Paylaş
O kadar çok eposta geldi ki ben de diyen anladım ki hepimiz dipsomaniğiz. Ama şunu da anladım ki hepimizin ortak derdi karşı cinsle. Hep bir aşk hikayemiz var bizi yaralayan, canımızı acıtan.
İşte sizden gelen bazı dipsomani hikâyeleri.
SAYENİZDE TEŞHİSİMİ KOYABİLDİM
Ayşe Hanım Merhaba,
Bilmem belki hatırlarsınız ya da umarım sizinle ilk karşılaşmamızı unutmuşsunuzdur demeliyim aslında. Ben Gülşah, şu saçma sapan içinde biriktirdiklerini hiç alakası yokken size mal etmiş olan kişi işte (bilmem anlatabildim mi?)
Bugünkü yazınızı okuduktan sonra anladım ki, ben dipsomaniğin önde gideniyim. 2-3 sene kadar önce duygu-durum bozukluğu demişlerdi geçirdiğim çok depresif bir dönemde ama sizin listedeki teşhis ve tanılar bana daha uygun görüyorum ki.
Şimdilerde kendimi iyi zannederken bile işte 1-2 ay kadar önce sizinle yaşadığım durum aslında her şeyi gözler önüne seriyor, zaten doktorunuz da demiş ya “sen bu sapıtmalarını mutluyken bile yaşamıyor musun?” diye aynen o durum. Tabi bir de sizinle çok benzeyen bir noktamız da şu; kendinin ne mok olduğunu çook iyi bilmek.
Ben de bu durumlarımın çooook farkındayım ama gelin görün ki bir tarafım yaptığım, yapamadığım o kadar çok şeyi biriktiriyor ki ve bunlar da aynen teşhisteki gibi “ya her şeyi çok yapma ya da kendi kabuğuna çekilme denecek kadar kopuk olma” haliyle nüksettiriyor işte. Saydıklarınızın hepsini dönem dönem yaşıyorum, kendimi törpülemeye çalışıyorum, bazen duvarlara çarpıyorum, kör topal idare ediyorum işte.
Bir teşhis de geçenlerde Ertuğrul Bey'in yazısını okurken koymuştum kendime, hani yazmıştı ya “ben sapık bir narsistim” diye. Oooof of orada anlatılanların %90'ı da bana cuk diye oturuyordu. Bu arada farkındaysanız hem sizi hem Ertuğrul Bey'i okumaktan da alamıyorum kendimi, bu benzerlikler mi çekiyor acaba beni sizlere bilmiyorum.
Sizden özür dilemek için sizi aradığımda o sesinizin tonundan, içtenliğinden ve daha yaptıklarımı kendime en yakınımdaki kocama anlatamazken sizin beni anlamanızdan, anlayışla affetmenizden anlamalıydım, bir dipsomaniğin halinden yine en iyi bir dipsomanik anlardı.
Şaka bir yana bu bir genetik özellik gibi sanki var işte kardeşim “dipsomanik damarım var” benim. Bunun yanında bir de adaletsizliğe hiç gelemeyen, asacaklarını bilsem söyleyeceğimi söyleyen bir halim.
Ama en iyi bildiğim de kalbimde gerçekten kötü niyet olmadığı, ondan galiba bir şekilde Allah beni hep koruyor, yani ben öyle inanıyorum, kendimle uğraşıp durmaktan halim başkasına kalamıyor ki zaten. İşte böyle bir deli kızım ben.
Sizi çok seviyorum ve takip ediyorum. Lütfen yeni Veli adaylarıyla ilgili çok dikkatli olun, olur mu? İnsanın ruh hali dengesini en çok da onlar oynatıverir yerinden. İçten içe ne kadar kırılgan ve hassas olduğunuzu tahmin etmek zor değil ve bunların birikiminin insanda yol açtığı deformasyonlar...
Ve ne olur beni o mutlusonik olduğum zamanlardaki halimle, gülen yüzümün olduğu bu fotoğraftaki gibi hatırlayın.
