Paylaş
Bana emlakçıların buldukları en benlik evleri bile “ha tamam” deyip geçiştiriyorum. Ha bugün gelip bakarım, ha yarın diyorum.
Anayla yaşamanın başka bir enerjisi var ve ben onunla yaşamayı unutmuşum, yaş 20’yken evden kopmuşum.
Okuldu, İngiltere’ydi, evlilikti derken anamdan ister istemez kopmuşum. Aynı duvarları solumak anlamında diyorum.
Şimdilerde bazen evin duvarlarında, mutfakta, salonda ev dekorasyonuna dair parçalar uçuşsa da, bazen bir yorganın altında seslerimiz yükselse de iyi bir şey anayla olmak ya.
Bazen bana öyle şeyler diyor ki, bir küsüyorum ona, ben de altta kalamıyorum, o da bir küsüyor bana...
Sonra buluşuyoruz evin orta bir taraflarında. Eller belde “hım”, “evet, hım...”
“Ne yiyelim akşama?”
Böyleyiz biz. Bir de Begüm, benim 21’lik bebek, daha doğrusu koca sıpa aramıza karışınca diyecek yok keyfimize. Allah bozmasın inşallah da.
Annem komik.
Dün baktım salonun ortasında, yürüyüşten gelmiş, gözler kapalı, tek ayak havada, sayıyor; “ha gayret İnci, 46, 47... Becereceksin 100, yapacaksın sen bu işi.”
“Ne yapıyorsun?” dedim.
“Gazete oku” dedi, “haber izle, Alzheimer için falan önlem. 15’e kadar bile böyle durabilmek başarı. Nörologlar bunu tavsiye ediyor. Anlattı, durdu, vesaire vesaire...”
“Of” dedim.
“Hadi” dedi, “dene.”
“He” dedim, “deneyeyim, üçte yere düşeyim, sen de başla yine; kendine bakmıyorsun, ye iç, işte böyle.”
Hırs yaptım, zaten de yeni uyanmıştım, Allah’ım dedim utandırma beni şu hatun kişiye karşı.
10’a kadar durdum ama canımdan can çıktı.
Ben kendime bir dönem gelir acayip bakarım, bir dönem de gider, koyuveririm.
Zaten ömrümün yarısı bana bakılmakla geçmiş.
Bu saatten sonra da sanırım biraz kaderci olmayı seçtim ama bu demek değil ki ne bulsam yer ya da içerim.
Kaderde varsa bir şey, neye yarar çok da üzülmek...
Ben mi düğümledim barsaklarımı sezaryenden sonra ya da yaşadım Miller Fisher sendromunu ya?
Hele sahte hepatit ama...
Geçen gün Burçin Orhon’u okuyunca üzüldüm elbet ama Burçin Orhon’un Alzheimer halinden çok ona konulan yanlış teşhise.
İki sene boyunca kadıncağıza yapılan yanlış tedaviye.
Burçin Orhon’la hiç tanışmadım ama kanımın çok kaynadığı bir kadındır. Duruşunu severim.
Kocasını da çok takdir ederim.
Burçin’i yol arkadaşım bellemişimdir. O da benim gibi kalbi pilli bir kadındır.
Ben tek kız anası, o üç kız anasıdır.
Kalbi pilli olmak nedir ben bilirim, Burçin bilir.
Kalbi pilli olmak bir sınavdır, büyük bir değişimdir, çipli kadınlarızdır biz.
Bilgisayara bağlarlar bizi, test ederler, denek gibiyizdir.
Kaç attık, ne halt ettik, takır takır doktorumuz söyler, eder.
Detayı çoktur, arada şarjımız da biter...
Çok uzun anlatmayayım, science fiction tiplerizdir.
Sevgili Burçin Alzheimer’ın başında sanırım ama o pilli, o çipli, o idmanlı, nasıl ki bunu yendi, hiç şüphem yok Alzheimer’ı da en ufak unutkanlıklarla atlatıp yenecektir.
Arayacağım kendisini.
İki rahibe var, hani Facebook’ta yan yana gördük karikatürlerini, biri diyor ya öbürüne “Şekerim neydi şu bizim aklımızı başımızdan alan Alman’ın adı?”
“ Ha o mu; Alzheimer.”
Seninki sadece Süheyl ve kızların olacak eminim Burçin, onlar da bizden...
Atlamaya falan gelince de dansa atlayacaksın, zevkten de jumping falan...
Paraşüt, o, bu, neyse yani...
Paylaş