Paylaş
Pazartesi yazımda Ginger’ımı yazdıktan sonra neler neler geldi sizden… Vallahi harikasınız, billahi harikasınız…
Oğlumuza yolladığınız tüm iyi dilekler ve enerjiler için sağolun, varolun...
Ginger şu an itibariyle sanki daha iyi, eee olur tabi, enerjileriniz geldi…
Yeni yıla başlarken sizlere gülücük attıramadım belki, ama kafamda harika planlar var sizlerle ilgili, bir toparlanayım sizlere açıklayacağım…
Bana yolladığınız kendi hikâyelerinizden toparladığım bir buket aşağıda buyrun okuyun.
Hayvan seven, onları insandan farklı görmeyen herkese sarıldım, kabul buyrun...
-------
Sevgili Ayşe,
Seni o kadar iyi anlıyorum ki, bu yaşadıklarının neredeyse aynısını geçtiğimiz yaz biz de yaşadık. Benim oğlum da çok güzel ve akıllı bir Golden Retriever idi, zaten hepsi öyle değil mi? Biz onu ilk aldığımızda (yıl 1999) bahçeli bir evimiz vardı deli gibi tadını çıkarıyordu; tavuklarla oynuyor, geleni karşılıyor, gideni yolcu ediyor... Sorgusuz sualsiz derin bir sevgi veriyordu. Mutlu ve huzurlu olduğu her halinden belliydi. Sanki evdeki herşey onun için vardı. Evdeki her nesnenin ona izin verildiği ölçüde tadını çıkarıyordu. Bazen çok derin uyurken hıçkırmaya başlardı. O zaman kızım ya da ben yavaşça başını okşar, onu sakinleştirirdik. Bizi hissettiği an içini çeker uyumaya devam ederdi. Onunla ilgilenen birisi eve geldiğinde delirir, ondan hoşlanmayana da kendini sevdirmeye çalışır, şansını denerdi. Derin uyuyorken bile ondan bahsedildiğini duyarsa kalkar yanımıza gelir, sank i muhabbete katılacakmış gibi dikkat kesilirdi. O da bir arkadaşımın köpeği ile aşk yaşayıp yedi tane evlat sahibi oldu. Gerçi aşırı heyecandan ilk iki deneme başarısız olmuştu ama sonra veterinerimizin de yardımıyla vuslat gerçekleşmişti.
Kızım dört ay boyunca Fransa'da kaldığında her gece kapının önünde uyudu ama sonra geldiği gün biz üstüne atlayacağını düşünürken onu görünce gidip masanın altına yattı ve başını çevirdi; bildiğin tavır koydu. O kadar çok anı var ki hangi birini anlatsam, eminim ki sizin de hayatınızın pek çok güzel ya da acı resminde o da vardır. Bizim resimlerimizde artık o yok ve inan beni artık hiç kimsenin onun gibi sevmeyeceği duygusunu üstümden atamıyorum. Attığım her adımı izler, beraber yemek yapar, beraber TV izlerdik. Hastaysam yatağımın başından ayrılmaz, o çok sevdiğim kulaklarını uzatırdı okşamam için. Nitekim sonunda kızım onun bana aşık olduğuna karar verdi.
Bir gün biz de onun kanser olduğunu öğrendik, inanılmaz bir şey ama o bundan çok utandı. Acı çektiğini görmeyelim diye bizden uzaklaştı, hep bir köşeye çekilip kendini saklamaya çalıştı. Son haftasını bir klinikte geçirdi. Sana duygularımı anlatabilecek kelime bulamıyorum. Bir yanda derin bir acı, bir yanda onun acı çektiğini bilmek ve onun acılarının son bulmasını dilemek büyük bir çelişki, tarifi zor çözümü olmayan bir ikilem... Emin ol bu çok can acıtıcı olay bir süre sonra şiddetini kaybetse de, bırak başka Golden’ları, sokak köpeklerinin gözlerine bile bakamama hali sanki hiç geçmeyecek gibi geliyor. Köpeğini gezdiren insanları kıskanacağım aklımın ucundan geçmezdi. Onların da bir gün bu acıyı yaşamak zorunda kalacakları gerçeği içimi sıkıyor. O insanları yolda çevirip "tadını çıkarın, kıymetini bilin bu anların" demek istiyorum.