Sevgiler,
"Dipsomanik" Gülşah
CEVAP: Gülşah, dipsomanik dipsomaniğin halinden anlıyor haliyle. Üstelik yaptığına pişman olup özür dileyebilmek de bir erdemdir.
Gülen yüzün hep gülsün, mutlusonik kal.
…….
Tamam mı, devam mı Ayşe?
Sevgili Ayşe,
Bu konuda yalnız değilsin, neden mi? Çünkü ben de biliyorum kendimin ne mok olduğunu, potansiyelimin ne olduğunu da-iyi de de kötüde de-
Ayşe bir adam sevdim ben ama dibine kadar sevdim. Ben Bilkent’ten burslu işletmeyi dereceyle bitirmişken o ilkokul mezunuydu, doğuluydu ve evliydi. Ama onu sadece sevdim ne yattım ne de maddi bir beklentim oldu.
Zaten çok zengin bir adam da değildi, 6 çocuğu var şu an 2 tanesi benimleyken doğdu üstelik.
Tüm bunları saçmalık olarak görebilirsin ama onu çok mu çok sevdim. Yürek dolusu değil, beden dolusu. Beni çok sevdi ama hiç yalan söylemedi, senle evlenmeyi çok isterim ama karımı boşayamam dedi, seninle cinsel hayatım olsun isterim ama karımla yatmamazlık edemem. O bana sadık, sadece evde beni bekliyor, onun ihtiyaçlarını karşılamam gerek dedi. Sana aşığım, seni çok seviyorum ama karımı da seveceğim, seviyorum, o benim namusum, çocuklarımın annesi dedi.
Öyle saplantılı, öyle hastalıklı bir sevgiydi ki bendeki... Okul bitmeden iş teklifleri aldım, çok iyi bir holdingde işe başladım ama artık ben öğrenci olmadığım için görüşmemiz zorlaştı, ben pazar günü boşum, o pazar günü çocuklarıyla, ben akşam boşum o evde...
Ve ben İstanbul’da, o Ankara’da... Sevdim... Sevmeye devam ettim...
Baktım kendime engel olamıyorum, adamı deli gibi seviyorum, annemden, babamdan, kendimden, geleceğimden, kazandığım paradan vs vs her şeyden çok seviyorum, bana gel imam nikahlı karım ol dese olacağım gerçekten, kararımı verdim, bekliyorum ki teklif etsin...
Etti...
Kabul edeceğim ama naza da çekeceğim kendimi.
Bilmem ki nasıl olur filan falan konuşurken 58 yaşında bir profesörle konuştum nörolog.
“Sen tamamen beynindeki adama aşık oldun ve bir kere evet dersen bugüne kadar yaşadığın her şey yalan olacak, boşa olacak iyi düşün” dedi.
Aradan 2 hafta geçti, her gün bu profesörle konuşuyorum, dertleşiyorum. Bana dedi ki, “git; Amerika’ya, İngiltere’ye, nereye bulursan oraya git.
Gitmeden bu aşktan kurtulamayacaksın.”
Uzun bir zaman değil, 1 gece de karar verdim gitmeye. Ertesi gün yazışmalara başladım, 1,5 hafta çok yoğun gece gündüz yazışmalar yaptım, çeşitli okullarla bursu kaptım. Şimdi sessiz sedasız gidiyorum Ayşe.
Ama ben perişanım, yataktan çıkmıyorum tüm gün, telefonlarımı açmıyorum, ailemi arıyorum günde bir kez sadece...
Bu Amerika fikrinden hoşlanmadılar ama beni kararlı görünce kariyerim için izin verdiler. Kariyer bahane, yüreğimdeki aşktan kurtulmak lazım.
Yemek yemiyorum, kaç kilo olduğumu bilmiyorum, geceleri uyanıyorum onun yokluğu en çok geceleri uykuda geliyor. Kalkıp duş alıyorum, saçlarımdan su damlarken geri yatağıma giriyorum, perdeleri 3 haftadır açmadım, 3 haftadır çöp çıkarmadım kapıya.
