Paylaş
Ancak acıktım kelimesini duymak neredeyse imkansızsa bu, ebeveynlere yol gösterme yerine çıkmaza sürüklenmelerine neden olan bir nevroza dönüşüyor.
Yemiycem, büyümicem!
Oğlum ek gıdalara geçtikten sonra bir anne olarak hemen hemen her öğünde diz boyu stres yaşadığımı paylaşmak isterim. Gerçi hoş, biz anneler tabağındakini bitirse de “acaba doydu mu” endişesine kapılırız. İçgüdüsel olarak yeterli ve dengeli beslenmeleri konusunda özel bir hassasiyetimiz var. İşte bu baskın içgüdü ve çocukların gelişim özelliklerine bağlı olarak gösterdikleri yemek yemeye itirazlar -özellikle sosyal medyadan takip ettiğim annelerin paylaşımlarına baktığımda- çoğumuzun ortak derdi.
Bebekken ağzını sıkı sıkı kapatıp yemeyi reddeden oğlum, şimdi 4 yaşında ve kendi cümleleriyle itiraz ediyor; “yemiycem, büyümicem”. Karmaşık hislerimle “peki evladım, yemezsen yeme” dedikten 2 saniye sonra panik, gerginlik ve çocuğum aç kalacak, büyümeyecek, hasta olacak, bu kış zor geçecek gibi bir milyon tane endişeyle “hop, bir dakika, bu yemek yenecek bu tabak bitecek” sloganını atarken buluyordum kendimi. Çoğu zaman ise sakin, ferah, kendinden emin anne profilinde davranarak “acıkınca yer” tesellisiyle avunuyorum.
Hazırlanan onca besleyici çorba, sebze yemeği, değişik köfteler, ev yapımı makarnalar tabakta buz gibi olurken, içim fokur fokur kaynıyor aslında. “Yine yemedi” diyorum. Omuzlar düşmüş, elim alnımda, çöküyorum sanki. Çok nadiren, üzüntümden ağlayacak gibi olurken, çatalı hırsla batırıp ağzıma tıkıştırırken buluyorum kendimi.
Dil dökme, beslenmenin önemini anlatma, ödüller verme, duygusal laflar etme, büyümekten bahsetmekten çoktan vazgeçtim. Yemek saati geldiğinde sofraya oturtuyorum, yiyebildiği kadar yemesi için çabalıyorum.
Nasıl bir çabalamaysa, şakaklarım kırardı! İçine düştüğümüz kısır döngüden çok rahatsız olmaya başlayınca şunları yaparak kısa zamanda güzel gelişmelere tanık olduk.
1. Evde beslenme rejimini değiştirmeden önce bir hafta boyunca ne yedi yazdım.
2. Sağlıklı beslenmeyi engelleyen bütün etmenleri sıraladım. Anneanne faktörü, abur cubur sevdası, itiraz mekanizmaları vb... Hepsini not aldım.
3. Yemek ve iştah her ne kadar biyolojik gibi gözükse de psikolojik kökenli olma ihtimalini düşünerek bir uzmana danıştım. Vardığımız sonuç; oğlum Ata bunu sadece itiraz etmek için yemekleri seçiyor veya itiraz ediyor.
4. Sonraki adım olarak doktora danışmak oldu. Dr. Lerzan Hanım beni büyük bir sabırla dinledi, notlarımı inceledi ve gözlemlerine göre herhangi olumsuz bir şey olmadığını söyledi.
5.Çinko eksikliğinin tat alma yetisini zayıflattığı, dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu, özel öğrenme güçlüğü… gibi pek çok özel durumun nedenlerinden biri olduğu bilimsel bir gerçek. Çinko takviyesi, magnezyum, omega yağ asitleriyle özellikle tat alma yetisinin desteklenmesi mümkün. Ben de tam tahıllı ekmek, balık, elma, kuru üzüm, kaju, badem, ceviz, fındık, fasülye, barbunya ve mercimek ağırlıklı menülerle takviye işine giriştim. Bakalım uzun vadede neler olacak?
Zorlandığım anlar oldu. Bunları aşmak için:
1. Etafımdakilere Ata’ nın eline çikolata, dondurma ve bisküvi vermemeleri konusunda sıkı tembihlerde bulundum. Şimdiye kadar kontrollü olarak gitse de artık hiç olmamasının hayrımıza olduğuna eminim. Abur cubur beslemez, üstelik obezite, şeker hastalığı vb gibi şeylere neden olabileceği gibi huyunu suyunu da olumsuz etkiler. Adı üstünde; abur cubur!
2. Çok sevdiği kakaolu süt, kakaolu dondurma, gofret ve türevi paketli gıdaları almıyorum. İstediğinde boş rafı göstererek “marketten almadım” diyorum . Son 1 haftadır istemediğini farkettim.
3. Makarna ve pilavı sebzelerin yanına minik porsiyonlar olarak ekliyorum. Örneğin, fasulyesini yerken 2-3 tatlı kaşığı kadar pilav veriyorum.
4. Nutuk atmayı bırakmak iyi geldi. Kim sever ki uzun uzun dinlemeyi.
Gözlemlediğim değişiklikler ise;
1. Özellikle uyku öncesi kakaolu sütü kestikten sonra daha rahat uyuduğunu gördüm.
