Paylaş
Hava nasıl oralarda üşüyor musun kar yağıyor buralara biliyor musun diye bir şarkı vardı eskiden. Sınıfa matematik hocası girerken böyle girerdi. Ben ortaokuldaydım o zamanlarda…
Sonra hepimiz gülerdik ve döner derdi ki şarkı söylediğime bakmayın ben sinirli bir öğretmenim. Ama hepimiz mest bir şekilde onu izlerdik. Sinirli olması umurumuzda bile değildi. Öyle neşeliydi ki neşesi her şeyin çok üstündeydi. Matematik dersinin bile üstündeydi. Burada öyle sert ve disiplinli biriydi ki verdiği ödevi yapmadığınızda ya da onu ciddiye almadığınızı anladığında hemen tüm sınıfa tepki gösterirdi. Sonra barış imzalıyorsa yine bir şarkı tutturur içeri girerdi.
Özlüyorum arkadaşlar…
Neyi mi?
Neşeli insanları özlüyorum.
Gülmenin, güldürmenin neşenin bir zayıflık olarak görülmediği o günleri özlüyorum.
Hiçbirimiz birimizden farklı değiliz. Hepimiz hayatın ya biraz daha zor ya da biraz daha daha zor kısımlarında dolanıyoruz. Bazılarımızda mümkünlüğün kıyılarında yürüyor. Bazı şeylerin mümkün olması için…
Satürn Kovaya doğru ilerliyoruz. Yeni düzenle eski düzen arasında bir yerlerde köşeye sıkıştık.
Köşeye sıkışmayı bazen bilinçli bir savunma mekanizması olarak kullanıyoruz. Hayatın zorluklarına karşı yüzeyden savunma parolasını benimseyip düzenli bir düzensizlik içinde savaşırken, bazı özel durumlarda, nizami geri çekilme manevralarıyla göstere göstere kaçıp karşımızdakinin hareketlerini takip ediyoruz. Ne yazık ki hemen hemen hiç şaşmadan her seferinde insanlar kendilerini hep haklı görüyorlar. Bazı insanlar için köşeye sıkışmadan önceki o hallerinden vazgeçmesi için çok gayret gösteriyorum ve dua ediyorum ama genellikle bu koşullar altında dualarım pek kabul olmuyor. Çünkü hayat köşeli bir yer ve köşeye birilerinin sıkışması gerekiyor. Bunun kim olacağına herkes seçimleri ile karar veriyor. Son 1 yıldır sürekli bahsettiğimiz şey Mart 2020 yılı sonrasını aynı şekilde aralık sonrası yaşayacağımızdan söz ettik. Şimdi sonuçlar ortada ilerlemektedir.21 Aralık sonrası ne gibi olaylar gelişecek pek kestiremiyorum. Öngörülmesi zor olabilir ama ne gelişecekse önümüzdeki 2 yıl bu duruma bağlı yaşayacağımızı söyleyebiliriz. O zaman kendimize yeni yollar ve yöntemler geliştirmeliyiz. Bunları daha uzun ve daha geniş bir şekilde bahsedeceğim.
*
Kendinizi çevrenizin ve koşullarınızın kısıtlanması ile tatsız ve derbeder hissedebilirsiniz. Yoksunluk, umutsuzluk veya yalnızlık dönemleri insanların hayatlarından en güzel dönemlerdir. Çünkü bunun sonrası hep zirve olmuştur. Bir hayat tıkanıklığı ve talihsizlik zinciri nedeniyle en sonunda insan gemileri yakma kararı alabiliyor. Bu köşeye sıkışma olarak ifade edilebilir. Sistemle uyuşamayanlar, sürekli canı sıkılanlar, sürekli yalan söylemek zorunda kalanlar, sürekli bir utanç içinde olanlar, kaşı gözü ayrı oynadığı için kurdukları yalan dolan ağı karışan çakallar, işsizler, yetenekleri sınırlı olanlar, kafaya takılanlar, hastalıklar, müzmin tembeller, bu hayatı kendine yakıştıramadığı için o hayatı da kaybedenler, havai hayatların sonuna gelenler, yaşlılığın sürprizlerini yaşayanlar, yanlış tercihleri yaptığı ancak bu duruma düştüğünde kanıksananlar, şanssız olduklarını düşünenler, düşkünlük yaşatan aşklar yaşayanlar, çalışmayı bilmeyen hayatlardan gelenler, zamana uymayan idealleri olanlar, burnunun dikine gidenler, hayatın sonsuz olduğunu sananlar, fırsatları değerlendiremeyenler ve genel olarak hayatlarını yeterince yoluna koyamayanların yaşadıkları köşeye sıkışmalardır. Köşeye sıkıştıktan sonra yorgunluk nedeniyle boşvermekle ilerleyemezsiniz. İşte orası
*
Niyet önemli velhasıl…
Geçen hafta sosyal medyada bir şekerci dükkânı gördüm. Nasıl hoşuma gitti. Çocukluğuma gittim sanki. Şekerlerle, yılbaşı süsleri ve masal kahramanları ile süslenmiş olan bu dükkân öyle ilgimi çekti ki…
Böyle biri elimden tutsa gel seni götüreyim dese gidecek kadar içim kıpırdadı.
Aslında böyle çok sevdiğim yerlere hep yalnız giderim. Hiç kimseyi bağlamam peşime.
