürede pişebileceğidir önemli olan. Gereksinimi olan katkı maddeleri nelerdir, ne dozda kullanılmalıdır, alabileceği su miktarı ne kadardır, güzelce ayarlanmalıdır.

Daha sonra kocayı itinayla, hatta hoş sözler söyleyerek tencereye yerleştirmeli, canını yakabilecek acı baharat mümkün olduğunca nazik bir şekilde beyin kısmından gövdeye doğru yayılmalıdır. Baktınız canı yanmaya başladı, anlamayacağını düşünmeyin. Araya hoş sözler sıkıştırarak suyunu ilave edin. Ama boğulmasına izin vermeyecek kadar. Fazla su gerekmez zaten, gülümsetecek kadarı yeterli yani :) Sizinle yüzgöz olmasına gerek yok pişirilme esnasında, acıma hislerinizi kabartıp tencereden kendisini atabilir yoksa aniden.

Haberin Devamı

Ateş çok önemli. Öyle ayarlanmalı ki, ne haşlansın aniden, ne kızarıversin birden, hele hele dibini tutturmak gibi bir tehlike olursa, kömürün intikamı ağzınızın içinde inanılmaz lezzetsiz bir tat bırakır ki, eyvah eyvah...

Pişerken arada kapağı açıp hatırını sormayı ihmal etmeyin sakın. Sizi ne kadar sevecen görürse, yumuşama süresi o kadar hızlanacaktır. Konuşun hatta, geç pişen taraflarına dokunun, ne sorunu olduğunu, neden pişmekte inat ettiğini sorun. Sizin itinalı ve sevcen ilginizi hissetmesi daha da lezzetli pişmesine yardımcı olur sadece.

Siz bu kadar özen gösterdiğiniz halde, pişmemekte direniyor mu? Tuttuğunuz sürede, en güzel yenecek kısımlar çiğ mi kaldı? Boşverin uğraşmayın o süre dolduktan sonra. Çöp kutusu inatçı artıklar için imal edilmiş bir nesne değil mi? Atın, kapağını da sıkıca kapatın ki, kokusu duyulmasın.

Haberin Devamı

Aslında... Belki de en güzeli, hazır pişirilmişlerden alıvermek :)

Yemek tarifi verir gibi koca pişirilmesini anlatmak kolay, ama bu sevimsiz bir işi sevimli hale getirmek biraz.

Mutfaktan çıkıp, kocayı evin başka bir köşesinde pişirmek istersek, yemek tarifinden farksız metodlar en geçerlisi sanırım. Ama kişiklerden ödün vermeden ve elbette kocanın kişiliğini, beğenilerini, huylarını olabildiğince kendi kişiliğimiz, beğenilerimiz ve huylarımızla harmanlayarak, asgari müştereklerde buluşmak niyetiyle kolları sıvamak en doğrusu sanırım.

Sevgilerimle,

Ayşegül E. nam-ı diğer zpzep
 
----------

Sevgili Ayşe,

Çok esprili bir yaklaşımla yazdıklarını, keyifle okudum.

Haberin Devamı

Kocamı pişirmeyi başarabilseydim, şu anda aynı çatı altında olurduk. Onu pişirmeye gayret ettim gerçekten, ama şimdi geriye dönüp baktığımda, benim de çiğ yanlarımın olduğunu itiraf edebiliyorum. Birlikte pişmemiz gerekirdi belki de. Ya da hiç başlamamalı, ne ateşe ne yangını söndürmek için suya gereksinim duymamalıydık.

Evliliklerin çok hızla tükendiği günümüzde, bizden önceki kuşakların birbirlerini hiç tanımadıkları halde evlenip, sevgi olmasa bile saygıya dayanan birlikteliklerini düşününce, hangisi doğru diye düşünüyorum ister istemez. Birbirini tanımadan evliliği reddediyorum tabi ki, ama birbirini "evlendikten sonra ben bilirim seni değiştirmeyi" mantığıyla karı koca kabul eden çiftleri de savunamam.

