Paylaş
Önce bir kavga yaşananlara dair, sonra da bir kavga duşa dair..
Kadri dedi ki, “Tamam len! Ben zaten pir-ü pakım. Ne de olsa denize girdim..”
Avni de dedi ki; “Ayşe ben de nasıl olsa miniğim. Bir su döker çıkarım. Sonra da sen girersin.” (Böyle demedi tabii. Sadece baktı bana. Ama ben anladım.)
Durum çözüldü, duş-muş bitti, sıra geldi giyinme faslına.
Gerçi her şey hazır. Almıştık ya lacileri.. Tek sorun, lacilerin içinde pek mutlu değil benimkiler. Kadri donunu özler, Avni de şortunu.
Neyse uzunca bir badireden sonra halleştik, aldık cep telefonunu elimize resmimizi bile çektik. Kanıksamaları çok kolay olmadı belki ama, benimkiler pek bir yakışıklı oldu. Valla da billa da!….
Benim elbiseye Kadri’ce boklar da atıldı haliyle. “Höstünüz! Bu ne hal? Yedin sen beni. Aldığımız elbise bu değildi. Uzun du len! O ne vakit küçüldü de bu hale geldi?!..” gibi.
Hırsını alamadı devam etti benim orman kaçkını:
“Ayrıca, Ayşe bak kızım, bu elbise sana pek yakışmadı. Ben bu halde diskoya filan gitmem senle. Rezil edicen sen beni! Bi Rus hatunların vücuda bak bi de seninkine… Televizyonda taksitle korse mi ne satılıyor onlardan da mı bihabersin be?!..”
“Bak Kadri” dedim, “Ben de Avni de sıkıldık. Susarsan sana koca bir şişe rakı açtıracağım… Söz.”
“Tamam” dedi Kadri, “Zaten sen ne giysen sana yakışır.”
Bizim otelde bir alakart lokanta varmış, orada yer ayırtmıştım! Yaklaşık yirmi beş dakika falan yürüdük lokantaya kadar. Vardığımızda benim ayaklar bitmişti. Avni çişini kaçırdı kaçıracak… Kadri ise gayet memnun halinden, hafif de çakır.. “Nerede içtin sen yine?” dedim, meşhur şişesini gösteriverdi. Yol boyu yine elinde olan “öksürük şurubu.”
Denize nazır bir masaya oturttular bizi.
Etrafta, fazla insan da yok. Hatta hiç kimse yok. Tek masa biz! (Millet takılmış açık büfeye, bizim gibi ekstra para vermemek için.)
Canım fena halde “istakoz” çekti, ama tabii ki tereddütteyim, fiyatına dair. Elimdeki menüde fiyatlar yazmıyor, kadınız ya! Garsonlara çaktırmadan Kadri'ye sordum “Yesem mi yoksa bizi aşar mı diye?
“Ye ye, ucuz valla ben de yiycem zaten.”
“Hatta bir de “jumbo karides sölicem,o da sudan ucuz.”
Yedik , içtik tıka basa...
Hesap geldi, Kadri'ye uzattılar, şöyle yan gözle bir baktı, "Bayana verin, onun davetlisiyiz." dedi.
Tamam dedim, hadi benden olsun.
Ana, bu ne?
Döndüm garsona:
Sizin haberiniz yok galiba, sıfırları attı devlet, ya da dalgaya düştünüz galiba, bir zahmet düzeltiverin şu hesabı…..
Garson dedi ki, ”Hata mata yok hanfendi, altı istakoz, dört buçuk kilo jumbo karides yediniz, farkındaysanız…..”
“Bari otuz altı ay taksit yapın kartıma, başka türlü kalkamam ben bunun altından” şeklindeki yalvarışlarım da fayda etmedi. Çaresiz ödedim.
Anında telefonum çaldı, arayan benim bankacı.
“Ayşe hanım herhalde bir hata oldu, lokanta ödemesi için fazla yüklü geldi bu para bana.”
“Yok hanfendi dedim, hata yok, tek hatam hesapsız bir gorille aynı masayı paylaşmak.
Yemek sonrası başladı bizim Avni gözlerini kaşımaya. Uykusu gelmiş. Ben ve Kadri hayatta ilk kez aynı şeyi savunuverdik bir anda: “Uyumucaz! Disko time…..”
Gittik diskonun kapısına….
