Paylaş
İlk günlerde neredeyse her gün bizim Avanak Avni’yi sayfamda gördüğümde ilk tepkim sevinçti, rahmetli amcam Oğuz Aral’ın yarattığı ünü, şöhreti ülke sınırlarını aşmış, beraber büyüdüğüm Avni’yi gördükçe koltuklarım kabarırdı. Unutulmamak ne güzel, yaşatılmak harika...
Avni’yi çocukluğumda çok sefer gerçek sandığım olmuştu, aynı babamın Arap Kadri’si gibi. Aslında gerçeklerdi. Biz şimdilerde biliyoruz aile olarak onlar kimlerdi. Kimlerden esinlenildi, ayrıca ikisinin içinde de Tekin Aral’ın, Oğuz Aral’ın halleri gizliydi. Sonra Facebook’ta Avni falan deyip, bizim konuşamayan ya da konuşmamayı seçen saflık simgesi ama iki dıgıll mıgıllla aslında çok şeyi anlatan Avni’mizin baktım ki sayfalara düşürülen hali içler acısı.
Avni olmuş terbiyesiz. Dıgılı zor söyleyen Avni, başlamış şakımaya. Başlamış politika yapmaya. İktidara geçiriyor. Ayakkabı nedir bilmeyen Avni, ayakkabı kutusu diyor. Muhalefete de geçiriyor. Bırakın Avni’nin konuşmasını, Avni bir de ikili oynuyor. İşine gelen Avni’yi almış konuşturuyor. Saygısızlar. Emeğe saygısızlar. Oğuz Aral’ı sevdiğini sananlar. Aklınız sıra Oğuz Aral’ı mı anarsınız? Avanak Avni karakterini, Avni’yi sevdiğinizi mi gösterirsiniz? Sevilen bir karakter üzerinden prim yapmaktan başka ne edersiniz? Yeni kuşaklara Avni’yi nasıl böyle ahlaksız tanıtırsınız? Avni küfür eder mi? Utanmaz Adam’ı da şimdilerde kullanmaya başlamışsınız. Adı Utanmaz olsa da herkesten daha utangaçtır o da.
Ha bir de bunların maddi olarak cezası var size. Ama maddiyatı geçin de amcamı rahat uyutun, Avni’ye de dokunmayın. Şu ülkede bazı şeyler bırakın da temiz kalsın be...
Ayşe’nin notu: Türkiye’de ilk çizgi filmi kim yapmış, haftaya cumartesi yazacağım; Ayşe Şule Bilgiç değil.
Eniştemin lokantası
Geçen hafta kız kardeşimin kocasının açtığı balık lokantası Zouk’u yazmıştım, gidenler olmuş, umarım memnun kalmışsınızdır. Ben orada bulunamadım, nedeni iliğimi kemiğimi sömüren sinüzitti. Ayrıca hayırlı olsun e-postalarınıza, Twitter ve Facebook’tan yazdıklarınıza teşekkür ederim ve gelelim yazının başlığına...
Okur temsilcimiz sevgili Faruk Bildirici kendisine yollanan, beni şikayet eden bir e-postayı yolladı bana.
Bana yazılmamış, muhatap Faruk Bey. “Ayşe Aral düpedüz eniştesinin lokantasının reklamını yaptı.”
Evet yaptım, bunu anlamak için dahi olmaya gerek yok. Ama kötü bir malı kakalamaya çalışmadım, hevesle, yeni açılan ve lezzette iddialı olan bir yeri de tanıttım, aksi olsa bu riski göze almazdım.
Onlar ailem, ailem için elimden ne geliyorsa, izin veriliyor ve yetkimi aşmıyorsa yaparım ayrıca. Daha önce varını yoğunu satıp bir lokanta açan genç bir adam için sayfamda fazlasını yapmıştım.
Bu e-postayı atan siz, gerçekten beni öğrencilik günlerime götürüverdiniz. “Öğretmenim bakar mısınız Ayşe ne yaptı, lütfen cezaya koyar mısınız?”
Faruk Bey ne yaptı? Benim kulağımı mı çekti? Siz benden başka köşe yazarı okumaz mısınız? Ha öyleyse şeref duydum, o da ayrı? Faruk Bey’e yazmak yerine niye bana yazmadınız? Niye benimle tartışmak, fikirleşmek istemediniz? Çünkü amacınız fikrinizi söylemek değildi. Amacınız aklınız sıra bana zarar vermekti.
Ay siz burayı ne sandınız? Nazi esir kampı mı? Hürriyet Gazetesi ayol burası. Adı üstünde. Keşke benimle yazışsaydınız, dost okurlarım arasına katılsaydınız, onların da çok reklamını yaparım ben. Belki sizin de yapardım günü gelince.
Neyse geçmiş ola, bana da size de. Çok tek ayak üstünde beklettiler, yorgun düştüm de. Oturayım yazılarımı yazayım, bu arada ne kadar kötüyüm köşemi nelere alet ediyorum, onu da düşünüp taşınayım.
Doğum günümden kısa notlar
Hiçbir şey planlamadım. Doğum günümden bir gün önce onunla yemek yedim. (O ve ben, mezara kadar böyle, yapacak bir şey yok işte. B.B)
Ertesi gün Ayça dedi ki “Abla, hadi çağır en sevdiklerini lokantaya” (reklam yine, Zouk’a)...
Aradım son dakika, geldiler; Atilla Çavdar, Esma Önget, Banu Mangıt, Olcayto Ahmet Tuğsuz, Sema Çelebi, Serap Tibuk, Funda Özkalyoncu, Barış Küce, Yasemin Bozkurt, Ümit Zileli, Salih Keçeci...
Bunlar gerçek dostlarımmış. Arayan, aramayan sağ olsun. Duygu canımsın, Cengiz Varol iyi ki varsın. Haluk Küçük, babam sana mı emanet etti beni? Okurumdun sen ya Nursen Uçkan, şimdi can dost, o pastayı nasıl evime yolladın ki? Gerçek dostları bir doğum gününde tanıyorsun, kalemle çizdiklerim var şimdi, işiniz düşünce aramayın, e mi? Aradığınız kişi şu yukarıdaki canlarla görüşüyor, müsait değil.
Paylaş