Paylaş
Özellikle okur dostlarımdan Ata’nın yazdığı eposta hanımlardan öyle ilgi gördü ki tekrar bu konuya yer vermek zorunda hissettim kendimi. Ata ile tanışmak, mesajlaşmak en azından bir yerlerde karşılaşmak isteyenler çoğunlukta.
Bakarsınız bu yazı buna vesile olur herkes kendi Ata’sı ile tanışır bir an önce.
Aşağıya “Ata da ne yazmış ki” diyenler için onun epostasını da tekrar ekliyorum. Herkese iyi hafta sonları diliyorum.
…..
Sevgili Ayşe Aral,
Bugünkü yazını bitirirken yaptığın tespit aslında biz erkekler için de geçerli.
Bu yaşlardaki çocuklu erkeklerin de sevgili bulması zor. İş -güç, eğitim, fiziki ve maddi durumunuz ne kadar genel ortalamalar düzeyinden iyi olsa da, eğer çocuklu bir baba iseniz de sevgili açısından çok fazla şansınız olamıyor.
Bana göre bunun bir nedeni de uygun sevgili profili konusundaki seçenek azlığı. Özellikle de artık çocuk düşünmüyorsanız.
Zaten boşanmış, çocuk sahibi, orta yaş üstü bir erkek olarak oldukça zor bir sosyal durumdasınız. Tüm arkadaşlarınız evli ve siz bekârsınız. Bu haliniz bile arkadaşlarınızın eşleri açısından potansiyel tehlike.
Kim bilir alimallah kocalarına kötü örnek falan olursunuz belki.
Yani hayatınız zaten genellikle yalnız geçiyor.
48 yaşımdayım. 6 yıl önce boşandık.
Kızım şimdi 10 yaşında. Aramızdaki bağlar çok kuvvetli. Bir kız çocuğunun babasıyla olan ilişkisinin tüm hayatını belirlediğini düşünüyorum ve gereğini yapmaya çalışıyorum.
Çok sık görüşüyor, beraber tatil yapıyor, ihtiyacı olan sevgi ve güven duygusunu eksik etmemeye çalışıyorum. Benim yanımda her zaman yeri olduğunu bilmesini istiyorum. Evimdeki odası bile hala durmakta.
Aynı sebepten annesiyle aramızdaki hiçbir problemi çocuk üzerinden halletmeye çalışmadım. Olgun ve medeni bir diyalogu sürdürmenin herkes açısından daha sağlıklı olduğunu bizzat deneyimledim.
Bu noktada, dengeli ve güven duygusu gelişmiş bir kız çocuğu yetiştirmenin sorumluluğu, kendi isteklerinizi gerçekleştirmeye fazla zaman bırakmıyor tabi.
Eğer illaki bir tercih yapılması gerekiyorsa o tercihi kızımdan yana yapmanın daha vicdani olduğu kanaatindeyim. Çünkü sevgili adayı çoğu kadın açısından bu durum esasen bir uzlaşma aranacak konu olarak görülmüyor. Aksine bilinçli veya bilinçsiz, erkeğin çocuklarına rağmen kadını tercih etmiş olmasının ego tatmini hedefleniyor.
Ancak, erkekten bağlılık ve ilgi bekleyen akıllı bir kadının da bir erkeği çocukları konusunda zorlamasının uzun vadede o ilişkinin hayrına olmayacağı düşüncesindeyim. Aynı şey tersi için de geçerli elbette.
Diğer taraftan şüphesiz, hayattan tamamen kopmayı da doğru bulmak mümkün değil. Güzel bir ilişkisi olan, mutlu bir babanın çocuklar açısından daha sağlıklı bir durum olacağı aşikâr.
Ancak genel problem, insanlar karşısındakilerin şartlarını hiç düşünmeden her isteklerinin haklı olduğunu ve mutlaka yerine getirilmesi gerektiği düşüncesine kendilerini fazla kapılmış durumdalar.
Elbette bir kadının da “sevgilim” dediği adamla beraber olma hakkı tartışılmaz bile. Ancak karşılıklı yükümlülükleri hoşgörü ile kurgulayabileceğimiz ve ilişkinin zamanlamasını beraber koordine edebileceğimiz anlayışlı, olgun, paylaşımcı sevgili bulmak -hele de bu zamanda- pek kolay bir iş değil.
Diğer bir ilginç nokta da, sevgili adayı kadınlar 35-40 yaş bandında olduğu zaman eğer çocuksuzsa tamamen bir an önce evlenip çocuk sahibi olma hedefine kilitlenmiş durumda oluyorlar ki, bu noktada bir sevgili olarak varlık sebebiniz maalesef ancak damızlık konumunda kalıyor. Kanımca bu da sevgili olma fikrinin doğasına aykırı bir durum.