Yaklaşık beş ay geçti, hep gözümün önünde, hep yanımda, hep bir köşeden beni seyrediyor. Bazen evin içinde onu hissediyorum, ona sağladığımız hayat için teşekkür ediyor, "beni mutlu ettiniz ben de elimden geldiğince sizi sevdim" diyor. Evcil hayvanı olmayanlar, onlarla yaşamamış olanlar bu duygularımızı bilemiyorlar, hatta ne var bunda bu kadar üzülecek yenisini alırsın bakışları atıyorlar. SAKIN ALDIRMA bence asıl acınacak durumda olanlar bu duyguları yaşama zevkini tatmamış o zavallı insanlardır.
Teselli sözcüklerini boşuna harcamayacağım, biliyorum yararı yok çünkü. Zorlu bir döneme girmişsiniz, canınız acıyacak, çaresizce beklemek dışında elinden bir şey gelmeyecek. Siz de ona iyi bir yaşam sağlayıp onu mutlu ettiğinizi düşünmeye çalışın, teselli etmiyor ama hiç olmazsa çaresizliği ve acıyı az da olsa hafifletiyor.
Siz de paylaşın, ne derler acılar paylaştıkça azalır...
Sevgilerimle,
Lale Ö.
-------
Merhaba Ayşe Aral;
Uzun süredir yazılarını takip ediyorum, tabi ilk aldatma ile başladı ve sonra her gün devam. Ayşe Arman da sen de alışkanlık haline geldiniz hayatımda.
Bugünkü yazını okuyunca gözyaşlarımı tutamadım ve yazmak istedim.
Bizim de oğlumuz vardı, "Butsi"...
Onsekiz yaşında öldü, bundan iki sene önce, ama hala dün gibi...
Şu an resmi yok yanımda, olsaydı hemen gönderirdim pamuk oğlumun resmini.
Ben on yaşındaydım onu aldığımızda, ablam çok istiyordu köpek, anne baba kardeşin küçük ilkokulu bitirsin diyorlardı.
İlkokulu bitirdim, ertesi gün Kadıköy'deki mağazaya koşarak gittik.
İki kardeşti bunlar, biri dişi biri erkek (Butsi)...
İkisini de yere koydular, mermere... Dişi şişkoluktan dört ayağının üstüne yapıştı. Annem " bu ne tombiklik, hem dişi zor olur bebeklerinden ayrılamayız" dedi ve erkeği seçtik.
O kadar bilinçsizdik ki köpek sahibi olduğumuzda, biz de Butsi ile öğrendik her şeyi...
Tam onsekiz yıl dile kolay…
Ablam üniversiteyi şehir dışında okudu, sonra evlendi şehir dışına gitti... Benim kardeşim oldu Butsi, canım, her şeyim..
Ama o anneme aşıktı. Çok büyük aşk yaşıyordu annemle, babamla yan yana oturtmazdı hemen aralarına sokuştururdu poposunu.
Anneme olan aşkından onsekiz yıl yaşadı diye düşünüyoruz. Çok iyi baktı annem ona, büyümeyen bebekti. Ailemizin paşası, büyümeyen bebeğiydi.
29 Ekim 2007'de evde misafirler vardı, kalabalıktı ev... Butsi de içerde saatlerdir uyuyordu, yemek yemedi, su içmedi... Kucağıma aldım, su verdim, banyoya götürdüm çişi vardır belki diye. Çişini yaptı, zar zor duruyordu ayakta..
30 Ekim 2007 işteydim, saat 16:00 sularında annem telefon et ti, ağlıyor, “ne oldu anne ?” dedim, “Butsi” dedi konuşamadı, ben de koyverdim gözyaşlarımı...
Nasıl eve gittiğimi hatırlamıyorum... Babam da dışardaydı, söylemedik, eve gelmesini bekledik, beni kapıyı açınca gördüğüne şaşırdı; işte olmalıydım çünkü.
Hepimiz yıkıldık, ne kadar kendini hazırlasan da çok zor. Tek tesellimiz oğluşumun eceli ile annemin kucağında sevilerek son nefesini vermiş olmasaydı.
