Düğünümüz var a dostlar

Sizleri çok iyi tanıyorum; şimdi başlığı görünce heyecan yapacaksınız benim canım okur dostlarım. Durun hemen yapmayın, evlenen ben değilim; benim en yakın arkadaşım. (Ben bir gün evlenirsem en az bir ay öncesinden sizleri haberdar edeceğim çünkü hepiniz düğünüme davetlisiniz, kambersiz düğün olmaz yani)

Haberin Devamı

En yakın arkadaşım derken beni sürekli okuyanlarınız bilir, adı Figen. Hani taa İngiltere’deki üniversite günlerimden beri dostum olan, canım kankam. Figen’in benim hayatımdaki yeri anlat anlat bitmez tabi ki ama çok kısaca anlatmak gerekirse; ben hep gaz, o ise fren.

Kankamla bu ara pek görüşemiyorduk; o kendi derdinde ben kendiminkinde. Geçen gün aradı;

“Pazar akşamı evleniyorum.” Yaklaşık altı aydır biriyle flört ettiğini biliyordum ama evleneceğini duyunca şok oldum. Şok oldum çünkü evliliğe çok soğuk bakıyordu, demek ki âşık olmuştu.

Sordum;

“Evet” dedi, “fena halde aşığım hem de”

Hemen Veli’yi aradım; “Biliyor musun Figen pazar günü evleniyormuş, düğüne gidiyoruz yani.”

Evlilik dedin mi tikleniyor Veli. Hala cevabım belirsiz olduğundan hafiften de zaten bana sinirli.

Haberin Devamı

“Ohhhh bak millete ne güzel işte, sen hala ık mık, ay may, hay huy yap, dur Ayşe.”

Evlilikten korkuyorum, özgürlüğümden nasıl vazgeçerim diye düşünüyorum, ayrıca 40’ımdan sonra çocuk mocuk da doğuramam. Aklımda bunlar dolaşıyor ama Veli’ye söyleyemiyorum. (Okuyacaksın yazımı Velicim biliyorum. Beni düşündürenleri sana açamıyorum, sen de tüm Türkiye’yle beraber buradan öğreniverdin işte; oh be rahatlayıverdim ben de.)

Neyse gün geldi çattı; Veli geldi, beni aldı. Kankam evleniyor diye pek bir özendim; süslendim, püslendim ve düğüne gittik. Tam mekâna girerken Veli bana küçük bir kutu uzattı.

“Bak şimdi, yine bana yüzük falan mı aldın?”

“Sana değil Figen’e aldım, sen şimdi üşenir, pintilik yaparsın dedim ama o senin en yakın arkadaşın ve bir şey takman lazım; al işte bunu takarsın”

Yok ya böyle bir adam, var mı sizce?

“Çok zarifsin Veloşum ama bir daha sakın bana pinti minti deme, ben pinti değilim. Sen fazla… Nasıl desem; eli açıktan da beter bir şeysin; yani ben normalim.”

Sarıldık ve el ele içeri girdik.

O an kankamla yüz yüze geldim. Aman Allah’ım sanki karşımda Figo değil; Grace Kelly duruyor. Nasıl asil, nasıl şık; kafasında sade bir topuz, o maviş gözleri sanki her zamankinden daha mavi ve daha parlak.

Haberin Devamı

Sarıldık, ben başladım ağlamaya; zaten bütün gece ağladım; o da başka.

“Ağlama Ayşe’m benim.”

“Ay nasıl ağlamayayım, çok mutluyum şu an ben.”

Damatla tanıştım, adama; “Ay Allah çok mutlu etsin, çok iyi olun inşallah. Arkadaşıma ne olur çok iyi bak” dedim. Bu söylediğimi herkes duydu ama “Bana bak, hele bu kadını bir üz müz var ya anında tepende biter, senin tüm hayatını zindana çeviririm” dediğimi sadece o duydu; iki ara da bir derede kulağına fısıldayıverdim.

Adam “Hahahaha” diye güldü. “Aynı Figen’in anlattığı gibiymişsin Ayşe.”

Bana deli mi demek istedi bilemedim, aman mutlu olsunlar da neyse.