Galiba bu durumda en iyi alternatifler çocuklu bekâr anneler oluyor. Hiç olmazsa kendisi de benzer durumda olduğu için empati ile problemler daha kolay çözülüyor.
Özetle ne olması gerektiğini bulduk ama kendisini bulamadık bir türlü.
İşte bir hafta sonu babası olarak deneyim ve gözlemlerim bu şekilde. Demek ki yazınız beni çok motive etmiş. Hayatımda ilk defa bir yazara yanıt gönderiyorum. Sevgilerimle.
Ata
CEVAP: Ata Bey, sizi bu kadar motive edebildiğime sevindim, lütfen bana yazmaya devam edin. İnşallah siz de en kısa zamanda beklentileriniz doğrultusunda bir sevgili bulursunuz. Sevgiler.
…
Merhabalar Ayşe Hanım.
Size öncelikle güzel bir gün ve kolaylıklar diliyorum.
9 Ekim yani bugün “hafta sonu babaları” yazınızda size mail gönderen Ata Bey’in yazdıkları üzerine size yazmaya karar verdim.
Ben de aynen bir köşe yazarına ilk kez yazıyorum.
Kendisiyle tanışmayı isterim. Benim de bir kızım var, kızları da çok severim.
İyi günler.
Zehra
……….
Ayşe Hanım merhabalar;
Bugünkü yazınızda Ata isimli beyden gelen mesaj ilgimi çekti; kendisi ile ortak noktalarımızın olduğunu düşünüyorum ve kendisi ile yazışmak istiyorum. Bu konuda yardımcı olmanızı rica edebilir miyim?
Sevgiler;
Meltem
……….
2 YILDIR BİR HAFTASONU BABASIYLA BİRLİKTEYİM
Merhaba Ayşe Hanım,
Bugünkü köşe yazınızı okuduktan sonra size yazmaya karar verdim. Yalnız ufak bir ricam olacak, eğer olur da bu yazıyı yayınlarsanız lütfen ismim yazmasın altında. İsimsiz yazması kâfi.
30’lu yaşlarımdayım, hiç evlenmedim. 2 yıldır kendimden 15 yaş büyük bir sevgilim var. Çok şükür gayet mutluyuz. O, daha önce 2 evlilik yapmış, ilk ve ikinci evliliğinden birer çocuğu var.
Çocuklar anneleriyle yaşıyor. Başlangıçta çocukların varlığı beni çok ürkütmüştü ve çok zorlanmıştım. Çünkü ben de boşanmış bir aileden geliyorum. Ayrılık ve ebeveynlerin hayatına başkasının girmesinin çocukları nasıl etkilediğini bizzat yaşadım.
Bu nedenle ya çocuklar da etkilenip üzülürse, beni kabullenemezse diye çok kaygılandım. Sanırım en çok da kendi yaşadıklarımı başka çocuklara yaşatırım korkusu vardı. Tabi bir de sevdiğini sürekli başkalarıyla paylaşma ve hep ikinci planda kalır mıyım endişesi…
Ancak korktuğum başıma gelmedi. Çocuklar bana ön yargılı yaklaşmadı. İkisi de olgun davrandı. Beklediğimden çabuk kaynaştık. Bunda babalarının olumlu etkisi de büyük tabi. Her iki tarafa karşı da çok özenli davrandı.
Ben de hep empati kurmaya çalıştım. Kendimi hep onların yerine koydum, benzer durumu yaşamam da bu açıdan avantaj oldu. Büyük olan başka bir şehirde yaşadığı için sık görüşemiyoruz. Küçük ise her hafta sonu geliyor. Yaşına göre çok olgun ve akıllı bir kız çocuğu. Birlikte güzel vakit geçiriyoruz, sinemaya-tiyatroya gidiyoruz, yemek yapıyoruz, dertleşiyoruz. Tam anlamıyla kanka, sırdaş olduk.
Ailelerimizin boşanma sürecinde yaşadıklarımızı da birbirimize anlattık. Sanırım bu karşılıklı samimiyet ve açıklık bizi iyice yakınlaştırdı. Babasına çok düşkün ve hayran bir kız ama beni kıskanmıyor. Aksine sürekli benimle ittifak halinde, bana laf söyletmiyor, babaya karşı hep beni savunuyor. Ben de bazen kendim doğursam ancak bu kadar severdim herhalde diyorum. Hafta sonları gelmesi beni mutlu ediyor, hatta gelemediğinde ev bazen çok sessiz ve boş geliyor. Tabi benim durumum biraz istisnai. Herkes benim kadar şanslı olamıyor bu konuda.