Şu anda bile ağlıyorum bunları yazarken.
Çok zor atlattık, özellikle annem...
Her gün onunla evdeydi, her kapıyı açtığında, her koltuğa uzandığında, her yatağa girdiğinde...
Annem her gün ağlıyordu, her gün...
Biz bir şekilde iş ile oyalanıyorduk, eve gelince zor geliyordu.
Ama annem her gün daha kötü oldu.
Ablamın yanına gönderdik evden uzaklaşsın diye, iyi geldi…
Butsi tavuk yemeyi çok severdi, onsekiz yıl tavuk didiklemekle geçti hayat :)
Babam tavuk almış eve uzun bir aradan sonra, mutfağa bir gitmiş annem ağlıyor, "ne oldu neyin var?" demiş.
“Ah Butsicigim olsa yerdi benim oğlum şimdi, neden tavuk aldın? ” demiş.
Babam çok üzülmüş, "düşünemedim, tamam pişirme, yemeyelim" demiş.
Bu kadar zor işte…
Onsekiz ;yıl…
Ginger'a sağlık diliyorum, acı çekmez diye umuyorum, sizlere sabır diliyorum, sizi çok iyi anlıyorum, duygularınızı paylaşıyorum...
Sevgiler...
-------
Selam Ayşe,
Eski erkek arkadaşım aldı bana Darky'yi (Rottweiller) .
Gazete okurken kus gibi gelir omzuma otururdu (35kilo)
Azgın mı azgındı her anlamda.
Mahallede tecavüze kalkmadığı kopek ve insan kalmamıştı.
Kod adi Cosh'tu. Mahalleli takti.
Tecavüzcü Coşkun’un kısaltılmışı Cosh.
Hani bir Rottweiller tecavüz ederse orgazm taklidi yaparsın diye bir fıkra var ya, o bizimkinden önce çıkmış nasıl olduysa...
Hatta Göztepe parkında bir Collie'yi bile kaşla göz arası kıstırmış...
Ofisteki arkadaştan mail geldi, "senin tecavüzcü bir Collie'yle olmuş olabilir mi" diye.
"Aaaaa..." dedim ama içime kurt düştü... Doğruymuş, bizimkiymiş... İyi mi, annem çukulatasını aldı gitti, üç yavruyu görmeye...
Bizim ki öyle asil, baba, filan değildi, ama pek paşaydı pek...
Önce gözüne perde indi, 1,5 yaşında açıldı. Sonra kalçası çıktı, halledildi.
Tecavüze yeltendiğinde, bacaklarını dikkatli tutardık, ayırırken, iki ayaklı taciz edilen pek hoşlanmazdı ama ne yapalım.
En son prostatı bağırsaklarını patlattı ve idrar kesesini kapattı. Üç saatlik ameliyatla İlhan sağolsun halletti. Annem İlhan'ın odasında yirmibir gün yerde yanında yattı.
2008 sonunda arka ayakları tutmamaya başladı... Eklem problemlerinden zannettik, kansermiş.
31 Aralık'ta geldiğimde, "seni bekliyor" dediler.
Sadece kafasını oynatabiliyor, yara açılmasın diye masaj yatağında çevirince çığlık atıyordu.
Ağzına şırıngayla su veriyordu annem.
Saatler 00.00'da ailece yerde üstünde el ele tutuştuk.
Kızım 2.5 yaşındaydı anlamadı. Annemle ben bir yılbaşı daha yanımıza sokulup yatamayacak diye ağlaya ağlaya girdik yeni yıla...
Yatağında kopekleriyle yatanlardandık biz... İyi ki de kopeğimizi yatağımıza almışız. Almayan bilemez!
1 Ocak'ta annem nar suyunu yaptı, bonfilesini hazırladı.
Alman kocam ziyafet üstü vedalaşmayı anlamadı.
Yapamayacağız zannediyordum ama yaptık... Gece yarısı inim inim inleyen haline dayanamadık...
Öpe, koklaya, okşaya uyuttuk.
Çok sevdiği arabama burnunu soktum... Kendi ellerimle mezarına koydum.
Varlığı çoktu, yokluğu bombok...
Çok üzüldüm, yanınızdan ayırmayın, Allah yardımcısı olsun...
