Paylaş
Dün bir arkadaşım ücretsiz izine çıkarılmış. Durumu da gayet iyi. Sadece pozisyon ve itibar noktasında büyük bir mutsuzluk yaşıyor. Bana bunları büyük bir fevrilikle anlatmasını dinledim. Kızgın, öfkeli ve ihtiraslı…
Oğlak Ay tutulması işte…
Bana anlatma sebebi de bunu öngördüğümüz için…
Yani yine astrolojik sebepler…
Biran sustu. Benden bir cümle bekledi.
Bende ona annesinin anneannesinin mezarının nerede olduğunu sordum. Nasıl yani dedi.
Baya dedim. Mezarı hangi şehirde?
Yani biz İzmirliyiz. İzmir’dedir herhâlde, dedi.
Anneni bir arasana soralım dedim.
Annesini aradı annesi de “Konya” da olduğunu söyledi. Sonra annesiyle sohbet etmeye başladı. Neden Konya’da sen yerini biliyor musun vs.… Konya ile ne alakamız var vs…
Annesi cevap olarak: “valla dayına rica etmemiz lazım” dedi.
O sanırım çizmişti yerini ancak o bulabilir diye cümlesini tamamladı.
Sonra kızdı annesine biraz…
Kapadı telefonu…
Başladı söylenmeye…
Nasıl bilmez mezarın yerini filan falan…
Sonra bana döndü neden sordun?
Astroloji ile bir ilgisi mi var dedi?
Bende güldüm.
Dedim hayır! Hayatla bir ilgisi var…
Sen de ölünce birkaç zaman sonra mezarını bile bulamayacaklar. Düşünsene şu an bile mezarı unutulan bulunmayan milyonlarca insan var. Sen de, ben de onlardan biriyiz.
Ne önemsiz insanlarız değil mi?
Sonra bana dedi ki senin yazıların var en azından…
Yüz yıllar sonra senin yazılarını, kitaplarını okuyanlar yine de mezarını bulmak isteyebilir.
Evet dedim, doğru belki birileri merak eder ve gelir bakar bana dedim.
Ya ben? dedi…
Arkamda bunu sağlayacak hiçbir şey yapmadan sadece mevkiimi korumak için hırslandım mı diye kendince bir cümle kurdu.
Bakıştık, gülüştük…
Gerçekten bu inanılmaz bir duygu Aygül dedi…
Ben insanlık için neden bir şey yapmıyorum diye söylendi…
Bu durumda bir hayır var ve benim belki de çok zamanım yok bu hayatta dedi…
Bunu Allah bilir dedim. Sen en azından o yolda ol…
Büyük bir sorunu küçük bir sohbetle çözmüştük çözülmeye razıydı ve yaşamaya gönlü vardı. Sadece ayağı küçük bir taşa takılmıştı…
Oluyor bazen hayat içinde kendimizi fazla önemsiyoruz. Bu dünyadan çekip gittiğimizde kimse bizim adımızı, sanımızı bile hatırlamayacak. Belki en fazla birkaç kuşak gelip sizi merak edecek. Sonra üzerinde otlar bile bitmeyecek belkide…
Kimbilir…
Kendinizi gereğinden fazla ihtiraslarla büyütmeyin.
İnanın bu kadar önemli değiliz. Çektiğiniz aşk acısı, kovulduğunuz iş, kapanan işletme, baskı altında kaldığın durum hepsi sadece bu dünyadan bir geçiş…
Tüm samimiyetimle söyleyebileceğim bir şey var ki o da “ben bunu nasıl yaparım” demeden kendi hayatını değiştirme kararı alanların kazandığıdır. Lütfen nasıl olacak ya da nasıl yaparım sorularını kendinize sormaktan vazgeçin. Herkes nasıl yaptıysa sizde yapabilirsiniz.
Değişim hadi deyince olmuyor…
Bir gecede hiç olmuyor…
Bir ay tutulması ile de olmuyor…
Bir güneş tutulması ile de hemen gerçekleşmiyor…
İnsanlar neden değişmez?
