Paylaş
Bugün benim için diğer günlerden daha farklı bir gün. Bundan 17 yıl önce Ethem Aydın bir trafik kazası geçirdi…
Ethem Aydın kimdir?
Ressam, öğretmen, sanatçı, yazar, iyi bir baba, az zaman geçirdiğim dedem…
Kendine sorduğunuz da ise “insan olma mücadelesi veren bir canlı” derdi.
27 Kasım 2002 sabahı, bisikletinin arkasına tuval ’ini ve boyalarını koymuş, en sevdiği yere doğru yola çıkmıştı. İşlerini halletti ve dönerken yaya geçidinde tam yayalar için yeşil ışık yanarken kırmızıda geçen genç bir taksi şoförünün vurmasıyla yere düşmüş. Anlatılanlara göre şiddetli vuruyor taksici…Dedem ayağa kalkıyor ve bir şeyim yok diyor.
Bölgede herkes onu tanıyor…Tesadüf oradan geçen bir öğrencisi hastaneye kaldırılırken refakat ediyor ve hemen amcama haber veriliyor.
Çevredekiler amcamı arıyorlar. Amcam doktor ve hemen öğrenir öğrenmez hastaneye götürüyor. Amcamın anlatmakta hep zorluk çektiği anlardan biri ise hastanede iç kanama geçirdiğini öğrendiklerinde söylediği sözler olmuş.
Durgunlaşıp, halsizleşince dönüp amcama o genç çocuğun hayatını yakmayın. Benim vaktim geldi o sadece bir sebepti demiş. Çok kısa bir süre içinde vefat etmiş.
Dedeme arabası ile çarpan kişi 23 yaşında üniversite sınavlarına hazırlanan bir delikanlıymış ve o zaman tutuklanmıştı. Çünkü trafik polisi, dedeme çarpan bu sürücüyü 8 de 7 suçlu bulmuştu. Amcam ve babam davacı olmasa da yasalarımıza göre zaten tutuklanacakmış. Tutuklanmasına pratik bir katkısı kimsenin olmadı ama hapisten çıkartmak için özellikle amcamın çok gayret gösterdiğini biliyorum. Dedemin çocuğa işine git demesinden ötürü…
Dedemin ölümünün 17.yılını hasretle, özlemle anıyorum. Bize bıraktığı bilgi hazinesini arada karıştırıyorum. Biliyorsunuz sizlerle de paylaşıyorum. Hayat görüşü, yaşam felsefesi hepsi muhteşem. Bunu bazen genlerimde taşıdığımı biliyor olmak çok heyecan verici… AstroŞifa ajandasına 12 tane sözünü de koydum.2020 yılına her ay bir söz ondan…
Dün gece hemen hemen birçok mektubunu bazen gülerek bazen gözyaşlarıyla okudum. Sizlerle elbet ki paylaşacağım birkaç mektup var.
Ölmeden 1 gün önce yani 26 Kasım 2002 tarihinde bir mektup yazmış. Bu beni inanılmaz etkiledi.Çünkü ilk kez dün karşılaştım.
26 KASIM 2002 E. AYDIN
YAŞAMDAN BİR KESİT
Tırrrr, Tır, Ça, Ça Çaaa.
Saat beş. Sağlık yürüyüşü zamanıdır. Al horozumun anılarda kalmış; (üürüüü üüüiiig), eşek anırmaları, inek-öküz böğürmeleri, koyun kuzu melemeleri, minareden (namaz uykudan hayırlıdır duyurusu), yerini, sinir bozucu olsa bile; metalik araçlara bıraktı.
Çalar saatlere günaydın.
*
Aslında, sabahın doğal ve kademeli, tüm canlılarla paylaşılan sesler, buyurgan olmayan hayvan sesleri, iyi bir ana gibi, bizleri, okşaya okşaya uyandırır, güne daha bir güçle kavuşmamızı sağlardı. Ziller hep zaten buyurgandır. İnsan buyrulmağı pek sevmiyor.
*
Minarelerde Türkçe ezan yaşama ruhsal bir güç katıyor.
Yolcu yolunda, emekçi işinde gerek.!
Sağlıklı yaşam koşusu veya yürüyüşü başlıyor.
Hava serince, sıkı giyinmek gerek.