Annemde masaj yatağı var, su anda burda bende ama kapıcıya rica ederim aldırtabilirsen Çiftehavuzlar’dan haber ver.
Sevgiler,
Lâlin
-------
Sevgili Ayşe,
Şu anda bu satırları size gözlerim dolu dolu yazıyorum. Damlalar düştü düşecek, bir yandan da burnumu çekiyorum.
Biz de (ben, eşim ve kızım) hayvanları insanlardan daha çok seven bir aileyiz. Hele ben, onlara hayvan demeye dilim varmaz. İnsanlara hayvan diyenleri de kınarım, hayvanlara hakaret olur diye.
Bizim de bir Alman Çoban Köpeği'miz var. Ayrıca kedimiz ve üç papağanımız da var.
İki yıl önce köpeğimiz yavruladıktan sonra kısırlaştırma ameliyatı yaptırdık ve bu ameliyat neticesinde bağırsakları düğümlendi ve 5 saat süren bir ameliyat geçirdi, bağırsaklarının 40 cm'si kesild. Bunları böyle kısaca anlatıyorum ama yaşadıklarım ve hissettiklerim kelimelere sığmaz. Neticede köpeğimiz bir ay sonra sağlığına kavuştu. Ameliyatan sonra ilk tuvalete çıktığında havalara uçmuştuk.
Sonuç olarak, bütün dualarım ve iyi dileklerim sizinle ve Ginger'la... En kısa sürede sağlığına kavuşması dileğiyle,
Gülbin
-------
Sen hastalandığında o nasıl senin hasta yerine çıkar otururmuş sıcaklığını hissettirmek için… Bir köpeğim vardı daha o zamanlar lisedeyim. Bana hediye gelmişti Sivas'tan... Orjinal bir Sivas Kangal'dı, daha gözleri kapalıydı bana geldiğinde... Geceler boyu koynumda büyüttüm onu, biberonla besledim. Dişleri ufacıktı, biberonun memesini ısırır delerdi de gider yenisini alırdım gecenin bir yarısı bakkal açtırırdım, biberon memesi alacağım diye.
Birden büyüdü kocaman oldu, ayağa kalktığında benim boyumdaydı ki ben 190 cm boyundayım. Kocaman bir kafası vardı gören ürkerdi ondan. Bir veteriner dostum onun evde yetişmeyeceğini, köye götürmem gerektiğini söyledi. Onun ruhu özgür olmalıydı ismi gibi... Götürdüm köyümüze halamlara teslim ettim kendisini... Ayrılık kolay değildi be Ayşe. Daha ben büyümemişken bir de evlat büyütmüştüm. Onu bağladık zincirle, gelmesin peşimden diye… Anladı herhalde ayrılacağımı, uludu ben gidene kadar ardımdan. 1 hafta yememiş kimseyi yanına sokmamış. Sonra halam çağırdı, gittim yanına. Beni ilk gördüğü an hala aklımdadır zincirini nasıl da zorladı… Kırdı zincirini… O kocaman gövdeye zincir nasıl dayanırdı ki? Nasıl da üzerime atıldı. Düştük yere kaldıramadım üzerimden kocaman hayvanı.
Aklıma neler geldi neler... 8 yaşındaydı, köyün köpekleri kendine saldırmış birkaç tanesini boğmuş diye köyümüzde olay çıkmış. Birden tekrar halam aradı, "çabuk gel" dedi gittik. Özgür'ü vuracaklarmış, bir sürü olay yaşanmış. Sonunda herşey düzeldi dediğimiz bir gün öğrendim ki vurmuşlar onu... Gittiğimde ölmemişti, beni beklemiş... Patisinin birini elime aldım, başını yasladı dizime, orda öldü… Sıktım seni de kusura bakma... Sen anlatınca Özgür aklıma geldi, ondan sonra bir daha asla köpek veya herhangi bir hayvan da beslemedim. Ne bileyim olmadı, öyle yani paylaşmak istedim.
Levent S.