Çok iyi bilinmesi gereken, evliliğin h uyları değiştirmeyeceği. Kişinin bir zaman için değişmiş görünmesinin aldatıcılığının kısa sürmesi ve beğenilmeyen huyların "nasıl olsa evliyiz" mantığıyla yeniden, hatta daha pervasızca ortaya çıkışı... Nafile pişirme çabaları. Başaran vardır mutlaka,  ama boşanma istatistikleri bu sayının epey az olduğuna kanıt değil mi?

Pişirme iddiasına çok sabırlı, çok yıpranacağını göz alabilen kişiler girmeli, yoksa gerçekten hiç başlamamalı evlilik. Çünkü pişirme süresi uzadıkça, inadına münakaşaların, huysuzlukların, evin masum yavrularını kaynar kazana atmaktan başka bir işe yaramadığı bilinmeli.

Ve pişirirken pişmeyi bilmiyorsak, pişirme işini başaramayacağımızı da unutmamalı.

Saygılar...
 
Huuu hanımlar koca pişiriyoruz koca

İçine su veya herhangi bir ek malzeme koymadan, ağzını sımsıkı kapatacak şekilde bir düdüklü tencereye koyar, düdük kısmını özellikle açmazdım ki fazla buharı da içinde kalsın. Ateşi de en harlı derecesine getirirdim ki şişsin şişsin en sonunda patlasın -ki sanırım bu akşam patlayacak- Tezgahı da mutfağı da mahvetsin, tencereden taşsın isterdim. Benim elimde ne yemek ne de mutfak bıraksın isterdim :(
 
Zaten öyle de oldu. Ne mutfağım kaldı geriye, ne tezgahım. Hatta o fırsatı vermedi bile bana... Ne tezgahım oldu ne mutfağım d esem daha doğru olurdu sanırım. Ben yanıyorum sadece o geçip giden 7 yılıma...
 
Suzan Ö.

----------

Sevgili Ayşe'cim,

Vallahi bende koca yok ama alacak olsaydım pişmişini tercih ederdim. Pişmiş koca derken şöyle;

Erkeklerin hemen hepsi düzgün, namuslu, nitelikli eşlerinin kıymetini eğer hayatlarındaki ilk gerçek ilişkileri ise asla anlamazlar ve ellerindeki hazinenin değerini bilmedikleri için gözleri hep dışarıda olur. O nedenle önce bir erkeği çok güzel ama edepsiz, ahlaksız, arsız, yüzsüz, paragöz ve utanmaz bir kadının eline vereceksin.

Güzel ve şuhluğun ardından gerçek yüzü kısa sürede ortaya çıkacak kadın o adamı mahvedecek. Belki aşağılayacak, belki aldatacak veya en azından ayağındaki çamaşırına kadar soyup soğana çevirecek. Erkek bu aşamalardan geçerken bir hayli pişmeye başlayacak ve sonra mahvolmuş bir şekilde kapıya konduğunda bu erkek artık iyice pişmiş olacaktır :)))

Bundan sonra karşısına çıkacak düzgün kadının ne olduğunu anlayacak, belki kıymetini bilecektir. Haaaaaa bütün olanlardan sonra hala pişmemiş ise o zaman önce tütsüle sonra da kaynar suya batır batır çıkar :))) (Bana kalsa pek çok erkeği kaynar kazana atarım ama neyse...)

Çok öpüyorum,

Semra

----------

Daha kocam yok belki ama bu hain planlarım yok anlamına gelmiyor.

Onu kimsenin el sürmediği, önceden ısıttığım fırına atmayı planlıyorum. Ben önceden hazırlarım yerini, onu nelerle pişireceğimi, ardından kendi arzusuyla girer borcamın içine. O borcamın içine ilk önce saygıyı koyarım, ardından da sevgiyi tabi. Eşimi de içine ekler bir güzel karıştırır veririm fırına. Derecesini yüksek tutmam, yavaş yavaş, alışa alışa oluşsun isterim. Özellikleri kalıcı olsun, iyice benimsesin isterim.

Yemeğimizin tuzu olacak sadakati de unutmamak lazım. Bolca serperim üzerine, daha da lezzet katarım ona.

Hafif yanmış severim zaten yemekleri. Eşimi de öyle isterim karşımda, iyi pişmiş, güzelleşmiş, tam sevdiğim gibi, daha önemlisi istediğim gibi...

