Kalbiniz kırık mı?

İnsanız, sevilmek sevmek istiyoruz.

Haberin Devamı

Ailemiz seviyor, arkadaşlarımız seviyor yeterli gelmiyor.
İnsan hep aşkı arıyor.
O sevdi mi, sen de onu sevdin mi o zaman harika oluyor.
Bu harika durum, başlarken hiç bitmeyecek gibi geliyor.
Aileni, arkadaşlarını bile sevdiğine duyduğun sevgi yüzünden ikinci sıraya atıyorsun çoğu zaman.
Hayatının varı yoğu o oluyor, onu mutlu etmek için çırpınıyorsun.
Aşık olunca gerçekten çok mutlusun, neşelisin, artık sevdiceğim var diye kendini güvende hissediyorsun.
Sonra bir şeyler ters gidiyor, bir kısmı ondan bir kısmı senden kaynaklanıyor.
Üzülmeler başlıyor, mutluluk seni yavaş yavaş terk ediyor.
Bir zaman idareyle geçen ilişkin bitme noktasına geliyor.
Bitiriyorsun ilişkiyi.
Bazen iki taraf da anlaşarak oluyor bu.
“Yapamadık ayrıldık, sana mutluluklar dilerim canım, hep dost kalalım” diyorsun...
“Ay canım ben de sana mutluluklar dilerim, hep çok mutlu olmanı isterim” diyor...
Ben böyle ayrılan pek insan görmedim ama var biliyorum.
Genelde hır gürle ayrılıyoruz, en sevdiğini bir daha görmek istemiyorsun “of aman şeytan görsün yüzünü” diyorsun, “onunla geçirdiğim zamana lanet olsun, şimdiki aklım olsaydı yanına bile yaklaşmazdım, zaten aramızda görgü farkı vardı, bir bana bak, bir de ona...!”
Acın geçene kadar böyle saçmalıyorsun eşe dosta.
Etraftakiler evet doğru, çok haklısın dedikçe için rahatlıyor, bu da senin unutma yöntemin oluyor.
Peki, bir müze olsa...
Gitsen biten ilişkinin ardından, onunla paylaştığın anlardan, ondan kalan bir şeyi koysan müzeye ve bir de not yazsan yanına...
Acaba biten ilişkinin ardından canın bu kadar yanmaz mı?
Varmış öyle bir müze Zagreb’te, Hırvatistan’ın başkentinde.
Olinka Vistica ve Drazen Grubisic sevgililermiş.
2003’te ayrılırlarken esprisini yapmışlar, ‘bir müze açsak ne güzel olur’ diye.
Üç yıl sonra da Drazen, eski sevgili Olinka’yla temasa geçmiş ve bu müzeyi kurmak istediğini söylemiş.
Böyle başlamış bu müze, ödül falan da almış.
Peki neler var müzede...
Mesela bir balta!
Aklınıza hemen kötülük gelmesin.
Kadın baltayı, erkek arkadaşından kalan koltuğu parçalarken kullanmış.
Müzeye konan şeyler arasında yok yok.
Kurumuş çiçekler, gittiğiniz yerlerden alınmış buzdolabı magnetleri, kol düğmeleri, tiyatro&sinema bileti, fotoğraflar, parfüm kokulu bir kazak, çerçevelenen WhatsApp mesajları, saklanılan saç telleri, bir intihar notu, sararmış bir gelinlik, takma bir bacak, bir bisikletin dikiz aynası, kırmızı rugan ayakkabı... Saymakla bitmez yani...
Biz iki arkadaş da düşündük, müze buraya da gelse diye.
Çünkü gezgin bir müze bu.
Bir kere gelmiş galiba ülkemize ama ben duymadım, yeterince tanıtımı yapılmamış herhalde...
Biz iki arkadaş, müze yetkilileriyle irtibat halindeyiz şimdilerde...
150-200 metrekare kadar bir yer işimizi görecek, onları dört ay misafir etmek için.
Kırık Kalpler ya da orijinal adıyla Broken Ship müzesi...
Siz şimdiden başlayın düşünmeye ne koyacağınızı.
Biz Türkler çok bonkörüzdür, çokça da gezeriz. Elinizde çok şey olmalı koyacağınız, bana öyle geliyor...

Yazarın Tüm Yazıları