Tabi bu işin zor tarafları da var. Örneğin, baş başa bayram tatili yapmaya niyetlenirsiniz. Günlerce bu tatilin hayalini kurup planlar yaparsınız. Ancak sonra çocuklardan biri bayram tatilinde babasına geleceğini söyler ve planlar suya düşer.
Bunu yaşadığımda önce kendimi kötü hissetmiştim. Ama sonra babamdan ayrı geçirmek zorunda kaldığım bayramlar geldi aklıma, boğazım düğümlendi ve kendi kendime “saçmalama, gereksiz kıskançlık yapma, bayramı babayla geçirmek her çocuğun hakkı, tatile her zaman çıkarsın” dedim.
Ayrıca, benim babam bize karşı biraz sorumsuz olduğu için, sevgilimin bu kadar sorumlu ve iyi bir baba olması da hoşuma gidiyor.
Bunun dışında, çocuğa karşı her zaman sabırlı ve anlayışlı olmak zorundasınız. Öz anne çocuğuna kızabilir, bağırabilir, bu çocuğa çok koymaz ama cici anne konumundaysanız biraz surat asmanız bile çocuğu çok üzebilir.
Dengeyi iyi ayarlamak durumundasınız. Neyse ki bu açıdan fazla sorun yaşamıyorum ben. Dediğim gibi çocuklar uyumlu. Sonuçta, işin sırrı bence sevgi. Eğer birini gerçekten seviyorsanız onu her şeyiyle bir bütün olarak seversiniz; yani karakteriyle, ailesiyle, çocuklarıyla, dostlarıyla vs…
Yanlış anlaşılmasın, onun çocuğunu kendi çocuğunuz gibi benimseyemezsiniz, bu bence eşyanın tabiatına aykırı. Onları öncelikle ayrı bir birey, sonra da sevdiğinizin ayrılmaz bir parçası olarak göreceksiniz. Böyle görebilirseniz her şey kolaylaşıyor.
Bu tarz ilişkilerde babaya önemli rol düşüyor. Dengeyi iyi ayarlaması lazım. Kadına çocuklarının onun için çok önemli ve vazgeçilmez olduğunu anlatırken, çocuklara da kadının kendisi için ne kadar değerli olduğunu gösterebilmeli ki çocuklar da babalarından onun için bu kadar özel olan birinden vazgeçmesini isteyemesinler.
Tabi kadına düşen rol daha fazla. Yukarıda da bahsettim zaten; anlayış, sabır, empati vb. Ailenin ayrılması ve ebeveynlerin hayatına başkalarının girmesi çocuklar açısından kolay olmuyor. Eğer bu süreç iyi yönetilmezse ileride kalıcı izler bırakabiliyor. Bu nedenle çocuğun olası tepkilerini kadının doğal karşılaması ve sabırlı davranması gerek ki bazen çok yorucu olabilir bu…
Dolayısıyla iyi düşünmek gerekiyor. Eğer iş sonunda rest çekmeye gidecekse hiç başlamasın daha iyi. Çünkü aklı başında olan hiçbir erkek çocuklarından vazgeçemez, aklı başında hiçbir kadın da ondan çocuklarından vazgeçmesini isteyemez.
Sevgilerimle.
İSİMSİZ
…………..
Ayşe Hanım merhaba,
E. rumuzyla yazan okurunuzun yanıtını okuyunca birden çarpıldım! Ne demek çocuklu bir erkekle evlenince hayatın zindan olması!
O çocuk siz evlenmeden önce de oradaydı vardı, hatta sizden önce o vardı. Çocuklu bir adamla hayata katlanamayacaktınız neden evlendiniz o vakit? Ve neden 5 yıldır hala evlisiniz?
Bu tepkiden 2 şey anlıyorum, ya eşiniz size karşı çok çok anlayışsız ve çocuğuna karşı aşırı yumuşakbaşlı ya da siz çocukları sevmiyorsunuz.
“Oradan atmak kolay” diye düşünebilirsiniz ama ben de çocuklu bir erkekle evlendim. Hem de babasına en düşkün olduğu zamanlarda, babasına âşık bir kızı olan bir erkekle.
Evlenmeden önce geçen 2 yıllık flört aşamamızda benim eşim de çoğu hafta sonunu (Cuma akşamından Pazar akşamına kadar full 48 saat) ve hafta içi 2 akşamını (21.00-21.30’a kadar) kızıyla geçiren bir babaydı.
Benim onunla evlenmemdeki sebeplerden birisi de budur biliyor musunuz, “boşanmış ama kızının hayatında tamamen var olmaya devam ediyor, demek ki çok iyi bir baba, demek ki çok iyi bir insan”.