İrem A.

----------

Tuzunu baştan koymamak lazım ki sulanmasın! Hatta fırına atmadan önce bir tava veya tencerenin içinde önce kızgın yağda her tarafını çevirin, renk alsın, kabuk bağlasin ki; suyu dışına çıkmasın, içinde kalsın (zamanla dışarı sulanmasın yani :))

Öyle erkenden süslemeye, tatlandırmaya gerek yok. Maazallah biri gelir "ayyy et ne güzel gözüküyor, ucundan bir tadına bakayım" der, kalırsınız etsiz. İyice piştiğine emin olduğunuz zaman etinizi şımartın; kekik, tuz, karabiber, biberiye, bir tutam da tarhunotu!

İşte şimdi etiniz inanılmaz kıvamdadır; içi yumuşacık, iyi pişmiş, ağzınızda lokum gibi erir :) Afiyet olsun!

Elif K.

----------

Sevgili Ayşe’m,

Bilinen haliyle; Adem babamız ile Havva anamızdan beri kadın erkek ilişkileri tartışmalıdır. Muhtemelen de tartışma devam edecektir. Zira insanların arzu ve istekleri sınırsız; bunu karşılayan nesneler ise sınırlıdır. Bu bakımdan bunu dengelemek neredeyse olanaksızdır. Uyuşmak için mutlaka her iki taraf da ilk hallerinden uzaklaşacaklardır. Birbirlerine uyumlu hallere doğru; taraflar birbirlerini tatmin edici mesafeler alacaklardır. Bu hal de zamanla değişmeler ve sapmalar olursa, ki mutlaka olur; derhal kendilerini eski duruma getirmek için güncelleyeceklerdir. Unutulmamalıdır ki; dışarıda erişilmediği için nice parlak yıldızlar vardır. Hele bir de kırgın, kızgın, umutsuz bir halde iseniz ve o da inadına kucaklarını açarsa; kim hayır diyebilir o kucağa? Çok az kişi… Bu bakımdan bu iş tarifle marifle olacak iş değildir. Her kuşun kendi kanatlarıyla uçmasından başka yükselme olanağı yoktur. Yazdıklarınız da çok hoş ve orijinal şeylerdi hani!.. Elbette ustalarına göre… Aynı malzemeden ustalar öyle yemekler yaparlar ki; insan ilk malzemeyi unutur. Zira beyde olmayan elde olur. El kalabalıktır. Bu konuda herkese ayrı ayrı şanslar diler sevgili Ayşe’mi çok çok öperim.

Süleyman A.

----------

Sabah keyfim sizin bu yazılarınız. Günümüzün kadın erkek ilişkileri. Hani diyorum TV'de bir sürü saçma sapan diziler varken sizin de bu engin deneyimleriniz bilgileriniz doğrultusunda güzel, eğlenceli, keyifli bir dizi çıkabilir. Hem ticari amaçlı da olmaz. Malum ticari amaçlı olunca uzuyor da uzuyor diziler. Bence Sex And The City'yi ve Brigitte Jones'un Günlüğü'nü çoktan geride bırakacak nitelikte olur. Neyse konunun dışına çıkmayayım.

Yazınızda "Genellikle en iyi kocalar kapını çalanlar olurmuş." diye bir cümleye rastladım. Bu yazıyı her gün yazın. Çünkü bizim kızlar kapıyı çalan erkeği süründürmeyi seviyorlar. Nazlanmak, işi ağırdan almak, yokuşa sürmek gibi tüm deyimler bizim kızlar için geçerli. Hani kendileri Venezuela güzeli sanki ve biz de Afrika'dan köle olarak getirilmiş ve aradan geçen asırlar boyunca devşirilip bu yerlerin adamı olmuşuz gibi bir hava veriyorlar kendilerine. Sahi neden böyle? Tamam karşılarındaki kariyerli olsun istiyorlar, işi iyi olsun, azıcık eli yüzü düzgün olsun, biraz kültürlü olsun istiyorlar. E bu vasıflar olduğunda bile yine de işi yokuşa sürüyorlar. Acaba diyorum sizin bu yazdığınız koca pişirme rehberi hepsinin elinde var da ona istinaden mi böyle davranıyorlar? Peki iyi kadınlar hangileri? O konuda da engin bilgilerinizi bizimle paylaşmanız biz erkekler açısından önemli bir yardım olacaktır. Yazımı çok fazla uzatıp o değerli vaktinizi daha fazla almak istemiyorum. Bu güzel yazılarınız için de size kocaman ve güzelinden bir teşekkür ediyorum. İyi ki varsınız. Her şey gönlünüzce olsun...

