Paylaş
Değişir...
Hepinize yeni bir günden merhaba,
Bu hafta sonu yazısını genel yazıyorum. Son iki gündür köşeye yazı bırakamadım. Kitap yazıyorum. Nasıl doğum haritanızı okursunuz isimli bir kitap. Arkasından Ender hocamla AstroŞifa 2021 ajandasına başlıyoruz. Çok güzel iki eser hayatınıza giriş yapacak. Umarım tamamlanmasını Allah nasip eder. Bu aralar biraz köşe yazıları aksarsa anlarsınız artık. Soran olursa da söylersiniz J
*
Gökyüzünde Güneş-Satürn karşıtlık yapmaya doğru ilerliyor. Bu durum aslında son bir haftadır etkisini hayatınızda göstermiş olabilir. Örneğin dümdüz yolda giderken talihsiz bir kazaya karışmışsınızdır ve hayatınızın seyri değişmiştir. Kontrol edemediğiniz bir şekilde bürünmüştür her şey. Çıkmaz bir yolun çıkmaz sokaklarında gezinmeye başlarsınız. İçinizden hani güzel bir dönemdi hani bana iyi şeyler olacaktı diye söylenirsiniz.
Sürekli tavsiye ararsınız ya da biri size bir reçete yazsa da her şey yoluna girse dersiniz.
*
Hayat tavsiyesi kimseden almayın arkadaşlarım. İnanın ihtiyacınız yok.
Kimseye hayatınızla ilgili soru sormayın. İnsanlar uzmanlara ihtiyaç duyar çünkü sorumlulukları üzerinden atmak ister. Zayıflamak isteriz diyetisyene gideriz. İlişkiniz olmuyordur terapiste gidersiniz. Bu kötü günler ne zaman geçecek diye astrologlara sorarsınız. Çünkü sorumluluk almak hoşunuza gitmez. Astrologdan danışmanlık almanıza rağmen hayatınız iyiye gitmez. Beş para etmez birine gittim dersiniz. Ya da diyetisyen zayıflatamadı yoksa benim metabolizmam çok hızlıdır dersiniz. Boşuna paramız gitti diye olayı hemen kendimizden dış bir alana atarsınız. Uzmanlarla görüşmek ya da görüş almak sizin sorumluluğunuzu üstlendiğiniz bir hayatı doğru yola sokar. Hepsi bu…
Yanlış hayat doğru yaşanmaz. Bunu unutmayın.
Mesela çok sorulan bir soru var. Aygül hanım siz nasıl böyle güçlüsünüz? Ya da siz hayatınızı yoluna nasıl koydunuz?
Bu soru sanki benim hayatım çok matah bir şeymiş gibi soruluyor
Şükürler olsun. Ben sağlık sıhhat yerindeyse her şeyi çözmeye hevesli biri olduğum için memnunum halimden. Belki bu size bu şekilde yansıyor.
Bu neticede benim hayatım ve ben hayatımı kendi koşullarıma göre bir şekilde yaşamaya çalışıyorum. Yaşadığım hayat içinde kendimle gurur duyacak şekilde kalmayı seçiyorum. Bunları yaparken sizlere kendi hayatımla ilgili tavsiyeler versem ne olacak vermesem ne olacak?
Versem havalı biri olacağım kesin ama vermeye değecek gerçek bir hayat yaşıyor muyum?
Kimi kandırıyoruz?
Havamız kime?
Benimde içimde halledemediklerim, kırgınlıklarım, mutsuzluklarım var. Bunları tanımlıyorum ve anlamaya çalışıyorum. Hatta birçoğunu sizlerde biliyorsunuz. Buraya yazıyorum. Bunlarla eğlenmeye ve gerçekçi olmaya özen gösteriyorum. Tek verebileceğim bir tavsiye varsa kendi hayatımla ilgili asla şikâyet etmediğimdir. Hep yeni yollar aradım. Bu sokak çıkmaz dediler başka sokak denedim. Bu sokakta çıkmaz dediler pes etmedim diğer sokak için devam ettim. Asla kaç sokak denediğimi saymadım. Hala bilmem… Yaşadığım hiçbir şanssızlığın listesini tutmadım. Allah’a neden ben diye sormadım. Bir şey olmadığı an kafamı gökyüzüne kaldırıp gülerek hep peki dedim. Sonra diğer sokaklara gittim. Açık sokaklarda oldu elbet onlar istediğim yerlere çıktı mı? Kimi çıktı kimi çıkmadı. Bunlarla hiç hesaplaşmadım.
Kimse sizin hayatınızı sizin kadar bilemez.