Günde 2 dilim tam buğday ekmeği yiyorum, o da midem bulanınca midem de kusmak için bir şeyler olsun diye... Kaşlarım uzamıştır, olsun... Bugün kalktım çünkü konsolosluğa gitmem lazım, belgelerimi tamamlamam lazım, sağlık sigortası filan onları halletmem lazım, evimi toplamam, valiz satın almam lazım.
Ne giyeceğimi bile bilemedim, havalar pek güzelleşmiş, en son soğuk bir yağmurlu gecede dışarıdaydım; istifa ettiğim gece.
Ya hep ya hiç Ayşe. Onu çok sevdim ama hiç sevmemem gereken biriydi, bana zarar veriyordu Ayşe. Sana bu anlattıklarım anılardan uzak yazmaya korktuğum şeylerden noksan... Anılarla başa çıkamam hatırlarsam. Ben mutsuzum ve mutsuzluğumu dibine kadar yaşayacağım Ayşe, bunu can-ı gönülden istiyorum çünkü hızla yüzeye çıkmak benim için en dibi görmekten geçiyor.
Gidiyorum Ayşe, o burada ve ben onu bırakıp gidiyorum, gitme dese gidecek gücüm yok.
Ama artık çok yoruldum Ayşe, rüzgârgülleriyle savaşmaktan, Don Kişot olmaktan ve olmazları oldurmaya çalışmaktan. Biliyorum yine âşık olabileceğim, biliyorum yine yeni yeniden sevebileceğim. Biliyorum Ayşe ama bu ilk ve tek yaram. 4 sene yeter mi Ayşe koskoca bir aşkı bir yaşamı unutmaya? Söyle bana Ayşe tamam mı, devam mı Ayşe?
CEVAP: Devam tabi ki, sana en fazla 1 yıl veriyorum, emin ol 6 ayda onu unutacak, 1 yıla varmadan da yeniden âşık olacaksın. Üstelik de kendine uygun, seni mutlu edebilecek birine. Çünkü hayat böyle bir şey, bugün onsuz yaşayamam dediğine gün gelecek, nasıl böyle bir salaklık yapmışım diye şaşırır insan. Ama insanız, beşer şaşar demişler, şaşmadan duramıyoruz.
………
ERKEKLER VE KADINLAR
Merhaba,
Yazılarınızı şu son dönemde daha sık takip ediyorum. Çoğumuzun duygularını en yakın arkadaşına bile bu kadar açık ifade edemezken sizin çok doğal bir şekilde herkesle paylaşmanız gerçekten güzel.
Şimdiye kadar da hiç bir yazara mail atmadım tanıdıklarımın dışında.
Ama sizin son yaşadığınız ayrılık sıkıntısı benim ve arkadaşlarımın, çevremdeki pek çok kişinin dertleriyle o kadar örtüşüyor ki. Sizin yazınızı okuyunca dediğim gibi çok hoşuma gitti.
Ne tuhaf benzer ruh halleri, kadın nerede olursa olsun, hangi konumda olursa olsun pek değişmiyor galiba.
Çok okumak da, kariyer sahibi olmak da, istediğiniz maddi güce sahip olmak ya da olmamak hiç bir şey bu acıyı değiştirmiyor. Biz kadınlar genellikle aynı bağlanma ve aşk modundayız. İsteklerimiz de erkeklerin bize attığı çamur kadar ağır değil bence. Sadece sevmek ve sevilmek ama dürüstçe.
Kadınları anlamak zor diyorlar ya hep. Asıl ben bu erkekleri anlamıyorum.
Acaba bu erkekler tam olarak ne istiyor?
Hatta çevremdeki kızlarla bir araya geldiğimde çoğunun aynı acıyı yaşadığını görünce Amazon Kadınları olmak en iyisi demeye başladım. Çünkü artık hemen hemen neredeyse erkeklerin çoğu sevmeyi unutmuş başka modlardalar.