Sevgiler,

Şakir C.
 
----------

Yazınızı çok sevdim amaaa... Ay yok ben sevmedim bu pişirme işlerini. Çiğ yiyelim çiğ! Nasıl olsa her iki şekilde de boğazımızda kalmayacaklar mı bunlar? Pişse de pişmese de bir gün "tam ağzıma layık oldu" deyip ağzımıza atarken ya yere düşerler ya da yan masadaki sarışın hatunun üstüne :)

Tüm o pişirmek için uğraşmalar, aman yanmasın diye başında beklemeler, çeşit çeşit baharatlarla tatlandırmalar... Hepsi tam kıvamındayken bir bakmışız ki gitmiş! Başkasına pişirmişim ben kocayı; ben yaptım, başkaları doysun!

Herkese tavsiye; uğraşmayın, çiğden yiyin!

Hem belki bir gün bize de pişmişi gelir :)

Aslıhan İ.

----------

Valla Ayşecim,

Bir kere bunların eti çok sinirlidir. Bir cins özelliği olarak söylüyorum tabi. O yüzden önce bir açık tencerede soğanlar pembeleşinceye kadar bunu da bir ters yüz etmek lazım gelir. Ondan kelli (Bolu’lu aşçılar gibi :)) yanına kattığımız garnitürlerle birlikte olduğu gibi düdüklüye aktarıla... Düdüklünün düdüğünden "fısss" sesi şiddetli bir biçimde çıkarken tencerenin altı kısıla, bir yarım saat daha pişirile!
 
Not: Kart zampara sınıfına girenler bu yöntemle pişirilmez. Onların bir gece beyaz şarap, bir gece de kırmızı şarapta uyutulması lazım gelir.

Hala da ağzınıza layık yapamadınızsa sizin suçunuz değil, malzemenin suçu. Dooooğru çöpe atıla :)

Ofisin delisi LAMİŞ :)

Lamia

----------
 
Ben de vazgeçtim kadın pişirmeden. Keyif benim değil mi? Param da var. Gider en pahalı (bazen ucuz) lokantadan, kolu bacağı yağ tutmasın diye yıllardır klasik müzik d inletilerek, mısırla beslenerek büyütülmüş, pişirilmiş, yenmeye yutmaya hazır hale getirilmişinden alırım bir tane. Baktım çok beğendim, tadı damağımda kaldı, devam ederim aynı ete. (farklı ete)

Bir gün gelir sıkılırsam hep aynı eti yemekten, uzarım başka bir lokantaya. Lokantadan bol ne var Allah aşkına…

Cengiz O.

----------

Kocamı nasıl pişiririm? Her koca her yemek için uygun olmayabilir ama biz marifetli hanımlar olarak her kocadan da her yemeği çıkarabiliriz. Ben koca adayımı karnıyarık gibi pişirmek isterim. Biraz haince olsa da zor olanı başarmayı severim.
 
Önce patlıcanları alacağımız yeri belirlememiz gerek. Süper market manavlarının patlıcanları kendilerini bir halt zannedeceği için patlıcanlar hem size pahalı gelebilir hem de hormonlu olabilir. O yüzden riske girmeyelim. Patlıcanları en iyi bulacağımız yer pazarlardır. Hem doğal hem kendine özgu havası ile fazla da havalı olmayacakları için bize ucuza gelir. Buranın püf noktası iyi patlıcanı son ana bırakmayınız. Akşam pazarında en kotülerini seçmek zorunda kalabilirsiniz :)
 
Seçtiğiniz patlıcanlar fazla büyük olmasın, pişirmesi zor olur sonra... Seçtiğimiz patlıcanı acısını alması için bir müddet tuzlu suda bekletmeliyiz ki yediğimizde acı bir tat gelmesin ağzımıza :) Aman fazla da tuzlu suda bekletmeyelim, sonra patlıcanlar buruş buruş olmasın.
 
