Paylaş
Telefonda sesi nasıl kötü geliyor anlatamam,
ağladı ağlayacak... Eyvah çocuklara bir şey oldu ya da kaza bela falan dedim...
“Yok” dedi, “annemle kavga ettik”...
“Aman” dedim “üzüldüğün şeye bak, her anne kız arasında olur böyle şeyler”.
“Bu seferki öyle değil Ayşe” dedi ve hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Sakin ol anlat bakayım neler oluyor desem de sakinleştiremiyorum arkadaşımı.
“Bana sosyopat dedi!”
Nee? Nasıl yani? Yok canım dememiştir öyle, sen yanlış anlamışsındır!
“Nesini yanlış anlarım bunun? Açık ve net bana sosyopat dedi! Sence ben nasıl biriyim Ayşe? Gerçekten bu kadar kötü müyüm ben?”
Ne diyeceğimi bilemedim, dondum kaldım. Arkadaşımı da iyi tanırım, çocukluğumuz beraber geçti. Okul yıllarımız, gençliğimiz... Ailelerimiz de tanışırdı. Sağlam kızdır arkadaşım, dürüsttür, merttir. Hayatta dimdik duran kadınlardandır, saksı gibi duranlardan değil... Çalışan, üreten.
Çocuklarına, ailesine çok düşkündür, aklı çıkar onlar için... Yufka yüreklidir, okuttuğu çocukların, yardım ettiği muhtaçların haddi hesabı yoktur. Yolda kedi köpek görse koynuna alır, eve getirir, besler. Ölen kaplumbağa için cenaze töreni düzenlediğini, iki ay ağladığını bilirim.
Arkadaşımın annesini hep despot bir kadın olarak hatırlarım. Sertti, katı kuralları vardı hayata ve kızına karşı. Çocukken bile sürekli başkalarıyla kıyaslardı, el âlem ne der diye söylenirdi.
En üzgün zamanlarında bile sıcacık bir sarılmayı, “atlatacaksın güzel kızım” demeyi çok görürdü. Hep mesafeliydi.
Bu soğuk ve gaddar tutumun, kızının kalbinde nasıl derin yaralar açtığını göremiyordu belki de.
Arkadaşıma bir şey diyemedim, sakinleştirmeye çalıştım ama bir annenin kendi öz evladına böyle bir yakıştırma yapabilmesini anlayamadım gerçekten. Gazetede okusa aman dağlara taşlara diye kulağını çekip tahtaya vuracağı bir durumu, insan kızına nasıl yakıştırır ya? Hiç mi tanımadın sen kızını be kadın? Onun nasıl sevgi dolu olduğunu, anne olarak en iyi sen bilirsin üstelik...
Arkadaşımın psikiyatrı seansın sonunda şunu demiş: “Sizin değil annenizin tedaviye ihtiyacı var! Vakit kaybetmeden getirin!”
Erkeksiz doğum mu?
Yok artık dedim haberi okuduğumda! Meryem Ana mucizesi kanıtlandı mı yani?
Bilimadamlarının kadının kemik iliğinden ürettiği spermle, erkeksiz doğum gerçekleşebilecekmiş. Doğacak çocukların da büyük ihtimalle kız olacağı söyleniyor.
Bilim ve tıp açısından muhteşem bir olay ama ben hâlâ gelenekselciyim bu konuda.
Aile kavramı, anne ve baba ile büyüyen çocukların ruhsal açıdan daha sağlıklı olacağı kanaatindeyim.
Sperm bankası aracılığıyla gerçekleşen gebeliklere bile soru işaretiyle yaklaşıyorum açıkçası. Sadece anne olabilmek için başvurulan bu yöntem bana biraz egoistçe geliyor. Ancak özel durumlarda, sağlık problemleri gibi istisnai koşullarda belki fikrim değişir.
Kim bilir, belki de geleceği kadınlar şekillendirir, belli mi olur?
Hastane dizileri...
Beni bilen bilir, yabancı dizi
hastasıyımdır. Amerikan yapımı hastane dizilerine bayılırım. Chicago Med, Grey’s Anatomy, Saving Hope falan... Şahane senaryoları var.
Hastanede geçen, bolca huysuz doktor, ilginç olayları çözmeye çalışan hemşire ve hastabakıcının olduğu sürükleyici diziler.
Ama geçen gün bir şey fark ettim. Bu dizileri izlerken anksiyetem arttı valla. Her gün ameliyathane görmekten, ambulans sesi duymaktan çarpıntı sahibi oldum.
Evdeki yardımcıma “holter cihazını kap gel” deme noktasına geldim.
Dizilerdeki yakışıklı cerrahları görünce, yeniden evlenirsem kesin cerrah olmalı der oldum.
Benden daha beterleri de var, onlar da gençler... Özellikle de üniversiteye hazırlanan gençler. Bu dizileri izlerken doktor olma hayalleri kuruyorlarmış.
Aman haa diyorum, bu dizilerin gazıyla doktor olursanız, işin aslının TV’deki gibi olmadığını görünce çok üzülürsünüz çocuklar.
Paylaş