Paylaş
Karpuz kabuğu denize düştü, millet plajlara üşüştü. Gözümüz aydın resmen yaz geldi. Vakit midye, mısır güneşte ısın vaktidir. Ama bir de şu yaz klişeleri olmasa! İşte size duymaktan gına getiren 5 yaz cümlesi
1. “Acilen zayıflamalıyım üstümde koca koca kilolar...”
Bu zayıflama işinin artık kadını erkeği kalmadı, cinsiyetsiz bir mevzuya dönüştü. Şimdi herkesin beş kilo fazlası var, ödemi var, tutamadığı yeminleri, diyet sözleri var. Toplum olarak şu beş kilomuzu versek Nirvana’ya ulaşacağız. Ama veremiyoruz. Yaz geldi ya herkesin dilinde aynı cümle: “Acilen zayıflamalıyım üstümde koca koca kilolar.” Arkadaş koca kış neredeydin? Hadi kışın uykuya yattın, baharı ne ettin? Ekmek arası mı yaptın? “Basen gelenektir, Türk kası görenektir” dedin hiç mi utanmadın? Şimdi bir telaşa düşmüş, kendini karpuza peynire vermişsin. Zayıflatmıyor annem, zayıflatmıyor kuzum. Ne diyor uzmanlar? “Uzak durun” diyor, “şişmanlatıyor” diyor. Sen ne yapıyorsun? Ha babam yiyorsun! “Stres” diyorsun, “ödem” diyorsun, “yorgunluk” diyorsun. “Meyve bir şey yapmaz diyorsun” kilo kilo götürüyorsun. Gece oldu mu renk renk içecekleri şeker gibi yutuyorsun. En iyisi gel sen kendinle barış; basenlerine, Türk kasına alış...
2. “Alaçatı Atatürk Caddesi’nin modası geçmiş. Hacımemiş daha havalıymış. Yeni bir mekân açılmış...”
Biz artık Alaçatı’nın yerlisini, Ege’nin insanın unuttuk. Önümüz arkamız, sağımız solumuz 34 plaka. Gelmeyin demiyorum, hobi olarak gene gelin. Tadımızı, tuzumuzu, insanımızı kaçırmadan gelin. Mesela bu yaz Alaçatı’da Kordon’da yürür gibi yürüsek. Aheste aheste, içimize sindire sindire... Kimseyle akraba olmadan, zavallı ayaklarımız ezilmeden... Sonra rahat rahat yemeğimizi yesek, sohbetimizi etsek. Ciğerimiz, cebimiz yanmasa, bir yemeğe bir maaş ödemesek. Hayali bile güzel! Ama gerçek şu ki: Alaçatı sokaklarında yine itiş tepiş tepiş yürüyeceğiz. Kimi ezilme tehlikesi atlatacak, kimi kurtulacak, olan yine ayaklara olacak. Yüksek topuklu çıtırlar yavru ceylan gibi kaçacak, seke seke Arnavut kaldırımlı taş sokaklardan geçecek. Onlar sekecek bizim yüreğimiz hop edecek. Altı üstü bir yemek için haftalar öncesinden rezervasyon yaptıracağız, çekilecek çilemiz varmış gibi yine ayakta kalacağız.
3. “Hafta sonu çöl sıcakları gelecekmiş. Kavrulacakmışız!”
Ne çölmüş, ne sıcakmış arkadaş. Her yaz aynı geyik! Kış oluyor donuyoruz, yaz geliyor pişiyoruz. Kış olunca yazı özlüyoruz, yaz gelince kış için ölüyoruz. Ne yaptığımızı, ne istediğimizi biz de bilmiyoruz. Bir memnuniyetsizliktir ki almış başını gitmiş. Bugün-yarın haberlerde başlar çöl sıcakları muhabbeti. Haberlerden dilimize, oradan da konu komşu derken bütün mahalleye yayılır. Sonra hep bir ağızdan: “Şu klimayı kim bulduysa Allah ondan razı olsun. Kafama yumurta koysam pişer. Sıcak çok yok da nem var. Ay öpmeyeyim çok terliyim. Aç pencereleri ceyran yapsın. Bi kış gelsin hiç üşüdüm demeyeceğim.” Ve oradan bir zihni sinir çıkar: “Çay iç, harareti alır!” Demlik demlik çay içen bünye toptan çöl olur.
4. “Siz napıyorsunuz bu yaz?”
Yazın belki de en kabak tadı veren sorusu. Bütün kış tatil için çalışıyorsun, oradan kısıyorsun buradan kısıyorsun, erken fırsatları kovalıyorsun, izin alacağım diye dört dönüyorsun. Ne oluyor? Tatil göz açıp kapayıncaya kadar geçiyor. Üstüne dinlendiğinle değil yorulduğunla kalıyorsun. Gündüz elinde çanta plaj plaj geziyorsun, akşam kalabalıklar içinde hayat mücadelesi veriyorsun. Bunlar da yetmezmiş gibi tipin biri çıkıyor ne var ne yok her şeyi gözüne sokuyor: “Bu yaz Phuket’te balayı tazeleyelim diyoruz. Belki Roma kaçamağı da yaparız. Bakarsın oradan Paris’e kaçarız. Eee, siz n’apıyorsunuz bu yaz? Tatil nereye?” Tatil nereye olacak, Boğaz’a, Kordon’a, parklara...
5. “Doğal rengim böyle”
90’larda 10 Türk kadınından 9’nun saçı doğal sarıydı. Doğal sarı olmayanlar da papatya suyuyla saçlarını açardı. Bir nesil böyle uyutuldu. Sonra o doğal sarışınların simsiyah dipleri çıktı. Papatya suları bitti, güneş gitti mertlik bozuldu. Bir bir kirli çamaşırlar ortaya döküldü. Her başarılı erkeğin arkasında bir kadın her çakma sarışının arkasında bir kuaför vardı. Bugün artık kimse bu hikâyelere inanmıyor. Yeni moda, bronzluğa kılıf uydurma. Kimi yaz başlamadan soluğu solaryumda alıyor kimi yazla birlikte bronzluk yarışına giriyor. Ama sözüm ona kimse 16.00’dan önce güneşe çıkmıyor. Artık inanmıyoruz dostlar. Zift gibi kola sürenler, kakao havuç yağına bulananlar 16.00’dan önce güneşe çıkanlar peşinizdeyiz, izinizdeyiz!
Paylaş