Tuzlu sudan sonra patlıcanların dışı soyularak güzelce şekil verelim. Tavada bir miktar yağı kızdırarak patlıcanımızı yağımıza yavaşça koymalıyız. Aman patlıcanları iyi kurutmuş olun, yoksa kızgın yağ yüzünüze sıçrayabilir.
 
Hafif kızaran patlıcanları bir tepsiye yayın ve içlerini nazikcç oyun. İçi boşalmış patlıcan, yeni doğmus bir erkeğe benzeyecektir. Yönlendirmemiz kolay olur ve eğitmemiz de :D Sonra iyi bir kıyma ıile güzel bir iç hazırlayınız. Kıymanızın iyi olması karnıyarığınızın güzel olmasının başlıca kaynağıdır. Hazırladığımız içi oyulmuş patlıcanın içini fazla doldurmadan koyalım ama içini taşırmayın ki, patlıcan sonra kendini bir şey sanmasın. Sonra zamanı gelir karnıyarık olan patlıcan, gün gelir pazardan alındığını unutabılır :D
 
Üzerini acı olmayan biber ile süsledikten sonra(maydanoz koymanızı patlıcanına göre öneririm bazı patlıcanlar maydanozun sadece yemekte kullanıldığını unutup hayatınıza maydanoz olabilir) fırına sürelim. Pişen karnıyarığı tabağa alın, güzelce süsleyerek servise hazır hale getirebilirsiniz. Sıcak servis yapınız. Zaten bir müddet sonra soğuyan karnıyarığı ısıtmaktan siz de sıkılacaksınız. Bari tadına ilk zamanlar varın. Afıyet olsun.
 
Merve Pınar S.
 
----------
 
İlk başta "Koca aday adayını" marine ederek işe başlamak lazım. Halis zeytinyağı ile biraz pohpohladıktan sonra, organik çiçek balıyla azıcık tatlandırmalı. Değirmende çekilmiş karabiber kullanmak bu noktada çok önemli, zira biraz yakıcı baharat eklemeli ki sonra da şişinip şımarıp tepemize çıkmasın.

Marine işleminden sonra "Koca aday adayını" iyice ısınmış, yapışmaz bir tavaya atmalı. Tavanın yapışmaz olması önemli, çünkü aday yanlış adaysa eğer yapışır üstünüze düşmez yakanızdan, pişman olursunuz.

Kızgın tavada hemen alt üst etmeli "Koca adayını" (Evet aday adaylığından adaylığa terfi etti marine işleminden sonra) Hem altını hem üstünü iyice kızartmalı ki; özünü içine hapsetsin, ne olduğunu şaşırsın, şöyle bir silkinip kendine gelsin. Ara sıra bu alt üst işlemini yapmaya devam etmeli yoksa et pardon "Koca adayı" kendini salar ve bir kere saldı mı da toparlamak imkansız hale gelir. Ne yapsanız boşa kürek çekmek olur.

Macerayı seviyorsanız az pişmiş olarak tüketin ancak sürprizlere hazırlıklı olun. Yok maceracıyım ama sürprizleri de sevmem diyorsanız orta pişmiş en iyisidir. Henüz nereye düştüğünü anlamadan takın yüzüğü olsun bitsin. Ama ben garanticiyim, iyi pişmiş severim diyorsanız; o zaman sabır en önemli konu. Kısık ateşte kıvamına geldiğine emin olana kadar iyice pişirin.

Yine de kasabın nasıl bir et verdiği belli olmayacağından her zaman için işiniz şansa kalmıştır aslında...

Hazırladığınız "Koca"yı dileyen damak tadına uygun baharat ve soslarla şenlendirebilir. Arada onun da sevdiği sosları da kullanmayı unutmayın da adamcağız için de çekilir olsun bu yemek.

Afiyet Olsun...

Hande Selin S.

Yazarın Tüm Yazıları