Çünkü değiştiği kişi olduğunda geçmişteki kişiye özlem duymaktan korkar…
Gördüğünüz bu gezegende her şey görünmeyen dünyamızın birer alametidir. İçimizde neler olup bittiğinin ya da bilinçaltımızda nelerden kurtulmak için açtığımız savaşın sürmesidir.
Bırakın savrulsun küller, kesin o ipi, kafanızı arındırın. Zorla tuttuğunuz o kuşun kafesini açın ve içinizdeki kuşu özgür bırakın.
Bazı insanlar hayatı hileli kartlarla oynar bazıları doğru kartlarla oynar. Kimi zaman kaybederiz, kimi zaman kazanırız. Kötüleri kazandı sanırsınız. Kısa vadeli kazanımlar asla bir kazanım değildir. Bunu hayatın sonu geldiğinde anlarsınız. Çünkü hepimiz kaybederiz. Allah bu oyunda kimseyi kazandırmamış.
Sizin yapmanız gereken yaptıklarınızın karşılığını beklemeyin, çabalarınızın takdir edilmesini, çalışkanlığınızın keşfedilmesini, sevginizin anlaşılmasını hiç beklemeyin. O durakta bomboş öylecene beklersiniz. Bu esnada hep yürüyün. Durakta beklemektense yürümek en azından acınızı unutturur ve bilirsiniz ki bir yere varabilirsiniz. Bu beklediğiniz şeye varmaktan öte bir duygudur.
Sürekli size yaşadığınız kaybınızdan dolayı ne kadar acı çektiğinizi hatırlatan o şarkıyı söylemeyin. Aynı nakaratı aynı şarkıyı söylemekten vazgeçin. Bu sizin kendi kendinizi yok etmenizdir.
Bir ilişkinin bittiğini kabullenememekten, sözü verilmiş bir atamanızın gerçekleşmemesinden, tarihi belirli olmayan projenizden veya uygulamaya konmak için mükemmel anları bekleyen kararlardan daha çok insanı zehirleyen bir şey yoktur.
Yeni bir dönem başlaması için eskisinin bitirilmesi gerekir. Kendinize sizi üzen ve sizi istemeyen şeylerin geri gelmeyeceğine dair ikna edin. Bir zamanlar o kişi ya da o olay hayatınızda yokken de yaşıyordunuz. Hiçbir şey değiştirilemez değildir.
Alışkanlıklarınız bir gereklilik olarak hayatınıza tezahür etmesin.
Bu yazdıklarım çok klasik gelebilir ama maalesef tek gerçek bunu başarabilenlerin yürüdükleri yolların zafer olmasıdır. Bunu herkes yapabilir.
Bir devri kapatmanız sizin gururunuz yüzünden ya da yetersizliğiniz yüzünden olmamaktadır. Sizin yeni bir yola girme kararınız içindir. Yani artık size uygun olmayan şeyleri anlamışsınızdır ve yeni bir yola gireceksinizdir.
Şimdi o canınızı acıtan kapıyı kapatın, yeni bir sayfa açın, evinize, odanıza çeki düzen verin. Halının altına atılan tozları kaldırın. Gerekirse halıyı da atın.
Kim olduğunuzu ve kime dönüşmek istediğinizi hatırlayın.
Yaşamınızın bundan sonraki selameti için size iyi gelmeyen şeylerden kurtulun. Zamanla her şey daha iyi bir şekil alacaktır. Değişim hayatınızın saçmalıklarıyla yola çıkmanın en güzel ve gerçek şeklidir.
Başınıza olumsuz şeylerin gelmesine engel olamayabilirim ama en azından sizlere bu köşede var olabilecek her türlü olumsuzluğa rağmen nasıl güçlü kalındığını anlatabilirim. Öyle değil mi?
Doğumdan ölüme süren bu çarkta ulaşacağımız yer ya da yaşanılanlar ne iyi ne de kötü…
Herkes kendi cehennemini kendi yanında götürüyor…
Bir şarkıda şöyle bir söz vardı: “En çok koyan insanın bir gün aniden değiştiğinin farkına varmasıdır. Benden, sizden biri yaratmayı nasıl başardınız?”
Mutlu günler dilerim…
Paylaş