Paylaş
Kumrular birbirlerine ‘gugukçuk’ ötüşüyle kur yapıyor. Erkek dişinin peşinden ayrılmıyor, aşka kanat açılıyor. O günden sonra kumrular birbirlerinden ayrılmıyor. Kumrunun gözü eşinden başkasını görmüyor. Diğer yandan bizim gözler fıldır fıldır dönmekte. Kumrular bir ömür eş değiştirmiyor, biz bir ömre sayısız eş, sayısız sevgili, sayısız aşk sığdırıyor, bunu da maharet sanıyoruz. Kumru hiçbir zaman başkasının yuvasına girmiyor, biz kendi yuvamızın yolunu unutuyoruz. “Kuş” deyip geçmeyin, eşine öyle bağlı ki eşlerden biri ölürse, geride kalan ömrü boyunca gönlüne kilit vuruyor. Biz gönülden gönüle uçuyor, kucaktan kucağa düşüyoruz.
Doğada tekeşli olan kuş sadece kumru değil, kelaynak, angut, penguen de tek eşle ömür geçirenlerden. Bakmayın siz ‘angut kuşu’ dediklerine, bu canlının aşkı pazara kadar değil mezara kadar. Eşi öldükten sonra ömrü boyunca yas tutuyor. Ölen eşinin yanına yırtıcı bir hayvan gelirse asla uçup gitmiyor, eşinin yanından ayrılmıyor oysaki angut kuşu korkaklığıyla tanınıyor. Ve bu cesaretinin karşılığı çoğu zaman da ölüm oluyor. Kelaynakların da romantik olduğu biliniyor. Ama beni en çok doğuştan şık, smokinli, asil penguenler etkiliyor. Bizim çizemediğimiz örnek aile tablosunu bu paytak paytak yürüyen sevimli kuşlar çiziyor. Çiftler hep yavrularıyla birlikte dolaşıyor, erkek penguen kuluçka döneminde eşine yardımcı oluyor hatta kuluçkaya bile yatıyor. Bizde annelik doğuştan, babalık sonradan öğreniliyor. Uzmanlara göre doğum sonrasındaki emzirme süreci de erkeği yeni eş aramaya itiyor. Sonuç, penguenlerin fendi taş fırın erkeğini yeniyor, insanın bir sonraki ömründe kuş olası geliyor.
Kuğuda ahlak kalmamış
Aşkın ve sadakatin sembolü kuğuları unuttuğumu sanmayın. Ancak kuğular özellikle de siyah kuğular sandığımız kadar masum değillermiş. Araştırmalara göre her altı siyah kuğudan biri ‘evlilik dışı ilişki’ sonucu dünyaya geliyormuş. Anlaşılan o ki bizimkiler gibi kuğular için de monogami, monotonluk anlamına geliyor.
Bütün bunlardan sonra kuşları bırakıp kendi dünyamıza dönesim yok ama mecbur döndük. Bizde kafalar epeydir karışık. Hem evlilik delisiyiz hem de evlilikten şikâyetçi. Hem tekeşliliği yüceltiyoruz hem çokeşliliğe deli oluyoruz. Kimi “Monogami insan doğasına aykırıdır” diyor, kimi övüyor. Uzmanlar araştırmalar, açıklamalar yapıyor: “Erkeklerin yüzde 70’i, kadınların yüzde 40’ı kaçamak yapıyor... Hayvanlar âleminin yüzde 98’inde monogami yoktur.” Benim romantik aklım yine kumrulara gidiyor ve “Biz neden kumru değil de yalıçapkını olduk?” diyorum. Hatta yalıçapkını hafif kalır hepimiz birer ‘bonobo’ olduk. Ertuğrul Özkök’ün de dediği gibi “Bonobo ideolojisi hızla yayılıyor”. Bugün etrafıma bakıyorum herkes ‘bonobo’ olmuş, ‘seri monogami’ tavan yapmış. Evleniyoruz, boşanıyoruz, tekrar evleniyoruz, birlikte yaşıyoruz, ayrı yaşıyoruz ama hep birileriyle yaşıyoruz... Sonsuz ve korkunç bir arayış içindeyiz. Sizi bilmem ama bu aralar ben ‘Baharı bekleyen kumrular gibi... Sen de beni bekle sakın unutma’ şarkısını daha bir anlayarak severek dinliyorum.
Ta uzak yollardan
Dünyanın en önemli göç rotalarının üzerinde yer alan İstanbul’un semaları bugünlerde hareketli. Peki kuşlar nereden gelip nereye gidiyor, en çok hangisi yoruluyor? m Yücel Sönmez/ysonmez@hurriyet.com.tr
Kuşlar neden göçer?
Kuşların biyolojik takvimlerine göre belirli zamanlarda hormonal dengeleri değişiyor, uzun bir yolculuğa hazırlık olarak vücutta yağ depolama miktarları artıyor ve kışı beklemeden hava şartlarındaki değişiklikleri hissettikleri anda göç yollarına düşüyorlar. Yani temel amaç hayatta kalmak ve nesli devam ettirmek.
Nasıl kaybolmuyorlar?
Yön bulmadaki başlıca dayanak gündüz güneş, geceleriyse yıldızlar. Göçmen kuş türlerinin birçoğunun, yolculuklarında yerin manyetik alanından da faydalandıkları da biliniyor.
Oradaydık, şimdi buradayız
Paylaş