Bisiklet benim bastonum, iyi anlaşıyoruz.
Yollar bana uzun, ona kısa geliyor.
Zaman zaman kol kola, çamlar altında yürür, temiz sabah havasını duyumsarız.
*
Trafik yok denecek kadar az, başlangıçta yadırganan loşluk, dinginlik yavaş yavaş, ara sokaklardan çıkan guruplarla görsel bir cıvıltıya dönüşüyor.
Rengarenk. Çöpçüler, çöp toplayanlar, ev köpekleri, sokak köpekleri.
Yollar, ağaçlar, gölgeler, gölgelerin belleklerde oluşturduğu, imgeler simgeler gizemine günaydın...
*
Uzaklardan, geceler günler boyu hoplaya zıplaya gelen Seyhan nehri yorgun homurtulu akıyor. Yosun kokusuna, balıklara günaydın.
Sularda yıkanan kavaklara, yeni güne günaydın. Eski baraj Yolu’nda; Adanalım gibi oylumlu, ağır başlı, süzgün bakışlı, gövdesi ebru nakışlı, elleri kınalı, gölgesi büyük okaliptüs ağaçlarına günaydın. Umara, geceden olta atmış, balıkçıya rasgele. Günaydın.
*
Yeni baraj cavlağına, sisler içinde henüz uyuyan Adana'ya, bulutlara günaydın.
Eski Baraj, Yeni Baraj, ormanlığa günaydın.
*
Gidilen yollardan geri dönülür.
Aydın Sanat Evi’ne, günaydın.
*
Kitaplıkta yer bulamamış sözlükler, tekrar yazılması gerekli mektuplar, son gittikleri yerlerde yeni iticileri bekleyenlere günaydın. Şövalyeler, dik çalımlı, binicisini bekleyen hırçın atlar gibi aheste. Duvarlarda durdurulmuş zamanlara günaydın.
*
İki kere iki 4 gibi. Sen rakam nedir? Ne iş görür bilir misin?
Nerede kimleri güldürür nerede kimleri ağlatır?
İşte ben bunları düşünürüm dostum.
Rakam vardır 2 kere 2 dört eder, rakam vardır sıfır eder.
Niçin demişler aşkta rakam kıymetsizdir.
*
Şimdi gülüyorum ağlanacak halime.
Mektup yazdım tapırdadım.
Üzüldüm hepsi dostlar 2 kere 2 dört eder mi denecekmiş?
Hayır dostlar hiç etmezmiş.
İşte ben bu hesapsızlığımla eriyecek ve gönlümün bankasında iflas edeceğim.
Bırakın sersemi şirazesi dağıtmış bir kitap gibi rüzgârda dağılsın.
Her biri bir yere yüzlerce sayfa ayrılsın, belki onu yeni toplayıp kitap edenler olur.
*
Sevginin, sükunetin, ılıklığın, temizliğin her gün daha da yittiği bir ortamda, hırlaşmalar artarak kötülüklerin seller gibi yayılarak, insanlar patlamalardan zevk almaya devam ederken uzun ömrü, ölümsüzlüğü hayal etmek sefillik olur.
*
Dememiz o ki; Ethem Hoca aslında bu yazısında yaptığı betimlemelerle ve yaşama olan pozitif bakışıyla bir gün önceden dünya ile vedalaşmış…Tüm günaydınlar aslında bir veda gibiymiş…Duygularını ise rüzgârda dağıtmış. Dağıtmış ki bir gün toplayıp kitap edenler olur demiş. Aslında hep istediklerini yazmış…Hepsi de olmuş…Okunduğunda ölmeden bir gün önce mektup yazmış biri için ne kadar umut dolu ve teslimiyetçi. Resim çektirmeyi sevmezdi. Duygularını resim yapmayı severdi. Resimlerime bakıp geçmişi depresyon haline getirmeyin derdi. Yazılarımı okuyun ve geleceğinize yön vermek için ilham alın derdi. Nurlar içinde uyu dedecim…
Ben torunun olarak tüm inceliklerinle kitap edenlerden olacağım…
Son mektubunda dediğin gibi “duvarlar da durdurulmuş zamanlara günaydın” …
Mutlu günler dilerim…
Paylaş