Şu sıralar yapmanız gereken tek eylem “sabır”
Uzun süredir sabırlı olduğunuz için artık buna dayanacak gücünüz yokmuş gibi hissedebilirsiniz. Söylenmesi gerekenler, söylenmemesi gerekenler hepsi bir yere birikmiş gibi değil mi?
Sabırsız olduğumuz için öfkeli, öfkeli olduğumuz için sabırsızız.
Sabırsızlığımızın ve telaşımızın en büyük nedeni ise uzun süredir sabretmek zorunda oluşumuz. Aslında sabırlı olmak geçici bir eylem değildir. Hayatımızın bir parçasıdır. Satürn gezegenin gerilemesi ve oğlak burcunda 17 Aralık tarihine kadar hareket etmesi bize resmen bunu öğretecektir.
Hayatımızda hem sosyal hem de teknolojik her şey öyle hızlı gelişmiyor mu?
Her şeye öyle hızlı gidiyoruz ki… Zaman bile çok hızlı değil mi?
Tahammül gücümüz zayıflıyor.
Bu durum, kuşaklar arasında kendini gösteriyor zaten. Bugün, internetin olmadığı bir dünyayı hayal etmek çok zor. Sabır eşiğimizi belirleyen en büyük etkenlerden biri şu an içinde bulunduğumuz kaos ve belirsizlik…
Teknolojinin sürati, hedeflerimizin menzilini kısalttı. Kısa yazılar okumak istiyorsunuz hatta artık yazı okumak yerine video çekin diyorsunuz. Video biraz uzun olunca biraz daha kısa video çekin deniliyor. Kısa yazılar, kısa videolar, 3 günde kilo vermek, ayda bir sular seller gibi dil öğrenmek gibi büyük isteklerimiz var. Bu da ilişkilerimize yansıyor. Hayat hedeflerimiz ile ilişkilerimiz arasında bir bağlantı var. Eş ya da dostluklara bile sabır edemez olduk.
Mecburi sabır size daha büyük sabırsızlık getiriyor. Kendi hayatımdan örnek vereyim:
Bir gün müdürüm bana 3000 sayfalık bir doküman verdi ve 20 dakika içinde bunu fotokopisini getirmemi istedi. Bende gözünün içine baktım. Nasıl der gibi?
“Niye duruyorsun geriye 19 dakikan kaldı” dedi.
Koşarak fotokopi makinasını başlattım. Ama süre 30 dk dan fazla gösteriyordu. Ben de panikle makinanın üzerinde olan firmayı aradım. Çok acil bunun hızlı olması gerektiğini ve müdüre vermem gerektiğini söyledim. Her imkânı zorladım. Çünkü biri bana güvenerek bunun olmasını istemişti. Müdürün huysuz ve iş bilmez olduğunu düşünüp ya da söylenip hareket etmek yerine aksine bunu başarmaya odakladım kendimi. Çünkü karşımdaki insan bana başarmam için bir fırsat verdi. Bunun adına siz fotokopi çekmek bile deseniz benim için başarmaktı.
Neyse firmayı aradım. Yetkiliye durumu anlattım. Sakin bir ses tonu ile bana şöyle dedi:
“Hanım efendi, teknik olarak belirttiğiniz sürede bu sayfayı almanız mümkün değil. Ama size önerim makinanın başında beklerseniz daha hızlı olduğunu düşünürsünüz” dedi…
Oldukça şaşırdım. Bu nasıl bir cevaptı. Makine başında beklerseniz daha hızlı olduğunu düşünürsünüz ve bu sizi rahatlatır. Enteresan…
Çok şaşkındım. Yüzüm düşük ve moralim bozuk bir şekilde makine başında bekledim. Gerçekten hızlı oluyor gibiydi. Sonra müdüre götürdüm verdim.
19 dakika sonra telefonum çalar mı diye bekledim.
Çünkü gidip konuyu açıklayacağım bir durum yoktu. Olmayınca olmuyordu.
Hem gerçekten makine başında beklemekte iyi geliyordu.
40.dakika da bitti. Elimde kağıtlar gittim. Masasın da kahve içiyordu. Bana verdiği telaşa ve işi zamanında yapamadığım için ayrı sinirlenmiştim.
Masasına koydum ve yetiştiremedim dedim.
“Olsun ne yapalım en azından denedin” dedi.
Nasıl anladınız denediğimi dedim. Makinanın başından ayrılmadın dedi. Gözlerimi kocaman açtım. Acaba telefonumu dinledi diye düşündüm. Evet, firmayı aradım ve hızlı olmasını istediğinizi ilettim. Onlar da bana böyle bir tavsiyede bulundu dedim. Gülümsedi…
Daha küçüğüm ve ilk iş tecrübem. Neyin içindeyim, ne yapıyorum, böyle anlamsızca odadan çıktım.
