Paylaş
Psikolojinin en güçlü temel ayaklarından olan Alfred Adler’in insan tanıma sanatı kitabını okuyorum. Öyle ilginç ve farklı bilgiler var ki, her okuduğumda şaşkınlıkla insanı tanımadığımı fark ediyorum.
*
Ben psikoloji kitaplarını astrolojik vakalarla birleştirmeyi seviyorum. Çünkü ikisi bir arada muazzam bir yol almanızı sağlıyor.
*
Neyse konuyu uzatmayacağım ama oradan aldığım kısaca bir bilgiyi paylaşacağım. Ruhsal yaşamda amaçlarımızı sorgulamadan bahsettiği bir bölümde, yükselme hırsı olan çalışkan 30 yaşındaki bir erkekten bahsediyor. Hayatındaki her zorluğa rağmen amacına ulaşarak 30 yaşında büyük bir saygınlığa kavuşuyor. Aşırı depresyonla bu adam bir doktora gidiyor. Çalışma ve yaşama isteği kalmadığını söylüyor. Nişanlanmak üzere olduğunu fakat geleceğe büyük bir kuşkuyla baktığını, şiddetli bir kıskançlık beslediğini ve bu nişanın çok geçmeden bozulacağına çok emin olduğundan bahsediyor. Kendi kaygılarından büyük bir depresiflikle söz ederken nişanlanacağı kız oldukça düzgün ve bu tarz şeyler yapmayan aynı zamanda hiçbir suçlama yöneltebileceğiniz bir durumu olmamış bir genç hanımefendi oluyor. Adamcağız bunu kendi söylüyor. Bu şekilde biri olduğunu ama bu duyguyu aşamadığını. Bu adamın saydığı olgular hiçte ikna edici değil.
*
Geçmişindeki yaşadığı bir olayı yukarıdaki anlatılan konuya uyarlamak istiyor Alfred…
İlk çocukluk deneyimlerine gidiyor.
Çocukluğuna dair ilk anısını adam şöyle anlatıyor: Annesi ve erkek kardeşiyle bir gün pazara gidiyorlar. Oradaki izdihamdan ötürü annesi yaşça büyük olan kendisini kucağına alıyor. Anne hatasını fark edince yere indirip diğer çocuğunu kucağına alıp büyük olan çocuğunun elinden tutuyor ve sürüklüyor. Kendisi ise üzgün üzgün annesinin yanında yürüyor. O zamanlar dört yaşındaymış. Bu anın anlatımıyla adamın 30 yaşındaki duyduğu bağlantı arasında hiçbir fark olmadığı ortadadır. Yeğlenen kişi olduğundan emin değildir ve başka birinin kendisine tercih edilebileceği düşüncesine katlanamamaktadır. İnsan ilintiyi hemen kavrayabiliyor.
Ne tuhaf değil mi?
Yani ruhsal yaşantımızdaki her huzursuzluk ve ruhun yerine başka bir şey koymasıyla ilgili gibi görünüyor. Bu ruh ne incelikli bir yapıdır. Gücün dışa vurumu aslında çocukluğun nasıl geliştiği ile öyle bağlantılı ki…
Yaşam cephesinde durmak bilmeyen duygular nasıl bir güçtür peki?
Hasar hasardır….
Hangimiz hasarsız ki..
Hepimizde var bir hasar…
Peki hasarsız bir çocuk oluşturmak mümkün mü?
Ya da anne o zaman o yaptığını fark edip, eğilip çocuğuna bunu neden yaptığını anlatsaydı bu çocuk böyle olur muydu?
Peki toplum olarak yarattığımız suçlar nedir?
İnsanlara verdiğimiz ve onlar suçlu haline dönüştürdüklerimiz?
7 yaşındayken babası şehit olan ve hayatına annesi, kardeşleri ile devam eden başarılı psikolog Batın Bezik!
Dün okudum haberlerde…
Çok gurur duydum bu güzel kadınla…
Şehit ve gazi çocuklarına yaşadığı olayları ve travmaları atlatabilmesi için destek oluyormuş. Bu olayları bilen ve başına gelen biri olarak onlara açıklıyor.
Düşünün ne denli bir güç taşıyor içindeki kendini iyileştiriyor ve sonra çevresine fayda sağlıyor. Bence çok işimiz var…Umut çok güzel bir şey…
Bizim dik ve güçlü durmamız gerekiyor. Bu güzel çocuklara, yardımcı olmamız gerekiyor.
Gökyüzünde neler oluyor?
Hepimiz için birkaç gündür dünya zaten dönmüyor…
Tuşa bastık, bekliyoruz…
Elbet her şeye rağmen dönecek ve devam edeceğiz.
Ama saygımızdan biraz susmak iyidir değil mi?
Biraz bana müsaade…
Size yol gösterecek doğru bir yazı ile karşınıza çıkacağım. Araştırmalarıma devam ediyorum.
Gökyüzünde neler olduğuna dair zaten AstroŞifa Ajandasında çok öncesinde yazmıştım. Okuyabilirsiniz. Mart aylıkları okumak isterseniz mahmure.hurriyet.com sitesini ziyaret edebilirsiniz.
Umut dolu günler dilerim…
Paylaş