-------
Merhaba Ayşe Hanım,
Onunla ilk tanıştığım zamanı hatırlıyorum. Çöp kutusunun arkasına saklanmıştım. Normalde hayvanlardan korkmam ama sevgilimin apartmanının kapısından öyle bir koştura koştura çıkmıştı ki; "kesin bu beni yer" dedim. Beni görmesin diye dua ediyordum ama gördü tabiiii... Hoooopp üzerime! İşte o zaman anladım benim vazgeçilmezlerim arasında olacak diye...
Aradan beş buçuk yıl geçti... Sevgilim şimdi kocam, Robin ise nerdeyse herşeyim oldu... Henüz bir çocuğum yok. Bir köpeği bu kadar çok seviyorsam çocuğumu nasıl severim acaba diye merak ediyorum bazen. Ama sonra köpek kelimesi yabancı geliyor bana. Köpek değil, Robin o. Robin şimdi 13 yaşında. Oldukça yaşlı, kulakları duymamaya başladı, iyice huysuzlaştı iki saniye yanımdan ayrılmıyor. Tuvalete, banyoya benimle geliyor. İşe de gelmek istiyor ama "hooop dur bakalım" diyoruz. Kapıyı kapatıp çıkıyoruz. 2 -3 dakika ağlıyor arkamızdan sonra susuyor. Eve gelene kadar da uyuyor bütün gün... Sonra bütün enerjisiyle biz gelince atlıyor üstümüze...
Neyse bir yerde durmam gerek galiba... İnsan dışı bir canlıya bu kadar bağlanmak çok garip. Dünya'daki birçok kişiden çok seviyorum onu... Ve hasta... ben çok endişelenmeyeyim diye kocam bir şey demiyor ama galiba çok zamanı yok. Gerçi tüm zamanlar istenilen zamandan kısa gelecek ama yapılabilecek bir şey yok sanırım. Sadece onu çok sevmek gelebilir... Çünkü o bir an bile bizi sevmekten vazgeçmedi, bıkmadı…
Sevgilerimle,
E.Zeynep K.
-------
Sevgili Ayşe Hanım,
Yazınızı gözyaşları içinde okudum, tabi anlayacağınız gibi ben de köpek sahibiyim. Oğlum, aşkım, herşeyim olan Badik'imi 1 sene 1 ay önce Cennet'e uğurladım. Zaten çok duygusaldım, o günden sonra daha da duygusal oldum. Herşeye durmaksızın ağlıyorum, hele ki bu, canlarımız kadar sevdiğimiz 4 ayaklı çocuklarımızla ilgiliyse... Şimdi Dino'm var, onunla hayatıma devam ediyorum ama Badik'im kalbimin sızısı olarak her yerde, her an benimle.
Ginger'a bir an önce şifa diliyorum. Güçlü Gülanber'i tanır mısınız bilmem ama Türkiye’deki bir numaralı veteriner hekimdir. Benim oğlum kalp hastasıydı, 2 sene öyle güzel yaşattı ki oğlumu... Badik'imi elektrik çarptı, ellerimde melek oldu. Eğer bu kötü olay olmasaydı, kalbi bebek gibi olmuştu, 1 hafta önce test yaptırmıştım, Güçlü Bey bile sonuca inanamamıştı.
Daha bir çok hastalığı iyileştirdiğini, köpişlerimizin ömrüne ömür kattığını biliyorum. Türkiye’de bilinmeyen yöntem ve ilaçları takip ediyor. Ben bir de ona göturün derim. Telefonu 0212 266 42 21, yeri Gayrettepe'de. www.ggacademia.com da web adresidir.
Bütün pozitif enerjim ve dualarım sizinle...
Sevgiler...
-------
Ah be Ayşecim,
Sevdiklerinin göz göre göre elinden kayıp gitmesi ne kadar acı... Hiçbir şey yapamıyorsun...
O anda sadece yaşayacağın 1 haftanın, 1 günün, 1 saatin belki de o "an"ın Dünya'nın en değerli zamanı olduğunu biliyorsun...
Ama elinden başka bir şey gelmiyor...
İçinden söylemek gelmiyor ama "kenarda anı olacak bir resmimiz, bir video kaydımız yok" demeye başlıyorsun... "Herşey sona mı eriyor, bitiyor mu yani?" diyorsun.
Bir anda geriye sarmaya başlıyorsun! Ama "dur" diyorsun içinden, daha yapılacak, yaşayacak o kadar çok şey var ki! Daha zamanı değil... Kafana dank ediyor.