Şimdi düşünüyorum da gerçekten hayatımda acaba nelerin başında çok duruyorum? Olmasını istediğim neler var? Nelerin başında durduğumu uzunca düşündüm. O hayatımda aldığım en büyük derslerden biriydi. Tabi bunu da görmek lazımdı. Eğer müdür beni sıkıştırmasa firmayı aramazdım ve firmadaki müşteri temsilcisi bana bunu söylemezdi. Bir cümle bile bazen nasip,öğreti,şifa…
Hayatımızda bir nevi böyle,
Beklemeyi neredeyse unuttuk artık.
Bekleme eşiğimiz çok düştü. Sabır eşiğimizi belirleyen şeyler nedir?
Sabır, neredeyse unutmaya yüz tuttuğumuz bir erdem.
Sabır, bir erdemdir.
Neden sabırsızız?
Çünkü sabır, bizden zamanımızı talep ediyor.
Zaman vardır, kullanırsınız, kullanmadığınız zaman akar gider ne saklayabilirsiniz ne de erteleyebilir. Ne kadar zamanımız olduğunu da bilmiyoruz, her an ölebiliriz. Geçen zamanı yaşıtlarımızın hayatına bakarak kendimizle kıyas yaparak geçiririz. Falancanın çocuğu olmuştur ama siz daha evlenmemişsinizdir gibi…
Bu nedenle hayatımızı daha kaliteli anlarla doldurmak zorundayız. Bu nedenle tek sahip olduğumuz en değerli kavram zaman.
Bu sınırlılık hali, biz de telaşı getiriyor.
Hayatımız, sebebini bilmediğimiz pişmanlıklarla dolu.
Sabırsızlık, pek çok şeyin gözden kaçmasına neden oluyor.
Sabır, emeğin sonucunu veren en güzel gerçekliktir.
Beklemek bir şey yapmamaktır. Sabır, bir süreci yaşarken, yaptıklarımızla ilgilidir.
Sabır, tahammül gerektiren olaylar karşısındaki tavrımız belirliyor. Erdem ise beklerken ki seviyemizi ortaya koyuyor. Emek ile desteklemediğiniz sabrınızı boşa harcarsınız.
Sabır tek başına hiçbir şeyin garantisi değildir. Hayat, bir emek ürünüdür. Emeği sabır ile desteklersek hedeflere ulaşılabilirsiniz.
Biz sabırsız olduğumuz için hiçbir şey değişmeyecek ve hiçbir şey daha hızlı gerçekleşmeyecek. Hayatta her şeyin muhtaç olduğu bir zaman var, o zamanı tanımazsanız, o şey istenilen kıvamında ya da olması gerektiği gibi olmuyor. Hatta elimizdekini de kaybedebiliyoruz. Zamanı yönetmek, hükmetmek istiyoruz, zamana uyum sağlamak diye bir şey yok. Zamana hükmetme arzusundaki doz aşımı, doğayla ahengimizi bozdu. Zaman bize uysun biz neden zaman uyalım diyoruz. Hayat da böyle, sabırsızlıkla peşinden koştuğumuz hedefler, kaçırdığımız aşklar, giden sevgililer….
O nedenle, dinginlik, sakinlik, sadelik her zaman avantajlı oluyor. Bizim telaşımız, kendi doğamızdan kaynaklanan bir şey değil, yapay, doğal olmayan bir ortamın, sistemin doğamızı etkilemesi söz konusu. Sabır bize özeni getirir. Özen ise başarının temel harcıdır. Sabırlı ve özensiz bir insan yoktur. Sabır, emek ve özen yan yana yürür. Sabırsızlığımızla baş etmeye çalışıyoruz ama hatırlatılmasından hoşlanmıyoruz, yüzleşmek istemiyoruz bunu normalleştirmek için bahaneler buluyoruz. Sabırsızlıktaki en büyük sorun, belirsizlik. Bilgi sahibi olduğumuz ve kontrol edebildiğimiz ortamlarda sabrımız artıyor. Süreçlere yönelik bilgimiz bizi daha sabırlı yapıyor. Sabır, sonradan öğrenilen bir şey. Sabrı geliştirmenin en garantili yolu, belirsizlikleri azaltmaya çalışmaktır. Kendinize göre olayları açıklayabilirseniz bu durum bir mesele olmaktan çıkıyor. Belki de kim bilir bizler belki birilerinin sabrını zorluyoruz? Kendimizin de sorunun bir parçası olduğumuzu unutmamak gerekir.
Ya sabır, selamet o zaman…
Mutlu günler dilerim
Paylaş