2. Okuduğum kaynakların birinde şekerli gıdaların çocuklarda iki uçlu duygusal dalgalanmalar yarattığından bahsediyordu. Hakikaten, şeker minimuma indiğinden beri daha geniş ve rahat olduğunu gözlemledim.
3. En son yaptığım ve gerçekten çok faydasını gördüğüm şey ise tatlara alışma programı uygulamak oldu. Kakaolu sütü çıkardığım için kalsiyum ihtiyacını karşılamak için peynire yüklendim. Ağzına peynir sürmeyen çocuğum şimdi peynir yiyor. Nasıl mı? Anlatayım:
Kahvaltılarda gülümseyerek “bu peynirden minik bir ısırık almanı istiyorum” diyerek harekete geçmesini bekledim. Minik bir ısırık aldığında sadece yanağından öptüm. Bunu yaklaşık 5 veya 6 gün boyunca denemek yeterli oldu. Isırık aldığında müthiş olumlu tepkiler, abartılı sevinçler yerine masum bir öpücüğün peynir yemenin gayet normal bir şey olduğunu düşünmüş olmalı. Üstelik –her türlü iç gerginliğe rağmen- gülümsemem ve ne düşündüğümü tahmin edememesi işimi kolaylaştırdı ve bingo! Şimdi kahvaltı tabağında peynir yiyor! Darısı isteyenlerin başına.
Sıra zeytinde ve reddettiği bütün sağlıklı besin ve yemeklerde!
Zeytin, domates, biber, marul, turp, kuru erik gibi yine ağzına sürmediği besinlerin/yemeklerin listesini yaptım. Her bir tadı 1 hafta süreyle tattıracağım. Her mevsimin meyve ve sebzesiyle güncelleyeceğim. Artık bunu da hedefe uygun bir şekilde gerçekleştiremezsem, oturup karalar bağlayacağım. Başka çarem kalmadı.
Abartıyor muyum? Bu soruyu düşünmeden edemiyorum. Pizza, makarna, köfte üçlüsünden öyle bir sıtkım sıyrıldı ki, artık her fani gibi oturup yemek yiyen bir evladım olsun istiyorum. Çok mu?
Howard Gardner zekayı sadece matemetiksel ve sözel zekadan ibaret saymamış, görsel, işitsel, bedensel (devin-duyuşsal), içsel ve sosyal zeka olarak bölümlere ayırmış, çoklu zeka kuramını geliştirmiş bir bilim insanı. İyi ki geliştirmiş. Bu sayede çocukların farklı gelişim özelliklerine sahip olduğunu, duyu ve algıların desteklerle, çabayla gelişeceğine dair çok güzel umutlar yeşertiyor.
Tat zekası yüksek olan küçük çocuklar yemeğin hangi yağ ile piştiğini veya her zamankinden farklı malzemeler kullanıp kullanılmadığını hemen “böööaaağğğ” şeklindeki tepkilerle ifade edeceği söyleniyor. Bu durumda yemeği özenerek yapmak şart. Anne olarak ne kadar özensem de “biliyor musun anne benim karnım hiç acıkmıyor, yemek yapma” diyen oğluma “ah canım, ne zekisin, maşşallaahhhh!!!!” demek istesem de Gardener mutfak kapısının önünde kalıyor, tipik anne tepkisi veriyorum “o tabak bitecek” Ne faydasını gördüysem…
Tıpkı ek gıdaya geçiş sürecinde olduğu gibi, tatları ve yemekleri 1 kaşık ile başlatıp tekrar bir düzene oturma yolunda özel bir süreç yaşıyoruz. Yemek savaşları yerine sofrada hem sohbet hem de bir lokmacık dahi olsa besleyici bir şey yemesi bana mutluluk veriyor.
Kim ne derse desin, anneler çocuğu yemek yiyince mutlu olan hatta hazırda ikinci tabağı bekleten garip varlıklar işte ve ben de onlardan biriyim, nokta.
Haftanın kitabı:
Yukarıda paylaştığım bilgilerin kapsamlısını Kelly Dorfman’ ın Doğru Yiyecek Sağlıklı Çocuk isimli kitabında bulabilirsiniz. Bol bol örnek olay, pratik bilgi var ve okurken kendimi tavsiyelere uymaya hazır hissetmiştim. Çok faydasını gördüm, tavsiye ederim.
Çoklu Zeka ile ilgili olarak merak ettiğiniz herşeyi Howerd Gardner’ ın Zihin Çerçeveleri ve Çoklu Zeka Kuramı isimli kitabında bulabilirsiniz. Oldukça geniş bilgiler yer alan bir kaynak, çocuğunuz büyürken onu tanımak için önemli bir rehber olacaktır.
https://twitter.com/AylinAnne
www.aylinanne.com
Yazarın son yazıları |
#24 Ağustos 2013 Söylesem Tesiri Yok Sussam Gönül Razı Değil
#21 Ağustos 2013 Postpartum Kılavuzu
#17 Ağustos 2013 Anne olmadan önce ve Anne olduktan sonra
#14 Ağustos 2013 Annelerin uzmanlık alanları
#10 Ağustos 2013 Çocuğu olmayan kız kardeşlerime mektup
#7 Ağustos 2013 Çalışan annelerin doğum sonrası izni ne gibi değişiklikler getiriyor?
YAZARIN TÜM YAZILARI İÇİN >>
Paylaş