Bu hissettiklerimiz sevdiğimi, büyük bir aşk duyduğumuz her canlı için aynı...
İşte bu yüzden artık "an" ı yaşamayı öğrendik... O "an"dan keyif almaya çalışıyoruz...
Elimizdekilerin kıymetini daha iyi anlıyor, sevgimizi paylaşıyoruz...
Ging er çok şanslı, en az sizin şanslı olduğunuz kadar... Çok acı çekmesinler... Ama çektiği acıları biz hayvan severlerin kollarında unuttuklarına da eminim. Onlar böyle çok mutlu ve huzurlular...
Ginger'ın iyi haberlerini bekliyoruz...
Sevgiler,
T.
-------
Ayşe selam,
Bugün yazını okudukça itiraf etmeliyim ki sonu acıklı bitecek bir şey okuduğumdan korka korka okudum ve sonra dayanamayacağımı anlayarak arayı atlayıp sonuna baktım ve sonu korktuğum gibi çıkmayınca da inanılmaz rahatladım. Kimseye söyleme, hayvanları çoğu insanlardan daha fazla seviyorum sanırım, hiç bir kötülük kalplerinde olmadığı için... Bize verdikleri eşsiz sevgi için, sadakat için, dostluk için... Ağlarken sanki yapabilecekleri bir şey var mı diye sorarcasına yanıma sokuldukları için... Ben bunları insanlarda göremiyorum, en azından çocukluğumdan sonra görmedim.
Sana öyle küçük hikâyeler anlatabilirim ki gülerken ağlar ağlarken gülebilirsin. Kaç tane kedicik köpekçik kurtarabildim bilemiyorum.
Sırf yüreğin ısınsın ve kendini biraz iyi hisset diye söylüyorum;
1- Geçen yıl evden çıktım, bir de baktım yan bina nın kapısının önünde çığlıklar atan minik bir bebek kedi ama herhalde 1 haftalık. Yerde avaz avaz titreyerek yürümeye çabalıyor. Ortalıkta anne kedi falan da yok. Bırakamadım... Alıp eve döndüm sardım sarmaladım. Ama biliyorum annesiz yaşamaz bu kadar minik... Sabahları işe gitmeden akşamları eve döner dönmez besliyorum bebe maması ile ama gel gör ki bu iş sakat. Veterinerden dönüşte bir gün bir baktım bir anne kedinin yavruları var, yanına koydum belki alır diye. Ama kabullenmedi. Kokladı falan ama ı-ıh... O sırada görüş hizama sütun gibi bir çift bacak girdi (yaz ayları, şort giyilen dönemler) “Ah ben bunu yerim” falan diye bir sesler. Genç bir kız heyecandan kendini kaybetmiş kediye sulanmakta. “Alabilir miyim ben bunu?” dedi. “Valla bakabilecekseniz alın ama çok küçük, annesi olmadan yaşaması zor... Gece gündüz bakabilmeniz gerek” dedim. Meğer onların apartmanında komşularının yeni yavrulamış bir kedisi varmış. Kediyi onlar aldı, anne kedi de yavrularının arası na kabul edip onu sahiplenmiş.