Evet, belki benden çok çocuğuna zaman ayırıyordu ama gerçek şuydu, 6 yaşındaki o kız çocuğunun babasına benden daha çok ihtiyacı vardı.
Ben de hafta sonlarını arkadaşlarımla gezerek eğlenerek alışverişe giderek değerlendiriyordum. Hatta “evlenince ve çocuğum olunca tüm bunlara fırsatım olmayacak, hazır şimdi fırsatım varken değerini bileyim” diye düşünüyordum.
Şimdi ise her hafta sonumuzu eşimin kızıyla birlikte ona göre bir plan yaparak geçiriyoruz. Çünkü biz çocuklu bir aileyiz. Bu çok normal değil mi? Kendi çocuğum olsa öyle yapmayacak mıydım? Neden eşimin çocuğu için de öyle davranmayayım?
Tabii ki bazen insanın baş başa kalmaya ihtiyacı oluyor ya da kız arkadaşlarımla olmaya. O zamanlarda da biz birbirimize anlayışlı davranıyoruz. Eşim bazen kızını hafta içi alıp, hafta sonu annesine veriyor ve biz birlikte tatil yapabiliyoruz.
Ya da baba-kız baş başa gezmeye gidiyorlar ve ben kız arkadaşlarımla olabiliyorum. Bunlar tamamen insanın hayattan ne beklediğiyle alakalı diye düşünüyorum.
Eğer sık sık gece gezmelerine gitmek, o bar senin bu cafe benim gezmek, düzenli aile hayatı istememek ise kişinin beklentisi, evet çocuğunu çok seven bir erkekle birlikte olmasın. Hatta böyle biriyle evlenmek, evet ciddi bir hata. Ama ben ailem olsun, yuvam olsun, mutlu olayım, huzurlu olayım istiyorum.
Hem de size küçük bir sır, çocuğunuz olsun istiyorsanız ve tek doğum yapmak istiyor ama çocuğunuz da kardeşsiz kalmasın istiyorsanız, çocuklu bir erkek biçilmiş kaftan. Çocuğum hazırda bir ablayla dünyaya gelecek, daha güzel bir şey olabilir mi?
P.
………….
Merhaba Ayşe Hanım sizin yazılarınızda hep kendimi buluyorum... Kırklı yaşlarda olmamdan mı? Sizi seviyorum.
A.
……..
Sevgili Ayşe,
Severek okuduğum, acaba bugün ne yazmış diye merakla takip ettiğim köşende bugün harika bir okurunla karşılaştım ve inan çok mutlu oldum.
Ata Bey’e tüm kalbimle katılıyor ve destekliyorum.
Evet, biz bekar-çocuklu tayfasını ancak sadece bizim gibi bekar- çocuklular en iyi anlayabilir, empati kurabilir.
Eşimden 2 sene önce boşandım ve 6 yaşındaki oğlumla hayat mücadelesinde inanın öyle çok tuhaf adamlarla karşılaştım ki.
Her biri ayrı roman olur.
İstanbul’un yaşam koşullarında çalışan bekâr anne olmak, tek başına bir erkek çocuğu yetiştiriyor olmak pek de kolay değil.
Manevi anlamda bana destek olacak, çocuğumdan beni kıskanmayacak, eski eşimle çocuğumuz için yürüttüğümüz diyalogda bana güvenecek ve benimle paralel -eğitim- kültür ve yaşam seviyesinde olan birinin, benimle yan yana yürüyecek bir "omuz" un bir yerlerde olabileceği ümidini verdi okurunuz Ata Bey.
O "omuz"u henüz bulamamamız hiç bulamayacağımız anlamına gelmiyor.
Kim bilir belki bir gün bir yerlerde karşılaşırız Ata Bey ile.
Sevgilerimle,
Meltem
…….
GÜNAYDIN,
Ben okurunuz Ata'nın açıklamasına bayıldım beni de çok motive etti. Bence sık sık sizin yazılarınıza yorum yapsın.
Saygılarımla;
Buket
…….
Yazın yine çok içten Ayşecim. Hafta sonu babalarından tercih yapmalarını istemeyi çok bencilce buluyorum ve boşanınca çocuğun tüm sorumluluğunu bana bırakan eski kocaya baktıkça çocuğu için kendi hayatını feda eden bu babaya müthiş saygı duydum.
Ben de boşanmış bir anneyim ve oğlumun tüm sorumluluğunu almış olmaktan çok mutluyum ve umarım bir gün böyle sağduyulu ve sevgi dolu bir hafta sonu babası hayatıma girer.
İyi baba, iyi insandır bence.
Kalemine sağlık Ayşecim, sevgiler.
Paylaş