Aslında en büyük sorun o eski zamanlardaki adam gibi adam dediğimiz erkeklerin kalmaması. Şimdikileri de sıralarsak;
uçan kuşta gözleri olan tuhaf yaratıklar ya daha iyisi varsa deyip bağlanmaktan korkanlar, ben kadınlara bir lütuf olarak gönderildim diye düşünenler, param var, kariyerim var, kimi istersem alırım, ben biriciğim beni yüceltmeliler diyenler, sadece seks için yaşayanlar…
Karakterli ve iyileri az da olsa var ama onu da bulabilmek çok zor.
En iyisi erkeklerden uzak durup aşksız yaşamak diye karar verdim. Aşk acısı çekip depresyona girmektense, aşksız biraz boşlukta ama rahat olmak, hiç kimseye bağlanmamak daha doğru gelmeye başladı şu sıralar.
Sizin de kısa süre içinde yeni gelen teklifleri değerlendirmeye başlama düşüncenizi de çok cesur buldum doğrusu. Aynı sonu yaşamak korkusu sizi uzaklaştırmıyor yeni bir aşka başlamaya.
Sevgilerimle
İLKAY
CEVAP: İlkay’ım, erkekler de kadınları anlayamadıklarını söyleyip duruyorlar. Birbirimizi bir anlasak ne kolay olacak oysa şu 3 günlük dünyada yaşamak, değil mi?
……………
Ayşecim Selam;
Bir blok sayfasında kendinizden bahsedin kısmına bunları yazmıştım.
Belki iyi belki kötü, belki güzel, belki çirkin, belki esprili, belki sıkıcı, belki zeki, belki aptal, belki kültürlü, belki cahil,
belki sakin, belki sinirli, belki başarılı, belki başarısız, belki anlayışlı, belki anlayışsız, belki öyle, belki böyle...
Kime hangi rengimi gösterdiysem öyleyim. Belki de hepsiyim...
Senin durumunla benzer sanki.
Nadire
CEVAP: Nadireciğim, çok haklısın. Niye illa kategorize olmak zorundayız, her şeyden biraz olamaz mıyız? Bence oluruz, hem de pek de güzel oluruz.
….
TEŞHİSİMİ KOYAN ELLERİNİZ DERT GÖRMESİN İNŞALLAH
Ayşe Hanım merhaba,
Merak ettim boğa burcu musunuz acaba? Benim isimlendiremediğim, ya hep ya hiç diye geçiştirdiğim davranış durumumu, birisi burcumla açıklamıştı. Boğa burçları tüm dünyevi zevklerin (uyumak, yemek, sevişmek, içmek, gezmek...) tadını mokuna kadar çıkaran yegâne burç demişlerdi.
Çok yorucu bir durum. Milletin 3 ay yaşadığı üzüntü, acı gibi duyguları ben 3 hafta yaşıyorum ama birime vurduğunda aynı totalde ama daha konsantre, daha kanata kanata. İstihkakımı doldurunca bir uyanıyorum içim hafiflemiş, deli öpmüşçesine geziyorum sonra.
Bu hallerimi yine de seviyorum.
Sevgiler
Alev
CEVAP: Alev’im, kova burcuyum ben. Demek ki burçla da pek alakası yok olayın.
…………….
KALBİN DİLİ YOKTUR
Hani dili tutulur insanın, söz söylemeye yetmez. Öyle bir günümdeyim aslında, yorgun, mutsuz ama yazılarınızı okuyunca iyi geliyor. Okuduklarımı da yine baştan, en baştan okuyorum, sabrı, saflığı, iyiliği, dostluğu, içtenliği, kadınlığı... Her şeyi yeniden sorguluyorum. Başınıza gelen onca olaydan sonra hayata tutunuşunuzu, en yakınınızın el olduğunu, kalbinizin temizliği sayesinde bizlere ulaşıyor olmanızı...
Ex eşinizle olanlardan sonra Veli'den umutluydum ne yalan söyleyeyim. Layık değilmiş demek ki, hiç önemli değil, çok paranın mutlu edeceği bir kadın değilsiniz. Fizik olarak da zaten pek beğenmemiştiniz en başından beri. Oysa size olan sevgisine ve ilgisine ben bile inanmıştım, değmezmiş. Umarım ruhunuza değer katacak, o duygusallığınızdan anlayacak, şefkat dolu bir adam çıkarır kaderin sahibi karşınıza, karşımıza Begüm'le mutluluklar diliyorum.