2- Bahçede bir gün bir baktım bir kedicik uyumakta... Dayanamam, yemek falan vermem gerek ya "pisi pisi..." falan dedim, tık yok. İçime kurt düştü, yanına indim, "pisi pisi" diyorum en ufak bir tepki bile yok. Dedim bu zavallıcım az önce öldü herhalde böyle kalmış. Ne yapsam düşünüyordum, arkadaşım çok hafif kıpırdadığını söyledi. Dikkatle baktığımda çok hafif nefes aldığını fark ettim. Veterinerin asistanıyla birlikte zavallıyı kafese alıp muayenehaneye götürdük. Meğerse canımın yaşlılıktan dişleri dökülmüş, böyle olunca da aç kalmamış mı? Tedavi ettirdik, vs. Ama bu hayvana bakılacak bir yer, ilgilenecek biri lazım yoksa gene aç kalacak. Kafayı zorladım aklıma yan mahallede bahçesindeki kedilere köpeklere kol kanat geren yaşlı bir teyze geldi. Dürüstüm de şimdi gidip cami avlusuna bırakır gibi kadının bahçesine atıp saramam başına. Çaldık kapıyı, dedik böyle böyle... Kadının ev zaten sığınak gibi, o kadar garip hayvancağıza bakmakta çok zorlanıyordu eminim ve kabul etmez diye korkuyordum. Kadın dinledi ve gülmeye başladı, dedi ki; “Alırım... Sizden de herhangi bir vaat de beklemiyorum. Hep derler yardımcı olacağız ama sonra kaybolurlar. Siz bunun yerine benim bir kedimi ameliyat ettirip kısırlaştırın, ben buna gerektiği gibi bakarım”. İlkten dedim ne uyanık bir teyzeymiş bu ama düşününce kadın da haklı, cebe atmıyor ki... Hem yaptığımızın hem ona hem de bir kediye yararı var ve açıkçası ona gelecekte mahcup olmak da istemedik. Çok uygun bir rakama bir kediyi ameliyat ettirdik. Kadın da sözünü tuttu. Bahçesindeki koloniye bizim ihtiyar babaanne kedicik de katıldı ve sonraları hep yumuşak balık mamaları ile beslendi.
3- Karşı metruk binada mahsur kalan, bir hafta boyunca mahsur kaldığı halde bir türlü inemeyen kediyi ev sahibinin izniyle AKUT ile kurtardık. (Böyle durumlarda AKUT için fark etmiyor, insan veya hayvan olması... "Canlı olması yeterli" diyorlar! Bunu istersen köşenden de paylaşabilirsen belki birçok dosta fayda olur)
4- Kanadı hasta bir martıyı Zincirlikuyu’dan Moda'ya kutuda getirip arka bahçede besledim, düzelince uçtu gitti.
5- Annelerinin doğdukları gün terk edip geri gelmediği, 1 günlükken bulduğumuz 2 kediyi yukarıdaki gibi, internetten mail zinciri sayesinde, emziren anne kedi bulup baktık. Üç ay sonra kedilere bakan kişi almamızı rica etti (evinde 20 hayvana baktığı için). 3 ay boyunca bizim bahçede de ben baktım ve sonra talihi yaver gitti sahip de bulduk. Düşünsene ne kadar şanslılarmış.
Bu böyle uzar gider, seni daha fazla esir etmek niyetinde de değilim. Umarım moral verebilmişimdir sadece.
Yalnız sana sormak istediğim bir şey var.
Bir arkadaşım var. O ve annesi yaşadıkları eski bir evde yaralı, hasta ve sakat hayvanlara bakmaya çalışıyorlar ve gerçekten bu hayatta bu kadar saygı duyduğum insan çok nadirdir. Çünkü yaptıklarını duyup da onları sakın hali vakti yerinde kimseler sanma. Neleri iyileştirmediler ki... Kediler, martılar, kargalar, köpekler ve ne imkânsızlıklarla. Ve şu anda testislerinde portakal büyüklüğünde bir tümör olan bir kuçuyu iyileştirmeye çalışıyorlar. Hem çok meşakatli, hem çok zor, hem de maddi külfeti büyük. Ama bunlara rağmen pes etmeyip sonuna kadar sürdürüyorlar ellerinden geleni. Sana danışacağım şey şu; bunlar bunu bir dernek çatısı altında yapıyor. Acaba ilgili maillerini sana iletsem bana yardımı dokunacak bir akıl verir misin? Sonrasını o zaman konuşuruz. Çünkü belli ki sen benim duyarlılığımı fuzuli bulmazsın ve akıl akıldan üstün, bakarsın bu maili sana yazmış olmamla belki hayat kurtarırım. İznin olmazsa göndermem, umarım rahatsız da e tmem.
Sana yazınla beni mutlu ettiğin için teşekkür ve de Ginger’ı kolladığın için... Kendine, ona ve sana ihtiyacı olan herkese iyi bak.
(Sevgilerimle)
Mehmet
-------
Sn. Ayşe Aral,
Bizim Rock isimli bir oğlumuz var. Kapkara bir German Shepherd. Zonguldak’ta yaşıyoruz.