Nikâh kıyılırken tüm kafalar bir gelinle damatta, bir de bendeydi. Ağlarken fazla gürültü yapmışım, herkes bana bakınca da Veli’den bir çimcik yedim.

Haberin Devamı

“Yetti ama kızım kadının cenazesinde değil düğünündesin ya, ayrıca ne güzel, ne romantik değil mi? Sen hala ık mık, ay may, hay huy, mıy mıy”

O an kestim zırlamayı ihale üzerime kalmasın diye.

Düğünümüz var a dostlar

Yemeğe geçtiğimizde İngiltere’den bir kız arkadaşımızı gördüm; benden daha çatlak ve deli olan bir arkadaşımızı. Sarıldık, marıldık; geldi bizim masaya oturdu. Zaten oturmalı ve ayakta fazla kalmamalıydı; kafa olmuş bir dünya.

“Tanıştırayım; Veli ve Zeynep”

“Ne haber enişte? Pek meşhursun vallahi, Allah sana kolaylık versin; bizim deli Ayşe’yi sevmişsin.”

Bir an kadını tırmalayasım geldi, huy işte değişmiyor; bu hep böyleydi, hep de kıskanırdı beni.

“Deli dolu diyelim Zeynepçim ama zaten belki de ondan bu kadar seviyorum onu.”

Haberin Devamı

 Yok ya böyle bir adam, var mı sizce?

Garsonlar yemekleri servis ederken hatun kişi yine konuştu;

“Veli, ay sen bizimkine evlilik falan teklif etmedin, senaryo o değil mi? Ettiysen evet derse yanmışsın da...”

“Ettim Zeynep evet, neden yanmışım?”

Sinirlerim tavan yapmaya başlayınca kendimi tuvalete attım. Yani şu an aşağıda okuyacağınız cevap sırasında ben masada yoktum, Allah’tan da yokmuşum.

“Ohoooo nereden başlasam şimdi, bir kere panik atağı var; en azından o sıralar vardı. Sonra çok para harcar, babasına illallah dedirtirdi ama en önemlisi acayip çapkındır; benden sana dostça söylemesi; aman dikkatli ol vallahi.”

Masaya döndüğümde Veli Zeynep’e panik atağı yenme konusundaki başarımdan ötürü benimle nasıl gurur duyduğunu anlatıyordu. Konu nereden açıldı anlamadım, yemeğime kaldığım yerden devam ettim. Bir taraftan da yan gözle bu hatuna bakışlar atmaktaydım; “Ağzına diline hâkim ol, yırtarım” der gibi.

Baktım Veli bir şey yemiyor;

Haberin Devamı

“Ne oldu hayatım, tabağına dokunmamışsın?”

“Aç değilim Ayşe”

“Ayşe” demek; tehlike demek. Sincabım, tavşan burunlum, Japon gözlüm, melek yüzlüm falan yok; kesin bir sorun var.

“Ne oldu Veli? Anlamadım ki”

“Ayşe sen çapkın mısın?”

“Ne miyim ne, çapkın mıyım mı, nasıl bir soru bu?”

O an jeton düştü; bu hatun okuldayken bir İspanyol’a kafayı takmıştı ama o İspanyol da bana.

“Kızım benim işim olmaz o adamla, merak etme sen, yüz vermem ben; zaten aşığım biliyorsun. İstanbul’a döner dönmez evleneceğim” demiştim. Neler etmiştim, anlamamıştı. Şimdi 40’lı yaşlara gelmişiz, hala o güne kafayı takmış; intikam peşinde. Veli’yi azdırmaya çalışıyordu, o an anladım.

Veli’nin de her şeyimi bildiği halde bana “çapkın mısın” gibi gerzek bir soru sorması beni üzmüştü. Sinirlerim kontrolden çıkmak üzereydi, hem de kankamın en mutlu gününde.

Ve çıktı...

“Zeynep kocan nerde şekerim?” (Figen’le arada görüştüklerinden evli olduğunu biliyordum)

“Kocam mı, haaa toplantısı var yine ya; canım benim çok çalışıyor. Babası holdingdeki tüm işleri ona devretti; yönetim kurulu başkanı oldu.”

