Paylaş
Sıcacık bu kadını hemen seviveririm, etrafımda, hayatımda alışık olduğum tiplere hiç benzemez. İçten pazarlık bilmez, sağ gösterip sol vurmaz.
En yakın bildiklerim o en mutlu günüm yaklaşırken; “Ay çok genç, ay bıdı bıdı, mıy mıy” diye dedikodular ederken, kayınvalidem olacak bu hatun kişi tek laf etmez, hiçbir şeye karışmaz.
Çok genç olduğumuzdan ilk önceleri karşı çıkılan evliliğimiz, iş ciddiyete binince dünyanın en önemli olayı haline getirilir, bin kafadan ses çıkar, tabii ki genellikle arıza bizim taraftan; konuk sayısı şu kadar, havadan balonlar atılacak, gece balık ekmek, bla bla...
Benim kayınvalide yine uzaktan sessizce bakar; “aman kızım” der, “gelin sensin, sen ne istiyorsan onu yaptır, akıllı ol”... Aklımdaki kaynana imajının yerle bir olmasında emeği büyüktür, sonraki yıllarda da hep böyle devam edecektir.
Prenses Diana’ya benzettiğim kaynanam, benim kadar çılgın bir kadındı, bu nedenle evliliğim boyunca kendisiyle hemen hemen her konuda kuvvetli uyum sağladık.
Deli olduğumuz da doğrudur ama ben bu deliliğin biraz dâhilikten geldiğini savunuyorum, özellikle kaynanam için. Bulmaca çözmede üstüne tanımam, 51’de kâğıt saydığına eminim, bilgi yarışmaları falan, lütfen kolay şeyler bunlar, geçelim.
Kaynanamın alışverişleri de doyurucu cinstendi, hiçbir zaman tek paketle gelmeyi sevmezdi, bir gömleğe bin TL vermezdi ama bin TL’ye 50 paket hediye alır, önümüze sererdi Noel anne misali.
Karta kaçmıştım ama onun hediyeleri hep iştahımı kabartırdı, kimin, neden haz ettiğini çok iyi anlardı.
İştah kabartmak dedim de, aklıma kaynanamın turşusuyla büryanı geldi işte, ha bir de böreği... Bak böyle yazınca da anneanne, bayramlar, anılar, noktalar...
Yıllar geçip giderken bizim evcilik oyunumuz bozulmaya başladı, “tamam” dedim, “artık kaynanalık yapma zamanı, eh yapsa da normal, herhalde oğlunu tutacak”...
Burasını dikkatli okuyun; tutmadı, bizim ikimizin arasında hiç ayrım yapmadı. Bilakis en çok o üzüldü, hep “barışın” diye söylendi durdu, içinde hep bir ümit besledi.
O ne sandı ki bizi ya da herkesi, kendisi gibi mi? Halbuki anlatamazsın ki senden çok az var diye, senin gibi saf, temiz, iyi niyetli.
Saf, iyi niyetli yazınca aklıma geldi, daha tanışalı olmuş bir ay, sen kalk bana kocanın sana nişanda taktığı beş sıra pırlanta-elmas karışık bileziği hediye et. Ah be kaynanam, ha bir de küpelerini... Kim verir bu zamanda?
Böyle bir kadın işte benim kaynanam, Sezen’in (Aksu) bir lafı var, bayılıyorum; nöbetçi kaynana. Benim için de öyle oldu hep.
Biz boşandık ama ben kaynanamdan boşanmadım hiç, o da benden (kaderimiz de nasıl birbirine benziyor bu arada).
Bir sene önce yanına gittim, sarıldık, sohbet ettik, arada da telefonla konuştuk birkaç kez.
Hep “barışın” diyordu yine.
Gülümsüyordum ona.
Geçen gün kızım, “babaannem hastalandı” dedi. Kondurmadım bir şey.
Sonra “ciddi gibi” dedi, yine kondurmadım.
Cumartesi kaynanam vefat etti.
Babamdan sonra ilk kez canım bu kadar acıdı. Cenazesine geldim artık ama içim yanıyordu ve kimseye çaktırmamaya çalışıyordum.
Kızım ağlayınca yanına yaklaşıyordum ki o ağlıyor diye ağlıyorum sanılsın diye, elim ya... Sanki hakkım yok ağlamaya, ne saçma.
Tam o sırada Kanat’ın (Atkaya) ablası Dilek’le annesi geldi yanıma. Dizlerim titriyor, Dilek dedi ki “Geçen hafta gördüm Ayşe, yine seni sordu, seni çok seviyordu, hep seni anlatıyordu; Ayşe şöyle yapar, Ayşe en iyisini yapar”...
Bittim o anda.
Onu o kadar çok seviyordum ki, hayatımda tanıdığım en özel kadındı.
Belki hiç anne diyemedim sana kaynanam ama sen bu dünyada annelik sıfatını en çok hak eden insansın, hayatıma girdiğin için teşekkür ederim sana, mekânın cennet olsun Handan anne, seni çok seviyorum.
Paylaş