Çocuk olsam yine

Başlık çok klasik değil mi, hepinizin defalarca söylediği bir şey. Belki bir kısmınız oturup yazdınız bile, döktünüz dizelere.

Haberin Devamı

Kimin aklından geçmez ki çocuk olmak yine, çocukluğu anasız babasız geçenin, bir yetimhanede büyüyenin bile aklından geçer çocuk olmak, illa ister dönmek o günlere.
Amaç oradaki acıları yaşamak değildir ki amaç o saf, naif hali hissetmektir yine.
Beyninin kıvrımlarında kurtların dolaşmadığı, sadece küçük papatyaların o kıvrımları sardığı zamanlar. Canın acıdığında birisi öperse geçeceğine inandığın ve inandığın için de gerçekten acının bir dudak değmesiyle yok olduğu o anlar.
Starbucks’a geldim yine, bu sefer evde elektrik süpürgesi çalışmıyordu. Artık sanırım yazı yazarken yalnız olmaktan çok etrafımı izlemekten zevk almaya başladım.
Yan masama bir kız çocuğu oturdu, elinde mozaik pasta, saçları aynı şekilde iki yandan örülü, üzerinde bol, uzun bir elbise.
İnanamadım bir anda. Sanki çocukluğum geldi, yan masama kuruldu. Bu elbisenin aynısı bende vardı ya da az çok benzeri. Saçlar; yıllarca annem saçımı böyle topladı; Küçük Ev dizisindeki Laura Ingalls modeli.
Pasta; aman Allah’ım hala yediğim tek pasta olan mozaik. Okuldan eve geldiğimde annem hep hazır ederdi.
Beş dakika önce ne yazsam acaba diye düşünen ben, bir anda gözlerimden akan yaşlarla çocukluğuma gidiverdim…
Sabah kalktım, oh mis gibi bizim Göztepe’deki ev yine pasta, kurabiye kokmuş. Saçlarım yine örgülü. (Örgülü uyudum ama bugün açacağım çünkü bugün cumartesi, cumartesileri açıyorum hep kıvırcık olsunlar diye.)
Annem “tünaydın” dedi. (Ne sinir bir laf, günaydın demiyor çünkü cumartesileri geç kalkıyormuşum, öğlen kalkınca tünaydın denirmiş işte.)
Kızkardeşim Ayça mama sandalyesinde, iki yaşında ama hala mama sandalyesine oturuyor bu; sanırım biraz gerzek.
“Ayşe elbiseni giy, gecelikle gezme.”
Hep aynı şey.
Elbisemi giymiyorum, yine şortumu giyiyorum. Annem;
“Hayır, şort olmaz, elbise!”
İyi de bahçeye çıkacağım, incir ağacıma tırmanacağım, sonra da futbol oynayacağım.
Futbol yasaklanmıştı, incir ağacı da doğru ya.
Ben de babamı ararım, klasik her cumartesi aynı terane bizim evde.
“Baba, baba…”
Anne baba telefonda kapışmaca.
“Bak Tekin, bu kızı sen bu hale getirdin, yetti ama”
“Aaa İnci ya, rahat bırak kızı ya.”
Kazanan Ayşe, elinde bir parça mozaik, üzerinde şort ve sokaktadır.
“Hasan Efendi”
“Efendim Ansa, incir ağacı mı, tamam geldim.”
Hop incir ağacındayım. İncirler aşağıda, tabi kalan varsa.
Sonra sırada Ali, Veli, mahallede top oynayan kim varsa ve Ayşe kalede, bayılıyorlar bana.
Böyle kadın kaleci hala yok bugün sahalarda.
Akşamüstü annemin korkulan sesi;
“Ayşe eve gel Fırat Bey geliyor birazdan.”
Nefret ediyorum cumartesi akşamüstlerinden, nefret ediyorum Fırat Bey’den, ben gitar çalmak istemiyorum ki niye benim annem böyle ki!
“Tıngır mıngır, Ayşe çalışmamış yine İnci Hanım”
“Ayşe valla ceza alacaksın artık!”
“Söz anne, haftaya çalışacağım.”
Babam eve gelse bu kâbus bitse ama babam geç gelecek dergi gecesi.
Akşam yemeği. Ayça yaramazlık yapıyor, Gül Abla artık benimle değil, onunla oynuyor, salak şey zaten Barbie’min kafasını koparmış, al işte takılmıyor.
“Anne, bu Ayça’nın oyuncağını kırıyorum bak, kırıyorum”
“Yapma!”
“Barbie’min kafasını kırmış ya.”
“Alırız yenisini kızım, o bebek”
“Alamazsın, onu halam Almanya’dan getirdi.”
Yemekte yine bamya var, sümükleri uzuyor yine bunun, iğrenç bir şey bu ya.
Yaşasın kapı çalıyor, babamın terliklerini hazırlıyorum ve dokuz basamak aşağı iniyorum.
“Ayşe’m”
Ayşe’m diyor ya, bayılıyorum ben bu adama.
Babam sofraya oturuyor. Hahaha annem yine babamla sofraya oturuyor ve yine yemek yiyor; ikinci sefer.
Annem bunu hep yapıyor, bir gün babama söyleyeceğim valla; “baba bu kadın seni kandırıyor, daha demin yemek yedi bizimle.”
Babama yemediğim golleri anlatıyorum, yemeği bitince onunla videokasette film izleyeceğiz ama onun da gıcık bir huyu var; kumanda hep elinde, kadınla adam ne zaman öpüşecek geçiyor, ne zaman sarılacaklar geçiyor; filmlerin içine ediyor yani. Benden saklıyor, ben salak mıyım ya yaşım sekiz benim, hahahaaaa.
Şimdi uyandım da bir baktım yine yatağımdayım, belli ki yine film izlerken uyuyakalmışım, yine babam beni yatağıma taşımış.
Uyumaya devam edeyim, yarın pazar kahvaltıyı babam hazırlar; balık yumurtası almıştır bana, salamlar, pastırmalar, sucuklar bir de scrambled egg yapar…
Kahretsin, akşamüstü yine Fransızca hocası var, ödevler var, yıkanılacak, daha sonra pazartesi yine okul.
Off ya, bu hayat amma yorucu!
Hadi iyi geceler.

Yazarın Tüm Yazıları