Evladım Hilal

Uzun zamandır sana anlatmak istedim evladım. Seni karşıma alıp konuşmak istedim.

Seni dışarıdan çaresizlik içinde izlerken bir ana olarak içim yanıp tutuşurken kendimi susar ve konuşamaz, konuşmayı beceremez buldum.
Nereden gireyim, konuyu nasıl açayım bilemedim, acaba geri kafalı mıyım diye bile düşündüm, hem de olmadığımı bildiğim halde.
Anne kuş misali seni dışarıdan izlemeye devam ettim, bakalım hangi dala konacak dedim, içimin yağları eridiği halde bağrıma taşlar bastım, yutması neredeyse imkânsız olan lokmaları sırf evlat hatırına yedim, yuttum.
Ama baktım ki olmayacak, sen yaptığın yanlışı göremeyeceksin hatta bırak görmeyi her geçen gün üzerine yenilerini ekleyeceksin ve de eklemektesin, “Tamam artık” dedim, bir ana olarak sen istesen de istemesen de seni uyarmaya karar verdim.
Baktım seninle konuşamayacağım, konuşsam dinletemeyeceğim, “Bari oturup kızıma mektup yazayım” dedim. Gün gelecek, inşallah sen de anne olacaksın ve o zaman beni çok iyi anlayacaksın.
Bir anne evladını kayıtsız şartsız sever, hırlı olsa fark etmez, hırsız olsa sevgisi değişmez ama evladının yanlış yaptığını gören ana elini kolunu da bağlı tutamaz. Çünkü bu hatanın dönüp dolaşıp yavrusunu bir yerde kıstırıp hesap soracağından korkar.
Haa hatasız da kul olmaz, bak o da ayrı ama her şeyin bir sınırı var ve o sınırı senden daha hızlı ancak da annen anlar.
Yapma be evladım, yapma, düşün taşın, son yaptıklarına dön bir bak.
Ben anlamam o bilgisayarlardan, senin nerelere, ne resimler koyduğundan, kimlerin onları görüp neler düşündüğünden.
Ama aynı şeyi başkasının evladı yapıyor deselerdi ayıplayıverirdim, “Allah şaşırtmasın” derdim, “Allah anasına sabır versin” diye dua ederdim.
Şimdilerde senin için dua ediyorum, “aman evladım bu yanlıştan dönsün” diyorum. Sokağa çıkıp yürüdüğünde onu yine parmaklar göstersin istiyorum ama başarısı, asaleti, ürettikleri için.
Gencecik yaşında pırıl pırıl iken sönüp yok olmanı, sarhoş masalarına meze, erkeklerin ağzına kötü kadın, kadınların ağzına hafif kadın olarak düşmeni istemiyorum.
Amcan, dayın, teyzen, yengen karşısında başımız eğilmesin, “biz demiştik” denmesin istiyorum.
Yeğenlerin, kuzenlerin okulda alay konusu olmasınlar, “bunun da teyzesi nokta nokta” demesinler diye dertleniyorum.
Senin sevilmek için ya da ekmeğini çoğaltmak için bu ucuz şeylerin hiçbirine ihtiyacın yok, bunu böyle bilesin.
Ah şimdi ne isterdim ana olmanı, ne isterdim kendi yerine beni koymanı, ne isterdim kendine dışarıdan bir bakmanı.
Bakarsın, evladım değil misin, yazdıklarımı kızgınlıkla değil sevgisi sonsuz bir annenin ağzından okursun, değil mi?
Ben öyle olacağına eminim yine de sen ne karar verirsen ver, sana sevgim asla değişmeyecek, sadece boynum bükük kalacak hep.
Annen.

Vekilime bak vekilime

Pes pes pes! Sayın vekilim Kamer Genç. Bileniniz bilir, bilmeyeniniz de sanırım öğrenmiştir. Vekilimiz olan, Meclis’te seni, beni, sizi, bizi, temsil etmekle yükümlü bu bey, hayatımıza girdiği günden beri yaptığı gaflara bir yenisini daha ekledi.
Aslında buna gaf denmez de hadi neyse yazmayayım, siz anlayın işte. Seda Sayan’ın programına katılan bu beyin hareminden gelme bir hatun haddini aştı, vekile “sünnetsiz” dedi.
Hadi hatun densiz ama vekilin Seda’ya cevabı beterin beteri cinstendi. “Ben Seda Sayan’a bir şey teklif ediyorum. Gelsin bakalım, ben sünnetsiz miyim, sünnetli miyim? Başka nasıl ispatlayabilirim?”
Sayın vekil, bu tip durumlara maruz kalmamak için hareminizi daraltın, zaten bahçe sulamanız, o, bu derken yeterince ortalığı karıştırıverdiniz... Aman ha dikkat, bakınız yukarıda saksı örneği var.
Saksı, bahçe, çiçek falan hep aynı aileden; neme lazım derim ben.

Saksını al da git

Evladım, dün komşuda kahvedeydim. Hanım hanıma oradan buradan laflar dururken komşunun oğlu çıkageldi. Beni görünce de önce bir selam verdi, “Nasılsınız teyzem?” dedi, sonra da kıkırdamaya başladı.
Anası da ben de mana veremedik bu hareketine, “ah işte gençlik” deyiverdik.
Eve döndüm, tam akşam yemeğini hazırlayacağım, bir yandan da seni düşünüyorum, “ah bir İstanbul’a gitsem, oğlumu görsem” diye iç geçiriyorum, o da ne baban geldi eve, yüzü alı al, moru mor. “Ne oldu bey?” dedim.
Başladı bir sinir anlatmaya, “Tezi yok” dedi, “Yarın gidiyorsun İstanbul’a, bu oğlanı alıp götürüyorsun doktora, kafayı yemiş bu kafayı.”
“Nasıl?” dedim, meraklanıverdim.
“Saksıyla resim çektirmiş, tövbe tövbe” dedi, “saksı da şeyinde.”
“Ama bey mey...”
“Yok, beyi meyi, yarın İstanbul’dasın hanım, yoksa sen gitmezsen ben gideceğim, sonra elimde kalıverecek densiz. Zaten hep demedim mi, o kızdan hiç hoşlanmıyorum diye, al işte sana körle yatan şaşı kalkar. Tövbe tövbe şimdi çıkacak bir kaza elimden, rezil rüsva olduk elaleme.”
Yazarın Tüm Yazıları