Paylaş
Yavrum, minik bebeğim ne çabuk büyüdü, ne zaman 23 yaşına geldi anlamadım gitti...
Daha dün gibi, o minik bebeği kucağıma verdikleri an. Maviş maviş bakıyordu bana “Ben nerdeyim, sen de kimsin?” der gibi. Ben de ona bakıyordum aynı şekilde “Sen kimsin, bu bir rüya mı?” diye...
Ben 22 yaşındaydım, gencecik bir kızdım, aklım beş karış havada olduğundan, seni de öyle büyüttüm, rahat ve özgür.
Giymek istemedin giydirmedim, yemek istemedin zorlamadım, okula gitmek istemediğinde bahaneler uydurmana gerek yoktu “Gitmek istemiyorum anna!” dedin, “Tamam yavrum” dedim.
Sana bu derece rahat davranmamın, hiçbir şeye zorlamamamın nedeni annemin, babamın beni kurallarla büyütmesiydi. Ciğer yemezdim, annem onu köftenin içine katar, o şeklinde yedirmeye çalışırdı. Okula gitmemek için tek bahanem, yüksek ateş, suçiçeği ve kızamıktı.
Ben 18’ime kadar makyaj yapamadım, sokağa çıkarken allık süremediğimden yanaklarımı mıncırır kızartırdım. Sen 16’na geldiğinde makyaja izin verdim, bir dönem yaptın, sonra üstüne gitmeyince kendiliğinden bıraktın.
Bu kadar sıkı tutulan ben, kaç kez flört ettim hatırlamıyorum... Sense 17 yaşında sevdin birini ve aşkınız o günden beri devam ediyor.
Sen “Lisede müzik okuyacağım” dedin, sonra vazgeçip tiyatroyu seçtin. Şimdi mezun olduğun okulda da moda tasarım okudun.
Bana üniversitede hiç sormadılar “Ne okumak istersin” diye. Apar topar şutlandım İngiltere’ye işletme okuyacaksın diye.
İşletme beni okudu diyebilirim çünkü benim okumadığım kesin! Ben sıkıntıdan yün ördüm hep, kanaviçe yaptım...
Sen seçtiğini okudun ve de çok başarılı oldun. Mezuniyet gününde nasıl gururlandım seninle. Diplomanı almak üzere sahneye çıktığında tir tir titriyordum, ağlamadım ki boyalarım akmasın maymuna dönmeyeyim diye.
Bütün aile gurur duydu seninle, baban da çok heyecanlıydı, anneannen de teyzen de...
Aşkın da oradaydı, onun yüzünde de sana olan sevgisi, duyduğu gurur okunuyordu.
Yahu ne ara sen 23 oldun Begüm ya? Hiç anlamadan geçti yıllar...
Büyüdün ve son derece olgun oldun. Hiç mi şımarmaz insan, hiç mi yalan söylemez, bir falso vermez! Ne içtin dağıttın, ne geceleri geç saatlerde dönüp eve beni meraklarda bıraktın...
Seni böyle olgun gördükçe ben de olgunlaştım. Ruhum başka şekilde davranmak isterken sana ayak uydurmaya çalıştım.
Annem yapamadı bunu, sen becerdin ve beni yola getirdin.
Ben seni büyüttüm sen de beni.
Bana kattığın binbir güzellik için teşekkürler yavrum.
Yolun ve bahtın açık olsun. Allah sana tüm istediğin şeyleri nasip eylesin inşallah. Hep çok mutlu ol. İnandığın, istediğin gibi yaşa.
Canın ne istiyorsa onu yap, istemediğini asla!
Anneannen ve teyzen “Hadi iş!” diyorlar, bir yerde işe girmen ya da iş kurman için baskı yapıyorlar. Hayır bebeğim! Önce senin de istediğin gibi biraz dinlen, sonra bakarsın, kararı kendin verirsin.
Sen her ne şekilde yol alırsan, ben o yolda seninleyim.
Bu yazıyı gazetemdeki köşemden yazdım ki, ileride de sana anı kalsın...
Zaman gelecek ben yanında olmayacağım belki, saklarsın bu gazeteyi...
Herkes de görsün istedim, okusun sana neler hissettiğimi.
Güzel yavrum, melek yavrum seni hayal edemeyeceğin kadar çok seviyorum...
Bir düştüm ki...
Şu kahpe pıhtı atıp da beyin damarlarımı tıkadıktan sonra çok çektim ama iyileştim Allah’a şükür. Azimle insanın üstesinden gelemediği hiçbir şey yok.
Mezuniyet günü süslendim, püslendim ve ayağıma 15 pontluk ayakkabılarımı geçirdim.
Tam kıvamındaydım yine, herkese tepeden bakabiliyordum, kendime güvenim gelmişti topukluları giyince.
Annem dedi, kardeşim Ayça dedi, Begüm de dedi “Ayşe düşmeyesin!” diye.
“Ya gidin Allah aşkına!” dedim, “Hiç düşer miyim ne alaka ya”...
Işık Üniversitesi’nin diploma töreninin yapılacağı yere üç kilometre yürümek gerekiyormuş. Düz yolda idareten, Ayça’nın yardımıyla yürüdüm ama yokuşlu Arnavut kaldırımlarına geldiğimizde “Ben burada yürüyemem” dedim, “kesin düşerim”...
Ayça “Hadi hadi yürürsün” dedi ve düştüm! Beyaz pantolonum beyaz bluzumla hem de!
Bileğimi bir güzel burktum.
Herkes söylendi, “Doktor sana altı ay giyme demedi mi?” diye...
Zar zor ayağa kalktım, gelen geçen yardım edelim mi diye sordu. Bütün havam yerle bir oldu.
Ayağa kalktıktan sonra bu sefer tekrar yürürken bileğimi burktum “Hay böyle işin içine edeyim” diyerek topukluları çıkarttım, yalınayak yola devam ettim.
Kızım da benim gibi. Biz normal haldeyken bile topuklunun üstünde duramıyoruz. Begüm de düşme tehlikesi atlattıktan sonra çıkardı ayakkabılarını.
Mezuniyet sonunda ellerinde topukluyla yürüyen iki kadın bizdik.
Cesur olmak iyi de bu kadarı fazla! Hani boyum kısa olsa bir derece.
Amaç topuklu giymek değil zaten, aslında iyileştiğimi kendime ve herkese kanıtlamak!
Bir süre daha giymeyeceğim, bileğim çok ağrıyor...
Paylaş