Masada her şey hazır. Bin çeşit kuruyemiş, meyve… Bildiğim bilmediğim her türlü içki, şişe şişe önümüzde. Kadri mest. Avanak'la ben ise şokta! Ardından Avni’ye balonlu, çatapatlı meyve suyu, yanında da oyuncaklar..
Haliyle biz tabii ki havaya girdik, içimden dedim ki, “Tanıdılar bizimkileri herhalde, jest yaptılar. Sağolsunlar.”
O sırada yanımıza üç kişi geldi. Boyları 2:10 civarı, kiloları da herhalde 120’ler filan… Aralarından birisi bize eğildi ve dedi ki: “Bu gece sizleri bizler koruyacağız. Umarız hoş bir gece geçirirsiniz.”
İşte o an ben duruma uyandım: “Ayşe dedim bu işte kesin bir şey var”
Saatler boyu danslar ettik, inanılmaz eğlendik.. Hatta ben fena havaya girdim. Lavaboya gitmem gerektiğinde, bir şaplak attım bizi koruyanlara, “Lavaboya götürün beni” dedim. Kadri de bir yandan, diskoda kim varsa herkese şişe şişe içkiler yollamaktaydı.
Avni, uyuklama moduna çoktan geçmişti. (Ben de, “Ay uyuyakalacak burada. Sıkıldı galiba…” dedim. Bizim korumalar, ellerinde oyuncaklarla geldiler, bizimki sıkılmasın diye…)
Bir an içimden geçirdim, “Bak Ayşe, ne şanslısın. Senin akrabaların ne kıymetli. Sayelerinde geçirdiğin geceye bak, nasıl el üstünde taşınmaktasın. Onlar sayesinde sen de…………………………..
Ortada çok büyük bir hata olduğunu anlamamız çok sürmedi. Korumalardan yakışıklı olanı, bana bir cep telefonu uzattı. Türkçe tercümesinin “Yenge... Abi seni arıyor.” olduğunu tahmin ettiğim Rusça bir şeyler söyleyerek telefonu elime tutuşturdu ve saygılı bir şekilde birkaç adım geriye çekildi. Telefonda sert, haşin ve de haddinden fazla sinirli bir ses Rusça bağırıp çağırmaktaydı. Ne dediğini anlamadım tabii ki. Ben de ona bağırdım çağırdım ve telefonu kapatıp geri verdim yakışıklı korumama. Koruma çocuk, yüzü kireç gibi bembeyaz olmuş bir şekilde aldı telefonu… Telefon tekrar çaldı, koruma tekrar açtı telefonu hazırol vaziyetine geçerek… Masadan uzaklaştı… Bir süre konuştular… Konuştular… Konuştular… Yakışıklı koruma telefondaki asabi adamla konuştukça yüzü değişiyor, kaşları çatılıyordu. Telefonu kapadı ve bize doğru sinirli adımlarla yürümeye başladı. Yakışıklı korumanın yüzündeki saygı, sevgi, şefkat, hayranlık çizgileri gitmiş, bir tür Rus Memati’si oluvermişti. Öteki korumalara bir şeyler söyledi… Hepsi birden bize doğru koşmaya başladılar… Bir anda, Kadri, Avni ve ben yaka-paça atılmıştık kapının önüne.
Kadri bu muameleye fena bozuldu ama adamlardan tırstığı için ses çıkaramadı. Sinirini kapının yanında duran garsondan aldı ve pata-küte girişti garsona:
“Len!.. Ne bu böyle, hem yedirip içiriyorsunuz, hem de dövüyorsunuz? Türk misafirperverliğine yakışır mı bu be?!..”
Garson mevzuyu anlatınca mesele anlaşıldı. Adamlar bizi bir Rus mafya ailesi sanmışlar. Ötesini anlatmaya gerek yok sanıyorum. Fakat mafya ailesi olmak güzel bir şeymiş be. Deplasmanda bile itibarı oluyor insanın.
Dip Not: Kış ortasına kadar “akraba toplantısı” yapmayacağız artık. Bir süre herkes kendi halinde takılacak. Avni'li Kadri'li yazı yazmak çok keyifli elbette, sizlerin de okumaktan zevk aldığınız gelen maillerden belli. Ama onlarla ilgili yazarken içimde duyduğum başka bir duygu var ki , o da çok yoğun bir hüzün. Bundandır ki, bir süre benimle idare edeceksiniz sevgili dostlar..
Paylaş