Vücudun dayandığı yerde ruhun pes etmesi ne üzücüdür.

Günaydın herkese. Haftayı artık yavaş yavaş tamamlıyoruz. Bugünler biraz daha dikkatli geçmesi gereken günler olarak görülmektedir.

Haberin Devamı

Şimdi diyorsunuz ki Aygül Hanım hiç mi rahatlamayacağız. Ya da nefes alacağımız günler hiç mi olmayacak? 

Yaşamın koşulları ve şartları her gün değişiyor. Yaşam içerisinde teknoloji öyle hızlı ilerliyor ki beynimizi ve hayatımızı zamanla ele geçiyor. Bizlerinde insanlar ve olaylara tahammülü git gide azalıyor.

İnsanların sizlerle menfaatleri bittiğinde genelde sizin hayatınızda önemli değişimler başlar. Bu çok önemli bir noktadır ve maalesef bu hep böyledir.

İnsanları en kötü ve çaresiz zamanlarında bir yere ve bir noktaya taşırsınız. Çırpınırsınız.

Çırpındığınız o insan, ilk ayaklandığında sizi değersizleştirmeye çalışır. Bu kural hiç değişmedi. Bu alanda kendinizi değersiz hissederseniz saçma bir kaybediş yaşarsınız. İşler nasıl ilerlerse ilerlesin kendinizin değerli olduğu fikrine güven duymanız gereken bir dönem içindeyiz. Bu değeri siz kendinize belirlerseniz hiç kimsenin size bunu takdir etmesi söz konusu bile olamaz.

Haberin Devamı

Bu nasıl olacak?

Hz. Ali (r.a.) için dediği söylenen "Şu kişi sana kötülük düşünüyor." sözü karşısında "inanmam...",

"Neden ki?",

Hz.Ali: "Ben ona iyilik yapmadım ki, bana kötülük yapsın."diye günümüze kadar gelmiştir.

Bunun aslında anlamı açıldığında erdemli ve iyi insanlara iyilik yapıldığında bu onları yumuşatıyormuş. Ama kötü kimseye iyilik yapıldığında o kasvete düşüyormuş.

Yani özetle iyilik yapmaktan vazgeçmek yerine kime iyilik yapacağımızı çok iyi seçmemiz gerekiyor. Siz iyilik yapmanıza rağmen bir fenalık ile karşılaşıyorsanız o insanın özünde kötü olduğunu gösteriyor. Tüm matematik bu şekilde ilerliyor. Siz siz olun bu matematiği asla bozmayın. Çünkü evrenin değişmeyen kuralları var. Siz yaptıklarınızı Allah için yapıyorsunuz. Bunu asla unutmayın ve kalbinizi kirletmeyin.

Gelelim çok özlediğiniz günün tavsiyeli hikayesine

Vaktiyle bir derviş, nefsi ile mücadele sonucu her türlü gösterişten arınarak, varlıktan vazgeçecektir.

Fakat iş yamalı bir hırka giymekle olmamakta, her türlü görünür süsten de arınması gerekmektedir. Yani saç, sakal, bıyık ne varsa hepsinden.

Derviş, usule uygun hareket ederek soluğu berberde alır. Berberden kendisini tıraş etmesini ister. Berber de dervişin saçlarını kazımaya başlar. Derviş, aynadan durumu izlemektedir. Başının bir kısmı tamamen kazınmıştır. Berber tam diğer tarafa da usturayı vuracakken, yağız mı yağız, bıçkın mı bıçkın bir kabadayı girer içeri.

Haberin Devamı

Doğruca dervişin yanına gider, başının kazınmış kısmına okkalı bir tokat atar ve: “kalk bakalım kabak, kalk da tıraşımızı olalım!” diye kükrer.


Dervişlik bu, sövene dilsiz, vurana elsiz olmak gerektir.

Derviş de kaideyi bozmaz.

Hiç ses etmez ve usulca kalkar yerinden.


Berber mahcup olur; ama korkmuştur da. Sesini çıkartamaz.
Kabadayı dervişin kalktığı koltuğa oturur, berber de tıraşa başlar. Kabadayı tıraş sırasında da devamlı olarak dervişi aşağılayıp alay etmeye devam eder; kabak aşağı, kabak yukarı...

Tıraş biter, kabadayı dükkândan çıkar. Henüz birkaç metre gitmiştir ki, gemden boşanmış bir at arabası yokuştan aşağı hızla üzerine gelerek kabadayıya çarpar. Kabadayı orada yığılır kalır. Görenler çığlığı basarlar. Berber ise şaşkındır, kabadayı ölmüştür.

Haberin Devamı


Berber bir bu kötü manzaraya, bir dervişe bakar ve gayri ihtiyari sorar: "biraz ağır olmadı mı derviş efendi?"


Derviş mahzun ve oldukça üzgün bir şekilde cevap verir:

"Vallahi asla gücenmedim ona. Hatta hakkımı da helal etmiştim. Gel gör ki kabağın bir sahibi var. Demek "o" gücenmiş olmalı."

 

Unutmayın, bir sahibiniz var. Kimseye ihtiyacınız yok.

 

Mutlu günler dilerim.

 

Yazarın Tüm Yazıları