Daha yaşına girmeden 4. aşamaya gelmiş bir kalça çıkığı sorunu yaşadık. Her iki kalçasından birer ay ara ile ameliyat oldu. Bizi üzmemek için gıkını bile çıkarmadan iyileşmeye çalıştı. Ameliyatı ve tedavisi Ankara Üniversitesi Veterinerlik Fakültesi Ortopedi Kliniği'nde oldu. Çok değerli bir hocamız tarafından, çok özel bir operasyon ve Avrupa çapında bir yöntem uygulandı.
Şu an 7 yaşında ve şimdiye değin hiçbir canlıya (insanoğlu da dahil ) bilerek ya da bilmeyerek zarar vermedi. Dostlarını korumayı çok seviyor. Biz üzülünce üzülüp, biz sevinince sevinir. En çok yüzmeyi sever. Yazları her gün yüzerdi.
Bu yaz çok az yüzebildi. Birden halsizleşmeye başladı. Yürürken tökezledi birkaç kez. Daha önce çerez niyetine yürüdüğümüz mesafelerde sürünür hale geldi. Bir Pazar sabahı kısacık bir yürüyüşten sonra tam eve girmiştim ki eşim birden "Rock’a bir şey oluyor" diye bağırdı. Hemen bahçeye fırladık. Sırt üstü yatmış, ayakları havada, dili yana dışarı sarkmış, gözleri dönmüş bir halde titreme nöbetine kapılmıştı. Çok büyük bir korku ve üzüntü ile ağzını açmaya uğraştım ve başardım. Ve elimle su verdim ağzına bilinçsiz bir biçimde. Daha sonra çok yorgun ve sersem bir şekilde, biraz da utangaç bizi üzdüğünü düşündüğü için kendisine geldi biraz. Ama ben, eşim ve kızım için korkunç, dayanılmaz bir süreç... Bir an onu yitiriyoruz sandık.
Hemen (Pazartesi) Ankara yollarına düştük. Bu kez Cerrahi Anabilim Dalı'nın çok değerli bir hocası ve birbirinden değerli yardımcılarının emin ellerinde idik bu kez. Yapılan tetkikler sonrası kara oğlumuzun bütün enerjisini yiyip bitiren, kocaman kanserli bir kitle ile karşılaştık. Yapılan operasyon sonucunda dalağın da tamamen harap olması nedeni ile alınması gerekti. Yaralarının iyileşmesinden sonra karşılıklı uzun süren görüşmelerimiz sonucu birkaç seans kemoterapi alması konusunda ikna edildik! Değerli hocamızın katkısı çok büyük bu ikna için. Rock, Ankara’nın en büyük bir üniversite hastanesi onkoloji bölümünde bile göremeyeceğiniz kadar özenli (bizzat çok yakından tanık olduğum sevgili eşimde yaşadığım daha doğrusu yaşayamadığım için biliyor ama ismini vermiyorum) bir süreç içerisinde, çok büyük ilgi ve şefkat refakatinde üç kez kemoterapi aldı. Bunları neden yazıyorum biliyor musunuz? Umutlarınız y eşersin diye. Sevinin!.. Hala böylesine bilime ve insanlığa karşı görevlerini, kısıtlı şartlarına rağmen büyük özveriler ile sürdürmeye çalışan çok değerli bilim adamları var ülkemde... Hem de Ankara’nın göbeğinde!
Altı ay geçti yaklaşık olarak... Şu günlerde eskisi gibi diğer arkadaşları ile oynamayı çok seviyor Rock. İştahlandı yine. Annesi biraz şımartıyor ama görmezden geliyoruz. Sevdalandı bu aralar yine... Geçen hafta ilk defa evden kaçmış, saatler sonra ormanda bulduk bir sokak kızıyla... Çok korktuk ama bulduk. Gelirdi kendisi ama biz onu çok seviyoruz. En küçük bir olasılığa bile dayanamayız.
Ginger da çok yakında iyi olup tekrar sizlere kavuşacak, çimenlerde yuvarlanacaksınız yeniden, bunu çok içten diliyoruz. Sevgilerimizi gönderiyoruz iyi gelsin diye. Dostlarımız bize en iyi dileklerini sundular. Yaradı inanıyoruz.
Hoşçakalın,
Kemal R.K.
Paylaş