CEVAP: Sakine ne tatlısın ya, ne şekersin, ne özelsin, yüreğime su serptin. Nasıl tanımışsın beni şaka gibi ne olur arada yaz, yine sarılarak öpüyorum seni ve bana lütfen Ayşe de, ayrıca Allah da senin yüzünü her daim güldürsün inşallah tatlı kadın.
………..
YÜREK SIZISI
Ayşe Hanım Günaydın,
Size neden yazıyorum bilmiyorum ama içimden geldi size anlatmak istedim, içim acıyor ve aşk acısı çekiyorum öyle tarif edilmez bir duygu ki kelimelere sığmıyor, anlatamıyorum. Nefes alamıyorum, kelimeler tıkandı sanki, beynim uğulduyor.
Ben birine aşık olmuştum, 2 yıl çıktık 6 sene unutamadım, resmen akli dengemi yitirdim, o derece.
Sonra biri çıktı karşıma, aynı duyguları hissediyorum, aynı aşkı yeniden hissettim.
3 ay oldu henüz ama o kadar alınganım, o kadar sorunluyum ki durup durup sorun çıkarmaya, her şeyi kafama takmaya başladım.
Bu arada ben 28 yaşındayım, çocuk gibi düşündüğümün farkındayım ama elimden kayıp gidecek diye o kadar kötü oluyorum ki nefes almak için oksijen tüpüne ihtiyacım oluyor.
Ondan sırf bu yüzden ayrılmak istiyorum, ona da söyledim, ben mi zorluyorum seni diye, o da hayır öyle bir şey yok, ben de diyor.
Sen çok hassassın, alıngansın diyor yani ayrılsam daha iyi mi olur acaba ama bunun düşüncesi bile beni mahvediyor bu kadar severken ayrılmak da çok zor olacak, kusura bakmayın kafanızı şişirdim ama sizi ailemden biri olarak görüyorum, sizi çok seviyorum.
Sibel
CEVAP: Sibel’im, severken neden ayrılasın? Unut bunları, çıkar aklından, kendin beceremiyorsan çıkarmayı da git bir psikologa danış. Böyle yersiz düşüncelerin mutluluğunu çalmasına izin verme.
…..
BEN DE DİPSOMANİKİM!!!
Merhaba Ayşe Hanım,
Ayşe Meltem ben. Yazınızı okudum şimdi, yalnız olmadığımı görünce ne yalan söyleyeyim sevindim. Çok iyi anlıyorum sizi ama benim gibi olmayanlar ya da onlar gibi olmadıklarım beni anlamıyorlar.
Annem her şeyi tadında yaşa diyor da, yok ben tat falan bilmiyorum. Ağlamaktan öleceğimi sanırım mesela kötü bir şey olduğunda ya da aynen ben de mutluyken eve giremem gezmekten.
Bir şey soracağım, neden en normal şeymiş söylediğiniz şey yani doktora niye sadece o söylediğiniz normal gelmiş? Söylediğiniz her şeyi yaşadığım için bana hepsi normal gelmişti? Bir de sizden ricam bu geçmesi gereken bir şey miymiş, böyle yaşanması kötü mü olurmuş? Şu an sizi arayıp telefonda o kadar çok konuşmak istedim ki...
Beni yalnız bırakan sevgilim için de aylardır ağlıyorum, siz bu yazıyı yazınca o kadar yalnız olmadığımı gördüm, teşekkür ederim.
Sevgimle,
Ayşe Meltem
CEVAP: Adaşım, geçse sence de fena olmaz mı? Sen de ağlamayı bırakıp yeni bir sevgili bulsan kendine şu 3 günlük dünya daha yaşanılır olmaz mı?
…………..
BEN DE BEN DE BEN DE
Valla içime su serptin, ben de kendimi bu özelliklerimden dolayı uzaylı gibi hissediyordum. Peki, senin doktor söyledi mi ya da sen bir sorsan bütün bunlarla hayatı nasıl daha kolaylaştırabileceğimizi? Yani kendimiz için.
