Paylaş
Karpuz kabuğu denize düştü düşeli, lüks yarışına girenlerin, ne oldum delilerinin hepsi sahillerde, beach club’larda, lüks şezlonglarda, VIP localarda...
Buyurun ben sizi insanlık locasına alayım, şöyle tepeden, hep beraber kuşbakışı bir bakalım
‘Beach club’ dedikleri, deniz-kum-güneş üçlüsünün günümüzdeki en son hali. Bildiğiniz kumsala, plaja lüks şezlongları, VIP hamakları, deniz salıncaklarını, havalı locaları doldurup... Müziği bangır bangır açıp... Cebinizdeki tüm parayı da aldılar mı, işte orası ‘beach club’ oluyor! Şu koca dünyada kafanızı sokacak bir ev bulursunuz. Otellerde oda bulursunuz. Restoranlarda masa bulursunuz... Ama iş beach’lere geldi mi, işte orada durursunuz! Hafta sonu rezervasyon yaptırmadan, elinizi kolunuzu sallaya sallaya gidemezsiniz öyle beach’e. Gidersiniz de giremezsiniz. Bir kere içeride mutlaka bir adamınız, bir referansınız olmalı! Hadi bu yola baş koydunuz, dil döktünüz, boyun büktünüz, araya adam soktunuz, girdiniz diyelim. Peki, girince neler olacak, biliyor musunuz?
Bu sezon Çeşme’de yeni açılan birkaç plaj var. Bunlardan biri de Zio Beach. Adını, ününü duymuşsunuzdur. Yılların oteli Solto’nun önüne açıldı. Gidip sizler için havayı koklamaya karar verdim. İlk denememde çok kalabalık bir günde gittiğimi, çok şanssız olduğumu, bana yardımcı olamayacaklarını söylediler. Pes etmedim, bir daha gittim. Hemen analizim yapılmaya başlandı. Araba anahtarı, telefon markası, gözümdeki gözlüğün havası, cüzdanın kalınlığı bu analizin olmazsa olmazları... Analizden geçer not aldıysanız şimdi üstüne bir de 40 lira bayılacaksınız. Bu fiyata bir ‘soft drink’ yani bir hafif
içki dâhil.
Sanat sosyal medyada
“Oh be” dedim, “İçim ferahladı”. Hazır serinlemişken ayaküstü işletme sorumlusuyla laflıyoruz. Aslında daha çok, ayaküstü ‘geriliyoruz’... Sorumluluğu ağır geliyor olsa gerek son derece asabi. Ben soru sordukça asabı daha da bozuluyor. “Zio Beach’in diğer beach’lerden farkı ne?” diye soruyorum. “700 kişilik plaj alanımız, 300 kişilik de VIP alanımız var. Günde ortalama 750 kişiyi ağırlıyoruz. Sanatla kumsalı buluşturduk. Ertuğrul Ateş’in çalışmalarını sergiliyoruz” diyor.
Etrafa bakacak oluyorum, filanca dizide oynayan kız, falanca dizide oynayan oğlan... Kendini ünlü sanan, ünlü olmaya çalışan... Hepsi tam kadro burada.Magazinin, dedikodunun bini bin para! Merak ediyorum, bu kez “Bu insanlar sanatınızı ne kadar görüyorlar acaba?” diye
soruyorum.
Kimsenin sanatı fark ettiğini sanmıyorum. Ama hayır, işletme sorumlumuz hemen karşı çıkıyor; “Aaa, görmez olurlar mı? Sosyal medyada hep
paylaşıyorlar” diyor.
Neyse benim aklım zaten şu meşhur localarda... Hemen lafı oraya getiriyorum. Locayı daha çok ünlülerin tercih ettiğini öğreniyorum. Çünkü daha rahat ediyorlarmış. Locaların müdavimleri arasında Kıvanç Tatlıtuğ, Ali Ağaoğlu, Gamze Özçelik, Serdar Ortaç varmış. Oyuncu Cenk Ertan ve eşi Fulya Ceylan Ertan da tatilleri boyunca bu localardan çıkmamışlar. Localardan biri kumsaldan biraz daha yüksekte. Yani aşağıdakilere tepeden bakıyorsunuz. İçinde jakuzisi var. Diğer locanın güneş tentesi daha uzun. Çocuklar bu gölgelikte sefa sürüyorlar.
E ne yapayım ben de havaya girip localardan birine talip oluyorum. Locada oturmak benim de hakkım değil mi? Yıl boyu çalışıyorum, ben de rahat etmek istiyorum. Hemen işletme sorumlumuza soruyorum; “Ben de locaya talibim. Ne kadar ödeyeceğim?” Sorumlumuz ne dese beğenirsiniz: “Onun bir rakamı yok! Biz locanın hakkını verecek insanları biliriz, ona göre locayı veririz...” Ben Düşünüyorum, düşünüyorum locanın hakkını nasıl veririm bulamıyorum. Oyuncu değilim, sanatçı değilim. Kıyıdan, köşeden fotoğrafımı çekecek bir kitlem yok!
Sıra akşamüstü partisinde
“Madem öyle ben de halkın arasına karışayım” diyorum. “Peki, şimdi ne kadar öderim?”
Girişte 40... Onu söylemiştim. Snack barda bir hamburger, bir içecek 30 lira. Kötünün iyisi işte. Zio’da iki tane restoran var. Snack bar sözde cep yakmayanı.
Bir de Zio Pino var. Zio Pino’nun mutfağından Papermoon’un şefi Guiseppe Pressani sorumlu. Mönü deseniz, plaj mönüsüyle uzaktan yakından alakası yok. Taş fırından çıkma İtalyan pizzalar, parmigiana’lar, deniz ürünleri, antin kuntin kokteyller... En alengirli yemeği yiyen, en yanardönerli kokteyli içen en havalı oluyor. Yemeklerin isimleri o kadar İtalyan, kokteyllerin isimleri de o kadar orijinal ki ne sizin diliniz dönüyor ne de garsonların. Buraya en iyisi öyle orta falan değil ileri seviyede İtalyanca konuşan bir dostla gelmek... Yoksa aç kalırsınız
benden söylemesi.
Yeme-içme işi tamamsa sıra happy hour (akşamüstü) partisinde. İşletme sorumlumuz bu konuda çok iddialı olduklarını söylüyor. “Nasıl bir iddianız var? Altı üstü happy hour elde bir kadeh içki, biraz da müzik değil mi?” diye soruyorum. Sorumlu, “Geçenlerde Lübnan Prensesi de buradaydı” diyor. Ama locada falan sanmayın. Öğlen yemeği için gelmiş, kendisine VIP alanda loca teklif etmişler, kabul etmemiş. Halkla birlikte kumda güneşlenmek istemiş. Artık yorum size kalmış...
Hobi olarak yine gelin
Beach’lerde son durum böyle işte. Parayı veren düdüğü çalar hesabı, neyse parası veriyoruz, beach’lere giriyoruz. Gelmeyin demiyorum; locanız, VIP’niz olmasın demiyorum. Gelin, hobi olarak gene gelin. VIP’niz de olsun, locanız da. Ama her şeyin bir sınırı var! Çünkü hayat sadece vur patlasın, çal oynasın anlamına gelmiyor. Bazı başka değerler var ki ücreti kalbimiz, yüreğimiz... Üstelik girişte ömür boyu
insanlık da bedava!
Paylaş