“Hahahahah bu saatte toplantı; hem de pazar akşamı ama adam da haklı; sana katlanabilmek için ya sinir ilacı içecek ya da sürekli toplantım var diyecek, aman ha dikkat et toplantılar çoğalınca; bilirsin işte…”

Veli’den ikinci çimciği yedim. “Karışma Veli, lütfen karışma”

“Ay ne ima etmeye çalıştın? Hahaha yani aldatıyordur falan mı demek istedin? Şekerim sen aldatıldın diye hepimiz aldatılacak değiliz herhalde”

Ellerim uyuşmaya başladı, içimden; “Ah” dedim, “sen dua et yer cücesi, kıçı yere yakın;   Figen’in düğünündeyiz, yoksa kafanda saç bırakmazdım ben.”

Masalarda oturulacak yerler daha önceden belirli ve isimli olmasa, başka bir masada yer olsa; kalıp gideceğiz ama yok işte maalesef.

Cevap vermeyeyim dedim ama tutamadım kendimi; “Zeynep senin dudakların eskiden yok gibiydi, kulakların kepçeydi, burnun Fatih Sultan’ınkinden farksızdı, hep koca popondan şikayet eder dururdun şimdi ise maşallah’ın var. Dudaklar Angelina olmuş, kulaklar yapışmış, burun desen hokka halt etmiş, popon ise avucum kadar kalmış; doktorunun adı ne?”

“Hebebebebebebebebebe” deyip ağzında bir şeyler geveledi.

Veli’ye; “Sakın beni bir daha çimçikleme” dedim, güldü.

Zeynep bana biraz daha sataşırsa başına gelecekleri tahmin ettiğinden içmeye devam etti ve sustu.

O sırada bir adamın masamıza doğru yürüdüğünü gördüm.

“İyi akşamlar herkese”, Zeynep’in kocasıymış. Biraz sohbet ettik, adamcağız gayet efendi ve mesafeliydi.

Pasta kesildikten sonra müzik hızlandı, Zeynep de kendini piste attı. Veli, ben ve kocası şaşkın gözlerle yaptığı değişik figürleri izlerken bir an yanında bir adamla masaya geri geldi. Adamı tanıdım, o da bizim okuldan; Ömer. Sarıldık, öpüştük; masamıza oturdu. Eski günlerdeki anılarımızdan bahsederken Zeynep’e dönüp;

“Ah Zeyno ah, az çapkın değildin; karada uçan, havada kaçan misali hahahahahahah”

O an bastım kahkahayı; “Ay öyleydi Ömercim, valla ailesi de az çekmemişti değil mi, hele o İspanyol’a neler yapmıştı, neler hahahaha”

Zeynep bize baktı, kocası Zeynep’e, ben Veli’ye; “Hadi kalk Veloş, dans edelim; keyfim yerine geldi.”


Figen’im ve Kerim; inşallah çok mutlu olun ve hep âşık lakın e mi?

Not: Zeynep’in tabi ki gerçek adı bu değil.

ŞİFRE VE SÜRPRİZ

Şifreli yazı herkesin çok hoşuna gitmiş, bir dünya mail geldi sizlerden, çözen de var çözemeyen de.

İşi gücü bıraktık bununla uğraşıyoruz diyenleriniz var, bir de dip notu okumadan yazıdaki hatalı kelimeleri görüp; ay bizim Ayşe nasıl bu kadar imla hatasını bir arada yaptı deyip, sonra güldüklerini yazanlar.

Şifre; “Benim canım okur dostlarım”dı.

Gelelim sürprize; 275 mail arasından kura çekip; bir kadın, bir erkek okur dost ismi belirleyeceğiz. O iki okur dosttan da birer fotoğraflarını isteyeceğiz ve sevgili üstad,  sayfamın karikatüristi Süleyman Özkonuk şifreli bir espriyle iki kişinin karikatürünü çizecek ve bunu sayfamda yayınlayacağım.
Sizlere de umarım güzel bir hatıra olur. Bu hafta bir kadın, bir erkek okur dostum mail beklesin benden.


 

Yazarın Tüm Yazıları