Aynur
CEVAP: Aynur’um, yeni şeyler öğrendikçe yazacağım, merak etme. Ama herkesin durumunun da farklı olduğunu unutmamalı. Kendi kendimize teşhis koymak doğru olmayabilir.
…………..
RENKLİ MİYİM NE?
Sevgilim beni bırakalı tam tamına 1 ay oldu, nasıl depresiftim, aman kimse yanına yaklaşmasın, dipteyim bildiğin, havanın mavisi bana siyahlı mavi, insanların gülücükleri sinir bozucu gözüküyordu derken...
Ben de deliyim doluyum, gel gitlerim fazla, baktığında normal demediğin onca şeyi bünyemde barındırıyorum, çatlaklığım, saflığım, komikliğim bazen o kadar sakinliğim benim renklerim ve yaşadıklarım renklerimi parlatmaktan başka bir işe yaramıyor. Cazibem yeniden iş başında, flörtöz gülücükler saçıyorum etrafa. Ben böyle olmasam, sen böyle olmasan nasıl kalkardık yeniden ayağa?
Sevgilerimle,
Gülden
Not: Ayşe harikasın vallahi yeni aday lafı bile onu sinir etmiştir, düşünsene 3 hafta bitti, yeni Veli’ni arıyorsun.
CEVAP: Güldenciğim, ne güzel ne renkli yazmışsın. Umarım sen de yeni aşkını çabucak bulursun. Öpüyorum.
………….
SANIRIM BEN DE DİPSOMANİKİM
Yarın yani aslında bu sabah önemli bir vizem var fakat şu an gecenin dördü ve sizin köşe yazınızı okuyacak kadar ders çalışasım yok.
Ben de uzak bir mahallenin bir delisiyim. Kendime kondurduğum deli sıfatının dipsomaniklik olduğunu sizin yazınızla keşfettim. 24 yaşında bir erkek olarak çok şükür farkında olmam gereken şeylerin farkında olduğumu düşünüyorum.
Yani aslında ben deli değilim ( böyle diyenden korkacaksın ) mutluluklarım en uçta. Mutlu olduğum zaman bilinçli bir deli gibi davranmaktan büyük haz duyuyorum. Üzüntülü zaman ise dünyanın en berbat insanı olabiliyorum. Tam 1 hafta evden çıkmadığım ve sadece sigara almak için bakkalıma gitmek için evden çıktığım günler oldu.
Tıpkı tiyatronun gülen ve ağlayan maskeleri gibi mutluluklarım ve üzüntülerim de yüzümden, davranışlarımdan hemen belli olur. Bana yazın dediğinizde mutlu oldum aslında çünkü bunu kime, nasıl, niye anlatayım?
Dipsomaniklikte sanırım şu da olabilir, ben fotoğrafçı kelimesini tam hak etmesem de fotoğrafla ilgilenen bir insanım. Portre çekimlerinde model bana ne yapmamı söylediği takdirde kesinlikle onu yapmam, kendi bildiğimden giderim.
Eğer bir olay benim işime geliyorsa ve kafama yattıysa onu en sonuna kadar çabalayıp alırım fakat legonun parçaları tam oturmadıysa imkânı yok benden bir şey alamazsınız.
Tıpkı şu an size bu maili attığım gibi. Ben de 6 senelik kız arkadaşımdan ayrıldım ve (meğerse çocukluğumuzun Ankara’da beraber aynı mahallede geçtiği ve hiç tanışmadığım) bir kızla kilisede fotoğraf çekiminde karşılaştım ve şu an 1. ayımız. Hakkımızda hayırlısı, umarım hayat size de böyle mutluluklar getirir. Hala size niye yazdığım konusunda hiç bir fikrim yok, her neyse. Kendinize çok iyi bakın.
Anıl
CEVAP: Anılcığım, iyi ki yazmışsın. Fotoğraflarını da merak ettim. Kız arkadaşınla mutluluklar dilerim. Sınavlarına çalışmayı da unutma lütfen.
Paylaş