Paylaş
Sabah saatlerinde Ay-Satürn kavuşumu bizleri duygusal bir kararsızlık hissettirebilir. Ay, duyguları temsil ederken Satürn duyguları hiç bir zaman hesaba katmaz. Satürn’e göre her şey kuralına uygun işlemelidir. Satürn Ay kavuşumu, sabah saatlerinde psikolojik bir baskı duygusu verebilir. Kendi içinizde anlam veremediğiniz bir stres altında olduğunuzu düşünebilirsiniz. Mutluluğu tam anlamıyla yakalamak sizin için biraz gün genelinde zormuş gibi gelebilir. Örneğin kendi kendinize bu kadar mı zor beni sevebilecek biri olması diye hayıflanırken ya da çok mu zor âşık olduğum birinin olması diye söylenebilirsiniz. Anneniz ile alakalı bazı konularda sorumluluk almanız gerekebilir. Ya da eleştirilerine maruz kalabilirsiniz. Uranüs gezegeninde durağan haline geçtiği ve artık gerileme hareketine başladığı şu günlerde sürpriz gelişmelerin, öngörülemeyen olayların gerçekleşmesi mümkün gibi görünüyor. Beklenmeyeni bekleyebiliriz. Tabi şimdi aklınızda deli sorular.
Beklenmeyen mi?
Bu olumlu yönde mi olumsuz yönde mi?
Hayatınız da doğru olmayan hatalı şeylerden uzaklaşmayı seçerseniz elbet olumlu. Şayet aynı hatalarda ısrarcı bir tavır içinde olursanız olumsuz olarak nitelendirebilirsiniz. Kötümser, karamsar ve hayallerinizle dalga geçen insanlardan uzak durun. Kötümser ve negatif insanlar için yapılacak tek şey onları kendi başlarına bırakmak. Çünkü onların her çözümle mutlaka bir sorunları vardır.
Uranüs durağanlaşmasında ve aynı zamanda Uranüs kontakların da göz önünde bulunduracak olursa deprem ile ilgili konular da daha farkında olmamız gerekmektedir. Tedbir bizden takdir Allahtan.
Gelelim günün tavsiyeli hikâyesine;
Hikâyeye göre bir kral, sabah gezintisi sırasında bir dilenciye rastlar. “Dile benden ne dilersen” diye soran krala dilenci gülerek, “sanki benim her dileğimi gerçekleştirebilecekmiş gibi soruyorsunuz” der. Kral bu cevaba şaşırır ve sohbet ilerler. “Pek tabii her dediğini yerine getirebilirim. Sen söyle bakalım, ne istiyorsun?” “Söz vermeden önce iki kez düşünün kralım” der. Dilenci sıradan bir dilenci değildir. Kral ısrar eder. “Ne istersen iste sana verebilirim. Ben güçlü bir kralım. Yerine getiremeyeceğim hiçbir dileğin olamaz” der. Bunun üzerine dilenci, elindeki kâseyi krala uzatır ve “bu kâseyi herhangi bir şeyle doldurabilir misiniz?” diye sorar. Kral bir kahkaha atar ve vezirine kâseyi altınla doldurmasını emreder. Kâse dolup taşmakta ama sonrasında hemen boşalmaktadır. Altınlar, buhar olup uçmaktadır sanki. Kralın onuru kırılır.
Bir dilencinin kâsesini dolduramadığı ülkede kulaktan kulağa yayılır. Giderek pırlantalar, elmaslar, yakutlar akıtılır kâseye. Ne var ki kâsenin dibi yoktur sanki. Dolup taşmasına rağmen kâse sürekli olarak boş kalmaktadır. Kral yenik düşmüştür. Dilenciye yakarır: “Tamam, tamam sen kazandın”. “Dileğini yerine getiremedim ama lütfen bana kâsenin neden yapılmış olduğunu söyle” der. “Çok basit” diye yanıtlar dilenci. “İnsan dimağından yapılmıştır.
Yani insanın arzu ve isteklerinden doymak bilmez oluşu bundandır. Bu gerçeği bir kez kavrarsan yaşantın değişir. İstek dediğin nedir ki! İstek ulaşılana kadar, belli bir süre heyecan veren bir duygudur. Örneğin bir iş istersin… Bir araba… Ev… Eş… Bir başka şey! Tek tek her birini elde ettiğinde, her şey anlamını yitirir. Neden? Çünkü beynin, aklın onları dışlar. İş senin, araba da garajdadır ve artık istek uyandırmamaktadır. Heyecan, onu elde ettiğinde sönüp gitmiştir. Gene boşluğa düşer, yeni bir istek yaratmak zorunda kalırsın. İstek doyumsuzluk uyandırır ve giderek bir dilenci olursun. Bir istekten bir diğerine çırpınıp durursun. Amacına ulaşır ulaşmaz bir yenisini yaratırsın. İsteğin bu yönünü kavradığında yaşamının dönüm noktasındasın demektir. Bu durum ancak seni mutlu edecek şeyleri dışarıda değil, kendi içinde aradığın zaman gerçekleşir. Ve gerçek tatmine ve mutluluğa ancak o zaman erişirsin” der. Gelelim hikâyenin verdiği derslere: Kral bile olsanız bir dilenciden bile öğrenebileceğiniz çok önemli yaşam dersleri olabilir. Gerçek mutluluk insanın içinde ve kendisinin elindedir. Mutluluğu ve başarıyı yakalayamayanlar, hatayı başka yerde değil kendi içlerinde aramalıdırlar. Bir şeyi elde etme hırsı değil, elde ettikten sonra da onu istemeğe devam edebilme becerisi yaşamı anlamlı kılar. Bir kralın dilenciye, bir dilencinin de krala dönüşmesi an meselesidir. Yaşam, dilenmek için çok kısa, dilenci olmak içinse çok uzundur…
Mutlu günler dilerim.
Paylaş