Pıtır pıtır kafama koyar gider gezer, yemeğini yer ya da tatlısı neyse onu yer, yazımı yazar, kitabımı okur, geri dönerim. Öyle kimseye hadi gidelim mi dediğimi bilmem.
Çalışma koşulları, pandemi vs. derken Kadıköy’e akşam kim gidecek diye içimden geçirdim. Neyse bir ara giderim dedim. Ama bu kadar aklımda ve kalbimde olan uzun zamandır görmek istediğim bir yer yoktu.
Şimdi diyeceksiniz ki kadının anlattığına bak altı üstü Kadıköy’deki şekerci dükkânı. Aygül hanım her gün ben önünden otobüse binip işe gidiyorum diyebilirsiniz. Atış serbest J
Eşe, dosta fotoğrafları gösteriyorum ve her önüme gelene son 1 haftadır dükkânı anlatıyorum. Herkes bir resme bakıyor sonra kafayı geri çekiyor. Fena değilmiş gidilir bir ara diyor. Biri dese ki hadi kalk gidelim. İnanın kalkıp gideceğim ama işte…
İki gün önce pandemiden ötürü aksattığım arka dişim birden kırıldı ve dilimi kesmeye başladı. Saat 16:00 civarlarında…
Tam eve dönüyorum yoldayım…
Bakırköy taraflarında trafikteyim…
Canım yanıyor ve gece ağrı yapabilir mi emin değilim.
Hemen çok sevdiğim diş hekimi arkadaşım dünya tatlısı ikizler kadınını aradım. Dedim ki dişim böyle oldu. Nasıl yapsak? Uygun musun bir geçici çözüm olabilir mi?
Dememe kalmadı.
Dedi ki ben hemen bir bakayım arkadaşlardan muayenesi açık olan kim var.
Telefon çaldı. Ben sana konum atıyorum oraya gel. Tek arkadaşım o uygun.
Sana biraz uzak olabilir ama diğer yerler pandemiden dolayı randevu veremiyor.
Buraya gelebilirsen hemen halledelim. Hemen konumu açtım. Rota hesaplandı.
Avrasya tünelinden geçmem lazım dedim. Karşıya gidiyorum demek ki…
Daha detaya bakamadım bile düşünün.
Zaman kaybetmemek adına dönüş aldım…
Karşıya geçtim…
Sonra yol beni Kadıköy’e götürdüğünü fark ettim.
İçimden gülmeye başladım.
Düşünsene dedim çat diye önüne çıkarmışsın Aygül.
Neyse aracı otoparka park ettim. Muayeneyi buldum. Karşı yola bir baktım. Benim şekerci ışıl ışıl akşam parlıyor. Nasıl bir sevinç bendeki görseniz gülersiniz. Koşa koşa dişimi yaptırıp oraya gitmeyi hayal ediyorum. 30 dk. işlemle dişim halloldu. Canım doktor dedi ki gel kahve içelim senle Kadıköy sokağında biraz yürüyelim şuradan da sana şeker alayım.
Annem aslında yıllar önce uyarmıştı: “Sana Şeker, çikolata alacağım diyenlerle gitme sakın diye” dedim. Güldük :)
Ama anneme söylemezdim ne olacak ki diyerek koştum.
*
Bu hikâyeden anlayacağınız, niyetinizin çok önemli olmasıdır. Hayatınızda milyonlarca benzer hikaye vardır hepinizin. Çok sevdiğim bir insanla oraya gittim. Öyle eğlendim. O masal kahramanlarının hikayelerini dinledim. Çünkü Allah’ın planında gideceğim kişi ve zaman belliydi. Böyle olması gerekiyordu ve öyle oldu. Çünkü bu benim için en hayırlısıydı. Hırslanmadım ya da illa gideceğim diyemedim ama hep istedim ve düşündüm. İşin içinde ruh olan her şeyi seviyorum. Bana yüklediği hisler o kadar önemli ki…
Bir şey olacaksa dişin bile kırılabiliyor :)
*
Diyorum ya 7 aydır görmediğim arkadaşım benim orayı isteyeceğimi, seveceğimi ve nasıl mutlu olacağımı bilerek bir anlayışla zaman ayırdı. Ama burnunuzun ucundaki dostlar, eş, aile vs. bunu önemli görmedi. Ya da nasıl olsa onlarla olmanın kolaylığı içinde kayboldular. Böyle değil mi hayat.?
İnsan ulaştığı şeyin nankörü ulaşamadığı şeyin hayranı oluyor.
Sonra döndüm uzunca düşündüm. Arabam benim düşünme merkezimdir.
Düşünme merkezinde şunu düşündüm.
Aygül, sen kızım kimlere böyle davrandın hayatında.
Kolayında gördüğün ya da duygularını önemsemediğin birileri oldu mu?
Dönüş yolunda 40 KM yaptım ve bulamadım.
Sanırım daha uzun bir yola çıkmam lazım diye düşündüm.
O zamanda bulamazsam belki daha uzun yola çıkmam gerekiyordu…
Çünkü yol bitmiyor ve hiçbirimiz masum değiliz…
Şekerler hep güzel kalacak…
Dişim kırık yiyemesem bile :)
Hayat her yerden tam puan vermiyor dostlar,
Sevgiyle mutlu kalın.
Paylaş